Son bir iki yılın
sanal ortamımızdaki moda terimiyle, siz de sık, sık karşılaşmış
belki de suçlanmışsınızdır: Mikro Milliyetçi.
Ancak doğrusu ben, terimin ne anlamda kullanıldığını tam olarak
algılayamıyorum.
Bilimsel yapıtlara göre Çerkes'in tanımını yaparsınız.
Katılmayanlar bilimsel yapıtları kaynak göstererek yanıldığınızı
anlatmaya çalışacak yerde hemen yaftayı yapıştırıverirler:
Mikro Miliyetçi.
Kuzey Kafkasyalı halkların her birinin kendi adıyla kendi sivil
örgütünü kurması gerektiği görüşünü gerekçeleri ile birlikte
savunursunuz, suçlama hazır: Mikro Milliyetçi.
Adigeler dışındaki Kuzey Kafkasya halklarının kendi sivil
örgütlerini yıllar öncesinden beri kurmuş olduklarını örnek
gösterir, Adigelerin de derneklerine kendi adlarını vermeleri
gerektiğini dile getirirsiniz. İlginçtir ki oklar yıllar
öncesinden ayrılıp kendi derneklerini kuranlara değil de size
yönelir: Mikro Milliyetçi.
Diğer halklar zaten Çerkes olmadıklarının bilincindedir,
Çerkes oldukları iddiaları da yoktur. Dolayısı ile de Çerkes
olduklarını dayatmak, onurlarına dokunur dersiniz. Yanıt bir
Çeçen, bir Dağıstan: bir Oset bilim adamının eğer varsa yapıtından
bir alıntı, kendi halklarının da Çerkes olduğunun kanıtı
olabilecek bir alıntı değildir, bir suçlamadır: Mikro
Milliyetçi.
Kuzey Kafkasya’daki halkların yerleşimini gösterir 1830
baskı en yaygın haritada Osetya, Çeçenya ve Dağıstan’ın
Çerkesya dışında kaldığını söyleyip, bunu belgelediğinizde de
Mikro Milliyetçi’siniz.
Anavatanda yaşayan Adigelerin Bağımsızlık düşlemediklerini,
bağımsızlık mefhumunun değiştiğini, geçerli olanın karşılıklı
bağımlılık olduğunu, nüfusu on milyonları bulan ülkelerin bile tam
bağımsız olmadıklarını, konumları nedeni ile bağımsızlık
mücadelesinin Adigelerin yok olması ile eş anlamlı olduğunu
söylersiniz. Bu kez sizi tanımlamaları için Mikro milliyeçi’lik
yetmez. Bu tanıma ayrıca Rusya Federasyonu kalemşörü, gizli
örgüt çalışanı…benzeri bir çok sıfat da eklenir.
Ben, tarihin kimin, kimlerin kalemşörü, kimin kimlerin silahşörü,
kimin kimlerin gizli yada açık çalışanı olduğunu mutlaka ortaya
çıkaracağından emin olduğum ve tarihin yargısından da hiç
korkmadığım için bu suçlamaları ancak ulusal varlık mücadelemize
zarar verdikleri ölçüde önemserim. Dolayısı ile belirli çevreler
pek hoşlanmasalar, sunulan belgeleri görmezden gelseler de
görüşlerimizi belgelerle desteklemeyi sürdürelim derim:
1996 yılı. Sürgünün 132. yılı nedeni ile DÇB delegeleri olarak
Türkiye’deyiz. Anavatan’dan değerli konuklarımız ve, dönemin
dernek yöneticileri kalabalık bir grup halinde Tokat derneğimizin
düzenlemiş olduğu anma etkinliklerindeyiz. Toplantıya katılanlar
anımsayabilir, meraklıları dernek yetkililerinden konuşmaları
içeren video bantlarını bulup izleyebilirler. Konuşması sırasında
Sayın Fahri Huvaj Çerkes sözcüğünün tüm Kuzey Kafkasya Halklarını
içerdiğini dile getirmiş, rahmetli Tarık Cemal kutlu da konuşma
sırası kendilerine geldiğinde her zamanki kibar üslubu ama çok
açık, çok anlaşılır bir dil ile bu yaklaşımın yanlış olduğu, bu
tanıma katılmadığı yanıtını vermişti.
Bu olay ile birlikte, Sayın Şahabettin Özden’in başkanlığı
döneminde, 1991 yılında yayımlanan, “Yalova Kuzey Kafkas
İki Aylık Tarih Kültür ve Haber Dergisi” birinci sayısında çıkan
ekteki yazı, Çerkes sözcüğünün, bütün Kuzey Kafkasyalı halkları
kapsadığı dayatmasının Çerkes olmayan Kuzey Kafkasya Halklarını
rahatsız edebileceği görüşümüze kanıt değil midir?
