Sevgili Schamis,
karşılıklı yazışmaya ayırmak zorunda kaldığımız sürenin keşke
yüzde bir kadarını yüz-yüze konuşmaya ayırabilseydik. Eğer bunu
yapabilseydik hele zamanında yapabilseydik, çoğu temelsiz olan bu
eleştirilerini yapmayacak Dönüş Akımının güçlenmesi için birlikte
kürek çekiyor olacaktık gibi geliyor bana. Sen ne dersin?
Sevgili Schamis, gerçek olmayan veri, sağlıksız veri, sağlam
olmayan veri, yetersiz veri üzerine geliştirilen
değerlendirmelerin sağlıksız olacağını, sen bilmezsin de kim
bilecek?... Hele sağlıksız değerlendirmelerin yönlendirmesi ile
girişilen eylemlerin hüsranla sonuçlandığını senin kadar yaşamış
kaç kişi var aramızda? Toplumsal konularda senin gibi deneyimli
biri, kimliğini, nerde yaşadığını, bilgi kaynaklarını açıklamayan
birinin değerlendirmelerini doğrular gibi yazıları nasıl yazar.
Hele özelimde benimle yazışma, tartışma, iyi tanımadığım kişilere
anlatmayacağım, sanal ortama hiç taşımayacağım bilgilere de ulaşma
ayrıcalığın varken…
Evet verinin güvenilir sayılması için önce veriyi sağlayanın
bilinmesi, kaynağını gösterebilmesi, yaklaşımların objektif
olduğunun kanıtlanabileceği belgelere ulaşılabilir olması gerekmez
mi? Öznel değerlendirmeler, sözlere, söyleyenin yüklemediği
anlamlar yükleyerek sonuç çıkarımları ile halkımızın sorunlarını
çözme yolunda sağlıklı adımlar atılabilir mi?
Örneğin;
Eğer izin verirse
Sevgili Shabatnuko'nun eleştirilerini söyle madde madde sıralamak
istiyorum:
1) Sayın Takushinov, Putin'i otorite olarak görürken
Kafkasya'da böyle bir otoritenin olmadığını söylüyor veya böyle
bir otorite göremiyor, diye başladınız bu sayfadaki ilk yazına.
Sayın Shabatnuko’nun “görüşleri üzerine kurguladığın
değerlendirmende yazarın “primitif” değerlendirmesini görmezden
gelmiş, benim Shabatnuko’ya yanıtımdaki “primitif”liğin özellikle
yanlış değerlendirildiğini de anlamazdan gelmişsin. Yazıya yeniden
bir göz atıverirsen, benim Shabatnuko’yu Adigey Başkanı’nın
açıklamalarını “primitif” bulduğu için değil, anavatan üzerinde
hiçbir yaptırım gücü olmayan diaspora nezdinde gönüllü avukatlığa
soyunulabileceğine sandığı için “primitif” olmakla suçladığımı
göreceksin.
Peki sence de, anavatanın özellikle yönetim kadrosunca
okunmayacak, anlaşılmayacak, biri kendilerine anlatsa bile -bir
beklentileri olmadığı için- önemsenmeyecek yazılara zaman ayırmak,
doğru yaptığını sanmak, bunun yanlışlığını dile getirenlere
“gönüllü avukatlık payesi vermek ilkellik olarak değerlendirilemez
mi? Önemsediğini dile getirdiği değerler adına, kendi bulunduğu
coğrafya’da, gerekeni yapmayanların, bedel ödemeyi gerektirecek
eylemlerde bulunamayanların, anavatanı da olsa bir başka
coğrafyada kişilere, bedel ödenmesi muhtemel eylemleri
önermelerinin haklı gerekçesi olabilir mi?
Ayrıca açıklamaları primitif bulmak, yanlış bulmak, eleştirmek
elbetteki herkeslerin hakkı. Ancak bilinmeli ki yeri, dili ve
yöntemi sağlıklı seçilmez ise eleştiri, eleştiri olmaktan çıkar.
Yeri gelmişken, başka anlam verilemeyecek şekilde, yıllardır
yinelediğim ama diasporanın -Türkiyeli Çerkes miğferini hiç
çıkartmadığı için- anlamamaya yeminli olduğu eleştirimi, bir kez
daha dile getireyim:
İzlemedikleri sitelerde,
anlamadıkları dilde, eleştiri adı altında, yöneticilerimizi,
anavatan kesimini, küçümser yazılar yazmak sence de sadece
ilkellikten öte, dedikodu değil midir? Kişilerin arkasından
konuşmak değil midir? Bu da her kültürde en azından terbiyesizlik
sayılmaz mı? Yineliyorum, yanlış olan, yöneticilerimizi eleştirmek
değil, bunun diaspora sanal ortamına taşınmasıdır. Sağlıklı
eleştiri mi? Eleştiriyi yapan kişinin yaşadığı yere göre değişir.
Eğer kişi Anavatanda ise, beğenilmeyen yöneticiler herhangi bir
ülkede nasıl eleştiriliyorsa yöneticilerini, öyle eleştirmeli,
muhalefet oluşması için koşullara uygun her yolu denemeli, iktidar
mücadelesi vermeli, verenlere destek olmalıdır.
Ancak kişi diasporada ise ve gerçekten yapıcı olmak amacını
taşıyorsa sanırım ilk düşünülmesi gereken, eleştirinin eleştirilen
kişilere ulaştırılmasıdır. Bu amaçla;
- Doğrudan kendilerine yazı yazılabilir… (En iyi bilinen dille
olabilir.)
- Adigey’de çıkan
gazetelere Rusça ya da Adigece yazılabilir. (Korkmayın gazete
dergilerin tamamı devletin elinde olmayıp eleştirilerinizden mutlu
olacak yayınlar da bulunabilir.)
- Anavatandakilerin
izleyebilecekleri sitelerde anlayacakları dilde eleştiriler
yapılır. (Sayın Hak’un bunların adreslerini benden değil, yarım
yamalak bilgileri kendilerine gönderenlerden sorsun lütfen.)
- Grup oluşturulur,
Adigey’e gelinir yüz-yüze görüşülür.
(Benim dedikodu, arkadan
konuşmak, terbiyesizlik olarak adlandırdığım yöntemi doğru
bulanlar varsa eğer, kendi anavatan yönetimlerini, sizlerin
küçümsediği gibi küçümseyen, kıyasıya eleştiren bir başka diaspora
olup olmadığını düşünsün lütfen.)
