Forum sayfalarında
“birileri” geleceğe kalacağı, halkımızın gelecek
öngörüsüne büyük katkıda bulunacağı, bizlerin
bilinçlenmemizi, doğruyu bulmamızı sağlayacağı kesin
olan çok değerli görüşlerini, gelecekte birilerinin
sahiplenecek oluşunu önemsemeden -kendilerinde böylesine
değerli fikirler her arandığında bulunabileceği için -
adlarını açıklama gereği duymadan “CC yazarları”nı, güya
eleştirdiler. Benzer eleştirilerimsileri daha önce
yanıtladığım için görmezden gelmeyi düşündüm önce. Ancak
sayın “biri” muzaffer bir komutan edasıyla, sanki
çok haklı olduğu ve sözde eleştirileri karşısında pes
edildiği -yanıtlanmayanlar genelde öyle sanırlar-
görüntüsü ile sayfayı kapattırmaz mı?
“Sayın Süleyman Yavuz’un
son yazısından sonra konu başlığının kapatılmasını rica
ediyorum.”
Bir başka “biri” de
CC’da yazanlarının tartışmalarından çok mutlu. Şöyle
meydana çıkıp sille tokat birbirimize girersek dört
değil, sekiz köşe olacağı kesin. Çocukluğumuzda
tartışmaya tutuşan arkadaşlarını teskin etmeye
çalışacak, onları ayıracak yerde, kavgayı derinleştirici
etkisine inandığı için, tırnaklarını birbirine sürten
... msılar gibi bakın ne yazabiliyor:
“Şimdi burada O
ımmsıların yüksek fikir ve yazım hayatlarından örnek
vermeyeyim yanlış anlaşılır. tartışma açmak istemiyorum.
Ancak son CC yazarlarının durumunu ve tartışmalarını
görünce Allah herkese layık olduğunu veriyor demek geldi
içimden. Düşünsenize bizim yazarlar canlı yayında
tartışıyorlar .Amannn Yarabbi...”
Bir başka “biri”
kendilerinin değerinden habersiz olduğu, halkı için
vazgeçebileceği şeylerin de sınırı olmadığı için, dünya
durdukça anımsanacak özlü sözünü halkımıza
bağışlayıveriyor, hem de büyük harflerle:
“YETER ARTIK KENDİMİZ
İÇİN MÜCADELE EDELİM DİYECEK KAFALARA İHTİYAÇ VAR.”
Bu “biri”
kendilerinin “ihtiyaç duyulan kafalar”ın en
büyüğü olduğunun bilincinde olmayabilir mi sizce de? Ne
dersiniz?
Asıl dertleri “bağcı
dövmek” olan “birileri”nin, eleştirilerini
söylemediklerim üzerine kurgulamalarını, yazdıklarımı
görmezden gelerek suçlamalarını, yazdıklarımı
çarpıtarak, kendi istedikleri anlamı vererek çıkış
noktası yapmalarını anlıyorum. Anlayamadığım ise yine
asıl amacı “bağcı dövmek” olan bir başka
“biri”nin yazdıklarımı destekler cümlelerle beni
eleştirmesindeki ince zeka... Hele bir başka “biri”nin,
tırnaklarını sürtme nedeni olacak kadar birbirine aykırı
görüşleri dile getirenleri aynı potaya koyması olacak
şey mi? Hem bayağı uzun süredir yazan Hatam’ın hangi
yazısı bilinen anlamı ile tarih ağırlıklı olmuş ki ya da
Hatam, Hapi eleştirilerinde sözü edilen tarihi olayların
varlığını yokluğunu mu tartışmış, yoksa sayın “biri”
gibi daha çok tarih bilincini mi önemsemiş?
Peki tarih bilimine
bakışını;
“Asıl olana daha önce de
değinmiş, sayın Ali Sirmen’in bir bilim insanından
alıntıladığı bir cümleyi aktarmıştım:
“Halklar düşledikleri geleceklerine göre tarihlerini
yazarlar”
Rastlantıya bakın ki, sayın Mahir Kaynak’ın 23 Aralık
2008 tarihli Star’da yayımladığı yazı da bu yaklaşımı
destekler nitelikte:
“Gelecek geçmişi belirler mi?
