|
|
|
|
|
“21.
YÜZYILDA YÜZÜ KAFKASYA’YA DÖNÜK OLMAK” |
31.03.2008 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
23 Mart 2008 Pazar günü
İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde adı beni çok
heyecanlandıran bir sempozyum vardı: 21. Yüzyılda
Yüzü Kafkasya’ya Dönük Olmak”
İlginçtir, duyurunun yer aldığı ve gittikçe daha bir
güzelleşen Kaf-Fed sitesi, Sempozyum’a ilişkin haber
yapmadı, Federasyon Başkanı sayın Cihan Candemir’in
anlamlı konuşmasına da yer vermedi.
Ben yazının sonuna hem bu duyuruyu hem de Kaf-Fed
başkanı sayın Cihan Candemir’in dileğimi yerine
getirerek bana ilettikleri konuşmanın tam metnini
eklemeyi yararlı ve gerekli görüyorum. Konuşma
metinleri, ve sempozyumdaki tartışmalar
kitaplaştırıldığında -ki büyük bir hizmet olacaktır-
daha ayrıntılı olarak irdeleme, yanlış anladığım
konularda kendimi düzeltme hakkımı saklı bırakarak,
sempozyuma ilişkin kimi notları, düşüncelerimi sıcağı
sıcağına paylaşmanın daha uygun olacağını düşündüm.
Anavatandan gelen konukların aynı gün dönmek zorunda
olması nedeni ile oturumların sıralaması değişti.
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nden katılması beklenen
sayın Ergun Yıldız katılamadı. Keşke gelemeyen Ergun
Yıldız’ın yerine Abdulmecit Teber konuşturulsaydı diye
düşünmezlik edemedim. Çünkü Sayın Teber de gençlik
yıllarından beri ulusal çalışmaların içindeydi. Ergun
beyden çok daha önce anavatana dönmüş ve Nalçik’te,
örnek gösterilen, ulusal görünümü, kokusu, işlevi olan
“Adige Wıne” adın verdiği hediyelik eşya mağazası
açmıştı, başarıyla da işletiyordu.
Semozyuma Adigey Cumhuriyeti’nden, yine gençlik
yıllarından beri ulusal sorunların çözümü konusunda
sürekli bir çaba içinde olan ve on beş yılı geçkin
süredir anavatan’da yaşayan, Aktiv Dil Merkezi'nin
başarılı Genel Müdürü Mehmet Yediç ile birlikte, Dış
Ülkelerdeki Soydaşlarımızla İletişim Kurma Komitesi
Başkanı sayın P’at’eque Aslan’ın, Abhazya’dan da
Türkiye'den dönüş yapmış, parlamentoya seçilmiş ve
parlamentonun diaspora ilişkileri komitesi başkanı sayın
Gogua Soner’in çağrılı olması düzenleyicilerin
sempozyumu ciddiye aldıklarının bir göstergesi idi.
Sempozyumu İstanbul Kafkas Kültür Derneği Başkanı sayın
Yaşar Nogay açtı. Dönemin bizler için bir fırsatlar
dönemi olduğunun altını çizdi. Anavatanı terk etmek
zorunda kaldığımız ilk günlerden beri hep dönüşe özlem
duyulduğunu vurguladı. Amaca ulaşmak için elden gelenin
esirgenmeyeceğini dile getirdi. 21 Mayıs’ın bir hafta
sürecek etkinliklerle anılacağı ve etkinliklere katkı
bekledikleri duyurusunu yaptı ve sözü Kaf-Fed Başkanı
sayın Cihan Candemir’i kürsüye davet etti.
Sayın Cihan Candemir uzun olmayan güzel konuşmasında
bize göre dönüşün nasıl anlaşılması gerektiğini çok
güzel tanımladı. Dönüş ve dönüşçülerin dönüş yapacağımız
Rusya Federasyonu ile diaspora ülkeleri arasında bir
barış köprüsü, kültür köprüsü olacaklarını vurguladı.
Anavatana dönmeden de dönüşçü olunabileceğinin, yüzü
Kafkasya’ya dönük olanların, dönenlere maddi, manevi
katkıda bulunanların da dönüşçü olduklarının altını
çizdi.