2) Hatam'ın, Ürdünlü Çerkeslerin Putin'e ilettikleri talepleri
"çok sert" bulan Başkanı desteklemesini eleştiriyor:
Ürdünlü Çerkeslerin neler istediği, ilk taslakları bilinirse konu
daha somut tartışılabilir. Ancak birilerinin değerlendirmesine
göre de Ürdünlü Çerkesler “milli elbise ile RF devlet başkanı
Putin’e selam çakmış onursuz kişilerdi”. Böyle değerlendirilen
Ürdünlü Çerkesler, doğru düşünen, doğru söyleyen, doğru isteklerde
bulunan düzeye terfi ettirildiler ki ne güzel. Geçen hafta da
Sayın Thakuşine’nin görevlendirdiği Kültür Bakanı Lheser Adam,
Nalmes Sanat Yönetmeni Khul Mıhamet ve Aktiv Dil Merkezi Başkanı
Yedic Memet’ten oluşan resmi heyet İsrail’de sadece halkımız
temsilcileri ile değil İsrail devlet yetkilileri ile de çok
yararlı görüşmelerde bulundu. Bu yararlı görüşmelerin diaspora
sanal ortamında pek yer bulamayışının nedeni, “anavatana yönelik
“ilkel” yaklaşımlara malzeme yapılamayacak olmasıdır” denemez mi
sence de? Şu tek örnek bile, kimlikleri gizli, niyetleri belli
kişilerin süzme bilgileri ile anavatan ve anavatan insanları
hakkında uzaktan sağlıklı değerlendirme yapılamayacağını
kanıtlamaya yetmez mi? Hep sözünü ettiğimiz çemberi kıramayan
kafalar, Diasporadan anavatana dönmüş olan bir arkadaşımızın resmi
heyette görevlendirilmiş olmasına sevinemez Yedic’i de, “kuyrukçu”
olmakla ödüllendirebilirler.
3) Hatam'ın hep yönetimlerden yana oluşunu eleştiriyor:
Ben de Hatam bunu keşke becerebilse diyorum… Peki nerede bunu
kanıtı? Bu yargıya varanlar Hatam’ın anavatan dergi ve
gazetelerinde yayımlanan yazılarından acaba kaçını okudu? Çeşitli
konularda özellikle dönüş konusunda yönetimlere yazdığı yazıların
kaçını gördü? Konumuzdaki olumlu adımların atılmasında Hatam’ın
çabalarının, “danışılmayan danışmanlığının” payının yüzde kaç
olabileceği konusunda bir öngörüleri var mı? Hatam’ı yanlış
bulanlar, kendilerinin daha etkin çabalarını sıralayabilirler
mi?'' gibi sorular uzatılabilir ancak bu yanıtı verilmeyecek
soruların bu kadarı bile değerlendirmenin öznel olduğunu
kanıtlamaya yetmez mi?
4) Hatam'ın "oturma izni" ile ilgili söylediklerini eleştiriyor:
Elbette eleştirebilir. Ancak eleştirinin gerçekçi, objektif olması
gerekmez mi? Eleştiri dedi, dedim üzerine kurulur mu? Ayrıca
eleştirinin, özellikle gönüllü çalışmalarda sorumluluğu da
birlikte getirmesi gerekmez mi? Dönüşü önemseyen ve anavatanda
yaşayan arkadaşlarımızın, dönüşün kolaylaştırılmasına çalışanlara
yardımcı olması, bu amaçla kurulan örgütlere katkıda bulunması
gerekmez mi? Eğer örgütlerdeki yapı kendilerinin olumlu
katkılarına izin vermiyorsa ve eleştirilerinde samimi iseler
mümkün olmuyorsa yeni bir örgüt kurmaları, nasıl başarılı
olunacağının örneklerini vermeleri gerekmez mi?
Diasporada yaşayanların da bulunduğu ülke derneklerinde etkili
olmaya çalışmaları, şu senin “dönüşüm”ü gerçekleştirme
çalışmaları yapmaları, bu dönüşümü sağlayamazlar ise yine senin
dediğin gibi ayrı örgütlenmeleri gerekmez mi? Örgütlerde çaba
göstermeyen, örgütün dönüşümüne çalışmayan, etkili olamıyorsa
kendi örgütünü kurmayan, amacını, programını açıklamayanların
sence ne kadar eleştiri hakkı vardır ya da eleştirisi ne
ölçüde dinlenir?
5) 450. Yıl anmalarıyla ilgili olarak, Hatam'ın insanlarımızı
yanılttığını söylüyor:
Ancak bize göre de Shabatnuka insanlarımızı Hatam hakkında
yanıltmaya çalışıyor, doğruyu söylemiyor. Hatam, anavatan
yaşayanlarının, 450. yıl kutlamaları konusunda Yönetimlerin
kararına katılmama, 450. yıl kabullenmeme hakkını tanıyor. Bunu
yapanların tarihe not düştüklerini söylüyor. Ancak mücadelenin
anavatanda olması gerektiğini, mücadelenin diaspora sanal ortamına
taşınmasının doğru olmadığını dile getiriyor. Hatam, ayrıca
anavatan insanının paylaşmadığı çıkışlarının daha doğrusu anavatan
insanının öncülüğünde ve anavatan insanına destek niteliğinde
olmayan diaspora eylemlerinin “hariçten gazel okumak” olduğunu,
“gıyabi milliyetçilik olduğunu” hemen her platformda vurguluyor.
Halkın bu kararı güle oynaya kabul ettiğini ise hiç söylemiyor.
Ancak ciddi muhalefet olmadığının altını çiziyor. Hani topun nerde
olduğunu kestiremeden erken hamle yapan, topu fark ettiğinde
yanlış yerde olduğunu fark eden ve kontrpiyede kaldığı,
yapabilecek bir şeyi kalmadığı için gol yiyen kaleci durumuna
düşebileceğiniz uyarısını yapıyor. Olaydan hoşnut olmamakla olaya
muhalefet etmenin çok farklı şeyler olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Örneğin, TC. Genel Kurmay Başkanlığı'nın açıklamasını eleştiren
sanal ortama, çoğunlukla da nickle düşen birkaç yazının Türkiye
Çerkeslerinin açıklamaya muhalefet ettikleri anlamına gelmediği
gibi. “Türkiye Çerkesleri sözü edilen açıklamaya muhalefet
etmemişlerdir” açıklamasının da “bu açıklamadan Çerkesler memnun
kalmışlardır” anlamına gelmeyeceği gibi. Hatam, anavatana dönmeyi
düşünenlere, hayal kırıklığına uğramamaları için, anlaşılmamayı,
birbirinden güzel sıfatlarla ödüllendirilmeyi göze alarak
gözlemlerini, ülke gerçeklerini anlatmaya çalışıyor.