Genel kanı geçmişin geleceği etkilediği hatta
belirlediği biçimindedir ama genel kanı bu olunca
geleceğe yön vermek isteyenler projelerine uygun bir
geçmiş yaratırlar yani geçmişi gelecek için
öngördüklerini destekleyecek biçimde yazar ve
yansıtırlar.”
(...) Aynı olayın farklı
tarih yazarları tarafından farklı anlatılması, kimi
aydınların dün kesinkes karşı oldukları görüşleri bugün
sineye çekmeleri, kimilerimizin Kuzey Kafkasya halkları
arasında hiçbir dönemde olmamış birliği ezelden beri
varmış gibi göstermeleri, daha 1950'lerde başlamış
politik ayrılığı bin dokuz yüz doksanlarda başladığını
dile getirmeler hep yukarıdaki görüşlerin doğruluğunun
kanıtı değil mi? cümleleri ile dile getiren Hatam
Sayın “biri”nin şu cümleleri ile eleştirilebilir
mi?:
“Saygıdeğer CC yazarları
arasında tarihsel perspektife dayalı tartışmalar bir
süredir devam ediyor.Bu anlamda tarih bilincini gündeme
getirmek lazım ancak hangi tarih ve hangi bakış açısı
sorusu öncelikli olarak karşımıza çıkıyor. Objektif
anlamda böyle bir yaklaşım olabilir mi? Yani yanlı tarih
anlayışı mümkün mü demeyin herkesin bildiği resmi tarih
yada farklı tarihi yaklaşım örnekleri en azından Türk
tarihinde aşina olduğumuz şeyler.”
Yada, “(...) önce her
doğrunun her zaman her yerde söylenmesinin doğru
olmadığı genel kabul gören bir yaklaşım. Sağlıklı aile,
sağlıklı toplum için neredeyse olmazsa olmaz bir kural.”
“Evet sayın Hapi tahmin
ettiğiniz gibi ben olayı bu dönemde dile getiriş
biçeminizi gelecek öngörüme aykırı bulduğum için
eleştirdim ve gelecek kurgumuzu torpillemek olarak
değerlendirdim. Siz de yanıtınızda gelecek öngörünüzü ve
bu yaklaşımın halkımız için ne kadar yararlı olduğunu
açıklamanız gerekirdi ama yanından bile geçmediniz.”
diyen Hatam’a
“Sayın Hatam yıllarca
Adige ve Abaza edebiyatında bir pantolon parası fiyatı
uğruna sürdürüldüğü iddia edilen insan ticaretini hangi
zamanda gündeme getirmiştir kiminle tartışırken bu
çıkışı yapmıştır.”
Eleştirisini getirmek en
iyimser yaklaşımla sayın “biri” nin Hatam’ın
yazdıklarını anlamadığı anlamına gelmez mi?
Peki yazılanı bile anlamakta
güçlük çeken sayın “biri” nin şu ironi, yani
kinaye ile anlatım denemesine ne demeli:
“Aslında tutarlı ve en
azından ulusal çizgilere en yakın kapsamlı bir şekle
sahip tarih bilinci ve anlayışı hiç bir yazarımızda yok
yada iyimser bir yaklaşımla bunu şimdilik halk henüz
hazır değil diye saklıyorlar.”
Sayın “biri”,
“tutarlı ve en azından ulusal çizgilere en yakın
kapsamlı bir şekle sahip tarih bilinci ve anlayışı”nı,
şimdilik “CC yazarlarını” henüz hazır görmediği için
kendine saklıyor olabilir mi?
“Kısaca ben de soruyorum
Wubıhlar konusunda sayın Hapi’nin yazdıkları doğru olsa
bunun bize bugün getirisi nedir? Faydası ne olacaktır.”
diyen bir başka sayın “biri”nin bu
sözlerinin, bu konuda benim sayın Hapi’ye getirdiğim
eleştiriden farklı bir anlamı olabilir mi?
Dahası bunda yeterli
görmüyor sayın “biri”. Amacı üzüm yemek
değil bağcı dövmek ya, Üç Cumhuriyetin birleşmesi
konusundaki görüşümü çarpıtıp ekliyor:
“Sayın Hatamın oynak
yaklaşımlarını hep neden diye sorgulamışımdır.
