|
|
|
|
|
DÖNÜŞ
HEM BAŞARILI
HEM DE ŞANSLIDIR -2 |
06.10.2007 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Perestroika sonrası içinde
yaşadığımız dönem, sürgünden bu yana halkımızın
yakalayabildiği en şanslı dönem. Sözde değil özde
hakseverler lütfen artık bu tarihsel gerçeğin bilincinde
olalım. Kişilere, ailelere yaşam, halklara da tarih,
böylesi şansı çok sık sunmaz. Bu şanslı dönemde
yapılabilecekleri yapmayanların, yapma çabası içinde
olmayanların yakınmaya da hakları olmamalı. Halk sever,
vatan sever olduğunu sanal ortamda sıkça dile
getirdikleri halde bu tarihi fırsatı
değerlendirmeyenler, gelecekte tarih önünde sorumlu
olacakları unutulmamalı.
Yaşadığımız yılların biz Adigeler için şanslı bir dönem
olduğunu, DÇB’nin 2003 yılındaki genel kurulunda
onaylanan “DÇB ilkeleri” taslağımızda şu sözlerle dile
getirmiştik:
“İnsanoğlunun varolduğu ilk günlerden bu yana, insanlık,
doğruluk, barış gibi kavramları temel alan insanca bir
yaşam için çaba gösteren kişiler hep olagelmiştir. Aynı
şekilde halkların ortaya çıktığı ilk günlerden bu yana
da halkını seven, halkı ile onur duyan, halkının
kültürel yaşamının gelişmesi güzelleşmesi için bedel
ödeyen halk severler de hep olagelmiştir. Buna paralel
olarak halklarının düşledikleri güzel geleceği için
canlarından vazgeçenlerin az olmadığını da bilmeyenimiz
yoktur. Dolayısı ile hiçbir zaman “Ulusal sorunların
çözüm çalışmalarını ben başlattım, biz başlattık”
dememek gerekir.
Ancak, dönüşüm değişim dönemleri, şansın güldüğü
dönemler de olmaktadır. İşte böylesi dönemlerdeki
yetkililer, aydınlar, dahası halkın her bireyi şanslı
sayılmalıdır. Şanslı dönemlerde yapılan çalışmaların,
gösterilen çabaların getirisi de daha belirgin
olmaktadır. Bu durum, yetkilerinin, güçlerinin, bilgi ve
bilinçlerinin gerektirdiği çabayı göstermeyenleri,
çalışmalara katkıda bulunmayanları eleştirmeyi zorunlu
kılar. Bu gibileri tarih de yargılayacak mahkum da
edecektir.
Bize göre, sürüldüğü, parça, parça dağıtıldığı ilk
günlerden beri, halk severlerin, vatan severlerin
özlemi, uğrunda çaba harcadığı tek amaç, “Darmadağın
dağıtılan halkını bir araya getirmek, onun anavatanı ile
buluşmasını sağlamak”tır.
Evet şanslı bir dönemdeyiz ve bu günkü parçalı
durumumuzun nedenlerini anımsamak, bu yılların ne kadar
şanslı bir dönem olduğunu algılamamıza yardımcı
olacaktır. Bilindiği gibi bugün Adigelerin çok büyük
bir çoğunluğunun anavatan dışında çeşitli ülkelerde
yaşıyor olmasının, anavatandakilerin ayrı bölgelerde
olmasının nedeni soykırım ve sürgündür. Çarlık
Rusya’sının Çerkeslerden arınmış Çerkesya’yı
topraklarına katma amacı, dönemin diğer imparatorluğu
Osmanlının bu toprakların nüfusuna olan ihtiyacı,
İngiltere, Fransa ve Almanya’nın da Osmanlının bu
politikasını desteklemeleri sonucu Adige nüfusunun %90
kadarı, anavatanından uzak düşürülmüştür. Özetle Çarlık
Rusya’sı zorlamış itmiş, Osmanlı çekmiş özendirmiş,
diğerleri desteklemiş ve Adigeler yok oluş yoluna
dökülmüştür.