Kaf-Fed başkanının, sayın Yalçın Karadaş’ın, diğer
grupların neden davet edilmediği sorusuna, dönüşün
sorunlarının tartışılacağı bir toplantıya dönüş
karşıtlarının çağrılmasının yanlış olacağı anlaşılır
yanıtı, ayrıca takdir edilmeye değerdi. Toplantının daha
ileriki bölümünde sayın Yalçın Karadaş da yanlış
anlaşıldığını, kendilerinin “dönüş karşıtı” değil,
dönüşü farklı algılayan dönüşçüler düzeltmesini yapması
sevindirici idi.
Sayın Gogua Soner, özet bir durum değerlendirmesi
yaptıktan sonra, nüfusun çok önemli olduğunu, son on beş
yılda sadece 130 ailenin dönüşünün sağlandığını ve bunun
da bir başarı olmadığını dile getirdi. Abhazya’nın Rusya
Federasyonu'na göçler verdiğini, bunun da çok üzücü
olduğunu, mutlaka dönüş yapılması gerektiğini vurguladı.
Abhazya’da bu konuda başkanı kabinede yer alan bir
komite kurulduğunu fon oluşturulduğunu, bu fonun aylık
100 bin Dolar'lık birikimi olduğunu, dönenlere kişi
başına 5-10 bin Dolar'lık yardım yapıldığını, dünyanın
neresinde bulunursa bulunsun her Abhaz, Abaza’nın
Abhazya vatandaşı sayıldığı yasanın yürürlükte olduğunu
anımsattı. Sorunlar olduğunu, adaptasyonun kolay
olmadığını ve sorunların birlikte mücadele ile
aşılabileceğini vurguladı. İki televizyonun uydu yayın
hazırlığı içinde olduğu, Adigece de yayın yapılacağı
sayın Gogua’nın verdiği müjdeler arasındaydı.
Soru cevap kısmında sormak üzere not aldığım dört
sorudan birini, adını anımsayamadığım için özür
dilediğim bir dinleyici sordu. Abhazya vatandaşlık
yasasına göre bulunduğu yere bakılmaksızın vatandaş
kabul edilen neden yalnız Abazalardı? Soner bey, bu
yasanın kabulü öncesi bu konunun diğer cumhuriyetlere
sorulduğunu dile getirdi. Söz alıp gerçekçi olmadığını
söyledim. Çünkü bu konuyu daha önce de çeşitli
platformlarda yazılı, sözlü dile getirmiştim. Ayrıca
devlet yetkililerine sorulmuş olsa da yeterli
olmadığını, Adige Xaselere de mutlaka sorulması
gerektiğini dile getirdim. Adigelerin böyle bir ricada
bulunmayacaklarını, bunu Abazaların düşünmesi
gerektiğini, özellikle Türkiye diasporasının
girişimlerde bulunması gerektiğini, sadece Abaza nüfusu
ile Abhazya’nın korunamayacağını dile getirdim. Soner
bey bu görüşü haklı bulduğu, yasanın yeniden
düzenlenmesi girişimlerinin de olduğu, dönüşte bu
çalışmalara hız verecekleri yanıtını verdi.
Diğer soruların biri oluşturulan Dönüş Fonu'nun
kaynağına ilişkin soruma, Abhazya vatandaşlarının
aylıklarında yapılan kesintiler olduğu yanıtını aldım.
Diasporadan hiç katkı olup olmadığı soruma da
diasporadan bu fona katkı yapılamayacağı yanıtı geldi.
Aslında ben böyle bir girişimin olmadığını vurgulanması
için zemin hazırlamak istemiştim. Fona diasporadan katkı
yapılamayacak oluşunu da doğru bulmuyorum. Nerde yaşarsa
yaşasın her Abaza, Abhazya vatandaşı olduğuna göre,
fonun kaynağı da Abhazya vatandaşlarının maaşlarından
yapılan kesinti olduğuna göre diasporadaki Abhazya
vatandaşının bu fona katkıda bulunamayacak oluşunu
anlamakta zorlanıyorum. Abhazya vatandaşları için
zorunlu olan bu katkının, diasporadaki Abhazya
vatandaşları için gönüllülük temelinde sağlanabileceği
düzenlemenin yapılabileceğini düşünüyorum.
