Evet\ bir önceki yazıda,
soru sorup açıklama istediği için
Anonymus’a
teşekkür etmiş ve sitelerde ısıtılıp, ısıtılıp gündeme getirilen
bir konuya açıklık getireceğimi söylemiştim. Aslında sayın
Anonymus
da diğer ön yargılılar gibi, olayı doğru kabul edip “nasıl
gerekçelendireceğimi” sormuştu. Ancak ben, sorulan sorunun önyargı
yönünü değil de soru yönünü önemsedim. Dolayısı ile
anlatacaklarımın, bana mal edilen sözlere gerekçe değil, böyle bir
söylemde bulunmadığımın açıklaması olduğunun, önemle altını
çiziyorum.
Çünkü yaşanmamış bir olay, söylenmemiş bir söze gerekçe aranmaz.
Evet, ne demişmiş Hatam?
"Ruslar Çerkeslere soykırım yaptıysa Çerkesler de Ruslara soykırım
yapmıştır" demişmiş.
Bir önceki yazıda, olayı açıklayacağımı dile getirdiğim yazıda
ANZAC (Avustralia and New Zealand Army Corps) Anıtı konusuna
eğilinmesini de dilemiştim.“
Bu sözlerle Anzak Anıtı arasında ne gibi bir ilişki olabilir, ne
alaka” diye düşünenler de olmuştur. Haksız da sayılmazlar. Yine de
söylenmiş olduğu kabul gören sözlerin, son biçimini değil de sanal
ortama düştüğü ilk biçimini anımsayabilenlerin, bir nebze olsun bu
ilişkiyi kurabileceklerini düşünüyorum.
Peki, sanal ortama ilk düştüğü şekli ile ne demişmiş Hatam;
“Ruslar Çerkeslere soykırım uyguladıysa, Çerkesler de Rus
askerlerine soykırım uygulamıştır.”
Görüldüğü gibi, bana mal edilen “özlü söz”le soykırım
uygulandığını söylediğim kişiler Rus askerleridir, Ruslar değil.
Ama, kimileyin Adigelerin de aralarında yer aldığı, çeşitli
halklardan oluşmuş askerlere uygulanan “kırımın”, soykırım
olamayacağı, bunun dünya siyasal literatüründe hiç yer almamış,
almayacak bir terim, saçma bir terim, çelişkisi kendi içinde olan
bir terim olduğu, böyle saçma bir terimle çok istense de çamur
atılamayacağı anlaşılmış olmalı ki süreç içerisinde “askerler”
sözcüğü aradan düşürülmüş.
Şimdi biraz soluklanalım ve ANZAC Anıtı’ndan söz edelim:
Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Boğazı’nı geçmek isteyen
müttefik donanması, 18 Mart 1915’te Osmanlı donanması tarafından
büyük bir yenilgiye uğratılır. Boğazdan geçemeyeceklerini anlayan
müttefik güçler, 25 Nisan 1915'te Gelibolu’ya çıkartma yaparlar.
Çıkartmada kullanılan askerler, İngiliz Güçleri emrindeki
Avustralya ve Yeni Zelanda askerleridir... Ancak, yurt
savunmasında binlerce şehit veren Atatürk önderliğindeki 57.
Piyade Alayı'na yenilirler. Saldırganların, on bine yakın kayıp
verecek şekilde kahramanca savaşmaları ilerlemelerine yetmez.
1934 yılında da bu savaşlarda ölen Anzak askerleri için
Arıburnu’na fotoğrafını gördüğünüz anıt dikilir. Her yılın 25
Nisan’ı, Türk yetkililerin de katılımı ile Anzak Günü olarak
kutlanmaya başlanır.
Bu anıta ilişkin
aşağıdaki bilgi ise, internet ortamında bulabileceğiniz
onlarcasından biri:
“Güney Marmara. Marmara Denizi’nin Güney'inde Çanakkale, Balıkesir
ve Bilecik illeri yer almaktadır. 15. yüzyıldan kalma Çimenlik ve
Kilitbahir kaleleri boğaza ayrı bir güzellik katar. Birinci Dünya
Savaşı’nda Çanakkale cephesinde şehit düşen 500.000 askerin
anısına Milli Park’ın güney ucunda 42 m. yüksekliğinde “Çanakkale
Şehitleri Anıtı” yaptırılmıştır. Çevrede İngiliz ve Fransızlara
ait anıtlar da bulunur. Anzak askerlerinin çıkarma yaptığı
Arıburnu sahillerindeki Anzak koyunda, üzerinde Atatürk’ün
Çanakkale savaşları ile ilgili hitabesinin de yazılı olduğu Anzak
Anıtı, hümanizmin (altını biz çizdik) ölümsüz
belgelerinden biridir”.
