Yahudi İsrail'e dönüyor, ona
kucak açılıyor ama Kafkasya kendi çocukları için bile
bir yuva kurma güçlüğü içinde. Bunu saklayalım mı?
Toplumu bilgilendirmeyelim mi?
a-e gerçekten bahane imiş. Öyle ya size doğrudan
yöneltilen soruları değil de a-e’yi önemsediniz. O da
kabulümüz. Kafa kafaya verin soruları birlikte
yanıtlayın isterseniz ama yandan değil doğrudan yanıt
verin lütfen.
Bu kez hakkınızı teslim edeyim. Tam da dersi kaynatmak
isteyen talebelerin yöntemini seçtiniz. Asıl konu ile
pek alakası olmayan telden çaldınız. Yetmedi beni de
sabote etmekle suçladınız. Neyi sabote ettiğim pek
anlaşılmadı ama onu da uyandığınız başka bir gün
anlatırsınız değil mi ama?
Ben, benim için yaptığınız yakıştırmadan çok CC’nin
sırlarını uluorta deşifre etmenize üzüldüm. Sizin gibi
bir örgütçüye de yakıştıramadım. Aslında bildiğiniz gibi
böylesi güzel sıfatları herkes, herkese yakıştırabilir
ama bizlerin CC olarak şu kadar okurumuz var bizleri
önemseyip izleyen. Onun için, bizlerden hangimizin
sabotajcı (sabote eden yerine) hangimizin ajan,
hangimizin ajan provokatör hangimizin megaloman,
hangimizin kafayı yemiş, hangimizin artık beyninin
sulanmış olduğunu ya da olabileceğini tarihe bıraksak da
sadede gelsek ve daha somut şeyler üzerine konuşsak
diyorum.
Örneğin, dönüşçüler öz eleştiri yapmalı demiştiniz.
“Hodri Meydan'' demiştim. Arkasından da dönüşçülerden öz
eleştiri isteyenlerin önce kendilerinin öz eleştiri
vermesi gerektiğini ve söze de dönüşçülerden özür
dileyerek başlamaları gerektiğini eklemiştim. Şimdi daha
bir özelleştiriyorum:
Bakın sayın Talebe, dönüşün pik yaptığı yıllarda siz
şimdiki gibi dönüşü savunmuyordunuz. Yani dönüşçü
değildiniz. Şimdi hararetle savunduğunuza göre o
günlerde birlikte olamadığınız, katkıda bulunmadığınız,
bir bölüm enerjilerinin boşa harcanmasına neden
olduğunuz için, eleştiriye dönüşçülerden özür dileyerek
başlamanız gerektiğini düşünüyorum. Arkasından da eğer
hasta idiyseniz doktorunuzdan rapor getirmeniz ya da
dönüşü şimdi savunduğunuz gibi hararetle savunmamış
olmanızı gerekçelendirmeniz gerekir.
Hadi bu seferlik daha kolay yanıtlayabilmeniz için
yanıtı çoktan seçmeli yapalım.
a) O zamanlar ben daha küçüktüm, aklım politikaya
ermiyordu.
b) Dönüşü anti-demokratik görüyordum.
c) Çok daha önemli işlerim vardı. İçinde
bulunduğum grupların gündeminde Çerkes Ulusal Sorunu
yoktu ama olsun zaten benim gündemim de yoktu.
d) Ben halkımdan çok bütün halkları seviyordum.
Hadi geçmişi bırakalım. Sayın Talebe doksanlı yıllarda
da anavatanı, dönüşü önemsemediniz. Olayların içinde
değildiniz. Eğer Çerkes ulusal sorununu dert edinen
biri, olayları izleyen biri ve şimdi kendinizi sunmaya
çalıştığınız gibi dönüşçü biri olsaydınız hep sözünü
ettiğimiz vatandaşlık yasasının yürürlükte olduğu
dönemde şimdi açmış olduğunuz kampanyayı açardınız.
Haberiniz bile olmadı. Namazda gözünüz olmadığı için
ezanı duymadınız.
Son birkaç yıldır da dönüşün sadece sözünü ediyorsunuz
siz. Yine gündeminize almamıştınız. Eğer gündeminizde
olsaydı şimdilerde reklamını yaptığınız yasanın 2002
yılında yürürlüğe girdiğini. Yasanın hem Rusça hem de
Türkçe'sinin Kaf-Fed sitesinde yıllardan beri hem de
“Anavatana Dönüş” başlığı altında yayında olduğunu
bilirdiniz.
