|
|
|
|
|
DÖNÜŞ,
HEM BAŞARILI HEM DE ŞANSLIDIR |
17.09.2007 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Dönüş Hem Başarılı Hem de
Şanslıdır:
Daha önce de yazmıştım dönüşün başarısız bulanlara
katılmadığımı? Diaspora Adigelerinin sorunlarını
çözecek, anavatan Adigelerinin nüfus azlığından
kaynaklanan sorunlarını minimalize edecek, çözüm önerisi
Dönüş’ün, uzun yıllar dönüşü savunmalarına karşın henüz
dönemeyenlerle, yada Dönüş’ü gerçekleştirmiş olanların
sayısının azlığı ile değerlendirip “Dönüş başarısızdır”
yargısına varmak yanlıştır, haksızlıktır. Biz Dönüş’ün
başarı yada başarısızlığına ilişkin yargının, diğer
siyasal çizgilerin 1980 öncesi durumu ile şimdiki
durumları karşılaştırıldığında anlamlı olabileceğini
düşünüyor, ve Dönüş’ü çok başarılı bir o kadar da şanslı
buluyoruz.
Türkiye genelinde aldığımızda, örneğin; bugün aynı çatı,
TBMM çatısı altında, DTP milletvekilleri ile yan, yana
oturan MHP’lilerin çizgisi ile, 1980 öncesi MHP
çizgisinin, en azından söylemlerinin birbirine yakın
olduğu söylenebilir mi? Yada günümüz Türkiye’si,
gerçekleştirileceğine yüzde yüz inanılan devrimin,
nasılı üzerinde anlaşamadıkları için birbirlerini kıran
solcuların düşledikleri Türkiye mi? Peki
gerçekleştirileceği düşlenen sosyalist devrimin,
sağlayacağı hak ve olanaklarla, Türkiye’de de, dil ve
kültürün yaşatılabileceği, geliştirilebileceği, özetle
halk olarak varlığımızı sürdürebileceğimiz, görüşünü
savunan “kalışçıların”, bu çizgisi, bugün de
savunulabiliyor mu, Abhaz savaşlarına ancak Rusya
Federasyonu’nun verdiği izin ölçüsünde, Çeçenistan’daki
savaşlara ancak Türkiye’nin göz yumduğu ölçüde katkıda
bulunabilenler içinde, sayılarının önemsenemeyecek
düzeyde kalması, Birleşik Bağımsız Kafkasya
savunucularının bu söylemlerinin arkasında
durmadıklarının göstergesi, gelecekte de
durmayacaklarının kanıtı değil mi?
Evet biz iddia ediyoruz ki, Dönüş, 1980 öncesi siyasal
çizgiler içerisinde, ilkeleri ile, söylemleri ile ayakta
kalan tek çizgidir.:
-İlkeleri ve söylemleri bugün de geçerlidir.
-Olmazsa olmazlığı, Adige halkının ulusal amacı olduğu,
ulusal kaygısı olan her bireyce kabul görmüştür.
-Olabilirliği, gerçekleştirilebilirliği ortaya
çıkmıştır.
Buna karşın, sözde değilse bile özde Dönüş’e karşı
kimilerince, hemen her yazımıza sindirilmiş bu ana
fikrin, anlamazdan gelinip, kimi bölümlerinin kendi
görüşlerini güçlendirmek amacıyla kullanılması, kimi
yazılarımızın, tüm Çerkesleri dönüşe zorluyormuşuz gibi
algılanması, 1980 öncesi ve sonrasında da geçerliliği
süren Dönüş ilkelerini anımsatmayı gerekli kıldı.