6) Sayın Carim döneminde söylenenlerle, şimdi dile
getirilenlerin farklı olduğunu ama Sayın Hatam'ın her iki dönemin
de "adamı" olduğunu iddia ediyor:
Yine temelsiz iddia doğru kabul edilip üzerine görüş
geliştirilmeye çalışılmış. Sayın Carım’ın “Birleşmiş Milletlere
Üye Adigey’den daha küçük onlarca devlet var” anlamındaki sözü
Sayın Carım’ın bağımsızlık düşlediği, özlediği, bunun çalışmasını
yaptığı anlamına nasıl yorumlanır anlamak güç. Ayrıca bu sözlere
bu anlamı yükleyenlerin hafızalarının, kimi şeyleri özellikle
unutmuyorlarsa balık hafızasından bile zayıf olduğunu göstermez
mi. Daha dün Sayın Carım’ın Rusya Ordularının Çeçenistan’a
girişini desteklediği yazılmamış, konuşulmamış mıydı? Hem Sayın
Carım’ın yazdıkları ortada, kendileri de sağ değil mi? Yazıları
incelenir, kendilerine sorulursa, cumhuriyetlerin bağımsızlığı
konusunda ne kadar duyarlı olduğu bilinen RF’nun, “bağımsızlık
düşünü, sözlerine yansıtan” Sayın Carım’ı neden konsolos olarak
atadığı, neden kayırdığı da anlaşılmaz mı?
7) Hatam'ın, anavatan Adigelerinin geleceklerini RF ile
birlikte kurguladıklarını; bağımsızlık vs. gibi sözlerin bir "düş"
olduğu şeklindeki sözlerini eleştiriyor:
Hep söylediğimiz gibi elbette eleştirebilir. Hemen karşı tezini
söyler… Kendi tezinin dayanağı gerekçeleri sıralar… İnananlarla
birlikte bunun mücadelesini verir. Hatam’ın söylediğinin yanlış
olduğunu söyleyip susmak eleştiri değildir. Bakın dağarcık
köşesinde “olmayana Ergi Yöntemi” başlığı ile uzun, uzun
anlatmıştım. Benim yanlış olduğumun kanıtlanmasının, Dönüş
karşıtlarının, bu kadar yıldır bir türlü dile getirmedikleri
tezlerinin, doğru olduğu anlamına gelmeyeceğinin, artık
anlaşılmasının zamanı gelmedi mi?
Eleştiri alanının da, Çerkes adının önündeki hain sözcüğünün,
kaldırılamadığı diaspora ülkesi değil anavatan olduğu hiç
unutulmasın… Hem bulunduğu diaspora ülkesinde ulusal mücadele
vermeyenlerin anavatanı eleştirme hakları olmadığını söylemek
neden yanlış olsun?
8) Hatam'ın "politikamızın temeli karşıtlık değil, dostluktur"
sözünün altını dolduruş biçimini eleştiriyor:
Eleştirebilir. Ancak Hatam, “politikamızın temeli karşıtlık değil
dostluktur” sözünün nasıl anlaşıldığını merak ediyor. Eğer kendi
“politikanızın temeli kin ise, düşmanlık ise bunu da duymak ve
kimlere karşı kin ve düşmanlık beslememiz gerektiğini
açıklanmasını bekliyor. Ayrıca Tüm Çerkeslerin aynı görüşte olma
zorunluluğu olmadığı, olamayacağı daha önce defalarca vurgulanmadı
mı? Doğru olan herkesin kendisi ile aynı görüşte olanları bulması,
doğru bilinen yolda çaba gösterilmesi değil mi? Süreç içerisinde
samimi unsurlar, halkımızın yararına olduğu ortaya çıkan görüş
çevresinde bir araya gelmez mi?
9) Hatam'ın Anzaklarla ilgili örneğini "saçma" buluyor:
Bulabilir, hakkıdır. Yeter ki herkesi kendisi gibi düşündüğü
sanısına kapılmasın, doğru bulanların olabileceğini de bilsin ve
bunu da demokratik tahammülünü göstersin.
10) Bugünkü gelişimiyle anavatanın da asimilasyona kurban
gideceğini iddia ediyor: (...)
Vay be! Böylece kimselerin yapamadığı bir keşifte bulunuyor.
Haydi “asimilasyona kurban gidebileceğini” diyelim de bir konuda
aynı görüşü paylaşalım. Peki bu korku değil mi zaten Dönüş’ün güç
kaynağı. Bu tehlike değil mi Dönüşü olmazsa olmaz kılan. Evet,
ulusal bilinç sahibi anavatan bekçilerinin, anavatan insanını
“zavallı ruhlarını peşkeş çeken birkaç kişi “nin peşinde gören,
anavatan yetkililerinin kimi kararlarını “çıkar uğruna yapılan
onursuzluk ve seviyesizlik.” sayan ve sanal ortamda,
“Ülkedekilerin sefilliğini temizlemek” görevini üstlenen
diasporayı, “ne halin varsa gör” diye dışlamayışının nedeni tam
da bu korku değil mi?.. Bu tehlike değil mi diğer Kuzey Kafkasya
Halkları pek önemsemezken Adige ve Abazaların “Dönüş” diye
çırpınmalarının asıl nedeni?
Peki bu korkulu geleceği görebilenlerin birinci görevi bu korkuyu
sanal ortamda umutsuzluğa dönüşecek şekilde dile getirmek midir?
Yoksa en azından yaşadığı sürece her alanda bu korkunun azalması
çabasında bulunmak mıdır?
Sevgili SP, bu eleştirilerin altında "gerçek isim" görmek
istiyorsa. Düşünsel anlamda getirilen bu eleştirilere katıldığımı
söylemek istiyorum; eğer bir yararı olacaksa!
Hatta biraz daha ileri giderek:
''Sayın Hatam'ın Dönüş
Hareketini; tarihsel köklerinden kopararak, siyasal içeriğini yok
ederek, bireyselleştirip; RF yönetimlerinin inisiyatifine
bırakarak "tasfiye" etmeye çalıştığını söyleyebilirim.''
