Bilindiği gibi “ulusal kültürel değerlerimizi koruyup
geliştirebilmenin tek yolu anavatana dönüştür” çözüm önerisine
karşı, dişe dokunur, gerçekçi, iç çelişkileri olmayan, dünya
gerçeklerine koşut somut öneri getirmeyen, ancak ulusal sorunu
sorun edindiklerini de her platformda dile getiren çeşitli
grupların tek ortak noktaları Anavatana Dönüş’e karşı olmaktır. Bu
grupların, kişilerin dünya görüşleri birbirlerine pek yakın
değildir. İnanç konusunda tutumları farklıdır. Yaşam tarzları,
kapı komşusu olsalar bile birinin diğerini ziyaretine engel olacak
kadar terstir.. Ama dönüşçülere karşı yek vücutturlar. Dönüşçüleri
suçlama konusunda yarışırlar.
Hem suçlamaların temelinin olup olmaması da çok önemli değildir.
Kimilerine göre komünist olduğumuz için dönmek istemiş dönmüşüzdür
anavatanımıza. İşi gücü, kazancı yerinde kimilerimizin anavatana
dönüş nedenimiz doğuştan sahip olduğumuz Rus halkına olan
sevgimizdir. Belki de mazoşist ruhsal yapımızdır çeşitli
sıkıntılarla karşılaşacağımızı bile, bile bizleri anavatanın
kaderini paylaşmaya iten neden. Gün gelir, Ankara Kuzey Kafkasya
Kültür Derneği Yönetim Kurulu seçimlerinde, tüm sol grupların
dönüşçülere karşı ittifak yaptıkları, dönüşçülerin seçimi sağ
görüşlü arkadaşların desteği ile kazandığı unutulur. İlginçtir ki,
yenilerde yeniden hortlayan “dönüşçüler komünistti” suçlamalarına,
olayları yaşayanlardan, bilenlerden duyanlardan bir itiraz gelmez…
Günümüzde dönüşçülere daha ilginç sıfatlar da yakıştırılır…
Dönüş karşıtları, kerameti kendilerinden menkul daha birçok özgün
suçlamalarla çıkacaktır karşımıza. Ancak biz biliyoruz ki tüm
dönüş karşıtlarının dönüşe karşı olma nedenleri de ortaktır,
ruhsaldır. Durun, durun. Hemen, dönüş karşıtlarının ruh hastası
olduklarını söylediğimiz sonucunu çıkartmayın lütfen. Sağlıklı
ruhun, özgün yapısıdır söz konusu olan. Kişileri farklı kılan
ruhun bu yapısının yazdıklarımızı, yaptıklarımızı, ilişkilerimizi,
davranışlarımızı, gördüklerimizi, görmediklerimizi, kapalı açık
olduğumuz şeyleri, duyup duymadıklarımızı ne denli etkilediğinin
bilincinde olma-olmama durumudur. Bunun bilincinde olduğumuzda,
eylemlerimiz, söylemlerinizle uyum içinde olmakta, bilincinde
olmadığımızda ise ruh, yine sağlığını koruyabilmekte ancak
eylemlerimizin ideallerimizle, söylemlerimizle çelişmesi
kaçınılmaz olmaktadır.
Dönüş karşıtlarının kendilerini gülünç durumlara düşüren bu
çelişkilerini, temelinde yatan olguyu “Anavatana Dönüş
Üzerine-3”te şöyle dile getirmiştim:
“Dönüş karşıtı değerli arkadaşlar, dönüşe karşı oluşunuzun gerçek
nedenini ah, bir tahlil edebilseniz, bir itiraf edebilseniz. Kendi
kendinize olsun bir itiraf edebilseniz. “Ulusal kültürel
değerlerimizi koruyup geliştirebilmenin tek yolu anavatana
dönüştür. Ancak benim anavatana, halkıma olan sevgim, dönüşümü
sağlayacak kadar büyük değil. Dönüşün sıkıntılarını
göğüsleyebilecek kadar yürekli değilim. değiştiremeyeceğim ailevi
sorumluluklarım buna engel… Yeterince güçlü değilim…” gibi sizi
gerçek nedeni bir itiraf edebilseniz? Sözde vatanseverken, gerçek
vatansever, sözde ulus severken, gerçek ulus sever, olduğunuzdan
daha yürekli, olduğundan daha inançlı görünme çabalarına
girmeyecek gülünç durumlara da düşmeyeceksiniz…”
Söylemleri ile ters eylemlerde bulunanları, böyle davranmaya iten
bu gerçek nedeni yıllarca önce, Yamçı’nın Mayıs 77 - Şubat
78 tarihli, 7-16 birleşik sayısında Psemit mahlası (şimdilerde
nick diyoruz) şöyle açıklamaya çalışmıştım:
BÖLÜK PÖRÇÜK
Bulunduğun bir ülke var bu ülkenin koşulları da... Yerine
getirilmesi gereken kimi zorunlulukları da...
