(Değerlendirmelerinizle Bire Bir
Örtüşmese de.)
Bilgi görgü ve birikiminin
doğuştan kendisinde var olduğunu, kimselerden etkilenmediğini,
etkilenmemesi gerektiğini ileri sürecek aklı başında kişi yoktur
sanırım. “Kerameti kendinden menkul” deyimi belki biraz açıklar
bunların durumunu…
Star Gazetesi yazarı Mahir Kaynak analizlerinden çok yaralandığım
yazarlardan biridir. Sayın Kaynak’ın çoğu yazısını okurken,
olayımızın dünya olayları içerindeki yerinin ne olduğu, ne
olabileceği, bu ilişkiler sistemi içerisinde hedefimizin ne
olması, hedefe götürecek strateji ve taktikler konusunda
dönüşçülerin dün yanılmadıklarını, bugün de yanılmadığımızı
duyumsarım… Dünya olayları, ilgili devletlerin birbiri ile
ilişkileri, devletlerin gücü, bölge ve dünya devletlerinin
olayımızı ne denli ilgilendirebileceği, önemseyebileceği, bölge
güçleri, dünya güçleri yanında bizim potansiyel gücümüzün ne
olduğunu iyi değerlendirmeden konacak hedeflerin düş bile olması
çok zor gibi gelir bana…
Bu hafta da sayın Mahir Kaynak’ın kimi yazılarından kimi bölümleri
paylaşalım sizlerle…
Bakalım sizler nasıl bulacaksınız… Elbette ki, asıl olan her
yazısını kendi bütünlüğü içinde okumak…
17 10 2006
Burada bir soru cevapsız kalıyor. Demokrasinin
gerekleri yerine getirilirken ve egemenlik el değiştirirken
demokrasinin ihtiyaçlarına cevap veriliyor ama bu durumun ülkenin
geleceğini nasıl etkileyeceği tartışılmıyor.
Söylemek istediğim bu görüşlerden birinin doğru ya da yanlışlığı
değil. Sadece önce hedeflerin belirlenmesinin gerektiği ve
kuralların bu hedeflere en kolay ulaşılacak biçimde olmasıdır.
Yolunuz gideceğiniz yeri değil, gideceğiniz yer yürüyeceğiniz yolu
belirlemelidir. Bir taraf demokrasi olsun da nereye giderse gitsin
derken diğerleri biz bir hedef belirlemiştik, zaman neyi
gerektirirse gerektirsin biz hedefimizi değiştirmeyiz diyor ve her
ikisi de yanılıyor.
İzlenmesi gereken yol bellidir ve bunun dışındaki davranışların
getirisi sadece şansa bağlıdır. Önce geleceğin dünyasının nasıl
şekilleneceği, böyle bir yapılanmanın hangi ilkelerle ve değer
yargılarıyla yönetilmesinin mümkün olduğu tahmin edilmeli ve bu
şartlarla uyumlu bir değerler sistemi savunulmalıdır. Bu herhangi
bir ideoloji olabilir ve her düşünce sahibinin kendisini özgür
hissedebileceği bir ortam, bu yapı içinde, sağlanabilir.
Bir süre herkes ideolojik tartışmayı bir yana bıraksa ve sadece
siyaset konuşulsa, kimse diğerinin değerleriyle uğraşmayıp
yürünecek yolun nereye vardığını araştırsa, önümüzü daha iyi
görürüz.
18 11 2006-11-18
Bu düşünce doğru değildir ve siyaset doğru olanı
değil uygun olanı yapmaktır. Uygun olan ise dünya şartlarını göz
önünde tutan, hiçbir ülkenin kendi başına hareket etmesinin mümkün
olmadığını bilen bir kimselerin tavrıdır. Bu durum en güçlü
saydığımız ülkeler için de geçerlidir. Onlar da kendileri için
doğru olanı değil mümkün olanı yaparlar.
14 11 2006
En
yüksek düzeyde siyaset de şüphesiz konu olabiliyordu. Eğer
uluslararası siyasetten söz edecekseniz çatışan taraflardan
birinin yanında yer alır, karşı tarafın tutarsızlıklarından,
haksız davranışlarından, savaşıyorsa hatalarından ve insanlık dışı
eylemlerinden söz edebilirdiniz. Yaşam kötülerle iyilerin
savaşından ibaretti ve siz haklı ve doğru olanın yanında yer
aldığınız için fazilet mücadelesi yapmaktaydınız. En iyi
eleştiri yapan, karşısındakine en vurucu yumruğu atan en çok
okunuyor ve dinleniyordu.
