Sizler
de izliyorsunuzdur 'dönüş’e karşı seçenek çözüm önerisi
getiremeyenler, yıllarca dönüşü savunup anavatana
dönemeyenleri, yada anavatandan tekrar diasporaya
dönenleri gündemde tutma çabası içindeler. Böylece
dönüşün, güya olmazlığını kanıtlayacaklar. Halbuki bu
yaklaşımın yanıtı çoktan verilmişti. Ben henüz
Türkiye’de iken sorarlardı:
- Bu kadar yıldır “döneceğiz, döneceğiz” dediniz, neden
dönmediniz?
Kalışçıları yanıtlardım:
- Bu kadar yıldır “devrim yapacağız, devrim yapacağız”
dediniz, neden hala devrim yapmadınız?
Birleşikçilere de sorardım:
- Bu kadar yıl “Bağımsız Birleşik Kafkasya” dediniz,
neden hala Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı kurmadınız?
Söyler misiniz, der eklerdim “dönüşçü olup anavatana
dönmeyen sayısı, daha mı çok artık devrimin adını
anmayan eski devrimciden ya da anavatanın bağımsızlık
savaşına çağrıldığında yan çizen bağımsızlıkçıdan?
Yani, bir görüşün doğruluk yanlışlığının ölçüsü,
gerçekleştirenlerin sayısına bağlayanlar bilmeli ki, bu
değerlendirmeye göre de dönüş en gerçekçi çözüm
önerisidir.
Bu kısa anımsatmadan sonra bu yazıdaki konumuza gelelim:
Bir dönüşçünün, dönüş bağlamında olaya yaklaşımı. Ben
hemen her amaca yönelik çabaların, bu arada halk olarak
ulusal kültürel değerlerimizi koruma geliştirme
çabalarının bir koşuya benzetilebileceğini düşünüyorum.
Amaca yönelik çaba gösterenler de koşucularımızdır.
Kendi özelimde, kimlerden etkilenerek 'dönüş’ü
benimsediğimi kesin olarak söyleyebilmem mümkün değil.
Bunu, “her şeyi kendim buldum kendim düşündüm” anlamına
almayın sakın. Etkileyen faktörlerin, etkilendiğim
kişilerin çok olduğu anlamında algılayın… Sonuçta, amaç
doğrultusunda bilinçli olarak yürümeye başladığım lise
günlerimden beri ''çözümü anavatana dönüşte''
görenlerdenim.
Yine ilk günlerden beri dönüşü amaçlayanlarımızın
kendimizi, yüz metreci olarak değil bir maraton, bir
bayrak yarışı koşucusu olarak düşünmememiz, kendimizi
böyle eğitmemiz gereğini savunurum. Bilirsiniz yüz metre
koşusu ile maraton arasındaki en büyük fark, yüz metre
koşusunda sadece dereceye girenler önemsenirken,
maratonda yarışı bitirmek de neredeyse dereceye girmek
kadar önemlidir. Yüz metrede kazanan da kaybedenler de
bir dakika içinde belli olmaktadır. Kaybedenler daha
kaybettiklerinin farkında olmadan kendileri de ipi
göğüslemektedir. Koşu boyunca güç kaynağı kendisinin de
kazanacağı umududur. Olay çok kısa sürelidir. Kazanan
ile kaybedenler arasında sadece saliseler oynar. En
arkada olanlar kazananları hep görürler. Koşucular hep
grup halindedir. Çok gerilerde kalmış bir maraton
koşucusunun yalnızlığını hiç yaşamazlar
Maraton öyle mi? Arkalarda kalan bir koşucu artık
dereceye giremeyeceğinin bilincindedir. Birilerinin
kendisini geçtiğini, dahası yarışı bitirdiklerinin
bilincindedir. Ama maratonda derece almak güzel olmakla
birlikte asıl olan koşuyu bitirmektir, Kendisinin önde
olması değil, maratonun koşulmasıdır asıl olan,
katılımdır. Maraton koşucusu kimileyin maratona
katılanların sayısınca (örneğin bir Avrasya Maratonu)
kimileyin yarışı bitirebilenlerin sayısınca mutludur.
Geçildiğini bile, bile, dereceye giremeyeceğini bile,
bile koşuyu sürdürebilmek de çok kolay olmasa gerek,
insan dediğimiz psikolojik varlık için. Dolayısı ile
maraton koşucusunun güç kaynağı yüreğidir, inancıdır.
Asıl olanın maraton olduğuna, maraton koşmak olduğuna,
maratonun sonunu getirmek olduğuna iman ettiği ölçüde
güçlüdür, maraton koşucusu.
