- Saffet abi,
duydun mu, dernek yeni bir dergi çıkartıyormuş.
- Ya boş versene onları. Onlar ne zaman iyi ve yeni bir şey
yaptılar ki şimdi yapsınlar. Ben onların hiçbir çalışmasına ne
katılırım ne de inanırım…
ya da
- Muhittin abi, burada önceden bir dernek vardı, şimdi ne
oldu, kapandı mı, haberin var mı?
- Valla hiç haberim yok. Kaç senedir adımımı bile atmadım.
Onlardan adam olmaz. Yaptıkları doğru düzgün bir şey yok ki. Bir
ara gidip bakıyordum. Birileri bir şeyler yapıyordu ama açıkçası
hiçbiri benim hoşuma gitmiyordu. Boş ver sen şimdi derneği, biz
oyunumuza bakalım, hadi at bir kağıt sıra sende…
ya da
- Derneğin yönetimi değişmiş. Yeni başkan (x) abi olmuş.
- Ben yönetimdekileri tanıyorum. Hiç birinden adam olmaz.
Onların evveliyatını bilirim ben. Sadece kağıt üzerinde adları var
işte. Hiçbir sonuç çıkmaz bu yönetimden…
Buraya yüzlerce “ya da” yazabiliriz. Bu ve buna benzer konuşmalar
yüzlerce kez yapıldı çünkü. Halende yapılmakta ve belki de bundan
sonra da yapılmaya devam edilecek…
Biz burada yukarıdaki üç örneğe göre basit bir değerlendirme
yapalım.
Eleştiri konusunda toplumlar bazında bir araştırma yapılsa
herhalde Kafkas toplumu ilk sırada yer alırdı. Zira bizim toplum
kadar eleştiriye düşkün başka bir toplum yoktur yer yüzünde.
Eleştiri elbette gerekli.Zaten bu konuda “eleştirmen” vasfı ile
bazı kuruluşlarda çalışanlar bile var. Ancak onlar bu işi
profesyonel olarak yapmakta. Yani bilmedikleri bir konuyu değil
bildikleri dalında uzman oldukları konularda görüşlerini
belirtmekteler.
Toplum olarak sorunlarımızın en başta gelenlerinden bir tanesi de
bu. Yani eleştirmek. Eleştirinin neresi sorun demeyin. Eğer
eleştiriyi bir Çerkes yapıyorsa hele hele taşın altına elini
koymayan bir Çerkes yapıyorsa maalesef sorun oluyor.
Doğuştan kazandığımız bir özellik mi yoksa sonradan mı edindik
bilemem ama, her şeyi bilir ve her şeyden anlarız. Çok kolay
eleştiririz ve çok kolay yargılarız. Suçluları da hemen idam
ederiz. Onları dinleyip zamanımızı boşa harcayamayız…
Derneklerimiz de (statüsü farklı da olsa bu yazıda vakıfları da
dernekler içinde dahil ediyorum) en çok yapılan şey herhalde
eleştirmek. Daha doğrusu haksız yere eleştirmektir. Benim çok
sıklıkla karşılaştığım diyaloglardan bazılarını yukarıda yazmaya
çalıştım. Maalesef bu eleştirme huyumuzdan bir türlü vaz geçemedik.
Böyle olunca da yerinde sayma hatta gerileme kaçınılmaz olmakta.
Dışardan eleştirmek çok koyladır. Oysa ne kadar haklı olursanız
olun eğer olayların içinde değilseniz ve bu konuda hiçbir çaba
harcamadıysanız, eleştirinizde haksızsınızdır. Zaten eğer
böyle bir durum varsa bence yıkıcı bir şekilde eleştirmeye de
hiçbir şekilde hakkınız yoktur.
Bizler nedense dernekleri çok farklı şekilde algılıyoruz. Her
zaman derneklerde bir şeyler yapılmıyor diye yakınıyoruz.
Yönetimi, derneklerde çalışanları hep bir şekilde yargılıyoruz.
Sanki derneklerde çalışanlar gökten zembille inmişler. Bu şekilde
görüyoruz onları.
Derneklerde çalışırsınız, bir şeyler yapmaya çabalarsınız, ama
dernek yönetimi veya bazı kişiler sizin bu çalışmalarınıza karşı
tavır alıyorlar, sizi engellemeye çalışıyorlarsa o zaman
eleştirmek hakkınızdır. Zaten bu şekilde eleştiri yapanlara hiçbir
sözüm yok.
Dernek yönetiminde görev alanlar veya dernekte çalışanlar iyi
insanlar olmayabilirler, basiretsiz olabilirler, kendi toplumu
veya tarihi konusunda yeterince bilgi sahibi olmayabilirler. Ama
şunu unutmamalı ki, her ne olursa olsun onlar bizden bir adım daha
öndedirler. Çünkü onlar bizden daha fazla fedakârlık yaparak
yönetime gelmişler ve bir şeyler yapmaya çabalıyorlardır. |