Bilindiği gibi örgütler kuruluş amacına ulaşma yolunda
çaba gösterme aracıdır, amaç değil. Kişileri bir araya
getiren ise örgütlere temel olan amaçtır. Yani örgüt
kurmayı düşünen biri, önce bu araç ile ne yapmak
istediğinin bilincinde olmalıdır.
Bilinç farkında olma durumudur. Yani önce, kim
olduğunuzun ne istediğinizin farkında olacaksınız.
Yetmeyecek bulunduğunuz coğrafyanın bilincinde
olacaksınız. Yetmeyecek amacınızın ve bu amaca ulaşma
yollarının ilgili bölgesel güçlerce, dahası dünya
güçlerince nasıl algılanabileceğinin bilincinde
olacaksınız. Bu bölge ve dünya güçlerinin politikaları
ile örtüşüp örtüşmediğini bileceksiniz.
Örgütlerimizin öncesini yargılarken günümüz koşullarının
hep var olageldiği yanılgısına düşmeyecek, dernek
adlarını, yapılan çalışmaları o günlerin koşulları
içerisinde değerlendireceksiniz.
En önemlisi başarı için düşlenebileceklerin en güzelini
değil, ulaşılabilecek, elde edilebilecek güzel düşü
amaçlayacaksınız. Dahası, çağına göre terim
tanımlamalarının farklı olduğunun ve bu çağda
kullandığınız terimlerin ne anlamda algılandığının
bilincinde olacaksınız.
Dolayısı ile örgütlenme üzerine değerlendirmeler yapan
arkadaşlarımız, amaçlarını ve bu amaca nasıl
ulaşılabileceğini halkımıza açıklamakla yükümlüdürler.
Dahası, tanımlar ete kemiğe bürünmeli, kulağa hoş gelen
soyut tanımlamalarla yetinilmemelidir.
Örneğin Jineps, “Bağımsızlık, Demokrasi, Özgürlük ve
Barış” sözcüklerini yinelemekle yetinmemeli, hangi
ülkenin bağımsızlığını, hangi ülkede ve nasıl bir
demokrasi amaçladıklarını, hangi ülke halklarının
özgürlüğü için çaba gösterdiklerini, 'Barış’ın dünya
barışı anlamına mı kullanıldığını açıklamalıdırlar ki,
kendi gerçeklerinin dünya gerçekleri ile ne kadar
örtüştüğü irdelenebilsin. Yazdıklarının “laf ola beri
gele” olmadığı düşünülsün.
“Bağımsız, Birleşik Kafkasya” savunucularının da, bu
güne kadar tezlerine karşı olanlara güzel sıfatlar
yakıştırmaktan öte bir söylemlerinin olması, hangi
coğrafyaları nasıl birleştireceklerini, hangi dünya
güçlerinden destek alabileceklerini açıklamaları
gerekmez miydi?
Bize göre, Kuzey ve Batı Kafkasya diasporalarının
kurduğu dernekler, adı ne olursa olsun ulusal kültürel
değerlerini yaşatmak ve geliştirmek amacı ile
kurulmuşlardır.
Peki ulusal kültürel değerlerin diaspora ülkelerinde
yaşatılması mümkün müdür? Sorunun çözümü için 'dönüş’ü
önerenlere göre bu mümkün değildir. Ulusal kültürel
değerlerin yaşatılıp geliştirilmesi, bizlerin
konumundaki, dağılmışlığındaki halklar için ancak
anavatanda mümkündür. Dahası, anavatana dönüşleri hem
diaspora hem de anavatan kesimleri için yaşamsal önemde
olan Adige ve Abaza diaspora örgütleri için “Anavatana
Dönüş” örgütlerin varlık nedenidir. Diasporada ulusal
kültürel değerleri yaşatma ve geliştirme hak ve
olanakları sağlansa bile -ki, mümkün olmadığı artık
biliniyor- bu halkların anavatana dönüş yapması,
anavatana katkıda bulunması zorunlulukları vardır.
Diaspora nüfusları anavatandaki nüfuslarına göre yok
sayılabilecek kadar az ve anavatan örgütlenmeleri daha
güçlü diğer Kuzey Kafkasya otokhton halkların
diasporaları için böyle bir zorunluluk, dönüş yaparak
anavatana dönme, katkıda bulunma zorunluluğu yoktur.
Yine de diasporaları dönüşü önceledikleri takdirde
anavatan, uzun olmayan bir sürede diasporalarının
'dönüş’ünü sağlayabilecek örgütlülük ve güçtedir.