Bugün, Rusya Federasyonunun nüfusa ihtiyacının olması,
Adige bulunan hemen tüm ülkelerde nüfus fazlalığının
bulunması bizler için bir şanstır. Daha önemlisi
anavatanımızın içinde bulunduğu Rusya Federasyonu ile
Adigelerin yoğun olarak yaşadığı ülkelerin karşılıklı
politikaları ile Dönüş politikasının örtüşmesidir.
Özellikle Rusya ile Türkiye’nin ekonomik, ticari,
kültürel ilişkileri gittikçe gelişmektedir. Rusya’ya
yatırım yapan Türk iş adamlarının sayısı hızla artmakta,
yatırımın hacmi gittikçe büyümektedir. Yatırım yapan
firmalarda çalışan TC vatandaşlarının sayısı gittikçe
artmaktadır. Her iki ülke enerji ilişkisi, her iki
ülkeyi birbiri için vazgeçilemez kılmaktadır. Dönüş
çizgisi ülkelerin bu ilişkilerini geliştirecek her iki
ülkeye de olumlu katkıda bulunacaktır. Anavatana dönüşü
gerçekleştirenler Rusya Federasyonunda, diaspora
ülkelerinin RF’daki temsilcileri olacaklardır. Diaspora
ülkelerindeki potansiyel dönüşçüler, RF’na daha bir
sempati ile bakacaklardır. Kendi aralarındaki ilişkileri
geliştirmeye kararlı bu ülkeler için dönüşçüler, köprü
görevi göreceklerdir. Bu yaklaşımlar da artık ön görü
değil, gözlenebilir gerçeklerdir.
Durum bu kadar açıkken, zaman, zaman Dönüş’ün, hem
Türkiye, hem de Rusya Federasyonu’na karşıt olduğu ileri
sürülebilmekte, savunulmaktadır. TC’nin politikalarına
asıl ters düşen çizginin, Türkiye’nin ilişkilerini
geliştirdiği komşu bir ülkenin sınırlarını değiştirmeyi,
amaçladığını söyleyen bağımsızlıkçıların, Birleşik
Kafkasyacıların çizgisidir. Bu çizginin, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının, komşu bir devletin iç
işlerine karışmak anlamına geldiğinin bilinmiyor gibi
davranılması, söylem geliştirilmesi, şaşırtıcıdır. Hele
Rusya Federasyonu’nun izni olmadan dönüş bir yana,
anavatana turistik ziyaret bile yapılamıyorken,
yapılamayacakken, Bağımsız Kafkasya’yı, Birleşik
Kafkasya’yı amaçladıklarını söyleyenlerin elerini
kollarını sallayarak anavatana dönebileceğini
savunabilmeleri çok acıdır. Hele anadili ve ulusal
değerleri yaşatıp geliştiren, dasporaya dönebilecekleri
bir anavatanı sunan, anavatan bekçilerini hiçe sayan
söylem geliştirilmesini ise aklın mantığın anlaması çok
güç. İşte sayılabilecek başka gerçeklerle birlikte bu
saydıklarımız Dönüşçünün politikasını da
belirler:paradigmasını da belirler.
Dönüşçü, Rusya-Kafkasya savaşında halkımızın
yenildiğinin bilincindedir.
Bağımsızlık savaşında dönemin güçlü ülkelerinin
halkımıza yardımcı olmadığını, aksine halkımızı
aldattığını bilir. Günümüzde de Rusya Federasyonu’na
karşı batı–elbette ki yalancı- desteğine güven duymaz.
Dönüşün, anavatan kesimi öncülüğünde, anavatan kesiminin
desteği, Rusya Federasyonu’nun onayı, ve katkıları ile
gerçekleştirilebileceğine inanır. Özetle asıl muhatabın
anavatan kesimi ve Rusya Federasyonu olduğunun
bilincindedir.
Dönüşçü, hiçbir Çerkes'i Dönüş’e zorlamaz
Halkımızın her bireyinin, mutlu olduğu ülkede yaşama
isteğine saygı duyar.
