Cevdet Hapi…
Çerkes Ulusal Sorunu ile ilgilenen hemen her kesin adını duyduğu
bildiği biri. Buna karşın “Cevdet Hapi kimdir, çizgisi nedir?”
gibi, hakkında sorulacak soruya, tanıyan hemen herkesin farklı
yanıtlar verebileceği biri. Sayın Hapi’nin, belki de en kesin, en
belirgin özelliği tutarsızlığı… Hayır söylem-eylem tutarsızlığı
değil sözünü ettiğim. Sizlerin de yakından tanık olduğunuz gibi
öyleleri, toplumumuzda, yani “özü-sözü doğru Çerkesler” arasında
üzücüdür ki yığınla… Benim sözünü ettiğim tutarsızlık sayın
Hapi’nin, kendi içinde de tutarsız yazıları, “kaş yapıyor gibi
yapıp göz çıkartması”
Sayın Hapi’nin yeni olmayan bu özelliğinin son yıllarda daha
belirgin bir hal alması gerçekten üzücü. Bugünlerde elimin
altında bir yazısı var sayın Hapi’nin… Jineps gazetesi’nin
“İlk ekimiz olarak “Kafkasya Üzerine Beş Konferans” sunucularından
Cevdet Yıldız’ın Bandırma Derneği’nde 21 Mayıs 2006 tarihinde
yaptığı konuşmayı veriyoruz. 21 Mayıs özeline yönelik gibi görünse
de, tarihsel bazı konularda analizler, yanı sıra çözüme yönelik
önerilerin yer alması nedeniyle yayınlanmasına karar verilmiş ve
yayınlanması kararı sonrası Cevdet Yıldız tarafından konuşma metni
dışında eklemeler de yapılmıştır.” Sözleri ile açıklama
getirdiği bir yazısı. Özetle vurgulanan yazınının çözüm önerileri
getirdiği için yayımlandığı…
Ben yazıyı defalarca okudum. Sayın Hapi’nin “kaş yapıyor gibi
yapıp göz çıkarttığı” yazılarının güzel bir örneği. Yazıyı bütünü
ile eleştirmeyi programıma almışken sayın Hayri Ersoy’un önce
Marje’de sonra da CC ana sayfasında yayımlanan eleştirisini
okudum. Bütünü ile katıldığım bu eleştiri için sayın Ersoy’u
kutluyorum. Bu Hapi eleştirisini yeterli de bulabilirdim.
Ancak; diasporamızda sayın Hapi gibi düşünenlerin az olmadığının,
bu yaklaşımın, “ilkel düşünce yapısının” sonucu olduğunun,
dahası bu yapının, aydın sanılan okumuşlarımızın temel özelliği
olduğunun bilinci ile yazıdaki ''dönüş’'e ilişkin “özgün
yaklaşım”ı eleştirmemenin yanlış olacağını düşündüm.
Bakın ne demiş Sayın Hapi:
“Bu arada, maddi ve politik koşulları henüz oluşmamış olan
Kafkasya’ya “dönüş” sorunu gibi, geçmişte belki de bazı Rus
çevrelerini memnun etmek için, Adigey yöneticileri tarafından
savsaklanmış ve şu koşullarda gerçekleşmesi olanaksız olan tüm
demokratik sorunların çözümü de, öncelikle demokratik mücadelenin
kazanılmasına bağlıdır.
(1992’de, Maykop’ta, sonraları bakan bile olan birinin,
“Kafkasya’ya dönmeniz şart, dönmezseniz olmaz” demesi üzerine,
benim de “Peki, dönenlere sizler, örneğin kişisel olarak siz nasıl
bir yardımda bulunabilirsiniz?” biçimindeki bir soruma ise, ”Ben
nasıl bir yardımda bulunabilirim ki, ben zar zor ayakta durabilen
biriyim” yanıtını almıştım. Bu yanıt Adige nezaketine uymayan,
sembolik de olsa bir özveride bulunmayı düşünmeyen, dönen ya da
dönecek olan Adigeleri de önemsemeyen, küstürücü bir anlayışı
yansıtıyordu. Böylece dönüş sorununun geçmişte savsaklanmış
olması; bazı sözde yasal “düzenlemelerle” yetinilmesi; dönüş
yapanların korunmaması ve “pişman” edilmesi, olumlu bir devlet
politikasının da yokluğu, görüldüğü gibi bugünkü Adigey
Cumhuriyeti’nin varlığına yönelen tehlikeleri de arttırmıştır.
Oportünizmin vardığı sonuç budur. Oysa, 1778 Balkan Sürgünü
sırasında, bildiğim kadarıyla Düzce Adige köylüleri, kendileri de
yoksul oldukları halde, büyük özverilerde bulunarak toprak ve
hayvanlarının bir bölümünü bağışlamak suretiyle, sevgiyle bu
göçmenlere kucak açmışlardı. Burada ise, 1989-2002 yılları
arasında toplam Adige sayısının üstünde, Adige olmayan ve
“bindirilmiş kıt’a” gibi getirilen, oyu “belirsiz” 135 bin yeni
yerleşimci için yer bulunup, Rus nüfus 288.000’e yükseltilip,
politik Slaviyanlar Birliği güçlendirilirken, 135 Kosovalı
Adige'ye de ondan da az, bir avuç dönüşçü “sorun” oluyordu).''
Evet okuduğunuz gibi, Sayın Hapi, ''dönüş’'ün maddi ve
politik koşullarının henüz oluşmamış olduğunu söylemekle
yetiniyor. Ancak dönüş için gerekli gördüğü maddi ve
politik koşulların neler olduğunu belirtmemiştir.
