Zaman, zaman “Türkiye
“dönüşe karşıdır”, “dönüş Türkiye’nin zararınadır”
bezeri yargılara rastlanır sitelerimizde, dönüşün
tartışıldığı ortamlarda. Genelde olduğu gibi, sadece
kesin yargı dile getirilir. Bu çıkarımın dayandırıldığı
olgulardan, belgelerden hiç söz edilmez. Bunun birinci
nedeni çıkarımların olgulara dayandırılması gerektiğinin
henüz yeterince içselleştirilememiş olması bir diğer
nedeni de çözüm amaçlı tüm yolların dönüşe çıktığı,
dönüşü gösterdiğinin dile getirilmese de artık biliniyor
olmasıdır. Dönüşün seçeneksiz olduğu bilincidir.
Dolayısı ile özellikle dönüş karşıtları dönüşün
doğruluğunu, diğer çözüm önerilerinden, (yani henüz
açıklanmamış ve muhtemelen hiç açıklanmayacak
önerilerden) daha gerçekçi, yaşanılan ülke politikaları
ile uyumlu olduğunu düşündürtecek, belgeleyecek olgular,
gelişmeler görmezden gelinir.
19 Nisan 2009 tarihli hemen tüm gazetelerin manşetleri
ve tüm televizyonların ana haber bültenlerinde yer alan
benim Yeni Şafak gazetesinden alıntıladığım şu haber
gibi:
“Alman vatandaşlığına geçmekten çekinmeyin“
Hannover (A.A)
Almanya'da yaşayan Türklerin Alman vatandaşı olmaları
konusunda da çekinmemelerini isteyen Erdoğan, “Burada
yaşayan vatandaşlarımız Alman vatandaşlığına geçmekte
tereddüt etmesinler. Bunu altını çizerek söylüyorum.
Buna başka bir kılıf aramaya gerek yok. Burada rahat
olun. Vatandaşlık almanın hakların teşkilini garanti
edeceğini unutmayın. Bunu özellikle yaşları 18 ve 23
arasında olan ve bir tercih yapılmak durumunda bırakılan
gençlerimiz açısından söylüyorum” diye konuştu.
Dil öğrenme konusunda da Türklerin hiçbir tereddüt
göstermemeleri gerektiğini ifade eden Erdoğan, şöyle
devam etti:
“Bunu kesinlikle başarmalısınız, başarmalıyız. Tabii ki
yavrularımız, gençlerimiz en iyi şekilde Türkçe'yi
öğrenecekler. Türkçe'yi öğrenmeyen en iyi şekilde
Almanca'yı öğrenemez. Önce bunu ciddi şekilde
başarmalıyız. Zaten dil eğitiminin esası budur. Önce
kendi dilini iyi bileceksin ki, yabancı dili
öğrenebileceksin. Tabii bunun yanı sıra diğer bazı
dilleri öğrenmeyi de yavrularımız için ihmal etmeyin.
Burada yaşayan çocuklarımızın geleceği ve avantajı işte
bu vatandaşlık anlayışı olacaktır. İyi bir eğitim almak
ve iyi derecede Almanca öğrenmek, Almanya'nın siyasi,
ekonomik, kültürel ve ticari yaşamına katkı ve katılımda
bulunmayı da kolaylaştıracaktır. Buradaki sivil toplum
örgütlerinin de buradaki vatandaşlarımızın eğitimi ve
kültürel hakları konusunda hassasiyet içinde olmalarını
bekliyoruz. Vatandaşlarımızın en iyi şekilde
yönlendirilmeleri sizlerin aracılığıyla olacaktır.”