'Dönüş’ü gerçekleştirerek anavatana katkıda bulunmak
zorunda olan Adige ve Abaza halklarının diasporalarının,
ayrıca, dönüş sürecine de ekonomik ve politik katkıda
bulunma sorumlulukları vardır.
Özetle; dönüş sorunu olmayan, en azından öncelemeyen
halklarla, olmazsa olmazı dönüş olan halkların aynı çatı
altında aynı amaç doğrultusunda verimli çalışabilmeleri
mümkün değildir.
Ancak ve ancak, bu halkların 'dönüş’ü öteleyen
kesimleri, diasporada sürekli kalmayı düşünenleri,
diasporada daha güçlü bir lobi oluşturmak, bulunulan
ülkede yönetimce önemsenme, partilerde yer kapma
kaygıları ile birlikte olmayı savunacaklardır. Böyleleri
için Çerkes sözcüğünün sadece Adigeleri ya da Adige ve
Abazaları kapsıyor olması elbette ki yeterli
olmayacaktır. Bilinçli bir yaklaşım ya da bilinçaltı bir
dürtü ile kapsam genişletilecek, diaspora nüfusu
olabildiğince abartılacaktır. Öyle ki, bu abartılı nüfus
ile yapılabileceklerin binde birinin bile yapılamıyor
olmasının çelişkisine gözlerini kapayacaklardır.
Bu durumda, ''Anavatana Dönüş'' ile birlikte ayrı
yönetim birimlerinde zaten ayrı düşecekleri, farklı
koşullarda yaşayacakları, diasporada aynı çatı altında
birlikte mücadeleye zorlamanın daha sağlıklı olduğunu
savunanların “ulusal kültürel değerleri yaşatmak ve
geliştirmek” gibi bir amaçları olmadığı söylenemez mi?
Aslında derneklerimiz sadece üye bazında değil
gerçekleştirdiği çalışmalar açısından da hep Adige-Abaza
daha çok da Adige derneği olmuşlardır. Dönem dönem
şiirler okunan, koro çalışmaları yapılan, okuma yazma
kursları açılan, anadilde piyesler sahnelenen Kuzey
Kafkasya Kültür Dernekleri'nde bu etkinlikler, Adigece
kimileyin de Abazaca gerçekleştirilmiştir. Buna karşın
Adige ya da Çerkes adının Türkiye’de kullanılamayışı çok
açık ki başlangıçta yasal engel nedeniyledir. En azından
yasal engel olabileceği korkusudur. 1908 de kurulan
İstanbul’da ilk kurulan derneğimizin adı Çerkes Teavun
Cemiyeti idi. Cumhuriyet döneminde 1948’de ilk kurulan
derneğimizin adı ise Dosteli yardımlaşma Derneği. Buna
karşın Ürdün ve Suriye’deki derneklerimiz Adige adını
taşır. Amerika’dakinin adında Çerkes sözcüğünü
görürsünüz. Yetmişli yıllarda Münih’te Saygıdeğer
ağabeyimiz Mesut Şurdum tarafından kurulan örgütün adı
Çerkes Kültür Merkezi idi. Avrupa’da bugün Çerkes yada
Adige adını taşıyan derneklerimizin oluşturduğu ve DÇB
üyesi derneğin adı Avrupa Çerkes Kültür Dernekleri
Federasyonu’dur. Anavatanda Adigelerin kurduğu
derneklerin adı, Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti’ndeki
dahil Adige Xase’dir. Abazaların kurdukları dernek,
Abazin ya da Abhaz adını içerir.
Dünya Çerkes Birliği, Dünya Adige Birliği olarak
düşünülmüş, ancak Türkiye ve Avrupa delegelerinin ısrarı
ve Abaza delegelerin Çerkes sözcüğünün Abazaları da
kapsayabileceğini kabullenmesi üzerine dernek adında
Çerkes sözcüğü yer almıştır. Birkaç kez altını çizdiğim
halde kimi genç arkadaşlarca DÇB’nin Çerkes'i, tüm Kuzey
Kafkasya halkları için kullandığı iması üzücüdür. DÇB,
kuruluş aşamasında ve politik olarak gerekli olduğuna
inanıldığı için, Çerkes sözcüğünü Adige-Abaza karşılığı
kullanmıştır. Bunu da anadili dışındaki dillerde,
Rusça’da, Türkçe’de, Arapça’da, İngilizce’de vb
kullanmış anadilde Adige ve Abaza sözcükleri
korunmuştur. 1991 yılında kurulurken düzenlenen antetli
kağıdındaki “Дунейпсо Адыгэ Хасэ (Dünya Adige Xase-Dünya
Çerkes Birliği” adı hiç değişmemiştir. DÇB daha bir
yılını doldurmadan yine politik koşullar zorladığı için
Dünya Abhaz - Abazin Birliği kurulmuştur. Bugün her iki
Dünya Örgütü, seçilmiş yönetim kurulu üyelerinden oluşan
Koordinasyon Kurulu aracılığıyla ilişkide olup, genel
politikayı birlikte belirlemekte ancak, dönüş, dilin
korunması, diaspora ilişkileri gibi çalışmalar kendi
özel koşullarında sürdürülmektedir. Öyle ki, Abhazya
Cumhuriyeti Dünyanın neresinde olursa olsun her Abhaz
vatandaşımızdır anlamında yasa çıkartırken ayrılmaz
parça olarak düşünülen Adigeler unutulmuş, hep birlikten
dem vuran diaspora örgütlerimizin hiçbiri de bu
yanlışlığın düzeltilmesi konusunda girişimde
bulunmamıştır.
