Kafkas Vakfı
21 Mayıs 2005 yılında düzenlemiş olduğu “Geçmişten
Günümüze Kafkasların Trajedisi.” konferans sunumlarını
kitaplaştırdı. Kitap henüz elime geçti. Değerli bir
çalışma. Kafkas Vakfı’nı ve katkıda bulunanları
kutlarım.
Kitaptaki sunumların biri de Adigey Cumhuriyeti Ulusal
Müze Müdürü Sayın Abreg Almir’in. Sayın Abreg sadece
Adigey’de değil tüm Kafkasya dünyasında tanıyanı çok
olan, ulusal konulara ne denli duyarlı olduğu bilinen
bir aydın. Özellikle Adigey Cumhuriyeti’nin kuruluş
aşamasında gösterdiği performans o günleri yaşayanlarca
unutulacak gibi değil. Almir Türkiye’de daha çok,
yönetimlere muhalif yüzü ile tanınır. Sanırım konferansa
çağrılmasındaki temel etmen de Sayın Abreg’in bu yönü
olmuştur.
Sayın Abreg’in sunumunda katıldığım bölümler olduğu gibi
katılmadığım bölümler de var elbet. Ama amacım yazıyı bu
yönü ile irdelemek değil. Anavatan sorunlarını diaspora
sanal ortamında tartışılmasına ilke olarak karşı
olduğumu artık biliyorsunuzdur. Amacım yazının ilginç
bulduğum ve ilginç bulacağınızı düşündüğüm kimi
bölümlerini konferansa katılmayanlara, kitabı
göremeyenlere ulaştırmak, yazıda sözü edilen konuların,
özellikle Adige (Çerkes) dernekleri konusunun üzerinde
düşünülmesini sağlamak.
“Dr. ALMİR ABREG
- Kuzey Kafkasya, yüzyıllar boyunca uluslar arası
ilişkiler sisteminde büyük rol oynamıştır. Kafkasya, XIX.
yy.da dünyanın güçlü devletlerinin bu bölgedeki
hedefleri haline geldiğinde, Kafkasya sorunu çok önemli
bir anlam kazanmıştır. Tarihçiler bunun temelinde,
her şeyden önce, Rusya ile Türkiye arasındaki
ihtilafların yattığını kabul etmektedir. Devletlerin
Kuzey-Batı Kafkasya’ya olan ilgileri, onların askeri,
stratejik, jeopolitik ve ekonomik çıkarlarından
kaynaklanmaktaydı.
Adigelerin özgürlük ve bağımsızlıkları için verdikleri
savaş Avrupa’da büyük bir yandaş bulmuştur. Çerkes
Savaşı’na (Kafkas Savaşı XIX.yy.da Avrupa’da bu şekilde
adlandırılıyordu) olan ilgi, Kafkas dağlılarının
Rusya’ya gösterdikleri mukavemetin Avrupa ülkelerindeki
güçler dengesi üzerine büyük etkide bulunması sebebiyle
ortaya çıkmıştır.
Polonya’dan, Macaristan’dan, İngiltere’den gönüllüler
Çerkesya’ya gelmişler ve bu kişiler Avrupa’daki
demokrasinin gelişmesinin ve ulusal kurtuluş
hareketlerinin yükselmesinin pek çok anlamda Polonya ve
Kafkas’larda özellikle de Çerkesya’da meydana gelen
olaylara bağlı olduğunu açık bir şekilde görmüşlerdir.
Tüm bunlar, Çerkesya’nın kesinlikle bağımsız bir ülke ve
uluslar arası ilişkilerin bir öznesi ve Rusya’yla
karşılıklı ilişkilerde savaşan taraflardan biri olduğunu
göstermektedir.
Çerkeslerin yenilmesi trajedisini, başka bir trajedi
olan yığınsal bir şekilde Osmanlı imparatorluğu
topraklarına zorla gönderilmeleri izler. Rus-Kafkas
savaşına katılmış Avrupalıların (T. Lapinskiy, J. Bell,
E. Spenser) bildirdikleriyle temel olarak çakışan Rus
istihbaratının (Novitskiy) resmi verilerine göre, Adige
(Çerkes) halkı o dönemde 1 milyondan daha fazladır.
Rus subayı Novitsky’in Rus Genel Kurmayı için
hazırladığı Kafkasya’nın coğrafik ve İstatistik Durumu”
adlı raporunda Adigelerin (Çerkeslerin) 1 milyon 82 bin
kişi oldukları sonucuna varılmaktadır. Akademiyse A.
Berge’nin verilerine göre Türkiye’ye zorla sürülen
Adigelerin sayısı 493 bindir. Eğer anavatanlarında kalan
Adigelerin sayısının 80 binden fazla olmadığı göz önünde
bulundurulursa, askeri harekatlar ve Adige halkının
yaşam kaynaklarının yok edilmesi sonucunu doğuran Rus
birliklerinin ölümcül saldırıları neticesinde 500 binden
fazla insanın öldüğü öngörülebilir.
Bununla birlikte, Rusya’da Şamil’in adı bilge bir kişi
ve Kuzey Kafkasya’nın müstesna bir lideri olarak
tanınırken: Adige (Çerkeslerin) liderlerinin isimlerinin
suskunlukla geçirilmesi ve Kuzey-Batı Kafkasya’daki
savaşın ise “bilinmeyen bir savaş” haline gelmesi
görmezlikten gelinemez. Bu kolayca açıklanabilir.
