Dergi
sayfalarında bize ilişkin hamasi yazıları okuduğumda,
sitelerin forum sayfalarında, gençlerimizin, kendileri
dışında nerdeyse herkesi karalayan güya eleştirilerine
göz gezdirdiğimde, geçmişte de benzer yazılar yazılmış
olduğunu anımsarım. Hemen arakasından da düşünürüm.
Gençlerin biri çıksa diasporik yaşamımızdaki tüm
yayınlarımızı incelese, yazıları derlese…
Sonra da bu yazıları, yazanların yaşamları ile bir
karşılaştırsa…
Gençliklerinde milliyetçiliklerine toz kondurmayanların
acaba kaçı orta yaşlılıklarında da bu söylemlerini
sürdürebilmiştir. Hele, yaşamlarını yazdıklarına paralel
düzenleyebilenler, düzenleme çabası gösterenler acaba
kaçta kaçtır. Bunların acaba kaçı uğruna bir bedel
ödemeyeceği şeyleri yazdığı, söylediği, başkalarını
karaladığı için pişmanlık duymuştur, pişmanlık
duymaktadır.
Allah uzun ömür versin,sağlığı yerinde olanlardan,
ulusal çabaları izleyenlerin sayısı acaba ne kadardır.
Peki bunların kaçta kaçı, günümüz kahramanlarına bakıp,
bakıp “Zamanında bizler de neler söylemiş, neler
yazmıştık. Nasıl gerçekleştirilebileceğini hiç
düşünmeden halkımız için ne güzel şeyler amaçlamıştık.
Gün gelir sizler de durulursunuz. Güzel amaçları yazma
söyleme ile güzel amaçları gerçekleştirme çabasının
kişiye yüklediği sorumlulukların birbirine ne denli uzak
olduğunu anlarsınız. Anlamak istemezseniz gerçeklere
öyle bir toslayış toslarsınız ki şaşar kalırsınız.
Toslamanın şiddeti ile de unutursunuz bizler gibi, daha
önce neler söylediğinizi, neler yazdığınızı,
kavgalarınızı, karalamalarınızı… unutursunuz” diye
düşünmüştür, düşünür.
İnanıyorum böyle bir yapıt, çok düşündürücü, çok yol
gösterici, çok yararlı olacaktır…
Geçmişte ulusal kahramanlık gösterilerinde bulunup bugün
köşelerine çekilenlerin, bugünkü ruh halleri ancak
inceleme ile ortaya konabilecekken iken, böyleleri için
ne söylenebileceğini Hatko Güşan yıllarca önce Yamçı’da
söylemiştir.
NERELERDESİNİZ?
Mutluluk diye…
Ulusunuzun mutsuzluğunu
Saplayabilir
misiniz
Bir hançer
gibi
Göğsünüze…
Mutluluk
diye…
Bir
Uzunyayla garibinin
Çaresizliğini
Islatabilir
misiniz
Göz
yaşlarınızla…
Mutluluk
diye …
Vatan
Koskoca bir
hasret olup
Düğümlenir
mi gırtlağınıza…
Mutluluk
diye…
Yüreğinizi
elinize alıp
Halkımızın
“ulaşılmazlığına” doğru
Yola
Çıkabilir
misiniz…
Mutluluk
diye…
Parfümlü
elinizi
Uzatabilir
misiniz
Toprak
çatlağı
Ellere…
Yanılgım
Mutluluğum
olacak
Ama
Zannediyorum
Yapamazsınız…
Mutluluk
diye…
Sevginizi
BİR BUÇUK
MİLYON
Parçaya
bölüp
Dağıtabilir
misiniz…
Çıkamazsınız
“mutlu”
Köstebek
karanlığınızdan
Yiğit, yürek
aydınlığına…
Yüreğiniz
küçücük sizin
“Mutluluğunuz” ufacık
Bir gümüş
çerçeve kadar
Yedi göbek
saymak kadar
“Mutluluğunuz” ufacık…
Çocuğunuz
küçücük sizin
Biberon ve
lüksle aldatılan.
On sekiz
sene sonra, inanınız
Lanet okuyup
küfredecek fısıltıyla
Duyacaksınız…
Daha dündü:
Gözdeydiniz
Daha dündü:
Gözlerinize bakılırdı
Daha dündü:
Çareydiniz
Daha dündü:
Başrollerdeydiniz
NERELERDESİNİZ?… |