Sürgünden sonraki
ilk sancılı dönemlerin atlatılmasından sonra azda olsa kendini
toparlayan diasporadaki ulusal bilinç sahibi Kafkasyalıların ortak
düşüncesi kültürü korumak/yaşatmak olmuş, bunun tek yolunun da
anavatana dönüş olduğunu vurgulamışlardır.
Ancak diasporada yaşanılan 1,5 asırlık zaman bu düşünceyi
gerçekleştirmenin hiç de kolay olmadığını göstermiştir.
Burada hemen akla “Bir kültür kendi vatanı dışında yaşatılamaz
mı?” sorusu gelebilir.
Elbette kimileyin bu mümkün. Ancak bunun için sağlıklı tespitler
yapılabilmeli, gerçekçi hedefler seçilmeli en önemlisi de kültürün
yaşatılabileceği zeminin geliştirilip geliştirilemeyeceğinin
bilimsel tahlili yapılabilmelidir.)
Ayrıldığımız bir yeri, örneğin köyümüzü, hep ayrıldığınız andaki
haliyle hatırlarız. Hayallerimizde hep son gördüğümüz haliyle
canlandırırız.
Bir çoğumuz, göremediğimiz anavatanımızı 90’lı yıllara kadar
büyüklerimizden dinlediğimiz şekliyle gözümüzde canlandırdık.
Korunmaya muhtaç, baskılarla dolu, savunmasız bir ülke…
Bu tarihlere kadar içten içe de olsa kendimizi Kafkasya’da
kalanlardan üstün gördük. Onlardan daha milliyetçi, daha fazla
kültürel öğeye sahip olduğumuzu düşündük.
Oysa demirperdenin yıkılması ile birlikte gidiş-gelişlerin artması
gerçekleri gösterdi.
Birçoklarının ısrarla anlamak istememelerine rağmen kültürel
varlığımızı koruyup geliştirebilmek için anavatana muhtaç
olduğumuz gerçeği gün gibi ortaya çıktı.
Önceki yazılarımın birinde vurguladığım gibi Kafkasya’nın
diasporaya sadece ve sadece nüfus olarak ihtiyacı vardır. Onun
dışında olmadık söylemler ve hayallerle kendimizi kandırmak,
dahası kendimizi Kafkasya’dakilerden üstün görmek tarihe ve ait
olduğumuz topraklara karşı büyük bir saygısızlık ve
bencilliğimizin de kanıtı olur.
İster kabul edelim, ister etmeyelim bugün Kafkas
Cumhuriyetlerinden her biri, her açıdan tam bir ülke. Ve bizden
istedikleri tek şey sahiplenmek. Bunun yolu da “dönüş”ten geçer.
Sürgünde geçen 1,5 asırlık sürede yaptıklarımız ortada. Son
zamanlarda yaşanan gelişmelere bakarak nerede durduğumuzu
anlamamız çok da zor değil.
Yaşanan tüm gelişmeler ve geçen onca zaman göstermiştir ki
diaspora Çerkesleri olarak kültürü korumak/yaşatmak anlamında çok
fazla yol kat edemedik.
Bu da hedefimizin sağlıklı olmayışının ve doğru kararlar
alamayışımızın ve sonuç olarak “dönüş”ü savunanların ne kadar
haklı olduklarının, “dönüş”ün gerekliliğinin açık bir
göstergesidir.
Bizce kendimizi ve gücümüzü yeniden gözden geçirmeli: mümkün
olduğu kadar boş söylemlerden kaçınmalı ve artık “dönüş”ün gerekli
olup olmadığını değil, nasıl ve ne şekilde olması gerektiğini
tartışmalıyız.
Bunun zamanı geldi de geçiyor bile… |