Bu durumda bizce daha önce de yazdığımız gibi;
Kaf-Fed şubeleri, Adigelerin yoğunlukta olduğu yörelerde
Adige adını, Abazaların yoğunlukta olduğu yerlerde de
Abaza ya da daha çok tanınır olduğu, devlet adı olduğu
için Abhaz adını almalıdır (kendi tercihleri).
Her ikisini de çalıştırabilecek nüfus yoğunluğunun
olduğu yerlerde hem Adige hem de Abhaz dernekleri
kurulmalıdır. (Örneğin Düzce.)
Kaf-Fed Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu adını
almalıdır.
Yöre nüfusları, dernek kuramayacak kadar az olan
halklar, kurulabilen derneklerle sıkı ilişki içinde
olmalı, hiçbir halk bir diğerini temel ilkelerine
aykırı, geleceğine zarar verecek davranışa
zorlamamalıdır.
Dernek yönetimleri ile anlaşamamak kişilerin
derneklerden, Kaf-Fed yönetimi ile anlaşamamak
derneklerin Kaf-Fed’den ayrılmasına hiçbir şekilde
gerekçe olamayacağının bilincinde olunmalı ve aynı amacı
paylaşan arkadaşlarla derneklerimizin dönüşümüne katkı
sağlanmalıdır. Hele ayrılıp Adige Dernekleri kurmanın
Adigelerin biriktirdiklerinden vazgeçmek, bir anlamda
mücadeleden kaçmak olduğunun bilincinde olunmalıdır.
Ulusal değerleri gerçekten önemseyenler için anavatan
kök, kök de güçtür. Anavatanla sağlıklı ilişki kuramayan
hiçbir diaspora örgütü büyüyemeyecek, güçlenemeyecektir.
Anavatan ile sağlıklı iletişim içinde olmadığı halde
büyüyen gelişen örgütlerin, asıl amaçlarının
“ulusal-kültürel değerleri yaşatıp geliştirmek”
olamayacağı, besinini de halkımızdan alamayacağı
unutulmamalıdır.
Adigelerin, dünya çapındaki örgütleri cumhuriyetleridir.
Bizlere düşen, politikalarının daha sağlıklı,
çabalarının daha etkin olması için elden gelen katkıda
bulunmaktır. Yönetimlere ulaşacak eleştiriler, öneriler,
projeler, katkılar… Tıpkı yönetimlerinin uygulamalarını
beğenmeyen ülke halkları gibi… Eğer uygulamalar
beğenilmiyorsa, önce bu yönetimlere karışabilme,
seçilmelerini etkileyebilme haklarını elde etmek yönünde
çaba gösterilmelidir. Oy hakkı olanların bile
yönetimlerce önemsenmediği bir dünyada, böyle bir hakkı
olmayanların seçileceklerce önemseneceği beklentisi,
hayal bile değildir. Hele eleştiriler, eleştirilenlerin
izlemedikleri sanal ortamda, anlamadıkları dilde ise..
Yinelersek; Adigelerin bugünkü sorumluluğu, dönüşü
öncelese de yeni Adige Dernekleri kurmak değil, Kaf-Fed
şubelerinin Adige-Abaza derneklerine dönüşümünü
sağlamaktır.
Not: Önceki yazımda belirttiğim gibi, kurmasını
beklediğimiz komisyon anavatanda incelemelerde bulunup,
son elli yıl çocuk şarkılarının öğretilip öğretilmediği
konusunda açıklamada bulununcaya kadar sayın Hapi’ye
tarafımızdan yanıt verilmeyecektir. |