Bu zorunluluklardan birini yerine getirmekte olan bir
topluluktaydın, uymaya çalışıyordun konmuş belirli kurallara.
Günlerden birinde gözüne çarpmıştı topluluktan birinin
davranışları, yapısı, özellikle de konuşması, şivesi. Okuma
odasında aynı masadaydınız. Tanışmamıştınız henüz. O kadar
-tipik bir- Çerkes ki... Çerkes olup olmadığını sormadan “hangi
köyden” olduğunu sormuştun Kabardeyce.Şaşkınlık. Sevinç dolu
gözlerle bakmıştı sana. İlerlettiniz arkadaşlığı sonra.
Çok güzel kullanıyordu dilini. Epeyce ortak tanıdık bulmuştunuz.
Yakınacak, üzülecek ortak konular da... Çerkes’in geleneklerinin
yok olması, dilini unutması, kendine yabancılaşması vb...
Bütün bunlar ve benzer konular için o kadar içtenlikle yakınmış ve
üzülmüştü ki, bu kez sen şaşırmıştın birkaç gün sonra, bir yabancı
ile nişanlı olduğunu öğrendiğinde. “Nasıl yapabilirsin” diye
sormuştun için burkularak. “Hani özümlenmek. kendine yabancılaşmak
istemiyordun. Çerkes olarak varlığını sürdürmek en büyük tutkundu.
Günümüz koşullarında, dilinin yazılmadığı, okunmadığı, kültürünün
sömürüldüğü bir ortamda ayakta kalmak için en sağlam tutamaklardan
biri Çerkes’in, Çerkesle evlenmesi değil miydi?”
Evet buydu en sağlam tutamak noktalarından biri ama bütün
istemlerine karşın umudu yoktu gelecekten. Ulusunun geleceği için
gerçekten olumlu denebilecek çaba gösterenlerin sayısı çok azdı.
Bu kadar az kişi ile de bir şey yapılamazdı.
Doyurucu değildi yanıtları ama idealine, istemlerine ters düşen
bir insan olduğu için böyle konuşmak zorundaydı. İnsan ruhu,
kendini eleştirmekten, kusurlu görmekten sürekli olarak
çekindiğinden bu gerekçeleri bulacaktı. Özellikle toplumun
suçlandırmalarından, alaylarından korktuğu için. Ruhun
parçalanmamak için geliştirdiği bir savunma mekanizmasıydı bu.
Psikiyatride “akla uydurma-rasyonalizasyon” deniyordu buna. Ters
davranışta bulunan kişi. Ancak bu mekanizma sayesinde kendisini
gerçekte olduğundan daha içten, daha onurlu, daha güçlü ve
daha saygın birisi sanacaktır.
Bu akla uydurma kimileyin o kadar ileri gidecektir ki sayın Prof.
Dr. Rasim Adasal’ın dediği gibi ortaya çıkmış olan fikrin ana
kaynaklarını kişinin kendisinin bile bulabilmesi olanaksızdır.
Sence kimilerinin ulus yararına çabalarda bulunmak amacı ile
gerçekleştiremeyecekleri gün gibi açık olan kimi kararlara
varmalarının temelinde yatan yine bu ruhsal savunma
mekanizmasıdır.
