Son günlerde
forum sayfalarına öğrenmek, bildiklerini paylaşmak amacı
ile yazanlar hızla azalıyor gibi…
Bu amaçlı yazılar azaldıkça, forum sayfalarındaki
“didişmelerden” (tartışma diyemiyorum) rahatsızlık
duyanların sayısının hızla arttığını sizler de
gözlemlemişsinizdir. Yazıların üslubu, arkadaşlarımızın,
kendi yaklaşımlarını, bilgilerini, sorunlara çözüm
önerilerini, paylaşımcılara, olayları açıklayarak,
belgelendirerek, dünya gerçekleri ile paralellikler
kurarak, değil de dayatma ile kabul ettirme yarışı
içinde oldukları görülüyor. Dahası “siz nasıl bir belge
sunarsanız sunun, benim dediğim dediktir” havası çoğu
arkadaşımızın yazılarında çok belirgin.
Bu yaklaşımın forum sayfalarının kaçınılmaz sonunu
getireceğinden korkuyorum. Evet bu gidiş değiştirilemez
ise yazılanları, yazanların bile okumaz olacağından
kuşkunuz olmasın…
Ancak beni daha çok kaygılandıran, tartışmacıların
gittikçe, doğrudan kendilerinin katkıda
bulunabilecekleri sorunlardan uzaklaşması…
Forum sayfaları, hep başkalarının ne yapması gerektiğini
bilen, başkalarının yanlışlarına güya üzülen, eleştirme
zorunluluğu duyan, atalarımızın kahramanlığı ile övünüp
durmayı direniş sayan, anavatandaki bağımsızlık
savaşlarını, direnişleri uzaktan destekleyen “gıyabi
milliyetçilerin” atış sahası olmak yoluna girmiş olması…
Forum sayfalarının bu durumu bana, tamamını sitemizin
diğer sayfalarında bulabileceğiniz “Marje” platformuna
yazdığım ilk yazımı anımsattı, kimi bölümlerini de
yeniden gündeme getirmemi gerekli kıldı.
Evet üzücüdür ki, CC forum sayfaları da ürettiğini
paylaşmak, birlikte üretme yolları aramaktan çok,
tartışma ve sadece tartışma ağırlıklı olmaya yüz tuttu.
Ama bizler için amaç, sadece tartışmak olabilir mi?
Çerkesleri tanımayan, sorunlarımızı bilmeyenler bu
yazıları temel aldığında ''Türkiye Çerkeslerinin,
Türkiye’de çözülmemiş ulusal sorunları kalmadığı için de
anavatandaki sorunların çözümünü kendilerine görev
edindikleri'' yanlış sonucunu çıkarmazlar mı?
Halbuki;
Ulusal kültürel değerlerimiz korumak, geliştirmek amacı
ile kurulmuş derneklerimizin toplam üye sayısı,
Türkiyeli Çerkes sayısına (her kim uydurduysa 6-7 milyon
deniyor) göre “devede kulak” kadar olabiliyor mu?
Buna karşın, forum sayfalarında derneklerin üye sayısını
arttırmaya, üyelerin daha etkin olmaya yönelik
tartışmalar açılıyor mu? Üretime sorumluluk almaya
yönelik açılan sayfalar rağbet görüyor mu?
Sayıları bini bulmayan Çeçen mültecilerin durumunu
iyileştirme, oturma, çalışma izni alma vatandaşlık alma
konularında gereken yardım yapılabiliyor mu? Dahası bu
konuda açılan sayfalara “bu konuda ben şunu yapabilirim”
diyen somut öneriler geliyor mu? Her birimizin somut
katkıda bulunabileceği kesin olan böylesi öneriler,
katkıda bulunabilineceği çok şüpheli olan Çeçen
savaşının irdelendiği sanılan sayfalar gibi önemseniyor
mu?
Anavatanın bağımsızlığı için güya canlarını vermeye
hazır olanlar; anavatanın bağımsızlığı uğruna şehit
olanların çocuklarının eğitimine katkı amaçlı “Denizin
Karşı Kıyısında Bir Çocuğunuz Olsun” projesini neden
yürütememiştir? Bunları anlamak mümkün mü?
Dönüş koşullarının çok zorlaştırıldığından yakınanlar,
oturma izni başvurusu için anavatana gelmek zorunluluğu
olmadığını belirten, vatandaşı bulunduğu ülkedeki Rusya
Federasyonu temsilciliklerine başvurulabileceği hakkını
tanıyan federal yasayı önemsiyorlar mı?
TRT’nin gerçekleştirdiği haftalık yarım saatlik,
anadildeki yayının nasıl daha güncel kılınabileceği,
nasıl geliştirilebileceği, süresinin nasıl
arttırılabileceği, yerel televizyonlardan nasıl yardım
alınabileceği konularında tartışma açılıyor mu?
Böyle bir
yayının olduğunu, izlendiğini anımsatacak sayfalar
açılıyor mu? Açılsa acaba rağbet görür mü?...
