Beni
yakından tanımayanlar ya da dünyaca ünlü takımların en
kritik maçlarını izlerken kimileyin uyuyakaldığımı
bilenler bu başlığa şaşıracaklardır. Ancak CC’deki
köşesinde, 03 Mart 2008 tarihli yazısına, “Dr. Hatam,
yazılarına hangi başlığı atarsa atsın, birkaç paragraf
sonra başlığı bir yana bırakıp önce ''dönüş'' lehine
umutlar içeren bir iki paragraf kuruyor; sonra ne yapıp
edip, diasporaya (bu arada Türkçe'si kopuntu imiş,
neğuzu billah) yüklenmekten kendini alamıyor.” diye
başlayan sevgili Erhan ve onun gözlem yeteneğini
bilenler Galatasaray’ın şampiyonluğu ile 'Dönüş’ü nasıl
ilişkilendireceğimi merak edeceklerdir.
Yazıya geri dönmüşken izninizle diasporanın bir
karşılığının da “kopuntu” olduğunu, daha önce üzerinde
uzun uzadıya durduğumuz sempozyumda sayın Fahri Huvaj’ın
dile getirdiği notunu düşeyim.
Evet 2007-2008 futbol sezonunda Galatasaray şampiyon
oldu. Galatasaray’ın şampiyonluğu için de az şey
yazılmadı daha da yazılacak. Çoğu yazarın, spor
yorumcusunun ön plana çıkardığı yaklaşımlar da şöyle:
Sanlı Sarıalioğlu
“Yönetici, antrenmanlara, kamplara koştu...
Futbolculardaki sorumluluk duygusu tavan yaptı.
Komutansız (veya çok komutanlı) Cimbom, kararlılığı ve
inancıyla adeta bir devrim gerçekleştirdi. Herkese şapka
çıkarttı. Zoru çok zoru başardı. Kendilerini ne denli
kutlasak azdır. Ne mutlu Cimbom'a!”
Ali Sami Alkış
“Parasızlık, hocasızlık ve bir yığın sakatlık
derken; sayısız badirelerden bata-çıka; şampiyonluğu
adeta yoktan var ettiler.
Sezon içinde Fenerbahçe’nin şampiyon olacağı izlenimi o
derece yaygınlaşmıştı ki; Galatasaraylılar bile bundan
etkilenmiş ve umutlarını açıkça köreltmişlerdi. Zor ve
kötü günler de geçirdiler ama neredeyse bir mucize
gerçekleşti. Hani bu tür güçlüklerden geçerek başarıyı
yakalayanlar için, ‘Toprağı parmaklarıyla eşeleye
eşeleye geldi’ derler ya... Galatasaray da, şampiyonluğu
parmaklarıyla bile değil; tırnaklarıyla söktü aldı.
Ayağa kalkın, şapkanızı çıkarın ve önlerinde saygıyla
eğilin... Sıra dışı ve soylu bir şampiyonluk getirenlere
kutlu olsun, helal olsun... Hayırlı olsun!.. “
Ömer Üründül
Ligde ceza dolayısıyla 6 maçı seyircisiz oynamış,
yabancı futbolcularından verim alamamış, Karl Heinz
Feldkamp ile sorunlar yaşamış, son altı hafta teknik
direktörsüz kalıp, kalan maçlarda başkan ve menajer
dahil adeta bir komite tarafından yönetilen bir takım 79
puan topladıysa takdir etmemek mümkün değil.
Galatasaray'ın bazen tek yabancılı, bazen yabancısız
kadrosunun, sahada sergilediği tempo, yardımlaşma ve
rakibi oynatmayan pres sayesinde bugünkü konuma gelmesi
ders niteliğindedir.
Hurşit Güneş
Günümüzde, ne kadar yetenekli olursa olsun koşmayan,
pres yapmayan ve devamlılığı olmayan oyuncular kabul
görmüyorlar. Kaliteli, kariyerli yabancılar eğer
koşmuyorlar, savaşmıyorlarsa; medyanın, yöneticilerin ve
taraftarların bunlara ilgi göstermemeleri lazım. Çünkü
hak etmiyorlar.
Bu şampiyonluk bir efsanedir çünkü 2008 Cimbom bütçesi
42 milyon YTL’ydi. Fener’in ise 132 milyon YTL.
Ekonomide hedef sınırlı kaynaklarla en iyi sonucu
almaktır. Tabii israf da başarısızlıktır. Bu kadar hata
ve zorluk içinde şampiyonluğu söküp alıyorsa bu yine bir
efsanedir.
Osman Tanburacı
Galatasaray'ın bu benzersiz şampiyonluğu incelenmeye
alınmalıdır. Şampiyonluk uğruna ter döken her futbolcu
için destan yazılmalıdır.
Sudan bahanelerle Galatasaray'ı yıpratmak çok kolaydır.
Bu kadar zor şartlarda ve bu kadar genç ve yeni bir
kadroyla nasıl şampiyon olundu onu görmek lazımdır.
Futbol Federasyonu'nun yerinde olsam Galatasaray'ın bu
şampiyonluğunu üniversite hocalarına inceletir, ders
olarak okuturum!