Rusya Federasyonu’nun, Abhazya’ya vize konusunda sorun
çıkarttığı gibi yanlış anlaşılabilecek sözlerini, diğer
ülkelerin vermediği Abhazya’ya giriş vizesini, Rusya
Federasyonu’nun çift girişli vize vererek aşmamıza
yardımcı olduğu şeklinde düzeltildi. Yasal olarak
dönülebilir koşullar oluştuktan sonra diasporadan bu
konuda, bir bölümünün kendilerinin üstleneceği bir
proje, bir program sunulup sunulmadığı soruma da böyle
bir girişimin olmadığı yanıtını aldım.
Sayın P’at’eque Aslan, Adigey Başkanı Sayın Thakuşıne
Aslançeriy’in selamlarını iletti. Bu sempozyum için
kendisi ile birlikte sayın Yedıc Mehmet’in
görevlendirildiğini dile getirdi. Dönüş konusunda
Adigey’de yapılan çalışmaları özetledi. Rusya
Federasyonu soydaş tanımının, Sadece Rusları değil Rusya
Federasyonu’nda yaşayan tüm halkların diasporasını, bu
arada Adige diasporasını da kapsaması gerektiği
görüşünde olduğunu, komite olarak bunu çalışma içinde
olduklarını, olumlu sonuç alındığında dönüşe çok olumlu
katkılarının olacağının altını çizdi.
Sayın Yedıc de daha çok böylesi toplantılarda bir araya
gelen yüzlerin değişmediğini, sayının pek artmadığını,
gençleri aramıza katamadığımızı birkaç kez vurguladı.
Anavatanda olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.
Sempozyumda katılan konuklardan, Türkiye diasporasını da
çok yakından tanıyan Kuyeque Asfar da çevirisinde
zorlanılan atasözleri ve deyimlerimizle bezenmiş, kısa
ve özlü bir konuşma yaptı.
Öğleden sonraki oturuma gelince….
Sempozyumdan sonra iki akşam daha kalmıştım İstanbul’da.
Hemen her dakikam, birlikte olduğum arkadaşları
bıktıracak, yoracak kadar olayı tartışmakla geçti. Hep
eleştirdiğim için sıkça eleştirildim. Dolayısı ile
öğleden sonraki oturum için, “söylenmesi gerekeni
şimdilik söylemesem mi” diye düşünmeye başlamıştım.
Ancak Maykop’a döndükten sonra izlediğim televizyon
programlarından kimileri, ne anlama alınırsa alınsın
görüşlerimi yazmamın daha doğru olacağını düşündürdü.
Bu kararımı etkileyen ilk olay, atv’de sayın Mehmet
Barlas’ın, Türkiye’de yaşanan siyasal çalkantıyı,
günümüzde bütünü ile değişen, ekonomik, kültürel
toplumsal yapıya karşın kimi siyasilerin, 1960-70’lerin
yaklaşımı ile sorunları çözmek istemeleri ile
anakronizma ile açıklaması idi.
İkincisi, yayınlandığı akşamlar seyircileri televizyona
kitleyen “Hatırla Sevgilim” dizisinde çok iyi
vurgulanan, biri Adige kuşağımız üç gencinin,
darağacının bile sarsamadığı inanmışlıkları idi…
Üçüncüsü de yine bir haber programında birçok kesimin
kendisini eleştirdikleri iletilen ABD Başkan Yardımcısı
Dick Cheney’in, “herkesçe sevilmeyi amaçlasaydım
politikacı değil televizyon sunucusu olurdum” yanıtıydı.
Sempozyumda ben de biraz uzunca konuşmak istemiştim.
Sağolsunlar düzenleyiciler bu isteğimi yerinde bulmuş,
yapılan oylamada dinleyiciler de bu dileğimi
desteklemişlerdi. Sempozyuma katılanların
anımsayabileceği gibi İlginçtir, konuşmamda ben de ilk
iki konuya değinmiştim. Kıdemli dönüşçülere ilk
eleştirim bu anakronizma kapsamına giriyordu. Her ikisi
de daha 1990’ların başındaymışız gibi sundu
konuşmalarını. Köprülerin altından çok suların aktığına
değinmediler pek.
Sayın Şamil Jane teorik olarak iyi hazırlanmıştı. Dönüşü
yakından izlemeyenler için çok başarılı bulunabilecek
bir sunumda bulundu. Ancak konuşmada bizlerin özeline
bir türlü sıra gelmedi. Sayın Jane, genel doğruları,
konumuz özelinde irdelemedi, üzerinde konuşulan konu
gerçeklerle örtüşmedi, dolayısı ile havada kaldı.