Elbette söyleyebilirsin, “dilin kemiği mi” var. “Ağız torba mı ki”
büzesin. Ancak önemli olan söylediklerini temellendirebilmen.
Ayrıca savunduğum ilkeleri sadece benim görüşlerim gibi sunarak,
ilkeleri birlikte belirlediğimiz arkadaşlara haksızlık etmiyor
musun? İlke bazında söylediklerimin hiçbiri, sadece Hatam
tarafından konmuş ilkeler değil çok iyi bildiğin gibi.
Günümüzde bu arkadaşlarımızın çoğunun sessiz kalması, ilkelerine
sahip çıkmayarak haksız saldırılara çanak tutması, kimilerinin,
özeleştiride bulunma gereği görmeden kendi belirledikleri ilkelere
aykırı eylemlerde bulunması, bu ilkelerin saptanması çalışmalarına
yaptıkları büyük katkıların yok sayılması sonucunu doğurmamalı,
değil mi? Hem, yetmişli yıllarda Ankara’daki Kuzey Kafkasya Kültür
Derneği tüzüğüne koyduğumuz, “TC ile Sovyetler Birliği
ilişkilerini zedeleme ihtimali olanlar derneğe üye kabul
edilmezler” anlamındaki madde Dönüşü politikamızın dostluk temelli
olduğunun tek değil ama yeterli kanıtı sayılmaz mı. Yani ilk
günlerden beri politikamızın, dostluk temelli olduğu bilinmiyor
mu?
Sevgili Kabardey Sayın Hatam'ın yazısından sonra umutlarını
yitirdiğini söylüyordu.
Sevgili Kabardey’in, umutlarını yitirip hiç yola çıkmaması, hem
kendisi hem de dönüş hareketi için. dönüş yaptıktan sonra hayal
kırıklığına uğramasından, pişman olmasından daha sağlıklı değil mi
sence de? Ancak, “Ulusal kültürel değerlerimizi koruyup
geliştirmenin tek yolu dönüştür” görüşünde olan, “körü kürüne” bir
dönüşçü olan Hatam’ın “lütfen dönüşten önce anavatana bir gelin,
kendiniz değerlendirin” çağrısı, Hatam’ın anavatanın umut kırıcı
olmayacağına olan güven ve bilinci ile, açıklanamaz mı?
''Sakin ha! Sayın Hatam bu denizde sadece bir dalgadır. Misyonunu
tamamlamak üzere olan bir dalga...''
Bakınız şimdiye kadar yazdıkların içerisinde en doğrusu inan ki bu
sevgili Schamis ama görüşü benim yazılarımdan aldığını
açıklamamakla bana haksızlık etmedin mi? Şu paragraf yalnız sizin
ve sizin gibilerin değil kendimi de denizde bir dalga olarak
gördüğümün kanıtı değil mi?
“Evet, Dönüş’ü dönüşçüler tanımlamıştır. Çerçevesini dönüşçüler
çizmiştir. İlkelerini dönüşçüler belirlemiştir. Dönüş tanımlanır,
ilkeleri belirlenirken halkımızın çeşitli ülkelerde ve her
ülkedeki dağınıklığı, anavatan ve diaspora ülkelerimizin konumu,
dünya gerçekleri, göz önüne alınmış ve olgunlaştığı ölçüde de
Dönüş, dönüşçülerden bağımsız bir fenomen olmuştur. Öyle ki -bunu
bütün benliğimle inanarak söylüyorum- dönüşçü bilinenlerimizin
hepimiz bir anda “Dönüş”ten vazgeçsek bile “Anavatana Dönüş” yeni
dönüşçülerini bulacaktır.” (Dağarcık)
''Dönüş Hareketi'nin bunları aşacağından kimsenin kuskusu
olmasın.''
Evet benim kuşkum yok, kimselerin de olmasın. Bak sevgili Tarık
yıllardır bu umut ve inançla üçüncü dalga geliyor demiyor muyum?
Dönüş’ü görmezden gelenler, Dönüş’ü hiç önemsemeyenler bile Dönüş
Hareketi'nin bizleri de aşacağını söylemiyor mu? Bu Dönüş dışında
başka çözümümüz olmadığı anlamına gelmiyor mu? Dönüş’e özde karşı
olanlar bile sözde karşı çıkabiliyor bunu gerekçelendirebiliyor
mu?
“Söyleyene bakma söyletene bak” denir değil mi? O günleri,
aşıldığımızı görmek en çok bizleri mutlu etmez mi sevgili Schamis.
Hele bu ön görün bir gerçekleşsin… Hele bir gerçekleşsin… İşte o
zaman toplumunu tanımayan, dilini bilmeyen, anavatanını hiç
görmemiş, buna rağmen toplumsal olayları fiziksel olay keskinliği
ile sunan, “toplum bilim yasalarını herkeslerden iyi
bilen(!)”lere, “hatamın derdini” anlatabilmek için harcadığım
zamanı, tiyatroya, kültürel çalışmalara, dil çalışmalarına,
Mezıtha’nın gözetimi altında yazın en sıcak günlerinde bile buz
gibi akan Şhaguaşe’de yüzmeye ayırmaz mıydım?
Böylece, arada bir yaptığım doktorluğu daha sık yapmaya çalışır,
Shabatnuko’nun da emrini yerine getirmiş olmanın mutluluğunu da
yaşamaz mıydım? Ah keşke… Keşke Sevgili Schamis…
Saygı ve selamlarına sevgilerimi de ekleyerek karşılık verip,
ikinci yazına geçeyim ve aynı yöntemle sürdüreyim. Kendilerini çok
önemsediğime kızanlar akrabamı biraz kayırmamı hoş görürler
umarım.
''Sevgili Kabardey!
Duygusal çıkışlara gerek
yok. Sayın Hatam'a saygısızlık etmek aklımın ucundan geçmez. Hatta
kendisi akrabam olur!
Ama çizgisini yanlış
bulurum. Bunu tartışmak istediğim için de önce Shabatnuko'nun
"eleştirileri"ni somutlaştırmaya çalıştım. Madde madde...
Hatam sıradan bir insan
değildir. Zaman zaman sıradan bir insan gibi düşünmeye veya
yazmaya çalışsa da, ismi Dönüş ile birlikte anıldığı için bu
mümkün değildir.
Hatam'ın bunu bilmesi,
buna uygun davranması, yazması-çizmesi gerekir.
