Öncelikle bu yazımın a-e karşıtı
yazıların üslubunu beğendiğim, desteklediğim anlamına
alınmasın diliyorum.
Ancak üsluptan bağımsız olarak sayın a-e ve sayın
eşlerinin, CC’nin yeteri kadar zamanını çaldığını, daha
olumlu tartışmalardan bizleri uzaklaştırdığını ve kimi
arkadaşlarımızın desteğinin sayın a-e’ye CC’de konuk ve
Çerkes damadı olduğunu unutturduğunu düşünüyorum
Halbuki sayın a-e epeycedir aramızda olduğuna göre,
haddi aşan damatlara anımsatılan Çerkes deyişini de
artık biliyor olmalı.
İkinci dileğim sayın a-e ve sayın eşlerinin bizleri bu
deyişimizi anımsatmaya zorlamaması.
Aslında çok uzun süredir a-e'yi yanıtlamayı ve “kendine
gel kardeşim” demeyi düşünüyordum. Çünkü sayın a-e
aldığı desteklerle haddini çoktan aşmış, halkımıza hedef
gösterir konuma gelmiş, CC'ye yakışan ve yakışmayanı
ayıklamaya başlamıştı. Baksanıza “Ermenilere soykırım
uygulandığı tezini desteklemeliymişiz” ve sanı belki de
sanrı “biz onları bu konuda destekleyelim ki onlar da
bizi desteklesinmiş” gibi..
Halbuki şimdilerde olduğu gibi bizlere fazla karışmaya
başladığında, yol yordam göstermeye kalktığında, sorular
sormaya sorgulamaya kalkıştığında, ta 04 Aralık 2005
tarihinde kendilerine bir yanıt yazmış ve sorularına
karşılık sorular sormuştum.
Soruları yanıtlamamış, yarım ağız özürler dilemişti.
Şimdilerde ise arkadaşlarımızı birbirine düşüren daha
cüretkar yazılar yazmaya başladı. Kimi konularda
başarılı olmadığı da söylenemez sanırım.
Çok önceleri kendilerine yazdığım yanıt şu idi:
“Sevgili a-e,
Sağlıklı tartışabilmek için asgari bir bilgi düzeyinin
gerekliliği, sevgili Talebe zorunlu olmadığını söylese
de yadsınabilir mi? Yeni başlayan birine Cebir'i
anlatmak için x ve y’den başlayabilirsiniz. Ancak x ve
y’yi anlatıldığı gibi, bilimin anladığı gibi anlamak
istemeyip, kendisi öyle istediği için, istediği anlamı
verenlerle Cebir'in daha üst düzey kuramları nasıl
tartışılabilir. Peki, daha önce defalarca yazılmış,
tartışılmış halen tartışılan, bilinmesi gerekli olan,
biliniyor olan konularda hep yeniden aydınlatılmayı
beklemek ciddiyetle, muhataba saygı ile bağdaşır mı? Ben
daha önce de yazmıştım hakaret ve saygı konularında
biraz farklı düşündüğümü. Örneğin “anavatanda
yaşayanların bedel ödemediğinin söylenmesi, kendime
karşı kullanılan hakaret sözcüğünden daha çok yaralar
beni. Anavatandakilerin izlemedikleri sitelerde,
anlamayacakları dilde, Kuzey Kafkasya politikalarını
tartışmanın onları hiçe saymak anlamına geldiğini
düşünürüm…
Sevgili a-e üzülerek söyleyeyim ki, sorduğunuz sorular,
Çerkeslerin neden anavatana dönmeleri gerektiği konusunu
hiç anlamadığınızı gösteriyor. Bunu anlamak, anlamak
istemeyenler, eskiden anlarken bugün anlamaz olanlar
mebzul (*) yığınla… Ancak cumhuriyetlerin statüsünü
sorduğunuz soruda Abhazya ile Adigey’i aynı kefeye
koymanız anlaşılacak gibi değil… Halbuki bu sayfadaki
daha ilk yazımda, eleştiri de yöntem konusuna dikkat
çekmiş şunları söylemiştim:
“Belirli bir düşünce eleştirilecekse eleştiriye temel
olması gereken, çıkış noktası yapılması gereken şey o
düşünce savunucularının söylemleri, yazıları olmalı.
Eleştiriyi yapan kişinin eleştirdiği kişilerin
söylediklerini, yazdıklarını, yaptıklarını değil de,
kendi ürettiği söylemleri temel olarak almasının,
nesnellikle, doğrulukla, gerçekçilikle…
Bağdaştırılabileceğini sanmıyorum.
Çıkarımlar, sanıya, öznel görüşe değil, mutlaka bilgiye,
bilgi, belgeye dayanmalı, gerektiğinde de bilgi
kaynakları gösterilebilmelidir.
