Sevgili Şamis,
Sanırım zülfü-yare
dokunmuş oldum.
Ben senden asıl
beklentimi yazının sonuna eklemiştim:
“Not:
Dilerseniz, Adigelerin, yada tüm Kuzey Kafkasya’nın,
bağımsızlığını göndermeler yaparak değil, daha ciddi
olarak da tartışabiliriz.”
Yani Adigelerin ya da Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlık
ilan etmesini daha doğru buluyorsan, gerekçelerini yaz,
somut koşullarını anlat, olabilirliğini ortaya koy,
hangi dünya güçlerinin niçin destekleyebileceklerini,
desteğe rağmen başarı şansını anlat. Ben de olayı ciddi
bir şekilde tartışayım demiştim. Sence de olayın özü bu
değil mi?
Ama sen
bunu anlamazdan geldin ve kendi göndermelerini unutup,
müstehzi, küçümser üslubunu, somutumuza hiç uymayan,
somutumuzun yanlış anlaşılmasına neden olacak imalı
anlatımını unuttun, saldırıya uğramış mağdur gibi
davrandın, olayın özünden uzak şu kısacık mesajı geçtin.
“Ağabey,
Yazılarına kızmıyorum. Ama şaşırıyorum: (Ben de
yazılarına şaştığımı söylemiştim.)Yazında vermek
istediğin mesajları bana hiç değinmeden de verebilirdin.
(Yazılarımda mesajlarım genelde çok açıktır.
Yazılarımın açık olmadığından çok gereğinden çok açık
olduğu uyarısını aldım şimdiye kadar.)
Hem ''halkımıza yararlı olabilir“mişim, ''birikimli“ymişim;
hem de işkenceden, cezaevinden korkmuşmuşum! Çelişmiyor
mu bu söylemler? (Bana göre bu söylemler çelişmiyor.
Eksiklerini tamamlar, paradigmanı değiştirirsen
gerçekten yararlı olacağına inanıyorum.)
Cezaevinden çıktığımdan beri kaç kez tekrar
tutuklandığımı söylememişler sana. Söylemişlerdir de,
bunları anlatmak işine gelmiyor herhalde. Evcilik
oynadığım için mi bu kadar sık ziyaretime geliyorlar?
(Burada da ne demek istediğimi anlatamamışım.
İşkenceden, cezaevinden korkmayı hiçbir zaman
ayıplanacak bir davranış olarak değerlendirmedim. Bunu
gayet iyi biliyorsun. Sen bana bu hakkı görmesen de her
insanın korkma hakkı olduğuna inanırım ben.
Kabullenemediğim kendinde bu hakkı görenlerin,
başkalarını korkulacak durumlar ortaya çıkartması kesin
eylemeler için tahrik etmeleri. İnsani olmayan bu.
Defalarca yazdık bedelini kendinizin ödemeyeceği
eylemleri başkalarından beklemeyin, bu eylemlerde
bulunmayanları küçümsemeyin diye. Küçümsenecek,
ayıplanacak davranış arıyorsanız kendinizde arayın
uzaklarda aramayın diye.
Coğrafyamızda,
“Bağımsızlık” sözcüğünü ağzına alanların bomba ve füze
yağmuruna tutulduğunun bilincinde olduğun halde, “darısı
başımıza” dileğinde bulunman, “üzerinize füze ve bomba
yağar inşallah” anlamına gelmez mi sence de?)
Kaç kezdir söylüyorum: Lütfen bırak bu 'Derin Devlet“
yöntemlerini. Düşüncelerini anlat. Anlat da o
''bilgeliğinle“, ''sağduyunla“ koru halkımızı
felaketlerden… (Bu sözlerin hakkında bir şey
diyemeceğim. Ama yine de anlattıklarımın senin ya da bir
başkasının düşünceleri ya da başkalarını bağlayacak
düşünceler olduğunu sanmıyorum. Düşüncelerimi anlatıyor,
elden geldiğince gerçekleştiriyorum. Kendimin
yapamayacaklarını, yapmayacaklarını değil,
yapabildiklerimin çok azını başkalarından bekliyorum.
