Bu yazımızda da
diasporada kullanılan kimi terimlerin, somutta ne anlama
gelebileceğini, kimi söylemlerimizin halkımızın yaşadığı diğer
diaspora ülkelerindeki halklarımıza nasıl yansıyabileceğini, en
önemlisi de anavatan ile ilişkilerimizi nasıl etkileyebileceğini,
bu davranışların sağlıklı olup olmadığını, ahlaki olup olmadığını
irdelemeye çalışalım ve kendi paradigmamıza göre de halkımızın
yararına olanın neler olabileceğini değerlendirelim:
Diyelim ki, Suriye’deki Esad yönetimini beğenmeyen Türkiyeli bir
Çerkes ya da diğer kardeş Kafkas halklarından biriyiz. Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak ifade özgürlüğü sınırları
içerisinde Esad yönetimini eleştirebilir, dahası, değiştirilmesi
konusunda çaba da gösterebiliriz. Ancak bunu, Kafkas
Dernekleri’nin genel kurullarında dile getirir, dergilerinde
yazar, örgütlerimiz de bu içerikli bildiriler yayımlarsa,
halkımıza yarar getirmeyecektir görüşündeyiz. Eleştirdiğimiz
yönetim, azından mensubu olduğumuz kurumlarla, Suriye’deki
kurumlarımız arasındaki ilişkiyi kesebilecek, daha ileri
gidildiğinde örgütler kapatılabilecek, yöneticileri
sorgulanabilecektir.
Yine Türkiyeli bir Çerkes olarak, şimdilerde komada olan, İsrail
eski başbakanı Ariel. Şaron’u, İran devlet başkanı Ahmedinecad’ın
değerlendirdiği gibi değerlendirebiliriz. Bu görüşümüzün
doğruluğunu kanıtlayan sayısız gerekçe de bulabiliriz. Ancak
bunların, Kafkaslı kimliği ile, örgüt resmi görüşü anlamına gelen,
örgüt yayım organlarında dile getirilmesi, İsrail’deki halkımızla
ilişkilerimizi zedeleyebilecektir. Örgütlerimizin aynı dünya
örgütünde yer alması engellenebilecek, İsrail’deki iki köyümüzün
ulusal haklarının kısıtlanması, dil özgürlüklerinin kaldırılması
sonucunu getirebilecektir.
Yine örgütlerimiz yayın organlarında, kraliyet yönetimlerinin
demode olduğu, tüm ülkelerdeki kraliyet yönetimlerinin bu arada
Ürdün kraliyetinin son bulması gerektiğini dile getirir, bunda
ısrar da edersek, Ürdün yönetimi, Ürdün’deki derneklerimizin,
kendi varlığına karşı olan örgütlerle ilişki içinde olmasına hoş
görü ile bakabilir, Adigece eğitim de verilen özel liseye
katkılarını sürdürebilir mi? Kafkas halklarının Ürdün
parlamentosundaki üç kişilik kontenjanları tehlikeye girmez mi?
Özetle diyebiliriz ki, ülke yönetimleri, devlet yetkilileri
-eleştirilerde haklı olunsa bile- kıyasıya eleştirilerek,
eleştirilen ülkelerdeki soydaşlarımızla sağlıklı ilişki kuramayız,
buna olanak verilmez. Bu dünyamızın, en azından halklarımızın
yaşadığı ülkelerin gerçeği. Bu gerçek karşısında kimin haklı kimin
haksız olduğunun, söylemlerinizin temelindeki haklılığın,
eylemlerimizdeki demokratik söylemin önemi de yoktur. Çeşitli
ülkelerde yaşam mücadelesi veren halkımız insanları, örgütleri
arasında gittikçe gelişmesi gereken sağlıklı ilişkiler daha
kurulma aşamasında kopacak, halklarımız yararına olan çalışmalar
yapılamayacaktır.
Halkımızın bu somutu karşısında, insan haklarına değer veren,
insan hakları savunucusu olsak da, ne kadar demokrat olsak da
sözü edilen ülkelerdeki halklarını savunduğumuzu sandığımız
halklarımıza zarar vereceğimizin bilinci ile susma, görmezden
gelme “özverisinde” bulunmalıyız. Bir yarar getirmediği artık
bilinen, dahası zarar getirdiği yadsınamayacak şekilde görülen
eylemlerin sürdürülmesi ise. önceliğimizin kendi egomuzun, ilkel
benimizin doyuma ulaşması olduğu anlamına gelecektir.