Örneğin, dönüş yapanların ayrı ve toplu olarak
yerleştirilmelerinin daha doğru olacağını savundu. Bu
yaklaşım da toplu dönüş başvurusu ve kitlesel dönüşün
giderlerini karşılayacak bir fon, dahası, diasporada
böylesi bir fon oluşturmak için ciddi bir çalışma
olmadığını bilenleri sadece gülümsetti. Hele ayrı
yerleştirilmeleri gerekliliğine gösterdiği gerekçelerden
biri olan yeme içme alışkanlığı…
İnanın Maykop ve Nalçik’teki arkadaşlar bunu
duyduklarına sadece gülümsemeyecek, Kıdemli Dönüşçülerin
düştüğü acınacak hale kahkahalarla güleceklerdir.
Kıdemli bir dönüşçünün zeytin bulunmadığı zamanların çok
gerilerde kaldığına, dönüş yapanların adı geçen kentin
her halktan insanını, Ankara dönerine, Samsun pidesine,
ıspanaklı pideye, lahmacuna, felafile, humusa
alıştırdıklarını, günlerce dolapta bekletilebilen biraz
ısıtılınca tazeliğini yeniden kazanan Arap ekmeğinin yok
sattığını bilmeyişine, gelişmelerden bu kadar uzak
oluşuna şaşıracaklardır. Her dönen ailenin yakınına
yerleşebileceği tanıdık yada kendi yöresinden bir
ailenin bulunduğunun bilinmemesi, kendilerinden sonra
gelenlere kol kanat geren aileleri üzecektir.
İlginçtir, sayın Jane, DÇB Genel Başkanı Şhalaxhue Abu,
Genel sekreteri Necdet Hatam ve Yönetim Kurulu üyesi
Nihat Bidanuk olarak görüşmelerini yaptığımız, anlaşma
metinlerini taraf olarak imzaladığımız ve Türkiye
sorumlusu olarak Şamil Jane’yi görevlendirdiğimiz Çiftçi
daveti olayını anlatırken DÇB’den hiç söz etmedi.
Genç arkadaşımız Tuba Kobaş, öğleden sonraki oturumun
dersini en iyi çalışan sunucusu idi. Görev verildiğinde
iyi şeyler yapabilecek genç arkadaşlar adına
selamlıyorum.
On iki Eylül darbesine kadar hepimizden daha büyük
sorumluluk gösteren, her birimizin aldığından daha büyük
riskleri göze alan, perestroykaya kadar önemli görevler
üstlenip başarı ile yerine getiren sayın Fahri Huvaj’ın
konusu, ''Diaspora Aydınının Sorumluluğu ve Somut
Öneriler'' idi. On beş yılı geçkin sürede yaşanmışları
yakından bilenler için sayın Huvaj’ın bu konu üzerinde
konuşabilmesinin ilk koşulu, söze “diasporada kalan
dönüşçüler olarak sınıfta kaldık” diye başlaması idi.
Ancak o zaman konuşma içtenlik temeli üzerine
kurulabilecekti. Ancak döneminde her birimizden daha
yürekli eylemlerde bulunan, daha sorumlu davranan sayın
Huvaj, bu öz eleştiriyi yapama yürekliliğini
gösteremediği için, kimi politikacılar gibi çok konuştu
hiçbir şey söylemedi. Söylenecek şeyleri bilmediğinden
değil söylemek istemediğinden,ders kaynatan öğrenciler
gibi yaptı. Konuşmanın uzunca bir bölümünü “diaspora”nın
tanımına ayırdı. Somutta neyi değiştireceği bilinmez,
diasporanın kopuntu anlamında da kullanıldığını dile
getirdi. Somut tek bir öneri getirmedi. En somut (!)
önerisi, diaspora aydınının Rusya Federasyonu’nu
kızdıracak eylemlerden kaçınması gerektiği, ama teslim
de olmaması gerektiğiydi. Halbuki yukarıda sözünü
ettiğimiz yürekliliği gösterebilseydi, yakın geçmişteki
eylemlerimizi hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış
olduğunu çok güzel anlatabilirdi. Dile getirdiği ilkeye
göre, yayınlarımızda ne gibi yanlışlıkların yapıldığını
örnekleyebilirdi…
125. yıl etkinliklerinden bu yana en anlamlı toplantı
olarak değerlendirdiğim sempozyumda, ben de inanmışlığın
altını çizmiştim. Arkadaşlar yeterli işletme sermayesi
olan bir şirketin daha çok kar etmek için yapılması
gerekenleri planlayan şirket yöneticileri gibi
konuşmuştu. Halbuki ortada olmayan sermayesi idi.