Galatasaray bir düşüncenin temsilcisi takımdır. Onun
futbol yapısı üç ana maddede toplanır.
a) Koşacaksın, yardımlaşacaksın, rakibi presle
boğacaksın.
b) Sisteme uyacak, disiplini elden bırakmayacak,
aslara mahkum kalmayacaksın.
c) Takım olma özelliğini kavrayacak,
arkadaşlarınla bütünleşecek, yüreğini ortaya koyacaksın.
İşte o zaman şampiyon olursun.
Galatasaraylı futbolcu sırtındaki formanın terle ıslanan
kumaşı bedenine yapıştığında ona ruh verendir. Onun için
Galatasaraylılık ruhunu anlamak zordur!
Dünyada başka örneği olmayan 'Komutansız ordu'nun
başarısı herkesi şaşırttı.
Galatasaray'ın bu sezonunu anlatırken sondan başladım.
Çünkü işin püf noktası burasıydı. Kalli'den sonra
Galatasaray, İstiklal Savaşı'na gider gibi kenetlendi.
Sorumluluğu paylaşan bir çok kişi oluştu. Taraftarın
tribün desteği, yönetimin gece gündüz moral vermesi,
Florya'nın panayır yerine dönerek, çoluk çocuk mutluluk
yaşaması... Hepsi ama hepsi şampiyonluğun gelmesinde pay
sahibiydi. Cevat Hoca ve ekibi... Futbolcular... Ve
giderek havlu atmaya başlayan Fenerbahçe, Galatasaray'ın
şampiyonluğunda en büyük etkendi. Cevat Güler
komutasındaki ordu Fener'i de yenince ufuk açıldı.
Geriye sadece Sivas maçı kalıyordu. Galatasaray Sivas'ı
da Sivas'ta beş golle geçince son maça kalmadan şampiyon
belli olmuştu... Galatasaray.
Kalli, Galatasaray'a çok güzel şeyler aşıladı.
Disiplini, rakibin üzerine gitmeyi, sistem içinde
oynamayı ve gençlere güvenerek şampiyonluğa koşmayı
Kalli aşıladı ve şampiyonluk onunla geldi. Kalli'den
sonra futbolcuların bu kadar haysiyet savaşına girmesi
bile Kalli'nin yüzündendi. Kalli onlara kimlik
kazandırdı kimse farkında değil!
Dünyada eşi olmayan kenetlenme
2007-2008 sezonu şampiyonluğu; aklını ve yüreğini ortaya
koyanların olmuştur.
Bir takım parayla kurulur ama parayla takım olunmaz!
Her şeye rağmen Galatasaray! “
Tüm bunlar, bilinçli olarak dönüşü savunmaya
başladığımdan beri, dönüşün başarısı için ısrarla altını
çizdiğim, duygunun, sevmenin, kenetlenmenin, ruhun,
inancın, kararlılığın, yardımlaşmanın, sorumluluk
almanın ne kadar önemli olduğunu, bunlara öncelik
vermenin yanlış olmadığı inancımı pekiştirdi. Tüm bu ve
benzeri duyguları “şiir” de yoğunlaştırmış ve daha önce
bu köşede yayımlanan “Şiir ve Anavatana Dönüş” başlıklı
yazımda anlatmaya çalışmıştım:
“Bilenleriniz vardır, DÇB olarak 2005 Mayıs ayı yönetim
kurulu toplantısını Kaf-Fed'in ev sahipliğinde
İstanbul'da gerçekleştirmiştik. Ben 'Dönüş'ü anlattığım
konuşmama bir şiirle başlamış, sözlerimi yine bir şiir
ile bitirmiştim. İlginçtir, DÇB'nin 2003 yılındaki
toplantısına da katılmış, ancak her delege gibi
kendilerine de verilmiş DÇB ilkeleri kitapçığını, iki
yıl süresince okuyamamış bir arkadaşımız, hemen
eleştirilere başlamış ve ''şiirle anavatana dönüş
olmaz'' demişti… Ne kadar da yanlış değil mi?… Ben
şiirin ''Anavatana Dönüş''e çok büyük katkısı olduğunu
yaşayanlardan, çok büyük katkısı olacağına
inananlardanım. Özetle “Anavatana Dönüş”ü şiirsiz
düşünemiyorum.
İşte sevgili Esra'nın ''Si
Adighebze'', sevgili Kuban'ın ''Güzel
Atlar, Güzel İnsanlar'' makaleleri birer dönüş şiiri değil mi? Ben bu yazıları,
benzer şiirleri okuduğunda, dinlediğinde boğazı
düğümlenmeyenlerin anavatana dönüşlerinin zor
olacağından, dönseler de mutlu olamayacaklarından
korkarım… Evet şiir bir duygu ise eğer, yol gösterici
bir sevgi ise eğer, anavatan sevgisi, anadili sevgisi,
halk sevgisi, insan sevgisi ise eğer, şiire uzak kişinin
anavatanda huzur bulabileceğinden kuşku duyarım?”
Evet ben, Galatasaray’ın şampiyonluğunda 'Dönüş'ün
başarısını görüyorum ve bir kez daha “her şeye rağmen
Dönüş” diyorum. |