Sense, mağdur konumunda bile, gerçekten ne olduğunu
anlamadığım “Derin Devlet yöntemleri” gönderisini
yapmakta sakınca görmüyorsun. Hani sizlere her şey
serbest ya…)
Sevgili CC, böyle bir
yazı yayınlanır mı Allah'ını seversen?
(Keşke bu soruyu
birilerinin, zengin olma hayali ile birilerinin
kucağında oturduğunu söylediğin yazından önce kendine
sorsaydın ya da bu yazıya bir başkasının gözü ile
bakabilseydin.)
Sevgili Hapae, Yavuz, Nartan, Kuban… Bu mu sizin düzeyli
yazı anlayışınız? Hani o sizin Forum sayfalarındaki
sataşmalara duyarlılığınız?” (Demek ki, benim de
yapmam gereken arkadaşları senin yazın için yardıma
çağırmakmış.)
İzninle şimdi de
“düzeyli” yazını benzer yöntemle irdeleyelim:
Ama geçen ay neredeyse
tüm basın yayın kuruluşlarının gündemine ''flaş haber“
olarak giren ve sevgili Sousiriko tarafından da forum
sayfalarına taşınan haber bir gerçek.
İnsanlarımızın, kıyıda köşede kalan ''haberleri“ bile
forum sayfalarında tartışan kimi katılımcılarımızın pek
ilgisini veya dikkatini çekmedi. Halbuki bizi de
yakından ilgilendirmesi gereken habere göre Amerika’nın
yerlileri (Kızılderililer) ''Artık ABD yönetimini
tanımadıklarını“ ilan etmişlerdi.
Kimilerinin
''bağımsızlık ilanı“ diye yorumladıkları bu ilan, yine
kimilerince ''Oturan Boğa ayaklandı“ tarzında
küçümsenerek veya alaycı bir dille verilmişti. Kimse bu
çıkısın, bu onurlu başkaldırının sembolik de olsa ne
anlam ifade ettiği üzerine kafa yormadı.
Ya bizimkiler?
Onlar da ''sessiz kalarak“ ölüme mahkum etmeye
çalıştılar bu haberi veya gerçeği!
Küçümsendi, alay edildi veya ''sessiz ölüme“ mahkum
edildi…
(Örneğin şu sizinkiler
neden size göre daha sorumlu olmak zorunda. Birilerine
değinmeden kendi düşüncelerinizi yazsan a…)
Öyle ya, dünyanın en zengin ve güçlü ülkesi ABD’den niye
ayrılmak istensin ki? Birileri AB’nin veya RF’nin
kucağında büyüme ve zenginleşme hayalleri kurarken;
(Geleceğini Rusya Federasyonu ile birlikte
kurgulayanları, RF’nun kucağında büyüme ve zenginleşme
hayalleri kurdukları nitelemesi çok ahlaki, düzeyli bir
niteleme olmasa gerek. Ayrıca daha önce de yazmıştım
kimin kucağında daha rahat edeceğine bırakın herkes
kendisi karar versin.) bir başkalarının, hem de AB
ve RF’den daha güçlü ve zengin ABD’den ayrılmak istemesi
ciddi olabilir miydi? (Benim açımdan neden ciddi
olmasın. İleride sayacağın ‘’acılası’’
durumlarını iyileştirmeye yönelik bir çıkış. Ayrıca
kendi konumlarına, koşullarına uygun da olabilir. Onu da
kendileri bilir. Ama benim işimi de kendim bilirim,
başkaları değil.
Hem Allah aşkına bu
bağımsızlık ilanını Amerika dışında yaşayan
Kızılderililer mi ilan etti yoksa Amerika’da yaşayanlar
mı?)