Dönüşçü’nün iki vatanı vardır. Hem doğduğu büyüdüğü,
eğitim gördüğü, kültürünü özümsediği diaspora ülkesini
vatan bilir, hem de anavatanının üyesi bulunduğu Rusya
Federasyonunu. Her iki vatanın gönenci, ekonomilerinin
gelişmesi, demokrasilerinin kökleşmesi yönünde çaba
gösterir.
Anavatanına dönen Dönüşçü, diaspora ülkesine ihanet
etmek bir yana, kendisini diaspora ülkesinin RF
nezdindeki gönüllü elçisi olarak görür. Diaspora
ülkesinin dil ve kültürünü çocuklarına nasıl
aktaracağının kaygısını taşır. Dili öğretmeyi gerekli
görür. Süreç içerisinde diaspora ülkelerinin kendilerine
bu konuda yardım edeceklerini umar.
Benzer şekilde diaspora ülkelerindeki dönüşçü, Rusya
Federasyonu’nda kaliteli, kazançlı bir yaşam için,
ülkeye uyum için, Rus dilinin ne kadar gerekli olduğunun
bilincindedir. Dili en kısa sürede en sağlıklı bir
şekilde nasıl kazanacağının yollarını arar. Daha dönüşü
gerçekleştirmeden anadili ve Rusça’yı öğrenme şansını
kovalar. Bu konuda Rusya Federasyonunun katkılarını
bekler. Derneklerimizde elçiliklerin yardımı ile kurslar
açılmasını umar. Ancak en kestirme yolun, yerel
televizyonlarımızın uydu yayın yapabilmeleri olduğunun
bilincindedir. Uydu yayının, salt anadilin unutulmaması,
geliştirilmesi, bilmeyenlere öğretilmesinin değil, Rusya
Federasyonu’ndaki kültürleri, yaşam tarzını, geçerli
politikayı daha yakından tanımayı, daha kolay adapte
olmayı sağlayacak uydu Tv. Yayınını her platformda
savunur. Cumhuriyet televizyonlarımızın uyduya
verilmesinin iyi komşuluk ilişkilerine ne kadar büyük
ölçüde olumlu katkıda bulunacağının federal yönetimce
anlaşılmasını umar.
Dönüşçü, anavatanın gerçek sahiplerinin bu güne kadar
vatanı korumuş, cumhuriyetleri kurmuş olanlar olduğu
gerçeğini hiç göz ardı etmez. Dolayısı ile gelecek,
öngörüsünde, çok önemli konularda zaman, zaman politik
görüş farklılıkları çıktığında, vatan bekçilerinin
kararlarına uymayı daha uygun bulur. Bunun temelinde
yatan gerçek, körü körüne bir teslimiyet değil halkına
karşı duyduğu sorumluluktur. Anavatana dönmüş,
vatandaşlık almış olsa da, ülke koşullarını, insanların
psikolojik yapılarını anavatan kesimi kadar
tanıyamayacağının, ülke politikasını yeterince
kavrayamayacağının bilincidir.
Dönüşçünün amacı, anavatanı kurtarmak, anavatandakilere
yol göstermek, yönlendirmek, politikalarını belirlemek
değil, öncelikle kendisini kurtarmaktır.
Dönüşçü, .bilgi ve birikimini, ülke yararına insanları
yararına kullanır tasaları ile tasalanır başarıları ile
kıvanır, özetle anavatan insanının kaderini paylaşır.
Dönüşçü geçmişin acılarını bilir, unutmaz da… Ancak kin
de tutmaz. Bu acıları ancak geçmişin yaralarının
sarılmasına katkıda bulunacağı ölçüde, yaşamın birlikte
nasıl güzelleştirilebileceğine katkısı ölçüsünde dile
getirir, gündemde tutar.