“KUZEY KAFKASYA VE HALKLARI
Karadeniz’den Hazar Denizi’ne kadar uzanan Kafkas Sıra Dağlarının
kuzey kesimi. Eskiden batı kesimine Çerkezistan, doğu kesimine
Dağıstan denirdi.
En eski diller olarak LENG Kafkasca iki öbeğe ayrılabilir. Güney
Kafkas ve Kuzey Kafkas.
Güney öbeği Gürcüce, Mingrella dili, Savanet dili ve Lazca’yı
kapsar.
Kuzey öbeği:
Doğuda, Çeçen-Lezgi dilleri(Çeçence, İnguşça, Avarca, Lezgice,
Dargice, Lakça, Tatça, Agulca, Rutulca, Tabasaranca ve diğer
Dağıstan dilleri.
Batıda; Abask-Kerket dilleri Abhazca, Wubıhca, Adigece (Çerkesce)
Kuzey Kafkasya’daki coğrafi durum devrimle değişmiş, (1920’lerde)
şu anda batıdan itibaren : Abhazya, Adigey Bölgesi;
Karaçay-Çerkessk Bölgesi, Kabardey-Balkar, Osetya, Çeçenistan ve
Dağıstan olarak 7 özerk bölge ve cumhuriyete sahiptir.
Yukarıda bahsedilen lisanları konuşan halklar en eski ve yerli
olarak bilinir. Bunlarla birlikte sonradan geldikleri söylenen
(yaklaşık iki bin yıl evvel) Kuzey Kafkasya’ya yerleşen ve aynı
kültüre sahip belirli halklardan, Karaçaylar, Balkarlar,
Asetinler, Kumuklar vs. ile Kuzey Kafkas halklarını teşkil
ederler.
Görüldüğü gibi Kuzey Kafkas halklarının adı geçen yedi yörede
ayrı, ayrı hatta bazı yörelerde birkaç lisan ve bilhassa
Dağıstan’da 28 lisan, 80 lehçe konuşulduğu bilinmektedir.
Fakat son yıllarda ülkemizde maalesef bazı hemşehrilerimiz Kuzey
Kafkasyalıların tümünün Çerkes olduğu iddiasını yayma
çabasındadırlar. Buna neden gerek duyuldu, bilmiyoruz.
Adige=Çerkes kelimelerinin eş anlamda olduğu bilinen bir gerçek. O
halde bize de gerçekçi olmak yaraşır.
Kimileri, Kuzey
Kafkas Halklarını birleştirici tek isim altında toplamak gayesi
ile ÇERKES diye adlandırmayı uygun bulduklarını söylüyorlar.
Birleştiriciliğe ve birlikteliğe elbette ki evet. Hepimizin arzusu
kuşkusuz böyledir. Fakat kaş yapalım derken göz çıkarmak değil.
Kuzey Kafkas Halklarının birlikteliği, orada yaşayan 20’nin
üzerinde belirgin halklardan birinin ismiyle anılmakla sağlanamaz.
Bilakis mevcut birliğin kopmasına ve parçalanmasına neden olur. Bu
halkların birlikteliğini sağlayacak ve ve temsil edecek ortak bir
isim zaten vardır. O da Kuzey Kafkas olarak tespit edilmiştir.
Halbuki Çerkesler Kuzey Kafkasya nüfusunun %10’unu bile teşkil
etmiyorlar. Abhazlar biraz yakındırlar, fakat onların da Çerkes
olduğu söylenemez, çünkü bir milletin tek lisanı olur. Kaldı ki
diğer Kuzey Kafkas halklarının Çerkeslikle hiçbir alakası yoktur.
Her milletin bir lisanı ve kendine has özellikleri vardır. Bunları
Çerkeslik potasında eritmeye çalışmak, o halklara karşı haksızlık
ve saygısızlık değil midir?
Bu tür olayları bazı yörelerde, Abhaz-Çerkes çekişmesi olarak
üzülerek duyuyoruz. Neden ise basit, yine Çerkeslik mefhumu. Bu iş
nereye vardı. Ta ki Abhazlara ayrı bir dernek kurdurma
zorunluluğuna kadar ve yine Asetinlere ayrı bir vakıf kurdurmak
gibi. Korkarız bu tutum böyle sürerse, diğer Kuzey Kafkas halkları
da ayrı birer cemiyet kurma zorunluluğu duyarlar.”
Gelelim Kuzey Kafkasya Halklarından her birinin kendi örgütünü
kurmasının ayrımcılık, birliği (sunulan biçimi ile hiç birlik
olmuş gibi) parçalamak olarak algılanmasına, bu yaklaşımı
savunanların Mikro Milliyetçi olarak suçlanmasına.
