Daha önce forum
sayfalarında kardeşimiz ae'ye verdiğim bir yanıtı düşündüm.
Dönüşün yeniden gündem almaya başladığı şu dönemde okuyucularımıza
yeni bir ufuk açacağını düşünüyorum.
Sevgili ae,
Sağlıklı tartışabilmek için asgari bir bilgi düzeyinin
gerekliliği, sevgili Talebe zorunlu olmadığını söylese de
yadsınabilir mi? Yeni başlayan birine Cebir'i anlatmak için x ve
y'den başlayabilirsiniz. Ancak, x ve y'yi anlatıldığı gibi,
bilimin anladığı gibi anlamak istemeyip, kendisi öyle istediği
için, istediği anlamı verenlerle Cebir'in daha üst düzey kuramları
nasıl tartışılabilir. Peki, daha önce defalarca yazılmış,
tartışılmış halen tartışılan, bilinmesi gerekli olan, biliniyor
olan konularda hep yeniden aydınlatılmayı beklemek ciddiyetle,
muhataba saygı ile bağdaşır mı? Ben daha önce de yazmıştım hakaret
ve saygı konularında biraz farklı düşündüğümü. Örneğin “anavatanda
yaşayanların bedel ödemediğinin söylenmesi, kendime karşı
kullanılan hakaret sözcüğünden daha çok yaralar beni.
Anavatandakilerin izlemedikleri sitelerde, anlamayacakları dilde,
Kuzey Kafkasya politikalarını tartışmanın onları hiçe saymak
anlamına geldiğini düşünürüm…
Sevgili ae; üzülerek söyleyeyim ki, sorduğunuz sorular,
Çerkeslerin neden anavatana dönmeleri gerektiği konusunu hiç
anlamadığınızı gösteriyor. Bunu anlamak, anlamak istemeyenler,
eskiden anlarken bugün anlamaz olanlar mebzül yığınla… Ama
cumhuriyetlerin statüsünü sorduğunuz soruda Abhazya ile Adigey’i
aynı kefeye koymanız anlaşılacak gibi değil… Halbuki bu sayfadaki
daha ilk yazımda, eleştiride yöntem konusuna dikkat çekmiş şunları
söylemiştim:
“Belirli bir düşünce eleştirilecekse eleştiriye temel olması
gereken, çıkış noktası yapılması gereken şey o düşünce
savunucularının söylemleri, yazıları olmalı. Eleştiriyi yapan
kişinin eleştirdiği kişilerin söylediklerini, yazdıklarını,
yaptıklarını değil de, kendi ürettiği söylemleri temel olarak
almasının, nesnellikle, doğrulukla, gerçekçilikle…
Bağdaştırılabileceğini sanmıyorum.
Çıkarımlar, sanıya, öznel görüşe değil, mutlaka bilgiye, bilgi,
belgeye dayanmalı, gerektiğinde de bilgi kaynakları
gösterilebilmelidir.
Karşılaştırmalar benzer konularda, aynı ölçü birimleri ile ve
bilinen anlamları ile yapılmalıdır. Kullanılan terimler, bilimsel
anlamları ile kullanılmalıdır. Örneğin ağırlık ölçü birimi olarak
grama tüm dünyanın verdiği anlamın verilmesi nasıl bir zorunluluk
ise, asimilasyon, anadili kullanma özgürlüğü, etnisite, ulus vb
terimler de bilimin anlayıp anlattığı gibi algılanmalı kendimize
özgü anlamlar verilmemelidir...
Sorunun çözümü konusunda sorumluluk duyuluyorsa, benimsenmeyen
görüşler, sadece eleştirilmekle kalınmamalı, çözüm önerileri de
sunulmalıdır.