İşletme sermayesi olursa ne yapılması gerektiği artık
herkesçe biliniyordu. Konuşmalar kitleyi nasıl ikna
edecekleri üzerine kurulmuştu. Halbuki ikna etmeleri
gereken önce kendileri idi. İkna olmak da sayın Cihan
Candemir’in dile getirdiği gibi illaki dönüş yapma
koşuluna bağlı değildi. Önemli olan yeni koşullara göre
oluşturulacak bir dönüş programına ne ölçüde katkıda
bulunabileceklerini açıklamaları idi.
En şaşırtıcı olanı, hiçbir kurumun dönüşü herkesin
valizini toplayıp anavatana dönmesi şeklinde sunmadığı
halde, dönüşçüyüm diyenden hemen dönmesi bekleniyormuş
izlenimi verecek söylemlerde bulunması idi. Sempozyumda
söylediğimi burada da yineleyeyim:
“Vallahi de, billahi de tallahi de valizinizi toplayıp
dönmeniz beklentisi içerisinde değiliz. Beklentimiz yeni
koşullara uygun dönüş programı oluşturması, ve herkesin
olanakları ölçüsünde bu programın gerçekleşmesine
katkıda bulunmasıdır.”
Öğleden sonraki oturumun başkanı sayın Atay Ceyişakar,
anavatanı kabul edeceği Abhazya’nın nasıl olması
gerektiğini, “yıllar sonra oğlu olduğumu anladığım kadın
güzel değilse ana demeyebilirim” anlamı çıkarılabilecek
bir eda ile tanımlayınca toplantılarda artık konuşmamayı
yeğlediğini söyleyen sayın Rahmi Tuna yanıt vermezlik
edemedi. Anavatanın her hal ve şartta anavatan olduğunu
vurguladı, iyi de yaptı…
Oylama yapılmadı ise de, çok uzak olmayan bir gelecek
de, her birimizin olanakları ölçüsünde katkıda
bulunacağı bir Dönüş Programı'nın oluşturulmak amacı ile
daha geniş katılımlı bir arama toplantısı yapılması
kararında birleşildi. Umuyorum ki bu sempozyum ilerde
dönüş yapan yanında yapmayanı, diaspora ile birlikte
anavatanı, bir gün dönebilmeyi düşünenle hiç dönmeyecek
olanı, özetle her birimizin katkılarını üretime
dönüştürecek böylesi bir program oluşturulmasını önemli
bir kavşağı olarak tarihimizdeki yerini alacaktır.
Birçok arkadaşım üzüleceğini, kendi aralarındaki uyum
kalmayan birçok arkadaşım beni uyumsuz bulacağını
bilmeme karşın, bana bu yazıyı yazdıran etkenlerin
birinin, birçok kesimin kendisini eleştirdikleri
iletilen ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in, “herkesçe
sevilmeyi amaçlasaydım politikacı değil televizyon
sunucusu olurdum” yanıtıydı.