Öncelikle bilinmesi gereken;
Dönüş’ün, salt, Rus dili ve kültürü, salt Türk dili ve
kültürü, salt Arap dili ve kültürü özetle bir başka dil
ve kültür ortamında, mutlu olabilip de, Adige dili ve
kültürü kaygısı olmayanlara, Adige yaşam biçiminin yok
oluşuna, dilin unutulmasına üzülmeyebilenlere, Adige
müziği ile, Adige düğünü ile coşamayanlara
seslenmediği. Bu durumda olanlar kendilerini Anavatana
Dönüş’e, yada Dönüş’e katkıya zorladığımız sanısına,
kapılmasınlar sakın. Bunlar, Dönüş’ün kendilerini
muhatap almadığının bilincinde olsun lütfen. Dönüşü
savunanların, bugünkü yaşam tarzlarından mutlu olabilen
Adigelerin, mutluklarını zedelemek amacı yok. Zaten,
kişileri mutsuzluğa çağıran hiç bir düşünce gelişip
serpilemez, taraftar bulamaz. Bu durumda olanlar,
seslenmelerimizi lütfen duymasınlar, yazılarımızı lütfen
okumasınlar, anavatandakilerin, özgür, yada esir
oluşumuzla hiç ilgilenmesinler. Kendilerine tanıdıkları
herhangi bir kültür içinde erime hakkını başkalarına da
tanısınlar. Anavatan’a Dönmüş olmamızdan da, hiç ama hiç
rahatsız olmasınlar.
Evet Dönüş, dili ile kültürü ile Ulasal yaşamı sürdürme,
geliştirme kaygısı olanlara sesleniyor. Ulusal kültürel
değerlerin ancak ve ancak anavatanda
sürdürülebileceğine, geliştirilebileceğine inanıyor.
Bunu da “Altın Kuşağın” veciz sözleri ile dile
getiriyor:
Dön kendinden olana karış
Halkların için çalış
Çalışmazsan ne bulursun
El kapısında durursun.
Evet Dönüş, ulusal İdeadır (guığe lhagh) ulusal amaçtır.
Dönüş’ün en ilginç yönü; ulusal getirisi ile elde etmek
için ödenmesi gereken bedelin büyüklüğünün ters orantılı
oluşudur. Dönüş, ulusal kurtuluş mücadelesi olmakla
birlikte, savucularını kahramanlıklara zorlamayan basit,
doğal bir çizgidir. Bu ulusal amaca ulaşma çabası,
alışılmışın dışında, bulunulan ülke yönetimlerine ters
düşmeyi, gizli örgütler kurmayı, hapislerde çürüme,
sürülme, öldürülme gibi bedelleri göze almayı
gerektirmez, zorunlu kılmaz. Kendi evine geri dönme
hakkı gibi, her platformda savunulabilecek, her
platformda taraftar bulabilecek masum bir dilek. Dahası
daha iyi iş olanakları için, daha mutlu olacakları bir
kültür ortamında yaşamak için ülke değiştirmek gibi çok
sıradan bir nüfus hareketi olarak da düşünülebilir.
Nitekim bugün Rusya Federasyonu’na yerleşmiş, çalışan
üreten geçinen, iş kuran, evlenen Çerkes olmayan Türk
vatandaşı sayısı, Çerkes Tük vatandaşı sayısından kat be
kat fazladır.
Dahası Dönüş, TC. ile sorun yaşama olasılığı en düşük
seviyede olan çizgidir. TC’nin engellemek bir yana
destekleyebileceği, desteklediği bir olgudur. Dönüş’ü
savunmak, Türkiye’de ulusal kültürel değerleri yaşatıp
geliştirmenin, Adige olarak varlık sürdürmenin koşulu
olan anadilde okulu, ulusal özerk bölgeyi savunmaktan,
sadece daha tehlikesiz değil aynı zamanda daha bütüncü,
daha akılcı, daha gerçekçidir. Türkiye’de kendisine
sunulabilecek hak ve olanakların en büyüğü, örneğin,
özerk bölge yönetimi hiç tartışmasız kendilerine sunulsa
bile, Adige ulusal sorununun çözümü için yeterli
olmayacaktır. Önce diğer diaspora ülkelerindeki
Adigeleri dışlamış olacak, anavatanda sorun olan nüfus
azlığını gideremeyecek dahası, bu haklardan yararlanmak
isteyen Çerkeslerin en az yüzde sekseninin bugünkü
yaşadıkları yeri bırakıp, özerk bölge sınırlarına göç
etmesi gerekecektir. Varın bunun ne kadar akılcı ne
kadar gerçekçi olduğunu düşünün. Sadece, “ulusal
varlığını sürdürebilmek için, yaşadığı bölgeyi
değiştirmeyi göze alabilen biri, neden öncelikle
anavatanına dönmesin?” sorusuna verilebilecek yanıt,
Dönüş’ün ne kadar gerçekçi olduğunun da kanıtıdır.