Özetle Anzak Anıtı, yakmak, yıkmak, öldürmek, Osmanlı’yı yok
etmek amacı ile gelen askerlerden savaş sırasında ölenler anısına,
Osmanlı’dan doğan genç Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin, benzeri
az görülür hoşgörüsü sayesinde ve yakmak, yıkmak yok emek amacı
ile geldikleri ülkede inşa edilmiştir.
Şimdi biraz da Hatam’ın soykırıma ilişkin görüşlerinden söz
edelim:
Toplantılarda, Radyo-Tv. söyleşilerinde çok sık dile getirdiğim
soykırıma ilişkin görüşlerimi, duymamış olsanız da, anavatanda
yayınlanan onlarca yazı, ve bir bölümü CC’de de yer alan yine
onlarca Türkçe yazıda kolaylıkla bulabilirsiniz. Bununla birlikte
bir iki örnekle birlikte ilk kez benim dile getirdiğimi, başka bir
yerde okumadığınızı sandığım bir karşılaştırmayı, !998 yılında
Adige Makh’te yayımlanmış yazımın bir bölümünü aktarayım:
“Статием, бэрэ
зэрагъапщэу къыхэк1ырэ лъэпкъгък1одит1ум язэу, Урыс пачыхьам
тилъэпкъ къыриш1ыл1агъэр, Индейцэхэм араш1ыл1агъэм нахь
зэрэгуч1эгъунчагъэр уемыхъэрэхъыщэжьынэу къегъэлъагъо. Хэтк1и
зэрэнафэу Американцэхэмрэ Индейцэхэмрэ азыфагу илъыгъэ
гъунапкъэхэр апэу зэпызычыщтыгъэр дзэр арэп, ц1ыфхэп арыгъэ нахь.
Дышъэ паеми, ч1ыгу паеми, нэмык1 былымы фэш1ык1эми ц1ыфхэм
гъунапкъэхэр зэпачыщтыгъэх, т1ысып1эхэр агъэпсыщтыгъэх. Ет1анэ
ахэр къаухъумэным фэш1ык1э дзэхэр ежьэщтыгъэх, гъунапкъэхэр
агъэк1отэщтыгъэх. Къэралыгъом Индейцэхэм яч1ыгухэм ежь иц1ыфхэр
ригъэт1ысхьаным къин дилъэгъущтыгъэп.
Тэ тилъэныкъок1э
къэдгъазэмэ; Урысыемрэ адыгэ ч1ыналъэмрэ азыфагу илъыгъэ
гъунапкъэр апэу дзэ к1уак1эк1э къылъагъэк1уатэщтыгъ. Ет1анэ
къэухъумагъэ хъугъэ адыгэ ч1ыгухэм я псэуп1эхэр щагъэпсыщтыгъ. Ежь
иц1ыфхэри лые арихызэ, егъэзыгъэк1э къигъэкошыщтыгъэх.''
“Makale, (Zekhueşnığ’de yayımlanan ve Kafkasya’da yerleşik Slavyan
halkaların Kafkasya’ya barışçı yollarla yerleştiğini ileri süren
ve benim eleştirdiğim makale. Özel ilgisi olanlara her iki makale
de ulaştırılabilir.) çok sık karşılaştırılan iki soykırımdan
Çarlık Rusya’sının halkımıza uyguladığı soykırımın, Amerikalıların
Kızılderililere uyguladığından daha acımasız olduğunu kuşku
duyulmayacak şekilde ortaya koyuyor. Bilindiği gibi Amerikalılarla
Kızılderililer arasındaki sınırları ilk geçen ordu değil siviller
olurdu. Altın, toprak ya da başka herhangi bir zenginlik elde
etmek amacıyla sınırı önce siviller geçer, yerleşim yerlerini
kurar, ordular da bunları korumak üzere harekete geçer sınırı
ilerletirdi. Devlet, Kızılderili topraklarına insanını
yerleştirme konusunda zorlanmazdı.
Bizimkinde, Rusya ile Adigeler arasındaki sınır önce ordu gücü ile
ilerletilir daha sonra da korunaklı hale gelen getirilmiş olan
Adige topraklarına yerleşim alanları kurulurdu. Elde edilen yeni
topraklara devlet, kendi insanlarını da zorlayarak, acı çektirerek
yerleştirirdi.”