Değerli arkadaşlar, asıl amacım daha çok kişi tarafından
sevilmek olsaydı, ben de sadece doktorluk yapardım ama
artık biliyorsunuz yıllar öncesinden halkıma sözüm var:
“(…)
Sözün kısası güzelim;
Seni sarsmamalı
En sağlam bildiklerinin yıkılışı
Yıldırmamalı seni
En yılmaz bildiklerinin yılgınlığı
Yürümeli, yürümelisin
İnancın doğrultusunda sağlam adımlarla
Taaa ki…
Ereğine varıncaya dek
Ya da ölünceye…”:
Ek
1. Sempozyum Duyurusu
“21. Yüzyılda Yüzü Kafkasya’ya Dönük Olmak” Sempozyumu
10:00 – 10:15 Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı
Sayın Cihan Candemir’in
Açılış Konuşması
I. OTURUM : DİASPORADAN DÖNÜŞÜN TEMEL DİNAMİKLERİ
Oturum Başkanı : Atay Ceyişakar
10:15 – 10:45 “Dönüşün İç ve Dış Dinamikleri” Şamil Jane
10:45 – 11:15 “Diaspora Aydınının Sorumluluğu ve Somut
Öneriler” Fahri Huvaj
11:15 – 11:45 “Diasporada İş ve Lobi Kuruluşlarımızın
Dönüş Sürecine
Katkısı” Tuba Kobaş
11:45 – 12:30 Sorular ve Cevaplar
12:30 – 13:30 Öğle Yemeği
II. OTURUM : KAFKASYA’DA YAŞAYANLARIN TANIKLIĞIYLA
CUMHURİYETLER
Oturum Başkanı : Doğan Özden
13:30 – 14:00 “Abhazya Cumhuriyeti” Soner Gogua
14:00 – 14:30 “Adigey Cumhuriyeti” Mehmet Yediç
14:30 – 15:00 “Kabardey-Balkar Cumhuriyeti” Ergün Yıldız
15:00 – 16:00 Sorular ve Cevaplar
Tarih : 23 Mart 2008, Pazar
Yer : İstanbul Kafkas Kültür Derneği
Adres : Bağlarbaşı, Nuhkuyusu Cad. No: 102 Üsküdar –
İSTANBUL
Ek:2 Kaf-Fed Genel Başkanı Sayın Cihan Candemir’in
konuşması:
“21 YÜZYILDA YÜZÜ KAFKASYA'YA DÖNÜK OLMAK
“Dönüş” ve “Dönüşçülük” kavramları Türkiye’deki Kafkas
diasporasının literatürüne 70’li yıllarda girmişti.
Bizim kuşağımız, yani 68 kuşağı o dönemleri iyi
bilirler. Genç kardeşlerim için anlatmak, büyüklere de
hatırlatmak istiyorum. O dönemde bazı arkadaşlarımız ilk
defa Kafkasya’ya seyahat edebildiler. Özdemir Özbay,
Fahri Huvaj, Necdet Hatam ilk hatırladığım isimler. Ve,
Kafkasya’dan da ilk defa birileri gelmeye başladı. Kaf
dağının ardını hikaye ve masallardan sonra ilk defa
somut olarak biz bu öncü arkadaşlarımızdan
dinleyebildik. Başta rahmetli İzzet Aydemir olmak üzere
Ankara’da bu arkadaşlarımızın çevresinde “dönüş” fikri
çerçevesinde “dönüşçüler” grubu da oluştu. Dünyada soğuk
savaşın yaşandığı o günlerde dönüşçü olmak demek
Sovyetler Birliği sınırları içindeki ülkeyi sevmek ve
orada yaşamayı kabullenmek anlamına geliyordu.
Dolayısıyla, “Dönüşçü” eşit “komünist” olmak demekti,
fişlenmek demekti, baskı demekti. O günleri hep birlikte
yaşadık. Sıkıntı çektik. Baskılar sadece dışarıdan
gelmedi. Kendi içimizden daha büyük baskılar gördük.
Sırf Kafkasya ile mektuplaşıyor diye derneklerimizden
genç arkadaşlarımız atılmak istendi. O gün de içimizdeki
“dönüş” karşıtı olanların temel fikir yapısı “moskof,
komünist düşmanlığı” ekseninde şekillenmişti.
O günlerden bu günlere geldik. Arkadaşlarımızdan sağ
olanların bir kısmı gerçekten döndüler ve Kafkasya’da
yaşıyorlar. Bir kısım arkadaşımız bu gün de aramızda,
derneklerimiz çevresinde idealleri doğrultusunda
çalışmaya devam ediyorlar. Bu arkadaşlarımızın ortak
karakteri “Kafkasya ve Çerkesliği her zaman sevmek ve
ona karşılıksız hizmet etmek olmuştur.”
Peki o günlerden bu günlere ne değişti? 80’li yılların
sonunda komünizm yıkıldı, ideolojisi yok oldu. Sovyetler
Birliği dağıldı, ve 45 yıl dünyayı düşman iki kampa
bölen soğuk savaş bitti. Kafkasya’nın kapıları birden
bire açıldı. Bu açılma ile birlikte bir çok fırsatlar
doğdu. Ancak biz kendimizi çok hazırlıksız bulduk
sunulan fırsatları iyi değerlendiremedik. Ardından
Abhazya ve Çeçenistan savaşları ile toparlanır gibi
olduk. 90’lı yıllarda başlayan demokratikleşme süreci
ile dernek çalışmalarımızın boyutu genişledi.