Şamil, Rus Çarı'nın saygın bir esiri ve Kuzey-Doğu
Kafkasya’ya boyun eğdiren Knyaz Baryatinskiy’in dostu
olmuştur. İmam Kaluga’ya gönderilmiş, geçimini sağlaması
için kendisine hatırı sayılır bir miktar para verilmiş,
kendisi için küçük bir cami inşa ettirilmiştir. Şamil
başkente götürülmüş, orada kışlık saraya konuk olmuş ve
dinleyenleri hayran bırakan “Çarın sarayında ''size
Cennet lazım değil, çünkü siz onu burada, dünyada
kurmuşsunuz” sözlerini söylemiştir. Ancak imamın en
üstün yararlılığı 1864 yılında dostu Knyaz Baryatinsky’e
bir telgraf göndererek Batı Kafkasya’yı egemenlik altına
almasından dolayı kendisini kutlaması olmuştur!
Bu konunun aydınlatılması görevini, gelecekteki
tarihçilere bırakalım ve kendimiz için de, günümüzde her
yerde hazır ve amade olan gazetecilerimizin Çeçenistan’ı
ve Dağıstan’ı yıkıntılar içinde bırakıp teslim olan
Şamil’i överek son istiratgahına kavuştuğu Mekke’ye
kadar olan yolculuğunu saygıyla araştırdıklarını
belirtelim.
Türkiye’de, bu ad altında ne olduğuna bakılmaksızın
sadece adında “Kafkasya veya Kafkas” geçen türlü vakıf,
kültür derneği ve organizasyon göze çarpmaktadır.
“Adige” ya da en azından “Çerkes” adını taşıyan herhangi
bir hayır kuruluşunu veya vakfı aramak boşunadır.
Aslında bu durum Türkiye yasaları ile çelişmemektedir.
Bu ülkede Abhaz-Abazin, Çeçen, Asetin, Dağıstan
toplulukları bulunmaktadır. Bu topluluklar kendi
aidiyetlerinin korunmasına yönelik özel sorunların
çözümüne yönelmişlerdir ve Rusya’da Kuzey Kafkasya’da,
Abhazya’da, Çeçenistan’da, Kuzey ve Güney Osetya’da
meydana gelen olaylara duyarlı biçimde tepkide
bulunmaktadırlar. Bunun yanı sıra bu insanlar yine etnik
meselelerini çözmeye çalıştıkları genel Kafkas
vakıflarında, derneklerinde yer almaktadırlar.
Eğer bu ülkede Adige (Çerkes) dernekleri ortaya çıkarsa
ne olur?
Bu sorunun cevabı zor değil. Türkiye’deki malum “Kafkas”
diasporası bir kısım verilere göre üç ila beş milyon
kişiden oluşmaktadır ve bu sayının % 80’inden fazlası
etnik Adigelerdir. Eğer bu “Kafkas” örtüsü aralanacak
olursa altından, tümüyle somut bir halk olan ve er ya da
geç Türkiye tarafından ulusal azınlıklardan biri olarak
ve bundan doğan bütün yükümlülükleriyle birlikte resmi
bir şekilde kabul edilmesi gereken çok büyük Adige etnik
kitlesi çıkacaktır.
Bu durumda Adigeler (Çerkesler) Türkiye ve Rusya’nın
önüne üç milyonluk bir halk olarak çıkacaklar
sorunlarının çözümünü her iki ülkenin gündemine
taşıyabileceklerdir. Ve artık adı “Kafkaslı” olan amorf
bir insan kitlesi değil Türkiye’ye gelişi ile ilgili
somut tarihini bilen ve belirli tarihi olaylar nedeniyle
terk etmek zorunda kaldıkları Batı Kafkasya’daki somut
etnik topraklarının varlığıyla ilgili net tahayyülleri
olan bir halk olacaktır. Türkiye!deki, Orta Doğu’nun
diğer ülkelerindeki, ABD’deki ve Avrupa’daki Adigeler
(Çerkesler) sadece “Kafkaslı” prangalarını atarak ulusal
çıkarlarını kavrayabilirler ve XIX.yy.daki Çerkes
sorununun nihayet çözümleneceği ümidi doğabilir.
Diğer taraftan, Adige diasporasının kendisini sadece
“Kafkaslı” olarak değil de tanımlanmış bir halk olarak
algılaması, yurtdışındaki Adigelerin konumunu, uzun
zamandır kendi cumhuriyetlerinde, kendi bağımsız
yaşamlarını sürdüren ve problemlerini birbirinden
bağımsız şekilde çözümleyen Rusya ve Kuzey Kafkasya’da
yaşayan halkların konumuna uygun hale getirecektir.”
Bilmiyorum siz yukarıdaki bölümlerin içerdiği
düşünceleri için sayın Abreg’i eleştiren bir konuşmaya,
yazıya rastladınız mı? Ben rastlamadım. Hele karşı
çıkışların görüşü eleştirmeyi bir yana bırakıp sayın
Abreg’i, daha önce benzer görüşleri dile getirenlerin
suçlandığı gibi, “mikro milliyetçilik''le, “Rus yanlısı”
olmakla, “Kafkas halklarını -aslında olmayan- birliğini
parçalamayı amaçlamak”la suçlamış olabileceklerini hiç
sanmıyorum…
Peki bu tutum bir çifte standart örneği değil mi?
Ne dersiniz?
|