Karşılaştırmalar benzer konularda, aynı ölçü birimleri
ile ve bilinen anlamları ile yapılmalıdır. Kullanılan
terimler, bilimsel anlamları ile kullanılmalıdır.
Örneğin ağırlık ölçü birimi olarak grama tüm dünyanın
verdiği anlamın verilmesi nasıl bir zorunluluk ise,
asimilasyon, anadili kullanma özgürlüğü, etnisite, ulus
vb terimler de bilimin anlayıp anlattığı gibi
algılanmalı kendimize özgü anlamlar verilmemelidir...
Sorunun çözümü konusunda sorumluluk duyuluyorsa,
benimsenmeyen görüşler, sadece eleştirilmekle
kalınmamalı, çözüm önerileri de sunulmalıdır.
Sosyolojik olayların kişilere, kişilerin dünya
görüşlerine göre, algılama düzeylerine göre, farklı
algılanabileceği hep göz önünde bulundurulmalıdır.
Örneğin “nerede olursan ol, ne yaparsan yap, nasıl sahip
olursan ol, ama mutlaka paralı ol“ gibi bir yaklaşımı
dünya görüşü olarak seçmiş birine, anadilin güzelliği,
korunması geliştirilmesi gerektiğinin
anlatılamayacağının bilincinde olunmalıdır ya da dini
inancının gereklerini yerine getirmeyi yaşamın amacı
olarak seçmiş (günlük yaşamında, dinin gereklerine de
bir pay ayırma gibi dindarlık değil demek istediğim)
birine, ulusal-kültürel değerleri koruyup geliştirmenin
önemi, bunun için özveride bulunmanın gerekliliğinin
anlatılamayacağı bilinmelidir, gibi daha sayılabilecek
bir çok şey.”
Bu söylenenler doğrultusunda, daha önce yazdıklarımda
yanıtları bulunabilecek olmakla birlikte bence bana
yöneltmeniz gereken, “Dönüş Nedir?, Niçin Dönüş?, Nasıl
Bir Dönüş? Kimlerle Dönüş?” gibi sorular olmalıydı.
Zaten sorularınız, Dönüş’ün ne olduğu, anavatana niçin
dönmememiz gerektiği bilinerek soruluyorsa, “Dönüş’ün
olmayabileceğini” sezdirecek yanıtlar alınması umudu ile
bağlanan, tuzak sorular olarak da değerlendirilebilir.
Özetle sevgili a-e bilerek ya da bilmeyerek
Şıblekhue’nin yerinde tespiti ile “… açık ya da örtülü
şekilde diasporayı anavatandan koparmak ona karşı
duygularımızı tamamen Türkiye içi yapılanmalara
yönlendirmek.” çabasını gösterenlere katkıda
bulunuyorsunuz.
Bize göre Dönüş, Adıghe-Abaza halkları için “ulusal idea”
dır.
Günümüzde, anavatan ile diaspora birbirine muhtaçtır.
Anavatan evlatlarına hasret, anavatanın yaşam suyundan
yoksun diaspora öksüzdür.
Halkımız için düşlediğimiz tüm güzel şeylere kavuşmamız,
ancak anavatana dönüş ile mümkün olabilecektir.
Çok sayıda ülkeye dağıtılmış, yok olmanın eşiğine gelmiş
halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan diaspora için,
anavatana dönüş ulusal kültürel değerleri
yaşatabilmenin, halk olarak varlığını sürdürebilmenin
tek yoludur. Anadilin okunup yazıldığı,
parlamentolarında kendilerine kontenjan ayrılan
ülkelerde yaşayanlar dahil diaspora Adigelerinin yok
oluş hızı bunun, en belirgin göstergesidir. Döneminde
devlet yönetimine hakim olmuş Çerkes Memluklarının
akıbeti ise diaspora Adigelerinin varlıklarını
koruyamayacaklarının kesin kanıtıdır.
Diaspora Adigelerinin anavatana dönüşünün sağlanması,
tarihsel topraklarında sürekli olarak baş kakıncı
yapılan anavatan kesimi için onurlu ulusal yaşamı
geliştirme çabalarına en büyük katkıyı sağlayacaktır.
Bize göre bu yaklaşım, halkımızın, ulusal-kültürel
değerler için mücadele verdiğini söyleyen bilinçli her
bireyinin benimsemesi gereken bir paradigmadır.