Derneklerimizin üzerindeki baskılar hafifledi. Dünya
90’lı yıllardan sonra birdenbire tek kutuplu farklı bir
dünya haline dönüştü. Sermayenin önündeki tüm engeller
kalktı, dünya bu anlamda globalleşti. Teknolojik patlama
ise globalleşmeyi perçinledi. Daha önce bir haftada
ulaşamadığımız yere bir günde ulaşabiliyoruz. Dünya
zaten parmaklarımızın ucunda. Telefon tuşlarıyla veya
bilgisayar klavyesi ile ulaşamadığımız bilgi,
iletişimediğimiz mekan kalmadı.
Bu arada Kafkasya’da da değişimler oldu. İlk başta
yaratılan fırsatların bir kısmı kalmadı. Çeçenistan Tüm
Kuzey Kafkasya’yı etkileyen kanayan bir yara halinde.
Abhazya’da ise, tarih, ancak bin yıllarda ortaya
çıkabilecek bir fırsatı sunmuş durumda. İşte bu ortamda
“dönüş” fikrini yeniden açmak ve yorumlamak gerekiyor.
Gerçekçi olarak, dünyanın ve uluslararası siyasetin
gerçekleri ışığında “dönüş” kavramını yorumlamak
gerekiyor. İşte bu günkü sempozyum bu konudaki eksiği
giderecek olması açısından önem taşımakta. Tüm
katılımcılara ve sempozyuma emeği geçenlere teşekkür
ediyorum.
Bu gün Çerkeslerin temel sorunu nedir dediğimizde ilk
cevap “asimilasyon”, “kültür ve dilimizin yok olması”
olacaktır. Bu Anavatan için de geçerlidir. Diaspora için
kapıdaki tehlikedir. O zaman yapılacak şey var olan tüm
gücümüzle, tüm insan kaynaklarımızla dayanışma içinde
kayıp olan değerlerimize sahip olmak ve yaşatmaktır.
Kafkasya ile diaspora arasındaki sınırları daraltmaktır.
Bunu fiziksel olarak tüm Çerkeslerin Kafkasya’ya geri
dönüp orada yerleşmesi olarak almak ta mümkün değildir.
Dönmek ve daha iyi yaşam koşullarını kendisine
sağlayacak olanlar, bölge ekonomisine bir şeyler
katabilecekler elbette dönmelidir ve Federasyon olarak
bunu destekliyoruz. Özellikle Abhazya’nın bağımsızlık
döneminde nüfusa daha çok ihtiyacı olacaktır. Önceliğin
de Abhazya da olması gerektiğine inanıyorum. Abhazya’nın
hepimiz için önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Ama globalleşen dünyada Kafkasya’yı seven ve döneceklere
maddi manevi destek verenler, çocuklarını orada
okutanlar, yılda bir kez Kafkasya’yı ziyaret edip
köklerini yitirmeyenler , imkanı var ise oralarda mülk
edinenler, çocuklarını Kafkasya’ya tatile gönderenler,
Kafkasya sevgisini aşılayanlar, dilini unutmamak,
unutturmamak için çaba sarfedenler, hepsi “dönüşçü” dür
bana göre. Çünkü bu sevgi bu ilgi yaşadıkça Çerkeslik
var olacaktır, dönüş umudu da var olacaktır. Sonuç
olarak ben diyorum ki:
Bu günün dünyasında yüzü Kafkasya’ya dönük
olmak Kafkasya’yı sevmektir.
Kafkasya’daki kardeşlerini, soydaşlarını sevmektir.
Dünyadaki kardeşlerini, soydaşlarını sevmektir.
Yüzü Kafkasya’ya dönük olanlar; nerede olursa olsun
kendisiyle birlikte yaşayanları sever.
Barıştan, demokrasiden yana tavırlarını koyarlar.
Sonuçta Yüzü Kafkasya’ya dönük olmak, Kafkaslılığı
sevmek, diliyle kültürü ile yaşamaktır, ve yaşatmak için
çalışmaktır.
Kafkas Dernekleri Federasyonu olarak bizi farklı kılan
felsefemizin ifadesi olan tüm bu cümleler
Federasyonumuzun ilkeleri ile somutlaşmıştır.
Sempozyuma katılan her kese selam ve sevgilerimi
iletiyorum. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|