Eğer sizi tanımlayan düşünce akımı anlamını yitirmişse ve ilgi
çekmemeye başlamışsa değişir ve yeni tartışma ortamının
vazgeçilmez bir üyesi haline gelebilirdiniz.
12 11 2006
Saddam’ın idam edilmesi kadar edilmemesi de Irak’taki
farklılaşmaları ve çatışmaları etkileyecektir. Buna göre
Sünni’lerin Şii ve Kürtlere yönelik tavrı belirlenecek ve giderek
azalacak ABD varlığı çatışmaların şiddetinin artmasına sebep
olacaktır. Son aşamada BM müdahalesi ve parçaların sınırlarının bu
müdahale sırasında belirlenmesi büyük olasılıktır.
İran Rusya’nın ilgi alanına bırakılırsa, enerji konusunda
Rusya’nın artan ağırlığını dengelemek için, Kafkaslar pazarlık
masasına gelebilir.
Böyle bir durumda Türkiye’nin rolünün artması kaçınılmaz
görünüyor. Bu gücü dengelemek ve frenlemek için iç denetim ve
kontrol mekanizmaları devreye sokulur ve özellikle ekonomisi
kontrol altına alınır.
07 11 2006
Saddam’ın idam edilip edilmemesi işlediği öne sürülen suçların
bir sonucu olmayacaktır. Eğer onun ölümü ABD politikasına uygunsa
idamı için sayısız gerekçe bulunabilir. Aslında o ilkel dönemlerde
tanrılara kurban edilen bakire kız rolündedir.
Saddam’ın akıbeti dış operasyonlara açık her ülkenin yöneticileri
için söz konusudur. Sonuç, idam olmasa bile, iktidarı kaybetmek,
gözden düşmek, bir sürü kötülükle birlikte anılmak biçiminde de
olabilir.
Her ülke dünya şartlarından etkilenir ve sırf bu sebeple
iktidarlar değişebilir. Ancak bu, kararı verme iradesi olan
ülkelerde, o ülkeyi yöneten güç odağının iradesiyle olur.
31 10 2006
Bu nedenle tehlikelerle ilgilenmiyorum ve şu sorunun cevabını
arıyorum: ‘Ulaşılmak istenen hedefler ne ve bunların arkasındaki
evrensel güçlerin hangisi daha avantajlı? Tarihin gidişine uyan
hareket hangisi?’
Hayatım boyunca insanların haklılık ve haksızlık konusunda
yaptıkları tartışmaları izledim. Şimdi de tüm medya aynı çizgiyi
izliyor. Bunun hiçbir anlamı olmadığını biliyorum ve yazılanlarla,
taraflardan birinin yanında olmak için değil, güçlerini ve eylem
planlarının ne olduğunu anlamak için ilgileniyorum.
Bence asıl tehlike insanların siyaseti ideolojiden ibaret
sanmalarından ve bu konuyu tartışmalarından kaynaklanıyor. Mesela
ülkemizin dünyada, demokrasi açısından örnek bir ülke haline
geldiğini, AB ile bütünleştiğini farz edin ve başka bir gücün, bu
ABD ya da Rusya olabilir, ona savaş açtığını düşünün. Bu güçleri
kınamaktan öte yapabileceğiniz bir şey var mı? Bu hayali bir
senaryodur ve sadece tüm ihtimallerin hesaba katılması gerektiği
anlamında söylenmiştir. Hayat tek boyutlu değildir ve tüm
boyutlarıyla yaşanmalıdır.
29 10 2006
Bundan çok daha önemli bir sorun gözden kaçıyor. Çok uluslu
şirketlerin üretim sürecine egemen olacağı, küçük işletmelerin
rekabete dayanamayıp piyasayı terk edecekleri doğru ama üretim
sürecine egemen olan gücün çok uluslu şirketler olacağı şüpheli.
Bu şirketler bile onu kontrol edecek başka bir süper gücün
kontrolüne girecek. Geçmişte para üretimle yakından ilgiliyken ve
üretimi temsil ederken günümüzde bağımsız bir aktöre dönüştü.
Parayı kazananla kullanan farklılaştı. Bugün Çin, Japonya,
Ortadoğu’nun petrol üreten ülkelerinin tasarruflarını finans
piyasalarını kontrol edenler kullanıyor ve bunun yön değiştirip
paranın sahipleri tarafından kullanılması imkansız. Finans
piyasalarının üreticilere şunu söylediğini kabul edebiliriz: ‘Ya
parayı bize vereceksin ya da yok olacaksın’.