Ancak anavatana dönüşün, çok sıradan ikinci bir
boyutunun daha olduğunu, görmek, bilmek ve önemsemek
durumundayız: Diasporadaki insanlarımızın, diğer
halklardan herhangi biri gibi Rusya Federasyonu ve
federasyon üyesi cumhuriyetlerimizde, daha rahat
yaşayacaklarına, daha mutlu olacaklarına inanmaları, iş
adamlarımızın da Rusya Federasyonu’nda daha kazançlı
işler kurabileceklerini görebilmeleri, bu amaçlarla
dönüşü gerçekleştirmeleridir. Ayrıca, yıllardır başta
ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkenin başvurduğu yeni
vatandaş kazanma yöntemlerinin, dramatik bir düzeyde
nüfusa ihtiyacı olan Rusya Federasyonu için de gündeme
gelmesi hiç de uzak bir olasılık değildir. Bu öngörüye
uyumlu politika geliştirmek de bizim
sorumluluğumuzdadır.
Anavatana anavatan olduğu için dönülmelidir.
Anavatana, bu güne kadar anavatanın bekçiliğin yapmış
kardeşlerine kaderini paylaşmak için dönülmelidir.
Anavatana, halkı ile birlikte üretme, ürettiğini halkına
da sunma mutluluğunu yaşamak için dönülmelidir.
Dahası halkıyla birlikte çekilecek sıkıntıda da bir
mutluluk yaşanabileceği bilinci ile dönülmelidir (...)
gibi.
Dönüş, böyle anlaşıldığında, yanıtları, diasporada
kalacakların kesinlikle yok olacağı, ancak anavatan
kesiminin varlığını sürdürebileceği, geliştirebileceği
gerçeğini değiştirmeyeceği için sorularınızı şu aşama ve
ortamda anlamsız buluyorum. “Diasporayı anavatandan
koparmak” için sorulmuş olabileceği düşüncesini de
kendimden uzaklaştıramıyorum.
Şimdi izninizle, ben de size eğer samimiyetle
yanıtlarsanız, dönüş konusunda samimi olanları
diğerlerinden ayırmamızı sağlayacak birkaç soru sorayım.
Altmışlı yıllarda, bir kısım diaspora Ermeni’si,
sosyalist oldukları, sistemi çok beğendikleri için mi
dönmüştü Sovyetler Birliği’nde yer alan Ermenistan
cumhuriyetine.
Ermeni diasporası Ermenistan’ın yer aldığı Sovyetler
Birliği’ndeki sistemi eleştirerek Ermenistan’a dönebilir
miydi?
Ermenilere soykırım uygulandığı tezini kabul ettirmeyi,
öncelikli görev sayan bir Ermeni’ye Türkiye Cumhuriyet’i
vatandaşlık verir mi? Seyahatlerini engellemez mi?
Türkiye’nin bir bölümünü, Ermenistan kabul eden ve bu
toprakların bağımsız olması ya da Ermenistan’a
bağlanması için çalışan Ermenilere, Türkiye Cumhuriyeti
oturma izni, vatandaşlık verir mi?
Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanına, başbakanına katil
diyenlere Türkiye Cumhuriyeti, oturma izni, vatandaşlık
verir mi?
Birlikte örgüt kuracakların, aynı amacı paylaşıyor
olması gerekmez mi?
Amacı anavatana dönüş olan örgüt önermesine karşın,
Dönüş gibi bir derdi olmayanlarla aynı çatı altında
olunması gerektiğini ileri sürenlere, “bu ne biçim
örgütçülük, bu ne biçim dönüşçülük” deme hakkımız doğmaz
mı?
Günümüzde Talebe’nin önerdiği tipte güçlü örgüt, güçlü
finans kaynağı demek değil mi? Güçlü bir derneğin
finanse etmediği güçlü örgüt kurulabilir mi? Devletler
kendi amaçları için kullanamayacakları örgütleri finanse
eder mi?
Önerilir önerilmez toplumun bütünü ile sahiplendiği,
çözüm önerisi biliyor musunuz?
Bir görüşün doğruluğu yada yanlışlığı, sizce destek
verenlerin sayısı ile mi orantılı?
Rusya Federasyonu karşı çıkmasa bile, bilinen nüfus
oranı ile Adigeler, benim hayalini bile kurmadığım Kuzey
Kafkasya Federasyonu’na üyeliği ne gibi demokratik bir
yöntemle sağlayabilecekler?
Sadece tek bir siyasal örgütü olan halk biliyor musunuz?
Dönüşü kendi politikaları olarak seçen yönetimlerimizi,
yapabilecekleri konusunda denemeden, diasporada hayali
örgüt kurmanın anlamı var mı?
Çerkeslerin ulusal sorunun tartışıldığı bir Kürt ya da
Ermeni sitesi biliyor musunuz?
Çerkes ulusal sorununa bakış açıları örtüşmediği için
kendi aralarında tartışan, küsüşen, hakaret eden
Ermeniler, Kürtler tanıyor musunuz?