Şimdi de olayımıza gelelim:
Sürgün’ün 140. yılında -ki buradaki terminolojiye göre savaşın
bitiminin 140. yılı- Adige Xase adına yaptığımız girişimler Sosyal
Bilimler Enstitüsü tarafından olumlu bulunur ve RF’nun, konuyla
ilgili hemen tüm bölgeleri bilim adamlarının katıldığı, bir tarih
konferansı düzenlenir. Açılış bildirilerinden sonra gruplar
halinde çalışılır. Tarih Fakültesi Dekanı Sayın Emile Şewcen’in
başkanı bulunduğu çalışma grubunda ben de bir bildiri sunarım.
Konu “Rusya’da yaşayan halklar ile bu halkaların, yakın doğu
ülkelerinde yaşayan soydaşları arasında geliştirilecek
ilişkiler”dir. Amaç bu ilişkilerin geliştirilmesinin tarafların
yararına olacağını gözler önüne sermektir. Konuyu seçmemin nedeni
de dönüş politikamızın, hep dile getirdiğimiz gibi dostluk
ilişkileri üzerine kurulu olduğunu anlatabilmektir. Artık
bilindiği gibi, bizler, Rusya Federasyonu ile Adigelerin vatandaşı
olduğu diaspora ülkeleri arasındaki dostane ilişkiler, ne kadar
gelişir güçlenirse dönüşümüzün daha kolay olacağına, dahası tek
dönüş yolunun bu olduğuna inanıyoruz. “Rusya Federasyonu Rusya’da
yaşayan halkların haklarını gözettiği, dillerinin kültürlerinin
gelişimine katkıda bulunduğu ölçüde, bu halkların dış ülkelerdeki
soydaşları da RF’na daha iyi gözle bakar olacaktır” ana fikri
üzerine kurguladığımız ve Adigece'sinin tamamını sitemizde
bulabileceğiniz konuşmanın kimi bölümleri de şöyle:
“Yakın doğu ülkelerinde yaşayan ve bu ülkelerden de göç ederek tüm
dünyaya dağılan Adigelerin sayısı araştırıcılara göre farklılıklar
göstermektedir. Örneğin Türkiye’dekilerin sayısının 5-7 milyon
olduğunu söyleyen, yazanlara rastlanmaktadır. Bu sayı pek
inandırıcı olmamakla birlikte sayının, bir buçuk milyondan daha az
olmadığı konusunda fikir birliği vardır. Avrupa Birliği bu sayının
3 milyon olduğu görüşündedir.
Sayıyı kaç alırsak alalım diasporadakilerin, bugün anavatanda
yaşayanların birkaç katı olduğunu görmezden gelemeyiz. Peki halkın
çoğunluğunu vatandan uzaklaştıran, dünyanın çeşitli ülkelerine
dağıtan nedenler nelerdir. Bunlar da artık sır değil. Çarlık
Rusya’sının halkımıza uyguladığı soykırım ve akabinde ki
sürgündür. Ancak, Adigelere vatanın terk ettirilmesinde,
Osmanlının, İngiltere ve Fransa’nın da paylarının az olmadığını
eklemek gerekir.
Bunun ayrıntılarına girmek konumuz (diğer konuşmacıların konuları
idi) değilse de altını çizmek gerekir ki; Rusya’nın amacı
Adige'nin yaşamadığı bir Kuzey-Batı Kafkasya idi. Osmanlının amacı
da Kafkasya’daki Müslüman halkları ülkesine götürmek, onlardan
yararlanmaktı. (Sayın Kemal Karpat’ın yazıları yeterlidir)
Dolayısı ile biri zorlamış diğeri çekmiş böylece Adige halkının
yüzde 90’ı vatanından koparılmıştır. Rusya’da gerçekleşen politik
değişiklikler de savaş artığı halkı birbirinden uzaklaştırmıştır.
Dış ülkelere dağılmış Adige'nin çoğunluğunun, dili bilmediği,
unutanların sayısının da gittikçe arttığı bir sır değil artık.
Buna karşın artık dilini unutmuşlar da dahil olmak üzere
tarihlerine, halk danslarına, ulusal kültüre gösterdikleri ilgi,
sahip oldukları ulusal bilinç, tarih bilinci, Kafkasya’nın
vatanları olduğunu henüz unutmamış olmaları ilişkilerimizin
önemini büyütmektedir.
Ayrıca, diasporanın tümünün, Rusya Federasyonuna dost gözlerle
baktığını söylemek de gerçekçi olmaz. Vatanları ellerinden alınan,
yok oluş uçurumunun kıyısına itilen kişiler arasında Rusya’ya kin
besleyenler de olmaz mı? Rusya karşıtı dünya güçleri de bunları
kendi amaçları için kullanmak istemez mi?
