Sizler de okurken
mutlaka düşünüyorsunuzdur. Kimileyin “işte benim dediğim de bu,
ne kadar güzel söylemiş” diyorsunuzdur. Kimileyin de “amma da
saçmalamış” dediğiniz oluyordur mutlaka. Daha önce birkaç kez
çeşitli konulardaki görüşlerini okuduklarınızdan kendisine ters
düşen yazılarıyla sizi şaşırtanlar da az değildir.
Ben de sizler gibi. okuduğum yazılarda görüşlerimin doğrulandığını
duyumsadığım yazılarda coşku duyar, olayımızla bire bir örtüşmese
de kimi genel değerlendirmeleri kendi olayımız çerçevesinde
yorumlamaya çalışırım. Kendi paradigmama bir dönüşçü paradigmasına
göre yorumlarım. Okuduğum her yazıda da bizim olayımıza ilişkin
ayrılıkların, gruplaşmaların, bilincinde olunsun olunmasın,
kişilerin dönüş konusundaki duruşlarından kaynakladığını
düşünürüm.
Örneğin Star yazarı sayın Mahir Kaynak’ın 19 Mayıs 2007 günkü
gazetede yayımlanan yazısının bir bölümünü paylaşalım, kimi
cümlelerin de altını çizelim:
“Bir partinin ideolojisi onun politikaları hakkında bir fikir
edinmenize imkan vermiyordu. Herkes AB’den, liberal ekonomiden,
Batılı ittifaklardan yanaydı, Aramızdan mesela bir Sarkozy bile
çıkmıyor ve üyelik sürecindeki ülkemizi karşı koyan bir tavır
sergileyemiyordu. Herkesin desteklediği ve karşı çıktığı şeyler
aynıydı ve tek fark görüntümüzün nasıl olacağıydı. En muhteşem
mitingler yaşam biçimimiz üzerindeydi ve sloganların arasına
yerleştirilen ‘Ne AB ne ABD, tam bağımsız Türkiye’ ifadesinin
somut karşılığını kimse bilmiyordu. Yani böyle bir konumun nasıl
mümkün olacağı, bunun gerçekleşmesinin yolunun ne olduğu hakkında
tek söz bile söylenmiyor, buna yönelik bir projesi olan bir tek
kişi bile bulunmuyordu. Siyaset, güzel söz söyleyen ve her fikri
savunmayı bilen münazaracıların işi haline geldi.
Ülkemizdeki siyasetin sırrını çözmek için işin bir ucundan
başlamak gerekiyor. Mesela CHP-DSP farklılaşmasını yumağın sadece
bir ucu sayabilir ve analizimizi bütün benzer görünen ama
aralarında aşılmaz duvarlar olan siyasi yapılara teşmil
edebiliriz. Böyle bir yaklaşım bizi muhtemelen tüm siyasi
tarihimizi yeniden yorumlamaya ve çok farklı bir anlayışa götürür.
İlk varacağımız sonuç mücadelenin dünya görüşleri arasında
olmadığı, sorunun ülkemizin dünya üzerindeki rolü ve konumu
olduğudur.
Bu kolay bir iş değildir. Bugüne kadar içinde yaşadığımız,
bedellerini ödediğimiz olayların sandığımızdan çok farklı
nedenleri olduğunu öğrenmek ciddi bir hayal kırıklığına neden
olabilir ama artık oyunun bir figüranı olmaktan kurtulur aktör
konumuna geçebiliriz.”
Bu yazının bana düşündürdüklerine gelince; ve sloganların arasına
yerleştirilen “Birleşik Bağımsız Kafkasya” "Bağımsızlık,
Demokrasi, Özgürlük ve Birlik için” ifadelerinin somut karşılığını
kimse bilmiyordu. Yani böyle bir konumun nasıl mümkün olacağı,
bunun gerçekleşmesinin yolunun ne olduğu hakkında tek söz bile
söylenmiyor, buna yönelik bir projesi olan bir tek kişi bile
bulunmuyordu. Siyaset, güzel söz söyleyen ve her fikri savunmayı
bilen münazaracıların (sanal yazarların) işi haline geldi.
