Yazılarımı izleyenlerin
“Eski Dostlar-2” beklentisi içinde olduklarını
biliyorum. Ancak bu arada Sayın Hatko Şamis’in
sitemizdeki köşesinde, Kızılderililerin ilan ettiği
bağımsızlık temelinde anavatandaki halklarımızı
küçümseyen yazısını okudum. “Örgütlenme üzerine-13”.
Sayın Şamis’in ne denli bilgili olduğunu, ne denli
birikimi olduğunu bilenlerdenim. Böyle iken Sayın
Şamis’in, bizlere hiç örnek olmayacak bir olaydan,
bizlerin de bağımsızlığımızı ilan etmemizin doğru
olacağı sonucunu çıkartabilmesine ve yazısını da “Darısı
başımıza!” diye sonuçlandırmasına şaştım kaldım.
Önceki yazılarımı okuyanlar anımsayacaklardır,
uzaklardan, anavatan bekçilerine bedelini kendilerinin
ödemeyecekleri eylemleri önerenlere yakıştırdığım
nitelemeleri: Bana göre böyleleri “hariçten gazel
okuyanlar” dır. “Deplasman sever futbolcular” dır.
“Türkiyeli Çerkes çemberini kıramamış olanlar” dır.
“Türkiyeli Çerkes miğferi takmış olanlar” dır. vb. Bu
şekilde nitelediklerimin her birini de bire bir
yanıtlamam pek. Ama Şamis’i tanıyorum, Şamis’i
önemsiyorum, Şamis’in, halkımıza yararlı olabilecek
potansiyeli olduğuna inanıyorum. Belki de “biraz
akrabası” oluşumun etkisinde kalıyor, bilerek yanlış
yazmaması, bilerek yanıltmaya çalışmaması, bilerek
tahrik etmemesi, konularında uyarmak istiyorum.
Sayın Şamis kadar
birikimi ve deneyimi olan birinin, gerekli gördüğü ancak
yapılmamış, ya da yapılamamış çalışmalar için kendisini
değil de başkalarını daha sorumlu görmesini yanlış
buluyorum. Kendileri bedel ödememek için coğrafya
değiştirenlerin, kendi kimlikleri ile yazmaktan
korkanların, başkalarına korkulacak girişimlerde
bulunmayı önerenlerin gülünç duruma düştüklerini kendi
özelinde anımsatmak istiyorum. Sayın Şamis’in,
toplumumuza yararlı olabilecek potansiyeli olduğunu
bilmem bunu gerekli kılıyor.
Sevgili Şamis, be de
inanıp inanmamakta özgür olduğun bir hikaye anlatayım:
“Kimi Çerkes kabileleri
maalesef ''sağduyulu“ da olmayan “bilge” de olmayan
şeflerinin önderliğinde direnişi sürdürmektedir. Geri
çekilmeyi, uzlaşmayı değil çarpışarak tükenmeyi
seçmişlerdir. “Rus Çarı “ Çerkeslerin topraklarını ve
zenginliklerini ele geçirmek için güçlü ordusu ve
silahlarıyla saldırmış yakıp yıkmakta; yerlileri kıyım
ve soykırımdan geçirmektedir
Önderleri, çağı
anlayamadıkları için durumu, böylesi bir boyut almadan
öngörememiş, kendileriyle aynı kaderi paylaşan
kardeşleriyle bir direniş hattı kuramamış, ''iş işten
geçtikten sonra“ ''Koca Rusya’ya direnmek mümkün değil“
sonucuna ulaştıkları halde, zorlama karşısında,
düzlüklere Kuban ovalarına yerleşmeyi değil,
anavatanlarını terk etmeyi seçmişlerdir. Zaten
direnenler de ''son Wubıhları“ oynamakta, bile, bile
ölüme gitmektedirler. Aslolanın hayatta kalabilmek,
kendi ülkesinden uzak düşmemek olduğunu bir türlü
anlamamışlardır.