Sosyolojik olayların kişilere, kişilerin dünya görüşlerine göre,
algılama düzeylerine göre, farklı algılanabileceği hep göz önünde
bulundurulmalıdır. Örneğin “nerede olursan ol, ne yaparsan yap,
nasıl sahip olursan ol, ama mutlaka paralı ol“ gibi bir yaklaşımı
dünya görüşü olarak seçmiş birine, anadilin güzelliği, korunması
geliştirilmesi gerektiğinin anlatılamayacağının bilincinde
olunmalıdır yada dini inancının gereklerini terine getirmeyi
yaşamın amacı olarak seçmiş (günlük yaşamında, dinin gereklerine
de bir pay ayırma gibi dindarlık değil demek istediğim) birine,
ulusal-kültürel değerleri koruyup geliştirmenin önemi, bunun için
özveride bulunmanın gerekliliğinin anlatılamayacağı bilinmelidir,
gibi daha sayılabilecek bir çok şey.”
Bu söylenenler doğrultusunda, daha önce yazdıklarımda yanıtları
bulunabilecek olmakla birlikte bence bana yöneltmeniz gereken,
“Dönüş Nedir?, Niçin Dönüş?, Nasıl Bir Dönüş? Kimlerle Dönüş?”
gibi sorular olmalıydı. Zaten sorularınız, Dönüş’ün ne olduğu,
anavatana niçin dönmememiz gerektiği bilinerek soruluyorsa,
“Dönüş’ün olmayabileceğini” sezdirecek yanıtlar alınması umudu ile
bağlanan, tuzak sorular olarak da değerlendirilebilir. Özetle
sevgili ae bilerek ya da bilmeyerek, Şıblekhue’nin yerinde tespiti
ile “… açık ya da örtülü şekilde diasporayı anavatandan
koparmak ona karşı duygularımızı tamamen Türkiye içi yapılanmalara
yönlendirmek” çabasını gösterenlere katkıda bulunuyorsunuz.
- Bize göre dönüş, Adige-Abaza halkları için “ulusal
idea”dır.
- Günümüzde, anavatan ile diaspora birbirine muhtaçtır. Anavatan
evlatlarına hasret, anavatanın yaşam suyundan yoksun diaspora
öksüzdür.
- Halkımız için düşlediğimiz tüm güzel şeylere kavuşmamız, ancak
anavatana dönüş ile mümkün olabilecektir.
- Çok sayıda ülkeye dağıtılmış, yok olmanın eşiğine gelmiş
halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan diaspora için,
anavatana dönüş ulusal kültürel değerleri yaşatabilmenin, halk
olarak varlığını sürdürebilmenin tek yoludur. Anadilin okunup
yazıldığı, parlamentolarında kendilerine kontenjan ayrılan
ülkelerde yaşayanlar dahil diaspora Adigelerinin yok oluş hızı
bunun, en belirgin göstergesidir. Döneminde devlet yönetimine
hakim olmuş Çerkes Memluklarının akıbeti ise diaspora Adigelerinin
varlıklarını koruyamayacaklarının kesin kanıtıdır.
- Diaspora Adigelerinin anavatana dönüşünün sağlanması, tarihsel
topraklarında sürekli olarak baş kakıncı yapılan anavatan kesimi
için onurlu ulusal yaşamı geliştirme çabalarına en büyük katkıyı
sağlayacaktır.
- Bize göre bu yaklaşım, halkımızın. ulusal-kültürel değerler için
mücadele verdiğini söyleyen bilinçli her bireyinin benimsemesi
gereken bir paradigmadır.
- Ancak anavatana dönüşün, çok sıradan ikinci bir boyutunun daha
olduğunu, görmek, bilmek ve önemsemek durumundayız: Diasporadaki
insanlarımızın, diğer halklardan herhangi biri gibi Rusya
Federasyonu ve Federasyon üyesi cumhuriyetlerimizde, daha rahat
yaşayacaklarına, daha mutlu olacaklarına inanmaları, iş
adamlarımızın da Rusya Federasyonu’nda daha kazançlı işler
kurabileceklerini görebilmeleri, bu amaçlarla dönüşü
gerçekleştirmeleridir. Ayrıca, yıllardır başta ABD olmak üzere
birçok gelişmiş ülkenin başvurduğu yeni vatandaş kazanma
yöntemlerinin, dramatik bir düzeyde nüfusa ihtiyacı olan Rusya
Federasyonu için de gündeme gelmesi hiç de uzak bir olasılık
değildir. Bu öngörüye uyumlu politika geliştirmek de bizim
sorumluluğumuzdadır.