Benim söylediklerimin bir önemi yoktur ama Sayın Hatam her sözüyle
birilerini etkilemektedir. Yaşamlarını biçimlendirmektedir.
Öyleyse her sözü önemlidir. Ve Sayın Hatam her sözünü tartmalıdır.
Sayın Hatam'ın "ben hata yapamam mı?", "korkamam mı?" deme hakkı
yoktur.
Belki de bu misyonu
yüklenmek istemedi ama artık çok geç. Yalnız kendisi için değil
halkı için düşünmek, halkı için yaşamak zorundadır.
Misyonunun adamı
olmalıdır.''
Oldu mu şimdi Sevgili Schamis, Bir kişiye bu kadar sorumluluk
yüklenir mi? Birlikte olunuşa çoğunluk olunursa her birimizin işin
ucundan tutması ile ancak başarılabilecek bir şey değil mi bu
büyük sorumluluk. Zaten Shabatnuko’nun Hatam’ı hepten bir başka
biliyorsun.
''Dönüş Hareketinin örgütlenmek zorunda olduğunu senden benden
daha iyi bilir. Ama örgütlemez, örgütleyemez... Her yerde görünür,
ama hiçbir yerde değildir?''
Sevgili Schamis, bu değerlendirmelerde de çok büyük çelişki yok
mu? Öyle ya “örgütlemeyen, örgütleyemeyen, her yerde görünüp
hiçbir yerde olmayan” birinin her sözü nasıl önemli olabilir?
nasıl birilerini etkileyip biçimlendirebilir. Güç, anlamak
gerçekten çok güç…
'Halkımızın Anavatanda diliyle kültürüyle mutlu yasayan insanlara
değil, onu yok oluştan kurtaracak Dönüş Hareketi'ni örgütleyecek
öncü insanlara ihtiyacı vardır.''
Nihayet baklayı ağzından çıkardın sevgili Schamis. Birden “Sen de
mi Brütüs” demek geldi içimden. Demek ki senin de dönüş amacın
“anavatanı yok oluştan kurtarmak”. Ne kadar büyük bir yanılgı…
Bizi birbirimizden ayıran en temel fark da bu yaklaşım olsa gerek.
Bana göre anavatanın her türlü insana ihtiyacı var. Hani Dönüş
Hareketi'ni örgütleyecek değil ama devletin örgütlemesine katkıda
bulunacak, anavatan ile diaspora arsında köprü olacak insanlara da
elbette ihtiyacı var anavatanın. Ama inanın en çok, en yakıcı bir
şekilde “anavatanında diliyle kültürü ile mutlu olabilecek” insana
ihtiyacı var.
Anavatanın ihtiyaç listesine hiç girmeyecek olanlar ise,
“anavatanı yok oluştan kurtarma misyonunu”nu yok olmuşlukları
ölçüsünde kendi, kendilerine yüklenen insanlardır. Ama onları da
kabul etmezlik etmez anavatan, hem nüfusa ihtiyacı vardır hem de
öylelerinin, anavatanda yaşar olunca yanlışlarını anlamalarının
uzun sürmeyeceğini deneyleri ile bilir.
''Dönüş Hareketi'nin kökleri sürgüne, soykırıma hatta Çarlık
Rusya'sına karşı atalarımızın verdikleri bağımsızlık savaşına
kadar gider. Dönüsün çıkısında kan vardır, can vardır, gözyaşı
vardır... Yok oluşumuzun nedeni bu Çıkış'tır. Bunun toplumsal
bilincimizdeki izleri derindir.''
Bizim “politikamızın temeli karşıtlık değil dostluktur” görüşümüze
itirazın ile birlikte bu paragraf, senin “Yeni Dönüş” (Bir ara
Neodönüş diyenler de olmuştu) politikanın temelinde “kan, can,
gözyaşı” olduğu anlamına mı alayım? Olur mu değerli kardeşim, sen
gibi deneyden geçmiş birine yakışır mı? Gel sen bu “Yeni
Dönüş’”ün ilkelerini saptamazdan önce bir kez daha uzun, uzun
düşün ha. Kan dökmeden, can vermeden gözyaşı akıtmadan
gerçekleşebilecek bir olayın temeline bu kavramların
yerleştirilmesi doğru olabilir mi?
1992'de anavatana dönüş yolculuğu… Beni havaalanına götüren genç
arkadaşım Hilmi (şimdi Maykop’ta ve RF’nun en genç profesörü ile
evli olup Adige Filolojisi'nde öğrenimini sürdürmekte olan dil
konusunda kendisinden önemli çalışmalar beklediğimiz “körü-körüne”
bir dönüşçü) gençlere ne önereceğimi sormuştu. Ben de “hangi
gencimize sorsanız halkı için kanını canını vermeye hazır olduğunu
(!) söyler. Ancak bizim ihtiyacımız olan şeylerin kan ve can değil
çalışmalara biraz zaman ve biraz para ayırmak olduğunu
söylemiştim. Yıllar, yıllar sonra okumuş yazmış başından bu kadar
badire geçmiş artık genç olmayan arkadaşlarımıza aynı şeyleri
söylemek durumunda kalmak sence de biraz acı değil mi?
''Dönüş için ulusal bilincin gelişmesi gerekmektedir. Ulusal
bilincin gelişmesi için ise tarihin bilinmesi, geleceğin bu bilinç
üzerinde şekillenmesi gerekir. Gelecek kurgusuyla tarih yazılmaz.
Yazılırsa "Resmi Tarih" olur. Bir kıymet-i harbiyesi olmayan
(...)''
Genelde ulusal sorunun çözümü için ulusal bilincin gelişmesi
gerekliliğini kim yadsıyabilir. Ama Sevgili Schamis Dönüşçüler
ulusal bilinci iliştirmek amacı ile çalışmalar yaparken, teksir
ile alfabeler çoğaltır kurslar açarken, çeviri yapar gazete, dergi
yayımlarken sizler nerelerdeydiniz? Şimdi nerelerdesiniz? Hani
merak ettim de (…)
RF,ne geçmişte ne de bugün dostumuz olmamıştır. Olmaz da!''
Sevgili Schamis, politikanı ezeli ebedi düşmanlık-dostluk üzerine
mi temellendiriyorsun yoksa geçmişini az çok bildiğim Schamis bu
kadar sığ olabilir mi? Örneğin daha dün ABD’nin Türkiye’nin en
kadim dostu olduğu ABD koruması olmasa SSCB’nin Türkiye’yi ham
edeceği söylenmiyor muydu? Şimdilerde Türkiye’yi parçalama amacı
olan ülkeler arasında RF’nun adı hiç geçiyor mu?