Dönüşçü bir anlamda da bayrak yarışçısı gibidir… Bayrağı
düşürmemektir asıl olan, bayrağın hedefe ulaşmasıdır.
Elde bayrak, ipi göğüsleyecek kişinin kendisi olması
zorunluluğu yoktur, Bayrağın yere düşürülmeyeceği
bilinci, bayrağı yere düşürmeyeceklerin varlığı,
mutluluğudur. Bayrağı daha ileriye götürecek,
kendisinden daha hızlı koşacak birine teslim edebilmiş
olması huzurudur.
Özetle dönüşçü için önemli olan bıkmadan, usanmadan
dönüş yolunda çaba göstermektir. Yorulduğunda, yeni
dönüşçülerin ayak sesleri ile mutlu olabilmek, huzur
duyabilmektir. Dönüş karşıtlarının hiçbir saldırısı ile
sarsılmayacak bir öz güvendir. Hac yolcusu karıncanın
kendisi ile alay etmeye kalkanlara verdiği yanıttır.
Hani küçücük adımları ile koşturan, engellerle
karşılaştıkça hafif yön değiştiren, ama hedefi hiç
kaybetmeyen, tekrar hızlanan karıncayı bilirsiniz.
Sormuşlar karıncaya, “nereye böyle” diye. “Hacca
gidiyorum” diye yanıtlamış karınca. “Bu adımların, bu
gidişinle ölünceye kadar varamazsın” demişler karıncaya.
“Olabilir ama Hacca varamasam da Hac yolunda öldü
demezler mi benim için” demiş karınca da…
Maraton koşamaz yüz metreciler… Tüm koşucularca
geçildiğini bile, bile, ıssızlıkta tek başına koşmak,
koşmak, maratonu bitirme azmini göstermek, saman alevi
gibi parlayıp yok olanların harcı değildir. Böyle yüz
metreci Çerkeslerimiz az değildir. Bir bakmışsınız
derneklerimizin birinde, şimdilerde sitelerimizin
birinde bir görünüverirler. Eser gürlerler. Çok
akıllıdırlar. Kendileri söylemeli birileri yapmalıdır.
Kendisini anlamayanlar aptaldır. Karşı çıkanlar birinin
maşasıdır. Gibi… Gibi…
Anlaşılmadıklarında durma, susma, kulvar değiştirme
hakları vardır. Kendileri kendine düşeni yapmış ancak
halk anlamamıştır. Dahası birileri engel olmuştur. Çok
güzel düşüncelerle ortaya çıktığı halde kendileri baş
köşeye alınmamışlardır.
Bunlardan kimileri, bir süre uyur bilinmez bir zamanda
yeniden alevlenirler. Kendilerinin değil birilerinin
yapması gerekli şeyleri sıralarlar. Çok kısa bir zaman
diliminde yapılabilecek her şeyi yapmış olmanın huzuru
ile tekrar uykuya yatarlar
Sevgili gençler, değerli arkadaşlar!
Dergilerimizi karıştırın, dernek çalışmalarımızı
bilenlerden dinleyin. Yaşamışlıklarınızı anımsayın.
Söylemleri en keskin olanlarımızdır, koşusu en kısa
süreli olanlarımız. İlk önce küsüp ayrılanlar, kendisi
ile aynı görüşte olmayanlara karşı en saldırgan
olanlarımızdır. Ancak saldırganlıkları bile kısa
sürelidir. Çünkü amaca olan inanmışlıkları, yalnız
kalsalar da yarıştan kopartmayacak, ipi göğüsletecek,
kadar güçlü değildir. Yüz metre koşucusu gibi asıl olan
kendilerinin kazanmasıdır. Bir maraton koşucusunun,
sonuncu da olsa yaşayabildiği maratonu bitirmiş olma
mutluluğunu hiçbir zaman yaşayamayacaktır. Bayrağı
kendisinden daha iyi taşıyacak bir takım arkadaşına
teslim etmiş olmanın huzuru yanlarından geçmeyecektir.
Ancak, bir Dönüşçü için asıl mutluluk anavatana dönmek
olmakla birlikte, anavatana dönüş çabası içinde olmak da
mutluluktur. Dönüş programına kararınca kararınca
katkıda bulunabilmek de… Dönüşçü ipi göğüsleyenlerin
sayınca mutluluğunu çoğaltabilen, dönüş bayrağını teslim
ettiği yeni kuşak dönüşçülerce geçilmenin huzurunu
yaşayabilendir. Gerçek dönüşçü için katlanılası en zor
durum koşuda en arkada değil en önde tek kalmaktır…
Hiç unutulmasın lütfen; bir dönüşçü, hiçbir zaman bir
yüz metreci değildir… |