Kafkasfederasyonu.org sitesinden öğrendiğimize göre 29
Nisan 2009’da “Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem
Özdemir, eşi Pia Castro ve Avrupalı Çerkesler
Federasyonu Genel Başkanı Admiral Daşdemir Kafkas
Dernekleri Federasyonu ve Ankara Kafkas Derneği'ni
ziyaret edeceklerdir.” Uygulanacak program da şu:
“Saat 19.00 – 20.00: Alt kat kış bahçesi salonunda
konuklarımıza Çerkes yemeklerinden oluşacak akşam
yemeği.
Saat 20.00 – 21.30: Orta kat salonda konferans ve soru
cevap. Konferansta Cem Özdemir Türkiye’deki insan
hakları ve kültürel haklar konusundaki görüşlerini ve
başta Abhazya’nın bağımsızlığı olmak üzere Kafkasya
hakkındaki düşüncelerini anlatacaktır.
Saat 21.30 – 23.00: Üst kat salonda Folklor gösterisi ve
mahalli düğün.”
Bu haber ve program karşısında sizler neler düşündünüz
bilemem, ancak ben programda “AP Çerkes Günü”, sayın Cem
ve genelde Batı’nın sorunumuza daha doğrusu kendi
Kafkasya sorununa yaklaşımları konusunda ne kadar haklı
olduğumun ipuçlarını bulduğumu düşündüm.
Programda bize ters gelen ilk şey konuların ele alınacak
biçemi. Demek ki, sayın Cem konuyu, söyledikleri ses
getirebilecek bir Çerkes siyasetçi, dahası bir Çerkes
düşünür gibi değil herhangi bir düşünür gibi tartışacak.
“Türkiye’deki insan hakları ve kültürel haklar
konusundaki görüşlerini”, benzerlerini hemen her gün
gazetelerde onlarcasını bulabileceğimiz genel çerçevede
anlatacak. İnsan Hakları ve Kültürel Haklar çerçevesinde
Türkiye’de Çerkeslerin durumuna ilişkin görüş
belirtmeyecek. Çerkeslerin Türkiye’deki haklarının
yeterli olup olmadığını sorgulamayacak. Yeterli
bulmuyorsa yapılabilecekler konusunda görüş
belirtmeyecek. Çerkeslerin kültürel hakları konusunda eş
başkanı olduğu partinin yaklaşımını anlatmayacak. Bir
dönem üyeliğini yaptığı Avrupa Parlamentosu’nda bu
konuda neler yaptığı ve ne gibi ilerlemeler
sağlanabildiği konularına değinmeyecek. Günümüzde
başkanı olduğu partinin konuyu gündemine alması için
yaptığı çalışmaları örneklemeyecek.
Gerçekte, salt düşünürle bir siyasetçiyi, bir eylem
adamını ayıran nokta da bu değil mi? Düşünür,
engellemelere karşın, bedel ödemeyi de göze alarak
düşüncelerini dile getirebildiğinde sorumluluğunu yerine
getirmiş sayılabilirken, görüşlerinin hayat bulması
konusunda çaba göstermeyen siyasetçinin dile getirdiği
görüşler konusunda samimi olduğu söylenebilir mi?
Ulusal kültürel konularımızda söylemleri ile eylemleri
çelişenlerimizin sayısı, bizlerde sayılamayacak kadar
çok olduğu için sayın Cem’in bu tutumunu
önemsemeyebilirdik, cümle, “başta Abhazya’nın
bağımsızlığı olmak üzere Kafkasya hakkındaki
düşüncelerini anlatacaktır.” bölümü ile sürmeseydi. İlk
akla gelen soru neden “başta Abhazya ve Güney Osetya’nın
bağımsızlıkları” değil de sadece “Abhazya’nın
bağımsızlığı”. Yine bu konuda sadece görüş belirtmeyip,
Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu
açıklayıp duran AB’nin, Güney Osetya ve Abhazya
bağımsızlıklarını tanınması için yaptığı çalışmaları
sağlanan ilerlemeleri anlatması daha ilginç olmaz mıydı?
Anımsayacaksınız daha önceki yazılarımda da sayın Cem’in
sorunlarımızı biz Çerkeslerin çıkarlarını ön plana alan
bir Çerkes yaklaşımı ile değil Batı’nın çıkarlarını ön
planda tutanların yaklaşımı ile değerlendirdiğini dile
getirmiştim. Paradigmamızın farklılığını sayın Cem
gibilerin paradigması anlaşılmadığında çelişir gibi
duran uyumlu davranışlarının anlaşılamayacağını dile
getirmiş,sitemizde;
http://circassiancanada.com/tr/yorum/nh/118_zavalliligi.htm
http://circassiancanada.com/tr/yorum/nh/119_avrupa.htm
adreslerinde bulabileceğiniz bu yazılarımın ikincisini
şöyle noktalamıştım:
“Sonuç mu?