Daha epeyce soru eklenebileceğini görmüşsünüzdür ama
zaten çok uzun bir yazı oldu… Ara vermekte yarar var…
Görüşlerimi paylaşan, paylaşmayan tüm arkadaşlara
çağrım, lütfen tartışmaları kişilikler üzerine
kurmayalım. Daha önce de belirttim. Günümüze kadar
hiçbir halkın yapamadığını halkımızdan beklemeyelim, tek
dernek çatısı altında toplanabileceği beklentisine
girmeyelim. Sorunlara çözüm önerisi getirelim. Getirilen
çözüm önerisinin sadece olmazlığını söyleyerek puan
toplamaya çalışmayalım. Kendi önerimizi getirelim.
Öneriler içerisinde yakın geçmişte olduğu gibi günümüzde
de, en gerçekçi olanını seçebileceği konusunda halkımıza
güvenelim.
Ben benim anladığım dönüşü özetle de olsa
anlatabildiğimi sanıyorum. Ayrı görüşte olanlar da -ki
başka arkadaşlar da rica etmişlerdi- kendi bakış
açılarını ortaya koyarlarsa, tartışmayı sürdürür, samimi
isek çala, çala bir hava da tuttururuz..
İnanın hepinizi seviyorum. Tarzıma katılmayan Talebe,
sizi de…
Bugünkü gazetelerde kendime yakın bulduğum iki görüş
çıktı. Onları da paylaşayım istedim sizinle… İlki Çerkes
ulusal politikasını “ezeli ebedi Rus-Çerkes düşmanlığı”
üzerine temellendirmek isteyenler için:
Etyen Mahçupyan 04 Aralık 2005 Zaman Gazetesi.
Türkiye medyasının görmediği veya görmek istemediği bir
haber geçen hafta bütün yurtdışı yayınların parçası
oldu: Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan verdiği demeçte
şöyle demişti: “Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin önüne
Kopenhag Kriterleri dışında bir engel çıkarması kabul
edilemez.” Avustralya’daki Türkçe yayın programında
dinlediğimiz bu önemli haber Ermenilerin içinde
bulunduğu büyük zihni değişimi ortaya koymakta.
En milliyetçi kesim olan Taşnaklar bile, geçmişi
donduran yaklaşımların geleceği rehin aldığını artık
fark ediyor.
Kısacası Türk resmi tezini savunanların bir sürprize
hazır olmaları lazım: Ermeniler ‘soykırım’ kelimesini
bir kenara koyarak tarihsel olayın kendisine bakan ve
yaşananları devlet/yurttaş ilişkisi içinde çözümleyen
bir bakışa kaymaktalar. Bu durum ‘soykırım olmadı’
repliğini tekrarlayarak ve hukukun ardına gizlenerek
tarih ‘üretme’ kolaycılığına pek izin vermeyecek.
Türkiye toplumu bundan sonra vicdanıyla çok daha baş
başa kalırken, tarihe mesafe alabilen bir kimlik
geliştirme şansını da yakalayacak
İkincisi de anavatanımızı, cumhuriyetlerimizi,
halkımızın bugüne kadar ki üretimlerini rastlantı
görenlere, küçümseyenlere:
Hürriyet 2005 12 04 Murat Bardakçı
Bülent Ecevit’in Hint şairi Tagore’dan
yaptığı tercümede ‘Lambaya, aydınlığı için teşekkür et
ama karanlıkta durarak ışığı tutan eli unutma’ diye çok
güzel bir cümle geçer…
Bilmem siz de beğendiniz mi?
(*) Mebzul: Bolca, Çokça. (CC)
Evet yukarıdaki metin daha önce yazdıklarımdı. Şimdi ise
diyorum ki;
Sayın ae’nin bilerek ya da bilmeyerek değil bilinçli
bir şekilde Şıblekhue’nin yerinde tespiti ile “(…)
açık ya da örtülü şekilde diasporayı anavatandan
koparmak ona karşı duygularımızı tamamen Türkiye içi
yapılanmalara yönlendirmek.” çabasını gösterenlere
katkıda bulunuyorsunuz. Dolayısı ile Türkiye Ermeni
cemaatinin Çarlık Rusya’sının Çerkeslere soy kırım
uyguladığını kararını alması ve Ermenistan
Cumhuriyeti’nin bezeri bir kararı alıp kabulü için Rusya
Federasyonu’na başvurmasını sağlayıncaya kadar, önemli
politik görüşlerinizi CC'de değil, tüm insanlığa adanmış
sitelerde dile getirmenizin daha uygun olacağını
düşünüyorum.
Evet Sayın a-e: Eğer bizleri gerçekten seviyor ve
önemsiyorsanız, çok sevdiğiniz CC’yi sadece izlemenin,
Çerkes ulusal mücadelesine CC’de yazmaktan daha büyük
bir katkı olacağını anlayabileceğinizi ve ortamı
huzursuz ettiğinin ayrımında olduğunda, haklılığına
inansa da geri adım atabilen kişilerin olgunluğunu
gösterebileceğinizi umuyorum… |