Öyle ya, gerçekleştirilmesi olanağı yüzde yüz olan bir karar alıp
gerçekleştirmemek... Bundan daha onur kırıcı bir şey olabilir mi
kendini öncü sayan bir grubun üyeleri için. Kararlaştırılan,
yapılabileceği kesin bir iş yapmamak da, yapamadığını itiraf etmek
de önce kendi gözünde, sonra toplum gözünde saygınlığını
yitirmesine neden olmayacak mıdır? Onurun, saygınlığın kurtuluşu,
ulus yararının kuramsal tartışmalarda olduğuna kendini
inandırmasındadır. Ve kendilerini bu inanca o kadar
kaptıracaklardır ki, temelinde belki birazcık korku, tembellik ya
da azıcık eğlencesinden fedakarlık etmediğinin yattığının, hiçbir
zaman farkına varamayacaktır.
Bunları düşündürmüştü sana yok olmak istemediğini söyleyen ve yok
olmaya imza atan arkadaşının durumu.”
İşte dün olduğu gibi günümüzde de başka çözüm önerisi getiremeyen
Dönüş karşıtları, kendileri dönüşü göze alamadıkları için “Ulusal
kültürel değerlerimizi koruyup geliştirebilmenin tek yolu
anavatana dönüştür” diyememekte, dahası bunu
gerçekleştirebilenlere de düşman kesilmektedirler. Dönüş
karşıtlarının ruhları, Dönüş ve dönüşçüleri akıl almaz güzel (!)
sıfatlarla, küçümsemenin, eleştirmenin, suçlamanın halkı adına en
yetkin davranış olduğuna kendilerini inandırmakta,
parçalanmamakta, sağlığını korumakta, buna karşın, söylem-eylem
çelişkisine düşmekten, gülünç duruma düşmekten
kurtulamamaktadırlar. Sanal ortamda, özellikle Marje’de, bu
yargımızın doğruluğunu kanıtlamaya yetecek çok sayıda yazı bulmak
mümkün. Ancak önce, Marje’de kendisine yer bulamayan ve “namazda
gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz” deyimini akla getiren önemli
gelişmeyi örnekleyelim:
“Türk Hava Yolları 23 Şubat 2007 günlü Yönetim Kurulu kararıyla
açılacak İstanbul-Batum (Yani Gürcistan’ın bir kenti) hattı,
Türkiye ile Gürcistan arasında yapılan ikili anlaşmayla hem iç hat
hem de dış hat yolcusuna hizmet verecek. Böylelikle İstanbul-Batum
hattı sınır illerindeki iç hat yolcularımıza pasaportsuz uçuş
olanağı sağlayacak.”
İşte Psikiyatrinin “rasyonalizasyon-akla uydurma” dediği bu
savunma mekanizması;
- Abhazya seçimlerinin demokratik olup olmadığının tartışıldığı,
Ardzınba’nın tarihi hata işlediğinin yazıldığı bu platformda bu
önemli gelişmenin gündeme gelmesini önleyecektir.
- Bu akla uydurma; TC Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay
Başkanı’nın, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü destekler demeçlerini
önemsetmeyecektir.
- Bu akla uydurma; RF Devlet Başkanı’nı protesto ettiği için göz
altına alınan Dernek Başkanın cılız bir sesle de olsa
desteklenmesini engelleyecek, destek mitingi, imza toplama gibi
eylemleri hiç düşündürmeyecektir.
- Bu akla uydurma; bağımsızlık hayranı diasporaya, Abhazya’nın
bağımsızlık savaşına katkısının olanaklarına oranla devede
kulak bile olmadığını, savaşa katılan yurtsever sayısının,
yurtsever geçinenlere göre ne kadar az olduğunu, dahası vatan
savunmasında şehit düşenlerin çocuklarına yılda yüz yirmi dolar
eğitim katkısı yapmadığının utancını bir kez daha yaşatmamak için,
Marje’ye geçilen “15-16 Mart Abhazya Şehitlerini anma” haberine
gözleri kapatacak, kulakları tıkayacaktır.
- Bu akla uydurma; ”Vatandaş Türkçe Konuş”a, “Türkiye’de yaşayan
herkesin anadili Türkçe’dir yasasına karşı en küçük girişimi bile
olmayan diasporaya, anavatandaki dil çalışmalarını
küçümsetebilecek, kendilerinin, anavatanda bu mücadeleyi
verenlerden daha vatansever, daha ulus sever sanmalarına güç
verecektir.
- Bu akla uydurma; “halkı için kanını canını vermeye hep hazır (!)