Alfabe dil birliğine evet ama cumhuriyetlerin birliğine
dur. Bu tutum anlaşılamaz sayın Hatam, bunu ne yaparsa
yapsın doğru bir forma koyamıyor.”
Halbuki Hatam, bu konuda
daha önceki yazısında şunları yazmış,
“Akide şekeri ister
misiniz?”, “Bir çay daha almaz mısınız?”, “Çok eskiyen
arabanızdan daya iyi değil mi son model bir Mercedes?”,
“Bir villanız olsun istemez misiniz?”, “Özel bir uçağa
ne dersiniz?” der gibi üç cumhuriyetin birleşmesini
isteyip istemediğim soruluyor. Hangi Adige istemez.
Uyuyup böylesine mutlu bir olaya uyanmayı ben de çok
isterim ama gerçekçi bulmam.” ve sormuştu:
”Peki siz istemez misiniz;
- Türkiye Cumhuriyeti anayasasında, Çerkeslerin de
kurucu öge olduğunun belirtilmesini.
- Türkiye'de gün boyu Adigece radyo televizyon yayını
yapılmasını...
- Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerde Adige dili ve
kültürü kürsülerinin açılmasını...
- Türkiye'de büyük küçük herkesin anadilini bilmesini?
- İstemez misiniz anadilini bilmeyen Adigelerin Türkler
tarafından ayıplandığı bir Türkiye’yi, uykudan böylesine
mutlu bir olaya uyanmayı?
Eminim istersiniz. Ancak bu istek ne kadar gerçekçi olur
ya da bir başka ülkede yaşayan ve kendi koşullarının
daha iyi olmasına çaba göstermeyen bir Çerkes'in,
sizlerden “gerçekçi değil” anlamına sayılan şeyleri
istemiyorum diyenleri, korkaklık, ruhsuzlukla suçlaması
namuslu bir davranış olur mu?
Ne dersiniz, benden yanıt bekleyen arkadaşlar, “namuslu
bir davranış olur mu?”
Ancak yanıtlayan olmadı.
Olmadı. Çünkü “birileri”, başkalarının
yazdıkları, yazmadıkları, üzerine, çarpıtmalar üzerine,
bilerek yanlış anlamalar üzerine politika yapma,
cehaletlerini ortaya koyacak olsa da sadece soru sorma,
sorulan soruları hiç yanıtlamama, kendi gelecek
öngörülerini hep saklama alışkanlıklarını bırakmıyorlar.
Yine bulundukları ülkede hak talebinde bulunamayacak
kadar, dahası kimliksizliği siper edecek kadar korkak
olan, gelecek öngörüsü olmayan başka “birileri”
de anavatanda, gelecek öngörüleri doğrultusunda çaba
gösterenleri korkaklık, ruhunu satmışlık. “oynaklık” ile
suçlamayı namus anlayışları ile bağdaştırabiliyorlar. Ne
diyelim?
“Allah ıslah etsin” demekten
başka elimizden ne gelir ki?
Ancak doğrusu “Adigece’de
"bıtı" ("kambur, beli bükülmüş") ve "şhavbate/шъхьаубатэ"
("kafa ütüleyen, geveze") anlamlarında iki sözcük
vardır. Bu iki sözcükte anlatılan tipe uygun düşecek
hayli kişimiz de vardır. sevgili yazarlar sayın Hapi bu
konuda haklı galiba siz ne dersiniz?” diye sözlerini
bağlayan bir başka sayın “biri”nin
Adigece bilgisine hayran kaldım. Sayın “biri” ne
ben de naçizane katkıda bulunayım. Adıghabze de bir de
zor anlayan, “natteççe yemıwawe - нат1эк1э емыуауэ”
anlamayan, konuşur konuşmaz da saatlerdir kendilerine
anlatılan şeyi anlamadığı ortaya çıkan kişi anlamına “qıme-къымэ”,
şhaqe-Шъхьакъэ” sözcükleri. Bu Sayın “biriler”den
“biri”nin kendilerine, “qıme”yi, Şhaqe’yi
çağrıştıran ayrıca yeni üretim sandığım “Şhanat”
Nickini yakıştırmış olması, ilahi adaletin bir tecellisi
olabilir mi?
Ne dersiniz? |