Dönüşçü, halkları savaştıranların da barış içerisinde
yaşatanların da erki elinde tutanlar olduğunun
bilincindedir. Onun için politikasının temeline sevgiyi,
insan sevgisini döşer. Uyum içinde yaşamanın birinci
kuralının empati yapabilmek, yani kendisini karşı
tarafın yerine koymak olduğunu bilir. Empati yapamayan,
başka halklardan insanları sevemeyecek olanların Dönüş
yapsalar da mutlu olamayacaklarının, ülkeye uyum
gösteremeyeceklerinin bilincindedir.
Dönüşçü, yaklaşım anlatılabilirse, Rusya Federasyonunun
Dönüşe katkıda bulunacağına inanır. Darda kalan
Yugoslavya Adigelerinin anavatana dönüşünün
sağlanmasında Rusya Federasyonu’nun hem politik hem
ekonomik çok büyük katkıları bunun kanıtıdır. Giderleri
karşılanabilecek olsa bile Rusya Federasyonunu politik
desteği olmasaydı dönüşlerinin sağlanamayacağının
bilincindedir. Yugoslavya Adigelerinin, atalarımızı
sürgüne gönderen Çarlık Rusya’sının bayrağını ve devlet
armasını, bayrak ve arma edinmiş Rusya federasyonun
katkıları ile sağlanmış olmasının politik öneminin
yeterince anlaşılmamış olmasının acısını duyar.
Özellikle Rusya ve Adigelerin birlikteliğinin 450. yılı
kutlamalarının temelinde, hiçbir gücün yok sayamayacağı
tarih sayfalarından silemeyeceği geçmişimizi inkar değil
gelecek projeksiyonumuzun yattığının bilincindedir.
Rusya Federasyonu Devlet Başkanınca imzalanan bu
kararnamenin, Federasyonu, Dönüşün sağlanmasında birinci
derecede sorumlu kıldığını düşünür. Bunu
anlatabileceğini umar.
Çerkeslerin anavatanlarını kaybetmelerinde, devamı
olduğu Osmanlının etkisi anlatılabildiği ölçüde, Türkiye
Cumhuriyetinden de Dönüş fırsatının değerlendirilmesi
konusunda yardım alabileceğini düşünür.
Dönüşçü, diasporada, ulusal kültürel değerlerin
yaşatılamayacağını görür, ulusal kültürel değerlerin
ancak anavatanda yaşatılabileceğinin bilincindedir. Buna
karşın, hemen yada gelecekte anavatana dönemeyecek,
dahası dönmeyecek olanları da dışlamaz. Bu durumun
kişinin Dönüşçü olmasına, Dönüşü savunmasına engel
olmadığının bilincindedir. Allahın birliğine Muhammed’in
peygamberliğine inananların, namaz kılmak, oruç tutmak,
zekat vermek, hacca gitmek gibi İslam’ın diğer
şartlarını yerine getiremeseler de Müslüman sayıldıkları
gibi, ‘Dönüş doğrudur’ diyen herkesi Dönüşçü sayar.
Ancak bunların da Dönüşü sadece terennüm etmekle
kalıyorlarsa görevlerini tam yerine getirmediklerinin
bilincinde olmalarını bekler.
Günümüz Dönüşçüsü, tarihin bize sunduğu bu olağanüstü
şansın, Birinci Dalgaya da, İkinci Dalgaya da nasip
olmadığının bilincindedir, bu tarihi fırsatın en iyi
şekilde nasıl değerlendirilebileceğinin sorumluluğunu
duyar.
Evet Sevgili Halkım, Olayları Dönüş Paradigması ile
değerlendirilebildiğimizde, “mümkün olan en kısa sürede,
en fazla sayıda insanın anavatana sağlıklı Dönüşleri”
Dönüş İlkesi içselleştirebildiğimizde inanın Dönüş,
kolumuzu uzatıp tutabileceğimiz kadar bize yakındır.
Halkımızın anavatanı ile bütünleşebilmesi koşulları ilk
kez bu kadar lehimizedir. Bu şansımızı en iyi şekilde
değerlendirelim ve tarih önünde sorumlu duruma
düşmeyelim…
Marje… Ha Marje… |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|