Evet bizim politikamızın temeli dostluk diyoruz çünkü RF ve TC’nin
komşuluk ilişkilerinin gelişeceğine dönüşün buna katkıda
bulunacağına İki komşu ülkenin çıkarları ile örtüştüğüne dostluk
temelli dönüşün hiçbir devletin karşı koymayacağı kadar insancıl
olduğuna inanıyoruz. Dönüş yapan kişinin kendisine kapı komşusu
olacak, çocuğuna öğretmen olacak (…) Ruslar dahil bugün anavatanda
yaşayan halklara kin besleyerek mutlu olamayacağının
bilincindeyiz. Benzer şekilde anavatana döndükten sonra bile
ikinci vatanındaki (ikinci anavatanı değil) köklerini
koparamayacağı, koparmasına gerek olmadığı için dostluk sürmeli
diyoruz. Geçmişin acı olayları kini, nefreti besleyecek şekilde
değil, bizlere soykırım uygulayanlara, sürenlere, kendi amaçları
için halkımızın anavatanını terk etmesini destekleyenlere,
geleceğimize olumlu katkıda bulunmayı düşündürecek biçimde
anımsatmalıyız. Söylemlerimiz, eylemlerimizle, sorunumuzu çözme
yetki ve yetisi olan RF ve diaspora ülke yöneticilerinin,
insanlarının empati yapabilmelerini, bizi daha iyi anlamalarını
sağlamalıyız…
''Merkezine devletleşmeyi oturtmayan bir Dönüş Hareketi'nin
halkımız için bir Çekim Merkezi haline gelmesi mümkün değildir.''
Bu görüşte olabilirsiniz. Saygı duyarım. Ancak ben halkımız
çoğunluğunun, “merkezine, devletleşmeyi değil büyük bütünün
olabildiğince özgür parçası olmayı oturtan Dönüş’ün çekimini,
yeterli bulacağını düşünüyorum. Sizin kadar da kesin konuşmuyorum.
Zamanın beni haklı çıkaracağına inanıyorum. Hele bugünkü
Cumhuriyet Gazetesi'nde okuduğum AB’nin RF vatandaşlarına vize
uygulamamaya hazırlandığı haberi gerçekleşir ve RF vatandaşlarına
vize kalkarsa, benzer gelişmeler sürerse…
''Yıllarca ezilmiş-horlanmış halkımız onurlu çıkışlar ister.
"Devlet Başkanımız"ın Putin tarafından atanması kimsenin içine
sinmez.''
Buradaki yapıyı hiç bilmediğinin kanıtı bu yargının üzerinde
durmayı gerekli bile görmüyorum.
''Hele 450. Yıl kutlamaları tarihimize, şehitlerimize, bize bir
hakarettir.''
Hakaret kabul edenlerin karşı çıkma hakları olduğunu hep söyledik
söylüyoruz. Ayrıldığımız nokta bizlerin, mücadelenin anavatanda
olması gerektiğini söylememiz, sizlerin illaki anavatan kesiminin
izlemediği, dilini anlamadığı sanal ortamda olması gerektiğinde
ısrar etmeniz. Bu arada beni de kutlamalara karşı gelmeyen
binlerden biri kabul edin…
''Çeçen-RF savaşı yazık ki en çok N Z ve Hatam gibi insanlarımızda
bir travmaya neden olmuş. Her muhalif çıkısı, eleştiriyi savaş
ilanı gibi algılıyorlar. Daha doğrusu bu yönde kullanıyorlar.
Gandi eline silah almamıştır ama halkı için ölümüne direnmiştir.
Hiç görüş belirtmemeye özen gösterdiğim Çeçen Savaşı konusunda da
söyleyecek şey buldun. Evet, yanılıyor olabilirim ama ne yapıp
edip savaş engellenebilseydi tüm Kuzey Kafkasya Halkları için daha
iyi olurdu diye düşünüyorum. Adigelerin, Çeçen direnişçilerine
yardım etmedikleri için suçlanmasını da çok haksız buluyorum.
İllaki suçlanacaklarsa bile en son sırada olmaları gerekir diye
düşünüyorum.
Birinci neden Çeçenistan’ın bağımsızlık kararını tek başına almış
olmasıdır. Karar ortaklaşa alınmamıştır, Adigeler önce güvendirip
sonra vazgeçmiş değillerdir. Ki Çeçenler diğer kardeş halklar bir
yana ana-baba bir kardeşleri İnguşları bile savaşa, bağımsızlığa
zorlamamışlardır. Suçlamaların, Adigelerin koşullarını bilen ve
Adigeleri seven anavatan Çeçenlerinden değil de, sanal ortam
kahramanlarından, gıyabi milliyetçilerden gelişi de ayrıca çok
ilginç bulurum.
Son zamanlarda "Türkiye de Anavatanımız" gibi bir söylem
geliştirdi. İnsan Anavatanını niye terk edip bir başka Anavatana
dönsün? İnsanın iki Anavatanı olur mu?
Aynen öyle insan niye anavatanını terk etsin. Ama Sevgili Schamis,
insan yanlışa bu kadar esir olabilir mi. Soykırım konusunda
hakkımda üretilenlerin haydi yanlış çeviri olsun, algılama
farklılığı olsun, yalan söyleyebileceğime inanılsın bir temeli
var. Ancak Türk milliyetçilerine “Türkiye’yi sakın anavatan
sandığımızı düşünmeyin. Anavatan olarak saymadığımız için de TC
den toprak talebimiz yoktur” anlamına söylenen şu sözlerden nasıl
da Türkiye’yi anavatan saydığım görüşünü çıkarabildin.
“ - Doğup büyüdüğümüz eğitim gördüğümüz TC her birimizin
vatanıdır. Türkiye kişi olarak her birimizin vatanıdır.
Türkiye’nin gelişmesi güçlenmesine katkıda bulunduk bulunuruz
Diaspora terimini tercih edişimiz. Türkiye’yi kişi olarak vatan
bilmediğimiz için, bilmememiz gerektiği için değil, Türkiye’nin
tarihsel olarak Çerkes toprağı olmadığını vurgulamak içindir.”