Tarih düz bir çizgi izlemiyor. Adeta nefes alıp veriyor ve şu anda
ciğerleri havayla o kadar dolu ki biraz daha alırsa ciğerleri
parçalanacak. Şimdi nefes verme sürecinin nasıl olacağını aramak
zorundayız. Bu konuda somut bir bilgiye sahip değilim ve ancak
sezgilerimle geleceğe ait tahminlerde bulunabilirim. Bana göre
globalleşme gerçekleşmeyecek ve büyük bir çatırtıyla çökecek. Şu
anda bazı yerlerde bunun senaryoları yazılıyor ve yeni düzenin
projeleri hazırlanıyor. Yeni yapı eskisinin düzeltilmesiyle değil
yeniden inşa ile gerçekleştirilecek. Herkes büyük İstanbul
depremini konuşurken daha büyük bir depremin dünya para sisteminde
olacağını ve yeni yapılanmanın daha gerçekçi olacağını sanıyorum.
21 10 2006
Kimseyi kızdırmayı göze alamam ve bu örgütün tamamen kontrol
altında olduğunu, iç ve dış politikamızı yönlendirmek için
kullanılan bir manivela haline geldiğini söyleyemem. Söylersem PKK
ile mücadele koordinatörlerinin toplantısındaki izleyiciler
vatanseverliklerini nasıl anlatabilirler?
15 10 2006
Bunun siyasi sonuçları da vardır. Devletler geçmişte sahip
oldukları hareket imkanlarını kaybeder ve ekonomiye egemen olanlar
siyasi gelişmelerin yönünü belirler. Eğitim ve medya üzerinde
kuracakları kontrol mekanizmaları halkın eğilimlerini bire bir
tayin eder. Artık küçük devlet olmak, daha doğrusu hem küçük olup
hem devlet gibi davranabilmek mümkün değildir.
Milli gelir artık milli olma vasfını kaybetmiştir. Bir mal ya da
hizmetin hangi sınırlar içinde üretildiğinin önemi yoktur. Bu
üretimi kontrol edenler aktör konumundadır ve bildik kavramlarla
analiz yapmak bir anlam taşımaz.
Bu durumun yadırganacak ve şikayet edilecek bir yanı yoktur.
Mesela uçağın icadı onunla ilgili birçok kavramın oluşmasına yol
açmıştır ve bu kavramlar daha önce yoktu. Yaşadığımız çağı eski
kavramlarla açıklayamayacağımız bir gün anlaşılacaktır. Öyleyse
geleceğe ait öngörülerde bulunurken eski kalıpların içinde kalmak
ve geleceği alıştığımız kavramlarla açıklamak yeterli
olmayacaktır.
Bu sadece bizim karşılaşacağımız bir durum değildir. Herkes
değişmek zorundadır ve bunu en çabuk yapan ön sırada yerini
alacaktır. Geçmişte büyük bir güç olacağı, ABD ve Rusya’nın,
önünde olmasa bile, yanında yer alacağı düşünülen Avrupa,
kalıpları kıramadığı için, geride kalmaktadır.
14 10 2006
Ermeni soykırım iddiasının Ermenilerle bir ilişkisi yok. Onlar
sadece bir figüran olarak kullanılıyorlar. Bu Fransa’nın tavrıdır
ve stratejik hesaplarının olmadığının kesin bir delilidir.
Ortadoğu’da etkili olacağı bir ülke kalmamıştır ve en önemli
kaleyi, yani Türkiye’yi, kendi kararlarıyla hem bir müttefik
olmaktan çıkarmış hem de AB’den dışlamışlardır. Ülkemizdeki AB
yandaşlarının çabaları bu durumu değiştiremeyecektir.
Bu proje gerçekleşmeyecek
Tavrımı AB karşıtlığı olarak algılamak yanlıştır. Bir şeyin
olmayacağını söylemek ona karşı olmak anlamına gelmez ve ben
sadece bu projenin gerçekleşmeyeceğini söylüyorum. Fransa’nın
tavrı, Merkel’in asıl hedefinin ülkemizin imtiyazlı ortaklığı
olmasına rağmen sırf ahde vefa nedeniyle üyeliğimize destek
vereceğini söylemesi neyin olacağının önemli ipuçları.
Türkiye’de söylem önemlidir ve herkes sözleriyle değerlendirilir.