Demek ki Dönüş;
Sadece Türkiye’dekileri değil, tüm diaspora Adigelerini
kendi tarihsel toprağında bütünleştirecektir.
Anavatandaki nüfus azlığı sorununu da çözecektir.
Diasporada ulusal kültürel varlığı yaşatıp geliştirme
olanaklarını elde etme yollarının her birinden daha
tehlikesizdir.
Günümüz demokratik koşullarında her platformda
savunulabilecek ve taraftar bulabilecektir
Dolayısı ile de bütüncüdür, akılcıdır, gerçekçidir.
Dönüşün hedefi, mümkün olan en kısa sürede, en çok
sayıda insanın, anavatana sağlıklı dönüşünü sağlamaktır.
Bu hedef Dönüş savunucularının paradigmasını da
belirlemektedir. Paradigmaya ilişkin önceki yazılarımızı
okuyanların anımsayabileceği gibi biz, paradigmayı,
karşılaştığımız olayları algılayışımızı, olaylar
karşısındaki davranışlarımızı etkileyen, psikolojik
gözlük olarak tanımlama yanlısıyız. İşte Dönüş
paradigması, etkinliklere, (bu bir yazı, seminer,
konferans, kültür gecesi, olguların değerlendirilmesi,
anavatan politikalarının algılanışı gibi akla
gelebilecek her türlü etkinlik) Dönüş’e olabilecek
etkisi ile değer biçer. Anavatana Dönüş’ü kolaylaştırma
ihtimali olan etkinlikleri, davranışları, doğru,
zorlaştırma ihtimali olan etkinlikleri, davranışları,
yanlış sayar. Bu paradigma içselleştirildiğinde de her
dönem ve her koşulda Dönüş adına yanlıştan
kaçınılabilir, daha doğru davranış bulunulabilir.
Örneğin Dönüşçüler, Perestroikadan önce, yani
anavatandakiler “sürgün” sözcüğünü kullanabilir olmazdan
önce “sürgün” sözcüğünü kullanmaktan bu kaygıyla
kaçındılar. Geçerli deyimle pragmatik davrandılar.
Çünkü, yakın geçmişin bilinen koşullarında, anavatan
kesiminin söyleyemediğini söyler, anavatan politikasına
ters politika izlerlerse, egemen güçlerce,
Anavatan-Diaspora iletişiminin engelleneceği bilinci ve
sorumluluğu ile bu tarihsel gerçeği dile getirmeyi
ertelemiş, suçlamaları da göğüslemişlerdir. Şimdilerde
de birçok suçlamayı göğüsledikleri gibi… Gelişmeler
ilkelerinin ne denli doğru olduğunu ortaya koymuştur.
Anavatana dönülebilir koşulları ortaya çıktığında,
sıfırdan başlanmamış ilişkiler geliştirilmiş dönüşler de
başlamıştır.
Şimdilerde “ben döndüm ama hiçbir kurumun, kişinin
etkisinde kalarak dönmedim” diyenler olduğu gibi, “bu
kadar dönen içerisinde kaç dönüşçü var ki?” diye
sorabilenlere de rastlanmaktadır. Böylece de güya,
“Dönüş’ün başarısız olduğu, bir hiç olduğu” gülünç
savlarını güçlendirebileceklerini sanıyorlar. Halbuki
diasporadan anavatana dönen Çerkeslerin dönüşçülerin
daha yoğun ilişkide bulunduğu, dönüşün yasal
koşullarının hazırlanmasında katkıda bulundukları,
kendileri gibi Dönüş’ü önemseyen yetkililer
bulabildikleri Kabardey-Balkarya ve Adigey’e yoğunlaşmış
olması, dahası Rusya Federasyonunun başka bölgelerinde
çalışmakta olanların bile çoğunluğunun oturma
izinlerini, vatandaşlıklarını bu bölgelerden almış
olmaları, Dönüş yolunu Dönüşçülerin açmış olduğunun en
kesin kanıtıdır. Evet anavatana dönüş yapan her birey,
diaspora dönüşçülerinin birebir etkisini göremese de
yürüdüğü yolu Dönüşçülerin açmış olduğunun bilincinde
olmalıdır.
Dönüş’ün şansını da bir dahaki yazıya irdelemeye
çalışalım. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|