Ya Hatam Dönüsü örgütlemek, ya da Dönüş Hareketi Hatam'ı asmak
zorundadır.
Önce Dönüşü örgütlemek salt Hatam’ın görevi de değil, yalnızca
hatamla kotarılacak bir iş de değil. Ancak daha önemlisi dönüş,
dönüşe gönül verenlerce devletlerimiz ve diasporadaki kurumlarımız
olarak örgütleniyor. Dönüş, bu yapılanmanın önemini kavrayanların
sayısının arttığı ölçüde ivme kazanacaktır.
Öyle "bak burası ne güzel, dön iste. Dönemiyorsan tatile gel.
Gelemiyorsan gelene yardımcı ol. Olmadı ikinci Anavatanında diline
kültürüne sahip çık!" diyerek dönüş örgütlenmez.
Dönüş hareketi ve dönüş politikası bu sözcüklerle anlatılabilecek
kadar sığ değil. Bilgi eksikliğiniz had safhada Süreç içerisinde
bunu aşacağını, dile getirdiğiniz şeylerin temel politikaya hizmet
ettiğini göreceğini, umuyorum. Haklıya hakkını teslim eden yapın
yanıldığını gördüğünde gereğini yapacaktır. “Ulusal Amaç” adlı
yazımı bir daha okuyuver lütfen.
Ne RF'yi tanıyor ne de TC'yi. Bunlarla iyi olmaya çalışıyor. O
zaman amacımıza ulaşabilir misiz?!
Ne RF, ne de TC: Çıkarlarımızın örtüşmediği hiçbir yerde bize
zırnık vermezler! Vs vs...
Değerlendirme farklılığı var. Elbette ki ülkeleri tanımadığımızı
düşünme söyleme hakkınız var. Ancak yazıları dikkatli okursanız
çıkar örtüşmesi görüşünün politikamızın temel taşı olduğunu da
göreceksin. Geçmişte dünya güçlerinin çıkarları örtüşmediği için
biz arada öğütüldük diyoruz. Günümüzde iki komşu ve güçlü ülkenin
çıkarları örtüşmekte olduğu için, gelişen bu sağlıklı ilişki
dönüşümüze olumlu katkılarda bulunmaktadır diyoruz.
En önemlisini tekrar vurgulayarak, şimdilik yazımı noktalayayım.
Örgütsüz hiçbir is
olmaz.''
Elbette örgütsüz bir şey olmaz ancak örgüt anlayışımız da farklı
gibi. Bilirsin devleti olmayan halklar, devlet kurmak amacı ile
örgütlenirler. Bizlerin devlet örgütlerimiz var. Eksiği fazlası
ile devlet örgütleri. Bizlerin görevi bu devlet örgütlerimizin
güçlenmesi, dönüşün programlarına alınması, programların
gerçekleştirilmesine katkı olmalıdır. Diasporada da şu aşamada
ayrı örgütlenmeye gerek yoktur. Dönüş’ü var olan örgütlerimizin
gündemine daha ciddi olarak almalarını sağlama yönünde olmalıdır.
Siz dönüşüm deyin, ben Kafkasya İrtibat bürosu diyeyim bu evrimi
yapmayan örgütlerimiz, dönüşü ana uğraşı hale getirmeyen
derneklerimizin süreç içerisinde zaten yok olacaklarını kesin
söyleyebiliriz. Çünkü diaspora artık kendiliğinden üretemeyecek
duruma düşmüştür. Anavatanın yaşam suyu öz suyu ile beslenmek
zorundadır. Amaç tarihi topraklarımızda tek devlet değil çok
sayıda ülkede yaşayan birbiri ile ilişkili birbirini üreten bir
halk olmaktır. Ayrı coğrafyalarda anlattığımız anlamda bir ulus.
Geçmişte bu mümkün değilken günümüz iletişim olanakları ile bunun
mümkün olma olasılığı vardır. Bu tam olarak kavranabilir ve
kişiler fizik olarak anavatana dönmeden yaşadığı ülke ile ters
düşmeden dönüşe, anavatanın güzelleşmesine katkıda bulunabileceği,
anavatanın üyesi olduğu RF ile yaşadığı ülke ilişkilerini
güçlendirebileceği bilinci geliştiğinde, çabalar verimli olacak,
bundan da mutluluk duyulacaktır.
Anavatana yönelik olmayan diğer tüm çabaların sonuçsuz olduğunu,
çıkmaz bir sokak olduğunu ruhunun derinliklerinde duymayan bir
Çerkes'in olmadığını düşünüyorum. Önemli olan dünyanın neresinde
olursa olsun kendi halkının gelişimine katkıda bulunabileceğine
inanmak bunu yaşamaktır. İşte o zaman nasıl çığ gibi büyüdüğümüz
de görülecektir.
''Direnişi, muhalefeti literatürlerinden söküp attıkları için, her
şeyi hep "iyi ilişkiler" temelinde çözebileceklerini sandıkları
için RF'nin her hamlesini kabul etmek zorunda kalmakta, hatta buna
gerekçe olarak bizim "yaramazlıklarımızı" bir neden olarak
görmekte, insanlarımızı yanıltmaktadırlar.''
Sevgili Schamis Direnişe yüklediğimiz anlam da farklı gibi. Peki
bizler sizlerden daha çok direndiğimizin bilincindeysek,
direnişimiz en büyük mutluluğumuz, ise?
Örneğin bizler;
- Daha çok sayıda
insanımıza dil öğretmenin direniş olduğunun bilincindeyiz ve
bundan mutluluk duyuyoruz.
- Diasporada açılan
kursların, yayımlanan kitapların direniş olduğunun bilincindeyiz
ve mutluluk duyuyoruz.
- Tiyatrolarımızın,
İslamıy’in Kabardinka’nın, Nalmes’in Bjamıy’ın, müzisyenlerimizin,
ses sanatçılarımızın hemen her okulda kurulan halk oyunları,
müzik, edebiyat gruplarının direniş olduğunun bilincindeyiz ve
bundan mutluluk duyuyoruz.
- Sanat elçilerimizin
diaspora ülkelerini karış, karış dolaşmalarının, tüm dünya
ülkelerinde halkımızı onurla temsil etmelerinin direniş olduğunu
biliyor, bununla öğünüyoruz.
- Moskova’daki genç
öğrencilerin yol paralarını bularak bu güzellikleri Moskova’da
sergilemesinin direniş olduğunun bilincindeyiz ve bundan mutluluk
duyuyoruz.