Sürekli olarak “birlik” ten söz edenlerin en temel referansları
sanırım 11 Mayıs 1918 de kuruluşu ilan edilen “Bağımsız
Birleşik Kafkasya Dağlıları Cumhuriyeti Devleti”dir (Nedense
söz edilirken Dağlılar sözcüğü görmezden gelinir) Bu devletin
kuruluş aşamalarından biri Videonda toplanan İkinci Kafkas
Kongresidir. “Bu kongrenin kabul etmiş olduğu geçici
anayasa’nın temel hükümlerinden bazıları da şunlardır:
1) Kafkasya halkları politik bir birlik oluşturur.
2) Birlik
sınırları içinde her halk özerktir.
3) Birliğin
ortak menfaatleri konusunda karar vermek üzere iki yapıdan oluşan
bir yasama organı oluşturulur. Alt yapı özgür halkların
görüşlerini ifade eder ve her otuz bin kişide bir temeline
dayanılarak seçilmiş Halk Temsilcileri vardır. Üst yapı halkların
birliği düşüncesini temsil eder ve her halk üç delegeyle temsil
edilir.
4) Her iki
yapı birlikte hükümeti seçer.” (1)
Diğer yandan bilindiği
gibi sağlıklı birliktelikler, sorunları ortak, çözüm öncelikleri
aynı olan kişilerin, halkların oluşturduğu birliklerdir. Sözü
edilen yıllarda amaçları bir olanlar böyle bir birlik
oluşturmuşlardır. Ancak dikkatinizi çekmiştir kadrolar
“birlik sınırları içerisinde her halkın özerk olduğu”
politik bir birlik oluşturmuşlardır. Bu durumda gerçekçi olmaya
çalışan her birimizi “Mikro Milliyetçi’likle
suçlayan arkadaşların bakış açısına göre “Bağımsız Birleşik
Kafkasya Dağlıları Cumhuriyeti Devleti”ni kuran kadroların da
Mikro Milliyetçi olması gerekmez mi ya da, bir
devlet yapısında bile halkların özerk olması daha doğru
bulunmuşken, dernek yapılarında da özerkliği, yani her halkın
kendi derneğini kurma girişimlerini Mikro Milliyetçi’lik
olarak değerlendirmek saçmalık olmaz mı?
Bu durumda Kuzey Kafkasya halklarının her birinin kendi örgütünü
oluşturması ve birliğin de Adige ve Abaza Birliği olması gerekmez
mi? Yıllardan beri yazılıp söylendiği gibi, diasporik Kuzey
Kafkasya halkları içerisinde anavatana dönüşün salt öncelikli
değil zorunlu olduğu halklar Adige ve Abazalar değil mi?
Gerekçelerine gelince;
Bilindiği gibi Adige ve Abaza halklarının diaspora nüfusları
anavatan nüfuslarından kat be kat fazladır.
Diğer halkların diaspora nüfusları anavatan nüfuslarına oranla
devede kulaktır.
Anavatana dönüş, Adige ve Abaza halklarının anavatan kesimi için
de yaşamsal önemdedir.
Diğer halkların anavatan kesimi için anavatana dönüş yaşamsal
önemde olmadığı gibi anavatan, diasporalarının, anavatanın sesi
olarak diasporada kalmalarını tercih edebilir. Bununla birlikte
diasporada, anavatana dönüşü tercih edenler olur ise anavatan
kesimi diasporanın katkısına gereksinme duymadan bunu sağlayacak
örgütlülük ve güçtedir.
Halbuki Adige ve Abazalar için yaşamsal olan dönüşün
gerçekleştirilebilmesinde diasporanın da katkısı zorunludur.
Ayrıca çalışma ne kadar başarılı olursa olsun diasporada
anavatanın sesi olacak yeteri kadar Adige ve Abaza kalacaktır.
Bunlarla birlikte daha sayılabilecek olan birçok gerekçe Adige ve
Abaza birlikteliğini zorunlu kıldığı içindir ki, DÇB Adige ve
Abaza Birliği olarak doğmuştur. Diaspora örgütlerinin de bu yapıya
uyum sağlaması gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
Tüm bunlara karşın, bu gerçekçi yaklaşımı dile getirenleri ulu
orta Mikro Milliyeçi’likle suçlayan Adige ve Abazaları,
Sayın Cem Kumuk’un, sözünü ettiğimiz anayasaya ilişkin bilgileri
de aldığımız, “Neredesin Prometheus?” adlı yapıtındaki ekteki
değerlendirmesini, yeniden, yeniden okumaya, anlamaya, günümüzde
ne anlama geldiğini kavramaya çağırıyorum:
“1829’da imzalanan Edirne Antlaşması’nda olduğu gibi, kendilerinin
taraf olmadığı Mondros Ateşkes Antlaşması’nda da Kafkasya ve
Kafkasyalılar hakkında kararlar veriliyordu.