“Kendinizi
yalnız hissetmenize asla razı olmayız”
Avrupa'da yaşayan Türklere yönelik ayrımcı
uygulamalara ve saldırılara da değinen Erdoğan,
bunlardan büyük üzüntü duyduklarını belirterek, şöyle
konuştu:
“Almanya'daki Türklerin huzur ve güvenliği ikili
ilişkilerimizin en önemli boyutudur. Bunun da altını
çizmek istiyorum. Yetkililerden bu tür saldırıların
faillerinin en kısa zamanda yakalanmalarını, hak
ettikleri cezalara çarptırılmalarını ve benzer olayların
meydana gelmesinin önlenmesini ve gerekli önlemlerin
alınmasını bekliyoruz. Yetkili makamların bu konudaki
duyarlılıklarımızı paylaştıklarını da biliyoruz.
Uğradığınız mağduriyetin giderilmesi için hukuki yollara
başvurmanız önem taşıyor. Başkonsolosluklarımız
bünyesinde görev yapan hukuk danışmanlarımız, hukuk ve
hukuk mekanizmalarından faydalanılmasına yönelik
bireysel çabalarınızda sizlere yardımcı olmaya hazırız.
Başta Dışişleri Bakanlığımız olmak üzere devletimizin
tüm kurumları sizleri doğrudan ilgilendiren pek çok
konuda önemli çalışmalar yapıyorlar. Bu çalışmalar
önümüzdeki günlerde artarak devam edecektir.
Sizlerin burada kendinizi yalnız hissetmenize asla razı
olmayız. Hükümet olarak vatandaşlarımızın ve
soydaşlarımızın sorunlarını en hızlı ve en iyi şekilde
çözmenin gayreti içindeyiz. Sizlerin de sivil toplum
örgütleriyle birlikte daha fazla istişare ederek, daha
fazla bir araya gelerek barış ve huzur içinde bizlere
katkı vereceğinize gönülden inanıyorum. Şundan emin
olun, biz hükümet olarak yurt içinde ve yurt dışında tüm
soydaşlarımızın ve vatandaşlarımızın başı dik ve alnı
açık şekilde her türlü platformda varlık göstermesini
hedefliyoruz.”
Gururlandıran ve sevindiren rakamlar
Almanya'da yaklaşık 70 bin Türk işverenin bulunduğunu da
kaydeden Erdoğan, şunları söyledi “İşverenlerimizin
yatırımı 7,5 milyar Avro'ya, ciroları ise 33 milyar
Avro'ya ulaşmış durumda. Bu çok ciddi bir rakam. 33 bin
kişi bu şirketlerde istihdam ediliyor. Bu rakamlar bizi
ziyadesiyle gururlandıran rakamlar. Bu rakamlar bizi
milletçe sevindiren rakamlar.
Bu başarıların Türkiye ve Almanya arasındaki her türlü
ilişki ve işbirliğini daha iyi seviyelere taşınmak
amacıyla kullanılması bizim en büyük arzumuz. Hiç
kuşkusuz buradaki her bir vatandaşımız, bu noktada
üzerine düşeni yapacaktır. Ancak asıl yük burada
faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerimizin üzerinde
olacaktır.
Almanya'daki Türk sivil toplum örgütleri her alanda öncü
rol oynamak zorunda. Dünyada anavatanları dışında lobi
faaliyeti gösteren ülkelere baktığımızda önemli bir
yapıya sahip olduklarını görüyoruz. Sizler de aynı
şekilde işbirliği yaparak ortak hedefler doğrultusunda
buradaki vatandaşlarımızı harekete geçirebilirsiniz.
Vatandaşlarımızın sivil toplum örgütleri etrafında daha
çok kenetlenmesi bu toplumda sesinizi daha fazla
çıkartmanızı sağlayacaktır. Çatı kuruluşları niteliğinde
örgütlenmeniz de temsil niteliğinizi güçlendirecek,
karakterinizin hükümetlerinize iletilmesine ve sorunlara
çözümler üretilmesine yardımcı olacaktır.”