- Temırkhan Yure gibi,
dünyada adı ilk anımsanan orkestra şeflerini yetiştirmenin direniş
olduğunun bilincindeyiz ve bundan onur duyuyoruz.
- Dünyanın her ülkesinde
sahne alabilen ve programlarını yoğunluğu gereği Rusya
Federasyonu’na çok az uğrayabilen, ödüller alan sanatçılar
yetiştirmiş olmanın direniş olduğunun bilincindeyiz, ve mutluluk
duyuyoruz.
- Yıllardır milyonlarca
diaspora insanın yapamadığı, kitaplaştıramadığı derlemeleri,
Anavatan araştırmacılarının derleyip kitaplaştırmasının direniş
olduğunu biliyor bundan onur duyuyoruz.
- Almanya’daki
arkadaşlarımızca düşünülmüş, bu çalışmanın Anavatan, diaspora ve
Anavatana dönüş yapmış olanların ortak çalışması oluşunun,
geleceğe olan umutları büyüten bir direniş olduğunun bilincindeyiz
ve onur duyuyoruz.
- Kumaxhue Muriddin gibi
teorisi kendi adıyla anılan, dünya çapında fizikçi matematikçi
yetiştirmenin direniş olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.
- Dünya ve olimpiyat
şampiyonlukları olan Adige antrenörlerin yıllarca, İtalya ve
Almanya judo milli takımlarını çalıştırmış olmasının direniş
olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.
- Rusya Federasyonu Judo
Milli takımının, Yemıj Arambi yönetiminde Avrupa Şampiyonalarına
katılmasının direniş olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.
- Bu antrenörleri
yetiştiren Koblı Yakub’un yüzyılın antrenörü seçilmesinin direniş
olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.
- Judoya benzeri bir
spor dalı olan Samba’da 11 kez dünya şampiyonu olan Hasanakhue
Murat’ın ve antrenörü yine dünya şampiyonu Hapae Arambi’nin
varlıklarının direniş olduğunun bilincindeyiz ve mutluluk
duyuyoruz.
- Kosova Adigelerinin
Rusya Federasyonu’nun politik ve ekonomik katkıları ile anavatana
getirilebilmiş olmasını direniş sayıyor mutluluk duyuyoruz.
- Sürgün yolunu atları
ile dönüş yolu gibi yürüyen Prens Ali’nin at ve atlılarını
giydiren gümüş sanatçımız Yewtıx Ase’nin yapıtlarının, devlet
adamlarınca birbirlerine sunulmasını, en seçkin müzelerde yer
almasını direniş sayıyor bundan onur duyuyoruz.
- Anavatanda içkisiz
kafe-lokantanın da iş yapabileceğini, para kazanabileceğini,
prestij bir mekan olabileceğini kanıtlamayı direniş olarak
sayıyoruz, mutlu oluyoruz.
- Almanya’daki öğretim
üyeliğini bırakıp Adigey Devlet Üniversitesinde sorumluluk
üstlenmeyi direniş sayıyor, mutluluk duyuyoruz.
- Her dilin
öğretilebildiği Dil Merkezi açmayı direniş sayıyor, mutlu
oluyoruz.
- Kendileri için “o
Çerkeslik için gitmedi, para kazanmaya gitti” dense de anavatanda
para kazanılabileceğini, yaşanabileceğini kanıtlamayı direniş
sayıyor ve mutlu oluyoruz…
- Evliliklerle diaspora
ve anavatan aileleri arasında organik bağ oluşmasının direniş
olduğu bilincindeyiz ve umut doluyoruz…
- Dil bilmez
ana-babalardan Adigece'si ile kültürü ile Adige çocuklar
yetiştirmesinin direniş olduğunun bilincindeyiz ve mutluluk
duyuyoruz.
- Anavatan insanının
kaderini paylaşmanın en büyük direniş olduğunun bilincindeyiz ve
mutluluk duyuyoruz.
- Direniş olduğunun
bilincinde olduğumuz ve bizi mutlu kılan sayılabilecek daha çok
şey...
Yine bizler, sanal ortam kahramanlığının, uzaktan ahkam kesmenin,
hariçten gazel okumanın, gıyabi milliyetçiliğin, deplasman sever
futbolculuğun, eleştiri adı altında yapılan dedikoduların, bizim
yerimize siz bedel ödeyin tutumlarının, içi doldurulmayan
sloganların, kini, nefreti, düşmanlığı beslemenin de, direniş
olmadığının bilincindeyiz ve büyük üzüntü duyuyoruz.
Özetle Sevgili Schamis,
Halkımızın tarihi bir dönemeçte olduğunun, mutlu bir kavşağı
dönmekte olduğunun, dönüşçüler olarak tarih yazdığımızın
bilincindeyiz ve bundan da büyük bir mutluluk, büyük bir sevinç,
büyük bir onur duyuyoruz…
Her birinizi de tüm içtenliğimiz, herkesleri kuşatmaya yetecek
sevgimizle, bu onuru, bu sevinci, bu mutluluğu paylaşmaya
çağırıyoruz…
Bizler, “Paylaşıldıkça büyüyen tek şey mutluluktur” atasözümüzün
yol göstericiliğinde sizlerle paylaşarak mutluluğumuzu büyütmeyi
diliyor umuyoruz...
Çok uzak olmayan bir gelecekte bu mutluluğun, paylaşılarak büyüyen
bu mutluluğun her birimiz ayrı, ayrı kuşatacağından da hiç kuşku
duymuyoruz.
Marc…Marc… We marc…
Marje… Marje… We Marje…
Özel not:
Sevgili Schamis!
En sağlam veriler,
görebilen gözlerle yapılan alan çalışmasında derlenebilir. Hiçbir
halk bir diğerinin tıpatıp aynısı değildir. Koşulların birbirinden
çok farklı olması mücadele yöntemlerinin seçimini de etkiler. Seni
anavatana davet ediyorum… Komutan-asker ilişkisinin toplumumuza
olduğu gibi bana da ters geldiğini bilmeni istiyorum.
Ancak Dönüş Hareketi’nin
biz askerleri arasındaki yerini alırsan daha da güçlenip,
büyüyeceğimize inanıyorum. Gel anavatanını bir gör… Buradan her
şeyi farklı görecek, her şeyin farklı olduğunu anlayacaksın.
Sevgiyle çağırıyor,
umutla bekliyorum!
Necdet... Ağabeyin... |