Şimdi diaspora internet sitelerine yansıyan, dergilerde,
bildirilerde yer alan Kuzey Kafkasya’ya ilişkin kimi görüşlerin,
anavatan somutunda ne anlama gelebileceğini ve bunların ne ölçüde
gerçekleştirilebilir olduğunu irdelemeye çalışalım:
Örneğin Birleşik Bağımsız Kuzey Kafkasya söylemini ele alalım.
Diasporada, neyin ne anlama geldiği yeterince bilinmediğinden, ilk
elde, Abhazya ile Çeçenlerin bağımsızlığı amaçlamış kesiminin bu
amaçta birleşebileceği, eylem birliği yapabilecekleri sanılır.
Abhazya bağımsızlık savaşının kazanılmasında Çeçen gönüllülerin
katkısının bu birlikteliği getireceği umulur. Ama Abhazya böyle
bir eylem birliğine uzaktır. Çünkü Abhazya, Gürcistan’dan
bağımsızlığını büyük ölçüde Rusya Federsyonu’nun katkıları ile
kazanmıştır. Bağımsızlığını koruma, ekonomisini geliştirme
konularında da federasyonun yardımlarını görmektedir. Bugün için
Abhazya’nın dışarı ile bağlantısı Rusya Federasyonu üzerinden
olmaktadır. Abhazya’nın Çeçenlerin bağımsızlığını amaçlayan kesimi
ile eylem birliği, Abhazya’nın kendi bağımsızlığını tehlikeye
sokacak, ekonomik olarak da zor durumda bırakacaktır. Dolayısı ile
Abhazya’dan kendi zararına olacak böyle bir politikayı beklememiz
yanlış olacağı gibi, sonuç da vermeyecektir. Diasporaya göre
durumu daha iyi bilen anavatan Çeçenlerinin de böyle bir
beklentisi yoktur.
Salt bu da değil, Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı amaçlamış bir
Abhazya, RF ile birlikteliği seçmiş Çeçenleri, İnguş
Cumhuriyeti’ni, Dağıstan’ı, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkessk ve
Adigey cumhuriyetlerini Rusya Federasyonu’na karşı kışkırtır
duruma da düşecektir. Gürcistan’dan bağımsızlığını ilan etmekle
birlikte RF üyesi Kuzey Osetya ile birleşmek isteyen Güney
Osetya’nın da amacına ters düşecektir. Bütün bunlar da yine hem
defacto bağımsızlığını tehlikeye düşürecek, hem de ekonomik
gelişimini güçleştirecektir.
Doğaldır ki; anavatan kesimi, diasporanın azınlıkta olduklarını
bildiğimiz kesiminin düşleri doğrultusunda değil, kendi gerçekleri
doğrultusunda hareket etmekte, birbirlerini kardeş halkların kendi
zararına olacak eylemlere zorlamamaktadır. Her halk diğerinin,
kendi geleceğine ilişkin kararı, kendisinin vermesine saygı
göstermektedir. Çeçenlerin, RF ile birlikteliği tercih eden ana
baba bir kardeşleri İnguşların kendilerinden ayrılmalarına hoş
görü göstermeleri, diğer cumhuriyetleri kendileri ile birlikte
olmaya çağırmamaları bu saygının hemen sayılabilecek kanıtlarıdır.
Kardeş Kuzey Kafkas Halkalarına zarar vermemeyi paradigma edinmiş
anavatan kesiminin, birbirlerine bu kadar hoşgörü göstermesine
karşın, paradigması farklı olan diaspora kesimi, Çeçenlerin,
İnguşlar ve diğer kardeş halklara gösterdiği bu hoş görüyü
anlamazlıktan gelmekte, halklara kendi zararlarına olacağı kesin
olan eylemleri önerebilmektedirler.