-ancak daha zor olduğu için olsa gerek- para ve zaman vermeye
hazır olmayan diasporayı, bağımsızlık savaşlarını, sanal ortamda,
savaşanların izlemedikleri sitelerde anlamadıkları dilde
savunmanın çok, çok büyük yurtseverlik olduğuna inandıracaktır.
- Bu akla uydurma; izlemedikleri bilinen sitelerde, anlamadıkları
bilinen dilde eleştirmenin, kişilerin arkasından konuşmak
olduğunu, dedikoduyla eş anlamlı olduğunu düşündürmeyecektir.
- Bu akla uydurma; yaşamını Çeçenlerin tanıtımına harcamış
rahmetli Tarık Cemal Kutlu’nun ölüm yıldönümü birinci anma
toplantısına sadece on beş kişinin toplanabildiği gerçeğini, Çeçen
sığınmacıların çözümlenmemiş sorunlarını Çeçenlerin sanal
destekçilerinin ilgi alanından çıkartacaktır.
- Bu akla uydurma; dernekleri birleştiremeyenlere, dahası
dernekleri bölenlere, Birleşik Bağımsız Kuzey Kafkasya’yı
kurabilecekleri hayalini kurduracaktır.
- Bu akla uydurma; her platformda demokrasiden söz eden, her
halkın kendi kaderini kendisinin belirlemesi gerektiğini savunmayı
doğru buldukları izlenimi veren gruplara; anavatan halkına
dönüp “sizin kaderinizi tayin etme hakkı bizimdir, bağımsız
olmalısınız, özgür olmalısınız, bu uğurda ölmeli, sürülmelisiniz.
İnanın ki bizler de boş durmayacak, Türkiye’nin izin verdiği
ölçüde mitingler yapacak imza kampanyaları açacağız.” anlamına
gelen saçma söylemleri en büyük yurtseverlik gibi
gösterebilecektir…
- Bu akla uydurma; kişilerin gidebildikleri, yerleşebildikleri,
vatandaşı olabildikleri bir ülke için sürgün sayılamayacakları
gerçeğine karşın, dedeleri sürülen “sürgünümsüler”i,
Çerkeslere “sürgün halk” statüsü verilmediği, bağımsızlık
kazanılmadığı sürece, çeşitli yollarla dönüşe zarar vermenin,
Dönüşe karşı olmanın, Dönüşü küçümsemenin, en büyük
vatanseverlik, en büyük ulus severlik olduğuna inandırır…
Evet tek ortak noktaları “Dönüşe Karşı Olmak” olan değerli
okuyucular!
Söylemlerinizin, eylemlerinizin, daha çok da eylemsizliklerinizin
gerçek nedeninin, bu ruhsal savunma mekanizması olduğunu tahlil
edemediğiniz, “Ulusal kültürel değerlerimizi koruyup
geliştirebilmenin tek yolu anavatana dönüştür,ancak benim
anavatana, halkıma olan sevgim, dönüşümü sağlayacak kadar büyük
değil. Dönüşün sıkıntılarını göğüsleyebilecek kadar yürekli
değilim. değiştiremeyeceğim ailevi sorumluluklarım buna engel…
Yeterince güçlü değilim…” itirafını kendi kendinize olsun
yapamadığınız, anavatanın asıl sahiplerinin anavatan bekçileri
olduğu gerçeğini kabullenmediğiniz, anavatan bekçileri ile
birlikte, sadece yaşamak amacıyla da olsa dönüş yapanlara
saygının, yurtseverlik, ulus severlik ölçütü olduğunu
algılayamadığınız, özetle, savunma halindeki ruhunuzun
yönlendirmelerini değil, dünya gerçeklerinin yol göstericiliğini
benimsemediğiniz sürece belki ruh sağlığınızı koruyabilecek ancak
gülünç durumlara düşmekten de kurtulamayacaksınız.
Bizden söylemesi…
Diye bitirmişken yazıyı; dünyayı algılayışları, politik
görüşleri, oy verdikleri partiler, özlemini duydukları anavatan
düzeni, yaşadıkları ya da özledikleri yaşam biçimi…Birbirinden çok
farklı olup, “Dönüşe karşı olma” noktasında buluşan
arkadaşlarımıza birlikte sevebilecekleri bir de şarkı önermek
geldi içimden...
“Seni uzaktan sevmek
Aşkların en güzeli…
Alıştım hasretine
Gel desen de gelmem ki…” |