- Anavatana anavatan olduğu için dönülmelidir.
- Anavatana, bu güne kadar anavatanın bekçiliğin yapmış
kardeşlerine kaderini paylaşmak için dönülmelidir.
- Anavatana, halkı ile birlikte üretme, ürettiğini halkına da
sunma mutluluğunu yaşamak için dönülmelidir.
- Dahası halkıyla birlikte çekilecek sıkıntıda da bir mutluluk
yaşanabileceği bilinci ile dönülmelidir… gibi.
Dönüş, böyle anlaşıldığında, yanıtları, Diasporada kalacakların
kesinlikle yok olacağı, ancak anavatan kesiminin varlığını
sürdürebileceği, geliştirebileceği gerçeğini değiştirmeyeceği
için sorularınızı şu aşama ve ortamda anlamsız buluyorum.
“Diasporayı anavatandan koparmak” için sorulmuş olabileceği
düşüncesini de kendimden uzaklaştıramıyorum.
Şimdi izninizle, ben de size eğer samimiyetle yanıtlarsanız, dönüş
konusunda samimi olanları diğerlerinden ayırmamızı sağlayacak
birkaç soru sorayım.
- Altmışlı yıllarda, bir kısım diaspora Ermeni’si, sosyalist
oldukları, sistemi çok beğendikleri için mi dönmüştü Sovyetler
Birliği’nde yer alan Ermenistan cumhuriyetine?
- Ermeni diasporası Ermenistan’ın yer aldığı Sovyetler
Birliği’ndeki sistemi eleştirerek Ermenistan’a dönebilir miydi?
- Ermenilere soykırım uygulandığı tezini kabul ettirmeyi,
öncelikli görev sayan bir Ermeni’ye Türkiye Cumhuriyet’i
vatandaşlık verir mi? Seyahatlerini engellemez mi?
- Türkiye’nin bir bölümünü, Ermenistan kabul eden ve bu
toprakların bağımsız olması ya da Ermenistan’a bağlanması için
çalışan Ermenilere, Türkiye Cumhuriyeti oturma izni, vatandaşlık
verir mi?
- Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na, başbakanına katil
diyenlere Türkiye Cumhuriyeti, oturma izni, vatandaşlık verir mi?
- Birlikte örgüt kuracakların, aynı amacı paylaşıyor olması
gerekmez mi?
- Amacı anavatana dönüş olan örgüt önermesine karşın, dönüş gibi
bir derdi olmayanlarla aynı çatı altında olunması gerektiğini
ileri sürenlere, “bu ne biçim örgütçülük, bu ne biçim dönüşçülük”
deme hakkımız doğmaz mı?
- Günümüzde Talebe’nin önerdiği tipte güçlü örgüt, güçlü finans
kaynağı demek değil mi? Güçlü bir devletin finanse etmediği güçlü
örgüt kurulabilir mi? Devletler kendi amaçları için
kullanamayacakları örgütleri finanse eder mi?
- Önerilir önerilmez, toplumun bütünü ile sahiplendiği, çözüm
önerisi biliyor musunuz?
- Bir görüşün doğruluğu ya da yanlışlığı, sizce destek verenlerin
sayısı ile mi orantılı?
- Rusya Federasyonu karşı çıkmasa bile, bilinen nüfus oranı ile
Adigeler, benim hayalini bile kurmadığım Kuzey Kafkasya
Federasyonu’na üyeliği ne gibi demokratik bir yöntemle
sağlayabilecekler?
- Sadece tek bir siyasal örgütü olan halk biliyor musunuz?
- Dönüşü kendi politikaları olarak seçen yönetimlerimizi,
yapabilecekleri konusunda denemeden, diasporada hayali örgüt
kurmanın anlamı var mı?