Bizce batının bizlere verdiği önem, Rusya Federasyonu’nu
karıştırabilme potansiyel gücümüzle doğru orantılıdır.
Paradigması bu olan Batı. Paradigması farklı olanların
ya da Batı’nın neyi niçin yaptığının bilincinde
olmayanların anlamakta zorlanacakları eylem ve
söylemlerde bulunur.
Batı, anavatan Adigelerinin nihai amacının “Rusya
Federasyonu ile birlikte daha özgür bir yaşam” olduğunu
bildiği için anavatan Adigelerinin gıyabında, güya
onların sorunlarını tartışır. “Gün”e de Rusya karşıtı
oldukları bilinen diaspora Adigelerini konuşmacı olarak
çağırır.
Güney Osetya için öncelikleri elbette ki Cumhuriyet’in
Gürcistan içinde kalmasını sağlamaktır. Ancak bu, pek
mümkün görünmediği için Kuzey Osetya ile birleşmesini
yani Rusya Federasyonu’na katılmasını uygun görür. Çünkü
etkileyebildiklerinde, iki Osetya’yı kapsayan Alan
Cumhuriyeti üzerinden Rusya Federasyonu’nu rahatsız
edebilme olasılığı Küçücük Güney Osetya üzerinden
rahatsız edebilme olasılığından çok daha büyüktür.
Abhazya için öncelikleri de Abhazya’nın, taraflara kabul
ettirilebilecek bir statü ile Gürcistan içinde kalmasını
sağlamaktır. Ancak tren kaçmıştır. O halde şimdi aslolan
Abhazya’nın Rusya Federasyonu etki alanından
kurtarılmasıdır. Bunun da kanıtı Adige dilini ne ölçüde
bildiği kuşkulu, sayın Obama’nın Kafkasya danışmanı John
Colarusso’nun Kaf-Fed sitesinden aldığımız ve bir önceki
yazımda aktardığımız sözleridir.
“Programın konuşmacılarından olan Kanada McMaster
Üniversitesi Antoloji ve Dil Bilimleri Departmanı'ndan
John Colarusso, Çerkeslerin geçmişinden ve dil
yapısından bahsederek, Çerkeslerin toplumsal yapıları
hakkında bilgiler verdi. Çerkeslerin özelliklerini
maddeler halinde dile getiren John Colarusso, Çerkes
toplumsal yapılarında yaşlıların ve kadınların çok
önemli roller oynadığına dikkat çekerek, kadınların kan
davalarını başörtülerini ve şallarını yere atarak
durdurabildiklerini ifade etti. John Colarusso, "Çerkes
toplumu eğlenmeyi ve oynamasını çok sever. Bunun yanında
Çerkesler çok misafirperverdirler ve misafirin
zenginliğine ve fakirliğine bakılmadan karınları
doyurulur ve güvenlikleri sağlanır. Bunun yanında Çerkes
toplumunda sütkardeşliği anlayışı ise oldukça yaygındır.
(Alıntı içinde alıntı Necdet)"
İşte olaylar bu paradigma ile irdelenmediği sürece
“Çerkes Günü”ne bilim dünyasının Çerkes bildiği
Adigelerin değil de kendilerini Çerkes saymayan ve Abhaz
soy adı almayan Adigelere, Abhazya vatandaşı olabilme
kolaylığı sağlamayan Abhaz yetkililerin çağrılmış ve
özel görüşmeler yapılmış olmasının nedeni bir türlü
anlaşılamayacaktır...
Olayları, bir başkasının çıkar gözlüğü ile değil de
kendi halkımızın çıkar gözlüğü ile görebilenlerin hızla
arttığı umudumuzu yineleyelim ve yazıyı sevgili Kuban’a
özenti bir son sözle, “zavallılığı benimseyenler”e uyarı
anlamında bir Adige atasözü ile noktalayalım:
Son söz:
İki kez aynı kuyuya düşen kişi kördür.
Özetle; sayın Cem’i dernekte dinlemeyi, kendilerine
yanıtlarını gerçekten merak ettiğim, sizlerin de duymak
isteyeceğinizden emin olduğum daha birçok soruyu sormak
isterdim.
Toplantıya katılma olanağı bulabilecek arkadaşlarımızın,
kendi adlarına yada bizlerin adına bu soruları
soracakları beklentisi de safdillik olmaz diye
düşünüyorum.
Ne dersiniz? |