Bize göre her iki ülkede akrabaların yaşaması, ülkeler arası iyi
ilişkileri güçlendirecek, sağlam temellere oturtacaktır. Dış
ülkelerden dönüş yapanla, buna iyi örnektir. Ekonomik
bağlantıları, dönüş yaptıkları ülkelerdir. Hem hangi insan,
ailesinin, akrabalarının yaşadığı ülkede dirlik-düzen olsun
istemez. Bu yönden de Rusya Federasyonu’nun büyük bir potansiyele
sahip olduğunu, Rusya’nın otokhton halklarının diaspora
ülkelerindeki soydaşlarının on milyonlarca olduğunu unutmamak
gerekir.
Peki çok sayıda ülkeye dağıtılmış-dağılmış, sayıları milyonları
bulan Adigelerin, Rusya’nın ekonomik köprüsü, kültür elçisi
olmaları nasıl sağlanabilir Bizce, Diasporadakilerin Rusya
Federasyonuna iyi gözle bakmasını sağlayacak olan şey; anavatanda
kalmış soydaşlarının yaşam standardı yüksekliğidir. Anavatan
kesiminin rahat ettirildiği,.ulusal varlıklarını sürdürebilme hak
ve olanakları sağlandığı ölçüde diasporadakiler de RF’na
yakınlaşacaklardır.
Bunlar da konuşma metnindeki, RF’na yönelik önerilerimiz:
- Soy kırımı kabul edilmelidir.
- Diasporadakilere sürgün statüsü verilmelidir.
- Anavatana dönüş yapacaklara yardım edilmelidir.
- Rusya’da federatif yapının güçlenmesine çalışılmalı, Ulus
temelli cumhuriyetlerin anayasa korumasında olduğunun altı
çizilmelidir.
- Demokrasinin genişletilmesi, geliştirilmesi gereklidir.
- Demokrasinin sadece oy çokluğu olmadığı, demokrasinin, az
olanın, güçsüz olanın, yoksul olanın haklarını koruyup
geliştirmesi gerektiği vurgulanmalıdır.
- Anavatan kesiminin yaşam tarzını diasporaya ulaştıracak,
unutulmuş dilin yeniden öğrenilmesine katkıda bulunacak, kültürü
geliştirecek, diasporayı RF politikasına yakınlaştıracak
cumhuriyetlerimiz tv yayınları uyduya verilmesi sağlanmalıdır...
- Dış ülkelerde yaşayan soydaşlarımızla ilişkilerimizi
geliştirecek bakanlık kurulmalıdır.
- Cumhuriyetler lağvedilsin isteyen güçlerin, “kendilerine
yardımcı olunarak, çalışmaları görmezden gelinerek, görüşleri
açıktan eleştirilmeyerek” engellenemeyecekleri bilinmelidir.
- 1991 de kabul edilmiş 2000 yılında yürürlükten kalkmış olan
vatandaşlık yasasının benzeri bir yasa çıkartılmalıdır.
- Savaşın bitiminin 130. yılında dönemin yayımlanan, devlet
Başkanı Yeltsin’in bildirisindeki “Adige Savaşların haklı bir
savaş olduğu“ söylemi geliştirilmeli pekiştirilmelidir.
- 1998 de Kosova Adigelerinin ülkeye getirilişin önemi hep
vurgulanmalıdır.
Saydığımız tüm ilkelere, kendisi de savaşa katılmış tarihçi
Fadayev’in sözleri, temel olarak alınabilir: “Eskiden düşman
olduğumuz halklar şimdi vatandaşımız oldular. Dolayısı ile
Kafkasya için ne kadar kan parası ödesek de hiçbir Rus’un tek
sözcük söyleme hakkı yoktur.”
İşte, daha onlarca belgesini sunabileceğimiz bu yaklaşımımızla
"Ruslar Çerkeslere soykırım yaptıysa Çerkesler de Ruslara
yapmıştır" ve “Ruslar Çerkeslere soykırım uyguladıysa, Çerkesler
de Rus askerlerine soykırım uygulamıştır” benzeri, bana mal
edilen sözleri bağdaştırmak çok zorlamayla da mümkün olmasa gerek…
Peki “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” lafı da yabana
atılamayacağına göre, sanal ortamdaki bu dumanın kaynağı ateş
nasıl bir ateş…
Pehlivan tefrikası gibi oldu belki ama lütfen gelecek yazıyı
bekleyelim… |