Eski bir sosyalist(!) olduğunu ve “olaylar, olayın geçtiği
somut koşullar göz önüne alınarak değerlendirilmeli, çözüm
önerileri somut koşullara göre olmalı” ilkesini unutmuş,
seyahat özgürlüğünün bile olmadığı bir dönemin yöneticilerini,
günümüz koşullarına göre eleştirmiştir.
Geçmişte diaspora Adige'si olarak hangi yasakları sineye
çektiğini, bu yasaklara karşı sözü edilir bir mücadele
yürütemediğini, bir Shapsugh olarak, hala Shapsugh adını taşıyan
dernek kurma girişiminde bile bulunmadığını unutmuş görünmektedir.
Çözüm öneriyor gibi yapıp “(…) şu koşullarda gerçekleşmesi
olanaksız olan tüm demokratik sorunların çözümü de, öncelikle
demokratik mücadelenin kazanılmasına bağlıdır” demiş ancak, bu
demokratik mücadelenin nerede kazanılması gerektiğini, kimlerin
kazanması gerektiğini, kendi gibi düşünenlerin üstleneceği
görevleri nedense belirtmemiştir.
Daha sonra bakanlık da yapmış birinin, bir kişinin samimiyetle
söylediklerini temel alarak, kendisine dönülebilecek bir anavatan
bağışlayanları, Adige nezaketine uymamak, sembolik de olsa bir
özveride bulunmayı düşünmemek, dönen ya da dönecek olan Adigeleri
de önemsememekle suçlayabilmiştir.
“Oturduğumuz yerde anavatanının vatandaşı olma hakkını sunan
ve yılarca yürürlükte kalan RF vatandaşlık yasasından
yararlanmayan bizler sözde ulus severiz, sözde vatanseveriz,
sürgün değil sürgünümsüyüz” diyecek yerde, yasalardan
yararlanmış olanları da görmezden gelerek, yasaların sözde
olduğunu ileri sürebilmiştir.
Dönüş yapanlar korunmuyor, pişman ediliyorsa dönüş yapmış
olanlardan bugün hala anavatanda yaşayanların da barınamayacakları
gerçeğini bilmezden gelerek, doğal olan çok az sayıdaki geriye
dönüşlerden devlet politikasının olumlu olmadığı sonucunu
çıkartmıştır.. Elbette ki Adigey Cumhuriyeti’nin varlığına yönelen
tehlikelerde, dünya güçlerinin bölgeyi istikrarsızlaştırma
politikalarının, diasporanın yayın politikasının da etkili
olabileceğini ima bile etmemiştir.
Yetmemiş, -sıkı durun- halkımızın anavatan kesimini oportünist
olmakla suçlamış. Türkiye diasporasının ne kadar yardım sever
olduğunu “bildiği kadarı” ile 1778 Balkan Sürgünü sırasındaki
Düzceli Adige köylülerinin özverileri ile kanıtlamaya çalışmıştır.
Buna karşın, derneklere üye ve aylık ödentilerini ödeyen sayının
Türkiye’de var olduğu söylenen Çerkes nüfusa oranla devede kulak
bile olmadığını bilmezden gelmiştir.
Rusya Federasyonu’nun politik ve ekonomik katkıları ile anavatan
dönüşleri sağlanan Kosova Adigelerinin köy kurulması, konut
yapılması giderlerine, en az katkıda bulunan diaspora ülkesinin
neden Türkiye olduğunu sorgulamamıştır.
Yasayla kurulan ve her Abhazya vatandaşının aylığının %2'si ile
katkıda bulunduğu Dönüş Vakfı'na, Adigey'deki Dönüş Vakfı'na
Türkiye diasporasının katkısı olup olmadığını merak bile
etmemiştir.
Rusya Federasyonu’nun yürürlükteki yasalar çerçevesinde, benzer
durumda olanlara yaptığı maddi yardımı Kosova Adigelerine de
yaptığını, asıl sorunun bu para ile mütevazı konutlar yapılıp
bitirilebilecekken, diasporayı iyi tanımayan yöneticilerin kararı
ile çok büyük konutlar yapılmak istenmesinden kaynaklandığını
öğrenme çabasını da göstermemiştir.
“Burada ise, 1989-2002 yılları arasında toplam Adige sayısının
üstünde, Adige olmayan ve “bindirilmiş kıt’a” gibi getirilen, oyu
“belirsiz” 135 bin yeni yerleşimci için yer bulunup, Rus nüfus
288.000’e yükseltilip, politik Slaviyanlar Birliği
güçlendirilirken, (…)” sözleri ile kimselerin göremediği
tehlikeyi gözler önüne seren Sayın Hapi, “dönüş seferberliği”
önereceğine hariçten gazel okuyanlara katılmış, bir duayen, bir
bilge edası ile ahkam kesmiştir…
Yetmemiş, anavatanımızı bağışlayan kardeşlerimize, utanılası
karalamaları, suçlamaları, kendine özgü “Çerkes nezaketi” ile
bağdaştırabilmiştir…
Ama nedense, iç karartan, ciddiye alanları deliye çevirecek olan
bu yazıyı sayın Hapi, bütünü ile katıldığım, ancak “dam üstünde
saksağan, vur beline kazmayı” deyimini akla getiren şu cümle ile
bitirmiştir.
“İleri oluşumlar, iyi insanlara ve demokratik güçlere moral
vermektedir. Bizim de umutlu olmamız için birçok iyi
özelliklerimiz ve iyi nedenlerimiz vardır.”
Yazının tamamı 22, eleştirmeye çalıştığımız bölüm sadece dörtte
bir sayfa ise, bence bu yazı şöyle bir dua ile bitmeli:
Hapi yazılarını okuyacakların, eleştireceklerin, ve de
eleştirileri okuyacakların Allah yardımımız olsun… Amin…
Anavatana Dönüş Üzerine sürecek… |