Nereden bilsinlerdi, halklarına soy kırım uygulayan
Çarın sonunun hem de kendi soydaşlarının eliyle
öldürülmek olacağını. İşgalcilerin, halkları
parçalayanların, halkları yok olmanın eşiğine
getirenlerin, halkların yeniden dirilmesine katkıda
bulunacaklarını. Anavatanda kalan %10’luk kesimin tüm
yokluk yoksunluklara karşın baba ocağını
tüttürebileceğini. Gün gelecek, anavatandan uzaklara
düşürülmüş %90’lık kesimin umudu olacağını.
Nerden bileceklerdi daha
özgür olmak umudu ile ata toprağından uzak düşenlerin,
iyi asker, sadık asker oldukları için çağrıldıklarını,.
Çağrıldıkları ülkede en zor işlere koşulacaklarını,
göçebe halkların yerleşik kılınması, bataklıkların
kurutulması için kullanılacaklarını, işleri bittiğinde,
dillerinin yasaklanacağını, hain ilan edileceklerini,
yok sayılacaklarını nerden bileceklerdi?...
Anavatandan uzağa
düşenlerin başkaları için tüm güçlerini
harcayacaklarını, sıra anavatan için çaba göstermeye
gelince, baba ocağını tüttüren, sığınabilecekleri evi
koruyup geliştiren kardeşleri ile ile alay etmekle
yetineceklerini. Anavatandan uzaklara düşenlerin, 150
yıl sonra bile, yok oluşun sınırında olduklarını bir
türlü fark etmeyeceklerini. Kendilerine altın tepside
sunulan anavatanlarını ellerinin tersi ile
itebileceklerini, elde kalanın da kaybedilmesi sonucunu
verebilecek söylem ve eylemlerde bulunabileceklerini…”
Sevgili Şamis,
Hiçbir sosyal olayın bir
diğeri ile birebir örtüşmediğini, sosyal olayların aynı
koşullarda aynı sonuçları veren fiziksel olaylardan
farklı olduğunu bilmiyor olmazsın. Bizlere örnek
gösterdiğin Kızılderililer olayı örneğin. Bizler de
Kızılderililer gibi soykırıma uğradık. Ama yok edilen
Kızılderili sayısı 80 milyon. Arta kalan Kızılderili
sayısı 150 bin. Göçürülen Adige nüfusunu bir buçuk
milyondan fazla gösteren araştırmacı yok gibi. Öldürülen
Çeçenlerin sayısı Adigey’deki Adige nüfusunun üç
katından fazla. Sığınmacıları yani vatanından uzak
düşenleri de sayarsak yedi katına yakın. Yani benzer bir
olay Adigey’de olsaydı Adigey’deki Adigelerin her
birinin üç kez ölmesi gerekecek, kimseler de sığınmacı
olamayacaktı.
Abhazya’nın bağımsız
olabilmesinin nedeni, Abhazların, Çeçenlere sayıca daha
üstün oldukları, Abhazların Çeçenlerden daha savaşçı,
daha kahraman oldukları olmasa gerek. ya da Kuzey Irak’ta
kurulma aşamasındaki Kürt Devletini, Kürtlerin kuruyor
olduğunu düşünmüyorsundur.
Kızılderililerin
hikayesi elbette ki çok acıklı. Elbette ki çok büyük
güçlerce topraklarının işgal edilmesi, soykırıma
uğratılması benzerlikleri var. Ancak her şeye rağmen
bizlerin daha şanslı olduğumuzu göremiyor olamazsın.
Bilindiği gibi,
Gürcüler Çarlık
Rusya'sına 1782 de teslim oldu. Gürcistan Rusya’ya ilhak
oldu
Kabardeyler Adige
grupları içerisinde ilk kımıldayamaz hale getirilenler.
Durumu kabullenemeyen
gruplar Kuban yöresine göç ederler.
Kuzey Kafkasya’nın
doğusu 1859 da Şamil’in yenilgisi ile savaşı bırakır.
Kuzey Batı, Öngörüsü
olmayan ya da bir hain olan Muhammed Emin’in Ruslara
tesliminden sonra da direnişi sürdürür.
Bjedughlar barışçı
Adigeler olarak tanınır.
Daha sonra Abzeghler
silah bırakır.