Diasporada, yanlış paradigmalar edindikleri için, her ülkenin, her
yörenin, her halkın somut koşullarının birbirinden farklı
olduğunu, sorunlara getirilecek çözüm önerilerinin de bu
koşullarla bağımlı olduğunu görmezden gelenlere, Kafkasya’nın
barışçıl yollarla bağımsız olabileceğini söyleyebilenlere de
rastlanmaktadır. İşin ilginci bunlar, görüşlerini, globalizasyonun,
yüz yıllardır bağımsız olan devletleri bile birbirine bağımlı
kıldığı bir zaman diliminde dile getirmektedirler.
Bir başka kesim, kendi ölçülerinde demokrat bir Kuzey Kafkasya
düşlemekte, buna karşın demokrasiyi, ancak iç dinamiklerin
mücadelesi ile gelişebileceği gerçeğini bilmezden gelmektedir.
Dahası anavatandakilerin anlamadığı bir dille, sanal ortamda
yapılan tartışmalarla Kuzey Kafkasya’ya, düşlerindeki demokrasiyi
getirebileceğini ummaktadır. Yani üzerinde İzmir yazılı Bursa
haritası yardımı ile İzmir’de, bir yerden bir yere gitmeye çalışan
kişi durumuna düşmektedir. Yine sanal ortamda birileri, Rusya
Federasyonu’nun çeşitli kentlerinde okuyan üniversite
öğrencilerinin, devletin çeşitli kademelerinde çalışanların,
subayların, polislerin, üst dereceli memurların, Kafkasya’da
ürettiklerini RF’nun diğer kentlerine pazarlamaya çalışan iş
adamlarının … ne durumlara düşebileceklerini düşünmeden, Rus
milliyetçilerinin, “Rusya Ruslarındır” yaklaşımını doğru
bulabilmekte, alkışlamaktadır.
Cumhuriyetlerimizin birer üyesi olduğu, Rusya Federasyonu Devlet
Başkanı en sert şekilde eleştiri sürdürülerek de, başkanlıkları
bu makamın kararına bağlı cumhuriyetlerimiz başkanları ile iyi
ilişkiler kurabileceği hayali kurulabilmektedir. Anavatan yada
saydığımız ülke yönetimleri yada Çerkes örgütlerinin, Türkiye
Cumhuriyeti yetkililerine “katil”, “faşist” nitelemelerini
yakıştırmaları, kendi ülkelerinde ne yapılabileceğinden çok,
Türkiye’de neler yapılabileceğini tartışmaları, kurumlarımız arası
iyi ilişkileri zedeleyebileceği hiç akla getirilmemektedir.
Türkiye’nin üniter değil Federal Bir ülke olması gerektiği,
Çerkeslerin de kendi federal bölgelerinin olması gerektiği amacı
ile yayın yapabilecek örgütlerle, Türkiye’deki kurumlarımızın aynı
birlik içerisinde yer almasına izin verilmeyeceği unutulmaktadır.
Türkiye’deki halkımızın da zarar göreceği böylesi gelişmeler
ihtimal dışı tutulmaktadır. Diaspora kesiminin devlet örgütü
diyebileceğimiz Diaspora dernekleri, eylemlerinde devlet
sorumluluğu ile hareket edememektedir.
Sitelerde, dergilerde yer alan yazıların hemen tamam anavatan ve
anavatan sorunlarını irdelemekte, yetkililer eleştirilmekte,
eksiklikler sayılmakta, RF’na karşı tavrımızın ne olması gerektiği
konusunda anavatana yol gösterilmekte, ilginçtir var olabilmek
için diasporada ne yapılması gerektiği konusu çok az
işlenmektedir. Az bilinen ve çoğunlukla yanlış değerlendirilen
politik yaşam dışındaki anavatan pek gündeme alınmamaktadır.
Anavatan ve anavatandaki olaylar, farkında olunmayan Türkiyelilik
paradigması ile değerlendirilmekte, çoğunlukla da yanlış sonuçlara
varılmaktadır.
Dönüş paradigmasına göre, daha önemlisi başkalarına zarar vermeme
gerekliliği evrensel ilkesine göre yanlış bulduğumuz daha çok şey
sayılabilecek olmasına karşın bu kadarını yeterli bulalım gelecek
yazımızda da sağlıklı paradigmaya göre neyi nasıl düşünmemiz
gerektiğini irdelemeye çalışalım. |