- Çerkeslerin ulusal sorunun tartışıldığı bir Kürt ya da Ermeni
sitesi biliyor musunuz?
- Çerkes ulusal sorununa bakış açıları örtüşmediği için kendi
aralarında tartışan, küsüşen, hakaret eden Ermeniler, Kürtler
tanıyor musunuz?
Daha epeyce soru eklenebileceğini görmüşsünüzdür ama zaten çok
uzun bir yazı oldu… Ara vermekte yarar var…
Görüşlerimi paylaşan, paylaşmayan tüm arkadaşlara çağrım, lütfen
tartışmaları kişilikler üzerine kurmayalım. Daha önce de
belirttim. Günümüze kadar hiçbir halkın yapamadığını halkımızdan
beklemeyelim, tek dernek çatısı altında toplanabileceği
beklentisine girmeyelim. Sorunlara çözüm önerisi getirelim.
Getirilen çözüm önerisinin sadece olmazlığını söyleyerek puan
toplamaya çalışmayalım. Kendi önerimizi getirelim. Öneriler
içerisinde yakın geçmişte olduğu gibi günümüzde de, en gerçekçi
olanını seçebileceği konusunda halkımıza güvenelim.
Ben benim anladığım dönüşü özetle de olsa anlatabildiğimi
sanıyorum. Ayrı görüşte olanlar da -ki başka arkadaşlar da rica
etmişlerdi- kendi bakış açılarını ortaya koyarlarsa, tartışmayı
sürdürür, samimi isek çala, çala bir hava da tuttururuz..
İnanın hepinizi seviyorum. Tarzıma katılmayan sevgili Talebe, sizi
de…
Bugünkü gazetelerde kendime yakın bulduğum iki görüş çıktı. Onları
da paylaşayım istedim sizinle… İlki Çerkes ulusal politikasını
“ezeli ebedi Rus-Çerkes düşmanlığı” üzerine temellendirmek
isteyenler için:
Etyen Mahçupyan 2005 12 04 Zaman Gazetesi.
Türkiye medyasının görmediği veya görmek istemediği bir haber
geçen hafta bütün yurtdışı yayınların parçası oldu: Ermenistan
Devlet Başkanı Koçaryan verdiği demeçte şöyle demişti: “Avrupa
Birliği’nin Türkiye’nin önüne Kopenhag Kriterleri dışında bir
engel çıkarması kabul edilemez.” Avustralya’daki Türkçe yayın
programında dinlediğimiz bu önemli haber Ermenilerin içinde
bulunduğu büyük zihni değişimi ortaya koymakta.
En milliyetçi kesim olan Taşnaklar bile, geçmişi donduran
yaklaşımların geleceği rehin aldığını artık fark ediyor.
Kısacası Türk resmi tezini savunanların bir sürprize hazır
olmaları lazım: Ermeniler ‘soykırım’ kelimesini bir kenara koyarak
tarihsel olayın kendisine bakan ve yaşananları devlet/yurttaş
ilişkisi içinde çözümleyen bir bakışa kaymaktalar. Bu durum
‘soykırım olmadı’ repliğini tekrarlayarak ve hukukun ardına
gizlenerek tarih ‘üretme’ kolaycılığına pek izin vermeyecek.
Türkiye toplumu bundan sonra vicdanıyla çok daha baş başa
kalırken, tarihe mesafe alabilen bir kimlik geliştirme şansını da
yakalayacak.
İkincisi de anavatanımızı, cumhuriyetlerimizi, halkımızın bugüne
kadar ki üretimlerini rastlantı gören küçümseyenlere:
Hürriyet 2005 12 04 Murat Bardakçı
Bülent Ecevit’in Hint şairi Tagore’dan yaptığı tercümede
''Lambaya, aydınlığı için teşekkür et ama karanlıkta durarak ışığı
tutan eli unutma'' diye çok güzel bir cümle geçer…
Bilmem siz de beğendiniz mi? |