Hem sonra buna nasıl cesaret edebilmişlerdi? RF gibi 70
yıllık Sosyalizm ve ''Halkların Kardeşliği“ deneyimi
olan ''demokrat“ bir ülke, ''bağımsızlık“ kelimesini
ağzına alanı bomba ve füze yağmuruna tutarken, ABD gibi
dünyanın eli en kanlı bir süper gücüne kafa tutmak
gerçek olamazdı! Ciddiye alınmadı, küçümsendi, alay
edildi… (Daha bu akşam bir kitap karıştırıyordum.
Tanım şu: “İnsanlık tarihinin kaydettiği en korkunç
toplu katliam: Çerkes Sürgünü, 80 milyon Kızılderili’nin
katledildiğini bilenler için gülünç bir iddia değil mi?
Ama hakkını yemeyim sen Kızılderili katliamının daha
büyük ve acımasın olduğunu söylüyorsun. Kızılderili
katliamının daha büyük olduğu gibi kendileri de
Çerkeslerden daha cesur, daha kahraman olamazlar mı?
Şaşılacak ne var bunda?)
Ama haber bir gerçek.
(Gelelim gerçeklere)
Evet Kızılderililer
başkaldırıyorlar; çünkü yokluyorlar!
(Evet Adigeler,
başkaldırmıyorlar. Çünkü, yok olanın diasporadaki
kardeşleri olduğunun bilincindeler ve yok oluşun eşiğine
gelmiş kardeşlerinin anavatana döneceği, kendilerine güç
katacağı umudunu taşıyorlar.)
Başkaldırıyorlar, çünkü dünyanın bu en zengin ülkesinde
Afrika halklarından da beter şartlar altında yaşıyorlar!
(Başkaldırmıyorlar.
Çünkü, dünyanın en zengin ülkesi olmaya aday ülkesinde,
Afrika halkları gibi değil, ülkenin diğer halklarının
yaşadığı şartlarda yaşıyor ve gelecekte daha iyi
yaşayacakları umudunu taşıyorlar.)
Başkaldırıyorlar, çünkü kendilerine masal
anlatılmasından bıkmışlar!
(Başkaldırmıyorlar.
Çünkü, geçmişte kendilerine anlatılan masalların, masal
anlatıcıların çıkarları doğrultusunda uydurulduğunu,
masal uydurucuların çıkarına hizmet edemez olduklarında
bir paçavra gibi atılacaklarını artık biliyorlar.)
Başkaldırıyorlar, çünkü bizim Kıyı Boyu Shapsughlarımız
da son zamanlarda yaptıkları gibi tarihlerini ve
kültürlerini turistik atraksiyon malzemesi yapmak
onurlarını incitiyor!
(Başkaldırmıyorlar.
Çünkü, onurlarının incinmesine katlanamayanların,
incinecek onurları da kalmadığını yaşayarak öğrendiler.
Ciddiye alınmadılar; ama Yerliler çok ciddi.
(Bizim ciddiye almamızın
zaten bir anlamı yoktu. Önemli olan Amerika ciddiye aldı
ve bağımsızlık ilanını kabul etti. Sizinkiler bu haberi
de önemsemedi ne ayıp…)
Başarırlar mı, başaramazlar mı? Burası aslında o kadar
da önemli değil. Çünkü Yerliler artık şunu biliyor:
(İşte filmin koptuğu
nokta. Başarıp başaramamak sizler gibi uzaktan
izleyenler için önemsiz olabilir elbette ki ama olayı
yaşayanlar için; hele bizim olayımızda, hele senin de
vurguladığın gibi üzerimize füze ve bomba yağmuru
yağması ihtimali de varsa…)
Beyaz Adam’ın sözüne güvenilmez ve uzlaşarak,
kendilerini ölüme yatıran önderlerin peşinden giderek
ulaşabildikleri tek sonuç, dünyanın en zengin ülkesinde;
hem de teslim olmalarının üzerinden (hadi Beyaz Adam’la
anlaşmalarının diyelim) 150 yıl geçmesine rağmen hala
çadır kentlerde sefalet içerisinde yaşamak olmuş.
