Çeşitli platformlarda
bizlerle aynı görüşleri paylaştığını dile getiren arkadaşları,
düşünmeyen düşünce üretme yeteneği olmayan, okuduğunu anlamayan,
tek merkezden idare edilen…dünya gerçeklerini, kendi konumlarını
değerlendiremeyen, tek merkezden idare edilen, kendilerine yazılar
yazdırılan, yok edilmeyi hak eden birkaç kişiye tabi kimseler
olarak tanımlamak alışkanlık haline geldi.
Yanıt almadıkları ölçüde de galip geldiklerini sananların sayısı
da az değil…
Bense tam tersi
görüşteyim. Dönüşü savunan, zaman, zaman bizleri de savunmak
sorumluluğunu duyan arkadaşların, sanılanın aksine yazdıklarımızı
yeterince içselleştirmediklerini, yapılması gerekenler konusunda
önerilerimizi yeterince ciddiye almadıklarını gözlüyorum. Buna da
üzülmüyor değilim. Çözümü dönüşte gören arkadaşların uygulamada da
olabildiğince birbirine yakın durması gereğine inanıyorum. Karşıt
görüşte olanlara hiç yanıt vermemelerini… Saldırganlara dönüşü
anlatmamalarını… Bizleri savunmamalarını…
Şimdi kimileri bu
yazdıklarıma da inanmayacaklar, bu önerilerimiz, yorulduğumuz,
yıprandığımız, meydanı terk ettiğimiz gibi yorumlayacaklardır.
Halbuki Marje’ye ilk yazdığım uzunca sayılabilecek değerlendirmede
de tartışmadan çok işin öncelenmesi gerektiğini vurgulamıştım.
Beni yakından tanıyanlar bilir, kimileri yanlış bulabilecek olsa
da benim doğru bulduğum ilke, Dönüşün sorunlarının ancak
dönüşçülerle tartışılması gerekliliğidir. Paradigmaları birbirine
zıt grupların sonu gelmez tartışmalarını yanlış bulur, görüşlerini
gerçekleştirebilecek doğrultuda üretimde bulunmayanların da
içtenliklerinden kuşku duyarım.
Yukarıda sözünü ettiğim ve 06 Şubet 2005’te Marje’ye sunduğum
şimdilerde CC'da bulabileceğiniz bu yazı da bakın şunlar da vardı:
Adige-Abazaların muhacerette de varlığını sürdürebilmesi için
güçlü bir anavatan desteği gereklidir. Bence güçlü anavatan da
yukarıda sözünü ettiğim yaklaşımların ancak ikincisi ile mümkün
olabilecektir. Dolayısı ile anavatana dönüş yapmayı en azından
şimdilerde düşünmeyen Adige-Abazaların da Anavatana Dönüşü
desteklemesi ve ikinci grupla birlikte olması gereğine inanıyorum.
Şimdilerde dönüşçüler içerisinde anavatana dönüş son hedef
değildir diyenler çıkmaya başladı. Ben Anavatana dönüşü, halkın
kaderini paylaşmayı, Rusya Federasyonu ile birlikte onurlu ulusal
yaşamı amaç edinenlerle, söylemedikleri daha başka amaçları olan
dönüşçülerin de ayrışması gereğine inanıyorum. Eğer sadece laf
değil iş üretilmek isteniyor, sonuç alınmak isteniyorsa bu
ayrışmaları, çıkış noktaları ayrı olan, paradigmaları ayrı olanlar
için zorunlu görüyorum. Birbirlerine yakın görüşte olanlar kendi
aralarında amaçlarını nasıl gerçekleştireceklerini, nelerin nasıl
yapılması gerektiğini tartışmalı, adımlar atmalıdırlar. Şimdiki
durumun devamı yukarıda söylediğim gibi zaman kaybı, enerji kaybı
olur. Günümüzde de zamanın çok kıymetli olduğunu bilmeyenimiz
herhalde yoktur.
Örgütler bazında Kafkas Dernekleri Federasyonu ilk genel kurulda
Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu olarak yeniden örgütlenmelidir.
Gerçek adı kendisine verilmelidir. Şubelerden Adigelerin
çoğunlukta olduğu yerleşim yerlerindekiler Adige derneği olarak,
Abazaların çoğunlukta olduğu yerleşim yerlerindekiler Abaza
dernekleri olarak yeniden örgütlenmelidir. Her iki halkın da yeter
sayıda bulunduğu yerleşim yerlerindeki her iki dernek de ayrı,
ayrı kurulmalıdır. Örneğin İstanbul’da, Adapazarı’nda …
Sonuç: Halkımızın geleceğinden, anavatanımızın geleceğinden
kendisini de sorumlu olduğunun bilincinde olanları, diaspora
sorunu olanları, “Ulusal Sorunun çözümü Anavatana Dönüştür”
diyenleri, Anavatana Dönüş’ün barışçıl yollarla ilgili ülkelerin
desteği ile gerçekleştirilebileceğine inananları, sadece Ruslar
değil bugün tarihi topraklarımızda yerleşik bütün halklarla
birlikte barış içerisinde yaşamakla mutlu olabilecekleri, zaman ve
enerji israfına son vermeye, üretime yönelik kendi platformlarını
oluşturmaya çağırıyorum. marje… marje… we marje…
Bunları yeniden
gündeme getirme nedenim de bugünkü (24 Nisan 2007) Yeni Şafak’ta
okuduğum bir yazı. Sayın Fatma K. Barbarosoğlu şöyle demiş bu
yazısında:
“Müslümanlar için
esas tehlike, öteki dinlerin yaptığı misyoner faaliyetler değil.
Esas tehlike dini yaşamaktan vazgeçerek anlatmaya çalışmak.
Anlatılan her şey azalmaya mahkumdur oysa. Artanlar ve zamana
yenik düşmeyenler, sade yaşananlardır. Dini yaşamak için aşk
lazım. Seküler dünyada müminler olarak "aşk"ımız azalıyor.
Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz.
Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar
derdimiz olmayacak.”
Sayın yazarın bu
yaklaşımını Dönüşçüler ve Bağımsız Birleşik Kafkasyacılar olarak
şöyle okumamız gerekmez mi acaba?...
“Biz Dönüşçülerin
önündeki asıl engel, Dönüşe karşı olan grupların kişilerin
eylemleri Bağımsız Birleşik Kafkasyacıların söylemleri değil,
Dönüşten vazgeçip Dönüşü anlatmaya çalışmaktır. Anlatılan her
şey azalmaya mahkumdur. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler
sadece yaşananlardır. Dönüşü gerçekleştirmek için aşk gerek.
Seküler dünyada Dönüşçüler olarak aşkımız azalıyor, Azaldıkça
kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz. Anlatamadıkça
öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar derdimiz olmayacak.
“
“Biz Bağımsız Birleşik
Kafkasyacıların önündeki asıl engel, Bağımsız Birleşik Kafkasya’ya
karşı olan grupların kişilerin eylemleri Dönüşçülerin söylemleri
değil, Bağımsızlık savaşı veren Kafkasyalılara katılmayıp,
Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı anlatmaya çalışmaktır. Anlatılan
her şey azalmaya mahkumdur. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler
sadece yaşananlardır. Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı
gerçekleştirmek için aşk gerek. Seküler dünyada BK’cılar olarak
aşkımız azalıyor, Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya
kalkıyoruz. Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu
kadar derdimiz olmayacak. “
Ne dersiniz… |