Eh demokrat bir ülkenin, kendi vatandaşları arasında
ayrım yapması düşünülemeyeceğine göre, Türkiye’nin de
vatandaşlarının, Alman vatandaşlığını teşvik ederken,
Rusya Federasyonu vatandaşlığına geçmelerini
engelleyeceği düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez,
böyle bir uygulamaya haklı bir gerekçe de bulunamaz. Hem
Türkiye’nin bu teşvik politikasının yeni olmadığı,
yıllardan beri uygulamada olduğu ve iktidara gelen
partilerden bağımsız olarak süregeldiği nasıl görülmez
anlamak güç.
Aynı şekilde özellikle son yıllarda Rusya
Federasyonu’nun, başka ülkelerdeki soydaşlarına olan
ilgisi gittikçe artmakta ilişkilerini geliştirmektedir.
Yine demokrat ve federatif bir ülke diaspora ülkeleri
arasında ayrım yapamayacağına göre, Rusya
Federasyonu’nun bu ilgisinin sadece Rus kökenlilere
yönelik olacağı da düşünülemez. Nitekim Yugoslavya
Adigelerinin, Rusya Federasyonu Hükümet kararı ile
anavatana dönüşlerinin sağlanması savaş gerekçesi ile
açıklansa bile son gelişmeler görmezden gelinemez.
Ürdün’de kurulmuş olan Rusya Federasyonu Eğitim Bilim
Merkezi’nin iki bin sekiz yılı Ekim ayında Ürdün’de
gerçekleştirilen, diasporada anadilinin nasıl korunup
geliştirilebileceği sorunlarının tartışıldığı
Devletlerarası Ulusal Dil Konferansı'na Ürdün’deki Adige
Derneği ile birlikte ev sahipliği yapması, on Kasım iki
bin dokuz tarihinde yürürlüğe giren RF Hükümet
kararnamesinde diasporada dilin korunması çabalarında
Rusça dışındaki diğer dillerin de özellikle belirtilmiş
olması, bu olumlu gelişmelerin sadece ikisi. Dilimizi
kültürümüzü yaşatmak konusunda samimi olanlar,
sorunlarımızın çözümü konusunda sürgünden bu yana en
şanslı dönemi yaşadığımızın kanıtı daha birçok argüman
bulabileceklerdir.
Bir diğer yaygın ve çok önemli değerlendirme yanlışı,
bizim gibi çeşitli ülkelere dağılmış, dağıtılmış
halkların her kesimi, kendi yaşadığı coğrafyadaki
sorunlarını irdeler çözüm yolları ararken, bizim
diasporanın, anavatanca izlenmeyen sanal ortamda,
anavatanın anlamadığı dilde anavatanı eleştirmenin doğru
olduğunu sanmasıdır. Örneğin sayın Tuncay Özkan’a göre
Suriye’de bir milyondan fazla Kürt’ün yaşamakta ve
bunların 200 bininin tam anlamı ile vatandaşlık hakları
bile bulunmamaktadır ve yine sayın Özkan’a göre
“Suriye’deki Kürt hareketi üzerinde PKK’nın çok büyük
gücü bulunuyor. Suriye’de eğer bir Kürt gücünden
bahsedilecekse, bunun PKK yani KADEK güdümlü” olacaktır.
Buna karşın PKK’nın, Türkiye sanal ortamında Suriye
Kürtlerini, Türkçe olarak eleştirdikleri, “korkak”,
“pısırık”, “ruhunu satmışlık” gibi güzel sıfatlarla
eleştirdikleri sanırım görülmemiştir. Çok sayıda
bulunabilecek örneğe karşın bizde, güdümlerine
alamayacakları anavatanı, anavatanın izlemediği sanal
ortamda, anlamadığı dilde eleştirmek hala kahramanlık
sanılır. Bizce değişmez ilke her ülkedeki sorunlarımızın
o ülke insanımızın izleyebildiği, o ülke insanımızın
anlayabildiği dilde tartışılması, çözüm yollarının
irdelenmesi ve varılan sonuçların uygulanmasıdır. |