Anavatanda
üretilen kültür ürünlerine telif ücreti ödenmesi
gerektiği, bu ödenmeden CDlerin çoğaltılıp, satılmasının
en az ayıp olduğu hiç gündeme geliyor mu? Gündeme
getirme çabaları görmezden gelinmiyor mu?
Diaspora insanının öncelik vermek zorunda olduğunu
düşündüğümüz, doğrudan katkıda bulunabileceği,
sorumluluk üstlenebileceği daha çok sayıda konu…
Daha ilginci; doğrudan kendisinin sorumlu olduğu
konularda bu denli vurdum duymaz olan Türkiyeli
Çerkeslerin, anavatan eleştirilerini akılla, mantıkla,
sağlıklı değerlendirme ile bağdaştırmak çok güç.
Hep de merak ederim, sanalda Kuzey Kafkasya’nın
sınırlarını değiştirmeye kalkanların; öldürme, ölme
amaçlı örgüt kurma önerisi getirenlerin, anavatana dönüş
için bağımsız olması, birleşik olmasını ön koşul olarak
görenlerin;
Acaba kaçınız anavatanınızı gördünüz?
Acaba kaçınız bir Avrupa gezisi yerine anavatanınızı
tercih ettiniz?
Acaba kaçınız anadilinizi biliyorsunuz?
Acaba kaçınız anadilinizde üretilmiş literatürü takip
edebiliyorsunuz?
Acaba kaçınız anadilinizde üretebiliyorsunuz?
Acaba kaçınız kültür değerlerimizi yaşamaya geliştirmeye
çalışıyorsunuz?
Acaba kaçınız anadilinizi öğrenek okur yazar olmak
çabası içindesiniz?
Zevkle dinlediğiniz, kasetlerini birbirinize
aktardığınız müzikler için kaçınız telif ücreti ödemek
gereğini duydunuz?
Acaba kaçınız çevirisi yapılan hemen hiçbir kitabın
yazarının izninin alınmadığını, hemen hiçbir yazara
telif ücreti ödenmediğini, dahası eserlerinde değişiklik
yapıldığını biliyorsunuz?
Bunları bilenlerden kaçınız bu medeni olmayan davranışa
tepki gösterdiniz, bunu yapanı en azından kınadınız?
Bu sorulara alacağımız yanıtların çok yüz güldürücü
olmayacağını sizler de biliyorsunuzdur. Göstergeler,
Bağımsız Birleşik Kafkasyacılar bir yana ''Anavatana
Dönüş’'ü savunanların çoğunluğunun da bu çaba içersinde
olmadığının kanıtı.
Durum buyken; görmediğiniz, görmek çabası içinde
olmadığınız, başka birçok ülkeyi yöreyi kendisine tercih
ettiğiniz anavatanınızın kaderi üzerine ahkam kesmek
sağduyu ile bağdaşır mı?
Anavatanı bugüne getirenlere, bugünlere getirmek için
sıkıntılara katlananlara onların temsilcilerine hakaret
etmek kendilerini onlardan daha Çerkes, daha yiğit, daha
halkının düşüneni saymak doğru olur mu?
Sol-sağ herhangi bir düşünceyi savunduğu için yaşamını
yitiren yüzlerce insanımıza karşın ulusalcı olduğu için
zindanlarda çürütülen, yaşam hakkı elinden alınan
sürülen tek bir kişi yetiştirmemiş sayısı milyonlara
varan diasporanın, ulusalcı oldukları için yüzlercesi,
binlercesi zindanlarda çürütülen, kurşuna dizilen, vatan
savunmasında şehit olan ve sayıları da yüz binlerle
ifade edilen anavatanı, vatanını, halkını sevmemekle
suçlaması için çatlamamış ar damarının kalmamış olması
gerekir.
Yukarıda saydığımız şeyleri gerektiği gibi ve gerektiği
oranda yerine getirmeyenler bir yana, ekonomik yada
başka bir sıkıntıdan dolayı anavatandan kaçabilecek olan
-ki bunun örnekleri de az değil artık- biz anavatana
dönmüş olanların bile eleştirilerimizde kantarın
topuzunu kaçırmamaya özen göstermemiz gerekemez mi?
Cepheye hiç gitmediği için, cephedekilerin neler
çektiğini bilmeyen ya da cephedeki en küçük sıkıntıdan
kaçanların cephede kalanları bu kadar acımasız
eleştirmesi nasıl bir mantıktır?
Aslında tüm bu yanlış davranışların nedeninin,
arkadaşlarımızın bir türlü kıramadıkları, kafalarındaki
''Türkiyeli Çerkes Çemberi'', daha da ötesi ''Türkiyeli
Çerkes Miğferi'' olduğunu düşünüyorum.
Kafalarında bu miğferi taşıyanların özellikleri mi?
İzninizle,
bir sonraki yazıya… |