Hiç teslim olmayan
Shapsughların tama yakını, Wubıhların tamamı sürülür
Büyük sürgünde çoğunluğu
anavatanda kalmayı başarabilmiş Abhazlar 1877-78
Osmanlı-Rus savaşında, Osmanlının kışkırtması ile
ayaklanır ve yenilgi ile Osmanlı ordusu ile birlikte
vatanlarını terk ederler.
Şimdi,
Wubıhların ata
topraklarında yeniden var olabilmeleri hayal bile
edilmiyor.
Shapsughların turistik
malzeme olacak kadar bile ayakta kalamayacağından
korkuluyor.
Abzeghler Bjedughlardan
daha az sayıda, Şansları Adigey sınırları içinde olmak.
Bjedughlar sayıca daha
çok ve Adigey sınırları içerisinde.
Besneyler Karaçay-Çerkesya'da zor durumda.
Kabardeylerden, Rus
işgalini kabullenemeyip önce Kuban yöresine göç eden
sonra da İstanbılak’ue ile birlikte hareket edenler,
muhacerette yok oluşun eşiğinde.
Kabardeylerin Adige
grupları içerisinde her halde en şanslı olduğuna itiraz
edilmez.
Çeçen İnguş ve
Dağıstanlar Adige gruplarına göre daha kalabalık ve
daha özgür.
Gürcistan, NATO'nun
eşiğinde Bağımsız bir ülke…
1878 de Osmanlı Ordusu
ile birlikte anavatanlarını terk edenlerin torunları
anavatanlarına dönüş yapmaz ise, Abhazya’nın
bağımsızlığını koruyabilmesi çok güç.
Evet Sevgili Şamis,
Çarlık Rusya'sı ile daha önce silah bırakanların, Daha
çok sayıda anavatanda kalabilme şansını
yakalayabilenlerin, kimlikleri, ile dilleri ile,
kültürleri ile daha kendileri olabildiği bu açık tabloya
karşın yazını, bağımsızlık ilan edilmeli anlamına
“Darısı bizim başımıza” diye bitirmişsin.
Bense, “Çerkeslerin
Bağımsızlık kalkışmasını” Allah yazdı ize bozsun
diyorum.
Daha acısı Sevgili Şamis,
“RF gibi 70 yıllık Sosyalizm ve ''Halkların
Kardeşliği“ deneyimi olan ''demokrat“ bir ülke,
''bağımsızlık“ kelimesini ağzına alanı bomba ve füze
yağmuruna tuttuğunu bildiğin halde, böylesi bir
dilekte bulunabilmen. Bu düşü görenlerin, Anavatan
kesimi, izlemedikleri sitelerde, anlamadıkları bir dilde
bu yazdıklarına kapılır, tahrik olur, bağımsızlık ilan
eder, bomba ve füze yağmuru altında yok edilirse… daha
mutlu olacağınızdan kuşku duyar oldum. ya da, “ben çektim
onlar da çeksin, ben yok olacağım onlar da yok olsun” mu
diyorsunuz. İşkenceden zindandan, ölümden korktuğu için
arkadaşlarını, davasını terk etmiş birinin, uzaktan
bugünlere gelinceye kadar zaten çok çekmiş halkına,
işkence, zindan, füze yağmuru, ölüm ile sonuçlanacak
bağımsızlık ilanını önermesi sağduyu ile bağdaşır mı?..
Sevgili Şamis,
Ben diyorum ki;
bağımsızlık ilanının doğruluğuna inanıyorsan, bu konuda
samimi isen, şu anlattığın hikayedeki “atlarla konuşan
adam” gibi yapıver sen de… Halkının arasına dön, halkını
örgütle ve bağımsızlık ilan et… Örgütçülük konusundaki
birikimlerini, yeteneklerini yad ellerde heba etme…
Ölmeye de yatma Sevgili Şamis!…
Not: Dilerseniz,
Adigelerin, ya da tüm Kuzey Kafkasya’nın, bağımsızlığını
göndermeler yaparak değil, daha ciddi olarak da
tartışabiliriz. |