lginç olan Osmanlı Devleti’nin tüm dikkatini Kafkasya’nın doğusuna
yöneltmesiydi. Yani Orta ve Batı Kafkasya ilgi alanlarına
girmiyordu. Bunun nedeni çok açıktı Öncelikle Doğu Kafkasya Pan-Türkist
emellere ulaşılması için mutlaka kontrol altında tutulması gereken
bir bölgeydi. Doğu Kafkasya olmadan Orta Asya’daki Turani
unsurlarla temas kurulması imkansızdı. Ayrıca bölgedeki güçlü dini
potansiyel ve bazı Turani kökenli kavimler burada yapılacak
çalışmaları kolaylaştırıyordu. Petrol kaynakları da bölgenin
cazibesini iyice arttırıyordu.
Kafkasya’ya gönderilen Osmanlı askeri gücüne bakıldığında durum
daha da ilginç hal almaktaydı. Osmanlı topraklarındaki Kafkas
diasporasının çok büyük bölümü Orta ve Batı Kafkasyalı Adige ve
Abazalardan oluştuğundan, doğal olarak bu askeri gücün de hemen,
hemen tamamını Adige ve Abazalar oluşturuyordu. Bu asker ve
subayların mücadele için Kafkasya’ya gelmelerinin asıl sebebi
anavatanlarının bağımsızlığını korumaktı, ama hiç biri doğuda
Turan emellerini korumaktan Kafkasya’nın orta ve batısı için bir
şey yapma fırsatı bulamamıştı.” (2)
Ayrıca, doğrusunu söylemek gerekirse, Kuzey Kafkasya Birliğini,
Tam Bağımsız Adigey Cumhuriyetini amaçladıklarını söyleyenlerin;
Çeçenlerin RF ile birlikte olmayı tercih edenleri,
Mücadele alanını terk eden, nüfusları yüz binlerle ifade edilen
Çeçenleri,
Savaşa beş kala ana baba bir Çeçen kardeşlerinden ayrılıp RF
içinde kalayı tercih eden, yeniden birleşme önerisini yakınlarda
reddeden İnguşları,
Yine yakınlarda Çeçenistan'la birleşmeyi reddeden Dağıstanlıları,
Kuzey Osetya ile birleşme yani RF’na girme çabası içinde olan
Osetleri,
Sayılan halklardan Çeçen direnişçilerle birlikte savaşmayanları,
Hele Abhazya'nın bağımsızlığı uğruna nelere katlandıkları bilinen
Çeçenleri desteklemeyen, RF’nun yardımlarını kabul eden Abhazları
değil de Adigeleri pasiflikle, işbirlikçilikle suçlamalarının
nedenini i anlamakta, gerçekten zorlanıyorum.
Peki, “MİLLET OLMANIN VE ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ VARDIR”
söylemini dile getirenlere inanmayanları pasifistlik,
kalemşörlük gibi terimlerle ile suçlayan, bizim eleştirilerimizi
“alay” olarak değerlendiren sanal kahramanların, rahmetli
Dudayev’in diasporaya etek göndereceği mesajını (Mustafa ve Medet
Ünlü kardeşler doğrulayabilir) ve Abhazya bağımsızlık savaşına
katılan Düzceli üç genç kızımızın “eteklerimizi Türkiye’de
bıraktık, erkek arkadaşlarımız giysin diye” anlamındaki
demeçlerini alaydan saymamalarına, etek hikayelerini unutmuş
görünmelerine ne demeli?
Gerçekten de bağımsızlığı dillerinden düşürmeyenlerin eğer samimi
iseler, bedel ödemeye hazır iseler, bağımsızlık savaşı verilen
coğrafyada olmaları gerekmez mi? Ayrıca, “halkını sevmek,
halkının sorumluluğunu duymak demek, kendi ödediğinden
ödeyebileceğinden daha fazlasını bir başkasına ödetme çabasından
en azından, kaçınmaktır“ yargımız doğru değil mi?
Dahası, bizim diasporik Kuzey Kafkasya Halklarına yıllardır
anlatmaya çalıştığımız, kendilerinin de anlamazdan geldiği şeyi
Mevlana Celaleddini Rumi daha on üçüncü yüzyılda söylemedi mi:
“Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
“Birleşik Bağımsız Kafkasya”, “Tam Bağımsız Adigey Cumhuriyeti”
söylemlerinin, geçmişte olduğu gibi günümüzde de “Doğu'da
Turan emellerini koruma” amacına yönelik olduğunu,
bunun da dünyaya hakim olmak isteyen güçlerin bir aracı
olduğunu görmenin, kavramanın zamanı gelmedi mi?
Ne dersiniz, zamanı gelmedi mi?
1)
Nerdesin Prometheus Alfa yayınları Cem Kumuk s:86
2) Adı geçen yapıt s.134
|