(Hayret çadır kentler bir yana Adige konutlarının
diğerlerinden daha iyi olduğu söylentisini yayıyor,
bizleri sevmeyenler.) Hem bu öylesine sefalet ki,
ortalama ömürleri sadece 44 yıl. Bebek ölümleri oranı
ABD ortalamasının 5 katı ve gençler arasındaki intihar
ortalaması yine ABD ortalamasının neredeyse 150 katı.
Yanlış okumadınız: Yüz elli katı.
(Rakam vermeyi gerekli görmüyorum. Kriterlerin
hiçbirinin genel ortalamadan daha kötü olmadığını bilmen
yeter.)
Kimliksizlikten ve çaresizlikten kıvranan; yaşamlarını
turistler için otantik gösteriler düzenleyerek ve
kumarhane isleterek kazanan Yerliler
alkol-uyuşturucu-fuhuş batağında çareyi intiharlarda
arıyorlar.
(Kimliksiz olanın
diasporadakiler olduğu ne zaman fark edilecek acaba?)
İsyan bunadır: Açlığa, yoksulluğa, kimliksizliğe ve yok
oluşadır. Tarihsel haksızlığadır. Ve başaramazlarsa da
sonuç bundan daha kötü olmayacaktır.
(Başaramazlarsa bile
sonucun daha kötü olmayacaksa eğer Kızılderililerin
isyan etmeleri elbette ki doğru bir davranış. Adigelerin
isyan etmemeleri, başarılsa bile durumun daha kötü
olacağı bilincidir. Şu diasporamız anavatandaki
kardeşlerine karşı neden bu kadar pinti anlamak güç. Her
halka hak gördükleri “Kendi kaderlerini kendilerinin
tayin etme hakkını” nedense anavatandaki kardeşlerinden
esirgerler. Ayrıca anavatan kesiminin, “kendi kaderini
tayin hakkını” geleceğini RF ile birlikte kurgulamak
yönünde kullanama hakkı yok mu? Örneğin savaşa beş kala
İnguşlar da “kendi kaderini tayin hakkını” bu yönde
kullanmadı mı? Ne zamandan beri “Kendi kaderin tayin
hakkı” sadece bağımsızlık olarak anlaşılmaya başladı.
Ezilen halkların sosyalistleri artık birlikteliği
savunmuyor mu yoksa?)
İsyan ediyorlar, çünkü anlaşmalara uyulmamıştır ve
''itidal“ ile sorunlarını çözemeyeceklerini artık
biliyorlar.
(İsyan etmiyorlar çünkü,
uyulmayan anlaşmaların getirdikleri dahil, tüm
sorunlarının ancak “itidal” ile çözebileceklerini artık
çok iyi biliyorlar.)
Yazının bundan sonraki bölümlerinde anlattığın
olayların bizde çok farklı geliştiğini, şansın
direnenlere değil direnmeyenlere güldüğünü önceki
yazımda vurgulamıştım. Yinelemiyorum
Sevgili Şamis, buraya kadarı sana yakıştırmadığım,
düzeysiz bulduğum “kucak edebiyatı” içeren, somut çözüm
önerilerinin somut koşullara göre belirlenebileceği
ilkesini göz önüne almayan yaklaşımın içindi. Şimdi;
Adigelerin, nasıl, kimin desteği ile önemlisi ne için
bağımsız olmak gerektiği, ne kadar bağımsız
olabilecekleri, vb konuları göndermeler yapmadan tarihi
gerçekler, günümüz koşulları temelinde tartışmak
istersen eğer, buyur tartışalım.
Değilse dedikodu yapmaktan vazgeçmeni öneriyorum. Çünkü
hep yazdım sizler anlayıncaya kadar da yazacağım.
Anavatan kesiminin izlemediği sitelerde, anlamadığı
dilde güya eleştirilmesi, kişinin gıyabında konuşmak
gibidir. Özetle muhatabına ulaşmayan söylemler
dedikodunun daniskasıdır ve her kültürde ayıplanır.
Her
şeye karşın, gelecekte büyük işler başaracak bir Dönüşçü
olacağın umudumu koruyorum.
Ağabeyden sevgilerle… |