Çerkes ulusal sorununun çözümü için işin bir ucundan başlamak
gerekiyor.
Böyle bir yaklaşım bizi muhtemelen tüm siyasi tarihimizi yeniden
yorumlamaya ve çok farklı bir anlayışa götürür. İlk varacağımız
sonuç mücadelenin dünya görüşleri arasında olmadığı, sorunun
Çerkeslerin kendi planları içindeki rolü ve konumu olduğudur.
Amerika ve Batı, Çarlık Rusya’sının halkımıza uyguladığı
soykırımla, dünya egemenliğine ilişkin kendi planları içinde
oynayabileceğimizi düşündükleri rol bağlamında ve ölçüsünde
ilgileneceklerdir.
Tarihimizi objektif bir yaklaşımla yeniden incelediğimizde, bugüne
kadar içinde yaşadığımız, bedellerini ödediğimiz olayların
sandığımızdan çok farklı nedenleri olduğunu öğrenmek ciddi bir
hayal kırıklığına neden olabilir ama artık oyunun bir figüranı
olmaktan kurtulabiliriz.
Evet gerçekten söylenen sözlerin içi doldurulmadığında ne içeriği
açıklanmadığında ne olduğu anlaşılmadığında bu sözleri
söyleyenler, gerektiği gibi desteklenebilir mi? Yada sözde
birliktelik özde birlikteliğe dönüşebilir mi? Jineps gazetesi
sorumlusu arkadaşımızın gözaltına alındığı haberinin sanal ortamda
gördüğü (aslında görmediği) ilgi, özde birlikteliğin pek kolay
gelişmeyeceğinin tanıtı gibi geldi bana. Çünkü “Bağımsızlık,
Demokrasi, Özgürlük ve Birlik için” sözünün özde ne anlama
bilinmiyor henüz.
Bu konuyu bir e-mail ile kendilerine de sormuştum:
“Ama bana göre en büyük yanlışınız, yada algılamada zorlandığım
konu logonuz'daki "Bağımsızlık, Demokrasi, Özgürlük ve Birlik
için," ibaresi.
Tanıtım yazınızda belirttiğiniz gibi "Diyoruz ki; JİNEPS bir
gazetedir. Bir akım, bir hareket yada bir siyasal düşün dergisi
değildir" Jıneps bir gazete ise, bir akım, bir hareket, bir
siyasal düşün dergisi değilse eğer Bağımsızlık hangi coğrafyanın
Bağımsızlığı, Demokrasi hangi ülke için demokrasi, Özgürlük ve
Birlik hangi halklar için soruları akla gelmektedir. Söylem ve
uygulamada eğer Türkiye dışındaki bir başka coğrafya, Kafkasya da
ilgi alanınızda olmasa belki bunlar anlaşılabilir idi. Ancak şimdi
açıklanmaya muhtaç deyimler.
Ya bağımsızlığın ve diğer kavramların hangi coğrafya için
kullanıldığını açıklayacaksınız, yada bunları gazete için gazete
özelinde söylüyorsanız, Bağımsız, demokrat, özgürlük ve birliği
savunan bir gazete diyeceksiniz. Aksi amaçlamadığınız şeyleri
çağrıştırabilir diye düşünüyorum.”
Evet, Dönüş karşıtlarının, sözde değilse de özde karşıt
olanların, söylediği sözlerin ne anlama geldiğinin, bu sözlerin
somut karşılığının, böyle bir konumun nasıl mümkün olacağının,
bunun gerçekleşmesinin yolunun ne olduğunun artık açıklanması
zamanı gelmedi mi?
Siyasetin sadece sanalda güzel yazma tartışma olmadığını anlamamız
ve gerçekten var olmak istiyorsak işin bir ucundan tutmanın zamanı
gelmedi mi?
Bizce çoktan geldi ve geçiyor… |