Eylemler ve onun sonuçlarıyla kimse ilgilenmez. Vardığınız yerin
söylediklerinizin tam tersi olmasında hiçbir sakınca yoktur. Biz
söyleriz başkaları hedefine ulaşır. İnsanların ne olduğunu sorarız
ama yaptıkları ve bunların sonuçları bizi ilgilendirmez.
10 10 2006
Bir siyasal sistemin doğruluğu ve uygunluğu, karar mekanizmasının
aldığı kararların isabetiyle ve ülkesini temsil yeteneğiyle
ölçülür. Demokrasiyi sadece bir şekil olarak algılamak ve bu şekle
uygun olarak belirlenen yönetimlerim en doğrusu olacağının
söylenmesi, bir gerçeğin ifadesinden çok, bazı güçlerin bu yolla
hedeflerine daha kolay ulaşabileceklerini öngörmüş olmalarından
kaynaklanmaktadır.
01 10 2006
Mesela halkın büyük bir çoğunluğu hasımlarla aktif mücadeleden
yanadır. Yöneticiler çekingen davrandıkları için
eleştirilirler.Yaptığınızın bir hata olup olmadığı sonunda belli
olur ve şöyle bir kural işler: Yenildiğiniz her mücadele yanlış,
galip gelirseniz doğrudur.
Bir ülkenin hedefi nedir ya da ne olmalıdır sorusunun çok sayıda
cevabı vardır ama bu bir tek cümleye indirgenebilir. İnsanlar
kendi ülkelerinin en güçlü ve zengin, kendilerinin de burada ön
safta olmasını ister. Sorun bu hedefe nasıl varılacağıdır.
Ben siyasetçiyi değerlendirirken farklı bir yol izlerim ve onun
verdiği kararın ne olduğunu irdelemeden önce metodunun ne olduğuna
bakarım. Eğer dünyayı bir bütün olarak algılıyor ve politikasını
bu çerçevede belirliyorsa doğru yolda olduğunu düşünürüm. Bu bakış
açısı çözümlerin de nasıl aranması gerektiğini belirler. Hiçbir
çözüm ülkeye özgü olmamalı dünya için de bir anlam ifade
etmelidir.
Bu durumda iki farklı yol izlenebilir: Eğer ülkeniz dünyada
belirleyici ya da etkileyici konumda değilse büyük güçlerin ne
yaptığı ya da ne yapacağı doğru kestirilmeli ve uyumlu bir yol
izlenmelidir. Buna çoğunluğun itiraz edeceğini ve haysiyetli dış
politikadan söz edeceğini biliyorum. Sizden daha güçlü biriyle
kavga edip dayak yemenin de pek haysiyetli bir yol olduğu
söylenemez. Bırakın onu başkaları dövsün. Türkiye arada bir
yerdedir. Ne her önüne gelene saldırabilir ne de yapılanlara
tamamen seyirci kalabilir. Bu en zor durumdur ve yanlış bir karar
her zaman mümkündür.
20 08 2006
Bir insan savaş aracı olarak neyi kullanıyorsa onu tüketir. Bir
taraf çatışmada silahlarını kullanıp onu tüketirken öbür taraf
vatanseverliğini, inançlarını kullanırken onu tükettiğinin farkına
varmaz. En üstün ideallere sahip olanlar, bir süre sonra, hiçbir
değer yargısı olmayan ölüm makinelerine dönüşür. Giderek kendisi
gibi düşünmeyen, inançlarını paylaşmayan herkesi düşman olarak
görür ve çevresini tasfiyeye başlar. Tek kişi kalıncaya kadar.
18 04 2006
Demokratlar için ise tam tersi geçerlidir. Onlarda kıyafet
serbest, içerik kesinlikle tek tiptir. Ekonomide liberal,
siyasette demokrat dedikleri cinsten olacaksınız. Demokrasiyi
seçim sandığına indirgedikleri ve onu kontrol etmenin, istedikleri
seçim sonuçlarını, hiç yanılmadan gerçekleştirebildikleri için,
onu kutsallaştırmışlar ve adına halkın iradesi demişlerdir. Oysa
sonuçların kendi iradeleri olduğunu çok iyi bilmektedirler.
Kimsenin özgür olmadığı bir dünyada herkes özgürlük savunucusudur.
Rekabet serbesttir ama hakem hep onlardandır. Roman yazarsanız
önce onların süzgecinden geçer. Eğer uygun bulurlarsa çok güzel
olduğunu söylerler ve halk güzeli sevdiğini anlatmak için onları
alır. Kıyafetiniz ekonominin gereklerine göre belirlenir. Moda,
biraz da, egemenlerin halkı ne ölçüde kontrol edebildiğini
gösterir. |