Kurbağayı içi
kaynar su dolu bir kabın içine attığınızda, anında sıcaklığı
algılar ve tek sıçrayışta kabın içinden çıkar. Ancak kabın içine
soğuk su koyar ve yavaş yavaş kaynamasını sağlarsanız, kurbağa
bunun farkında bile olmaz. Su kaynama sıcaklığına geldiğinde de iş
işten geçmiştir zaten. Kurbağa suyun sıcaklığından öyle
rehavetleşmiştir ki, artık istese de kap dan çıkamaz.
Biz diasporadakilerin durumu da bu kurbağanın durumuna benziyor.
Hatta benzemekten öte tıpa tıp uyuyor.
Rehavet üzerimize öyle çökmüş ki. Artık istesek de çıkamıyoruz
kabın içinden.
İlk başlarda her şey normaldi aslında. Herkes dilini konuşuyor,
milli kıyafetleri ile dolaşıyor, toplumsal kuralların tümü
eksiksiz uygulanıyordu.
Ancak ne olduysa şu son 50 yıldır oldu. İster istemez çözülme
başladı. Su yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu zira.
Tüm bunlar olması gerektiği gibi yaşanıyordu. Kıyafetler elbette
değişecekti, her şeyin değişmesi gerektiği gibi. Dünya değişiyordu
zira. Etkileşim olacaktı diğer kültürlerden bu kaçınılmazdı. Dil
unutulacaktı. Şimdi olduğu gibi. Zira yaşadığımız yer diasporaydı.
Su kaynamaya başlıyordu artık.
Bir kültürün özü değişirse ancak o zaman yok olur. Tıpkı diğer tüm
her şeyin özünün değiştiğinde yok olacağı gibi.
Altını işler, ona şekil verirseniz harika bir bilezik, ya da
muhteşem bir kolye elde edebilirsiniz. Altın yine altındır ve
değeri değişmez. Ancak altın’a farklı bir madde katarsanız o artık
tüm değerini yitirir. Belki yine muhteşem bir takıdır ama artık
sırf altın değildir.
Bizim içine düştüğümüz kazan bir şark kazanı. Üzerimizdeki
rehavette eğitimsizlik.
Şark toplumlarında, insanlar elindekilerinin değerini fazlaca
önemsemezler. Onlar için değerleriyle övünmek, geliştirmek ve
yaşatmaktan daha önemlidir. Değerlerinden bir şeyler kaybettikçe,
geçmişleriyle, atalarının yaptıklarıyla övünmek biraz daha
fazlalaşır.
Şark toplumunda acı çektikçe zevk alır insanlar. Sebebi ve sonucu
ne olursa olsun aslolan acı çekmektir. Elbette ki tüm bunlar şark
toplumunun kendine has özelliğidir.
Şark kültürü ile Kafkas kültürü arasında sayısız uçurumlar vardır.
Kimi konularda taban tabana tamamen zıt özellikler taşır.
Kimilerine göre sürgün, kimilerine göre göç sonucu vatanımızdan
ayrı yaşamak zorunda kaldık.
Herkes şunu bilmelidir ki anavatan dışında kültür yaşatılamaz,
geliştirilemez. Ancak korunabilir. Bu da zamanla sizi kapalı bir
toplum, kapalı bir kültür haline getirir ki bunun sonucu da zaten
yok olmaktır. İçinde bulunduğumuz şu an ki durumda bunun en güzel
örneği değil mi?
Diaspora bizi bitirecek bu bir gerçek. Burada kaldığımız sürece de
daha çok şey kaybedeceğimizde ortada. Neler kaybedeceğiz derseniz;
Mesela dilimizi.
Herkes konuşuyoruz, bilenlerde var dese de o dil bize özgü
olmayacak. Örneğin Türk şivesiyle Çerkesce konuşacağız ya da ne
bileyim Arap şivesiyle… Özü kaybolmaya başlayacak dilimizin. O,
bizim ne bilim dilimiz, ne edebiyat dilimiz ne de yazı dilimiz
olacak…
İnsan karakteri doğa ve ilkim şartlarından çok etkilenir der
uzmanlar. Karakterimiz, kişiliğimiz değişecek örneğin. Doğanın o
müthiş güzelliğinden nasibini almış Kafkasya’da, bu güzelliklerin
birbirine duyduğu saygıyı kendine ve kültürüne öz edinen Kafkas
insanı kaybedecek bu özelliğini mesela.
Kurbağa rehavetinden bir an önce kurtulmak dileğiyle… |