Dahası Maykop ziyaretinizde bile gündeminizde yoktu ki,
tüm bunlar anlatıldığı konuşulduğu halde “gece yarısı
konuşmalarında” yasadan tanıdığı olanaklardan hiç söz
etmediniz.
Kırk yıldır böyle asıp kesip sonra yok olanları çok
gördüğümüz için de kusura kalmayın şimdilerdeki
yaygaralarınızı da kuşku ile karşılıyoruz.
Örgüt’e de değinelim biraz:
Siz olaydan o denli bi haber ya da kendi yapmadığınız
şeye o kadar uzaksınız ki, Maykop’ta 1993'de örgüt
kurmuş olanların örgütlenmeleri gerektiğini
söyleyebiliyorsunuz. Biz ise sizi var olan örgütlerin
daha sağlıklı bir yapıya kavuşması için katkıya
çağırıyoruz. Tanımladığınız örgüt modelini ise ben de
hiç düşünmedim. Birincisi gerekliliğine inanmıyorum.
İkincisi de anavatana ziyarete gelmekten korkanların
tanımınıza uygun örgütlenmeyi zaten yapamayacaklarını
bilmem. Örgütü bu denli gündemde tutmanızı
eleştirişimiz, öyle korkulacak bir örgüt kurabileceğiniz
korkumuzdan kaynaklanmıyor. Her türlü çalışmayı
yapabileceğiniz örgütlerimizin var olduğunu düşünüyor ve
size en yakın örgütte çalışmaya başlamanızı doğru
buluyoruz.
a-e konusuna gelince;
Sayın ae’nin mesajı almış olduğunu ve gerekli görürse
yanıt verecek yetenekte olduğu sadece benim değil
hepimizin malumu.
Sayın a-e’den ricamı daha sade bir dille anlatayım.
Sayın a-e bizi çok sevdiği için bizleri halkının
sorunlarına ortak etmek istiyor. Size belki sağlıklı
görünüyor bu yaklaşım ancak bana ters geliyor. Benim
bildiğim sevilen kişiye “sana nasıl yardımcı olabilirim”
diye sorulmasıdır. Sevilen kişinin gıyabında, sevilen
kişinin hiç tanımadığı kişilerden bile sevdiği kişiye
yardım sağlamaktır. Yani a-e gerçekten bizleri seviyorsa
yapması gereken bizlere akıl vermek değil, Ermeni
halkının, Ermeni örgütlerine sorunumuzu anlatması,
bizlere nasıl yardım edebileceklerini tartışması,
sorunumuzu çözme konusunda mutlaka bizlere yardımcı
olmaları konusunda kendi halkını ikna etmesidir.
Bir de sanki genel yaklaşımımızda da temel bir farklılık
var gibi. Siz yöntem olarak tümden gelimi daha çok
tutuyorsunuz sanırım. Tüm insanları, tüm halkları bu
arada yer kalırsa kendi halkımızı da seviyorsunuz.
Bizlerin yöntemi ise belki modası geçmiş de olabilir ama
daha çok tüme varım gibi. Yani bizler önce halkımızı,
vatanımızı seviyor, anamızı güzel buluyoruz. Bunun
sonucu olarak da herkesin kendi halkını, vatanını
sevmesini, kendi anasını güzel bulmasını doğal
karşılıyoruz. Avarların dünyaca ünlü ozan-yazarı Resul
Hamzat ise, “Benim Dağıstan'ım” adlı nefis destan
romanında kendi dağlarını sevmeyenin başka dağları
sevemeyeceğini, kendi halkını sevmeyen insanın başka
halkları sevemeyeceğini, kendi anasını sevmeyenin başka
analara saygı duyamayacağını çok güzel anlatıyor,
öneririm.
Bilme konusuna da değineyim biraz. Felsefe,
ekonomi-politik…, daha ne eklerseniz, bilgimin sizler
kadar derin olmadığını yeri geldikçe ben de yineleyip
duruyorum. Bu derin bilginizi de arada kıskanmıyor
değilim. Ancak ne gariptir ki bu derin bilginiz, şimdi
doğru bulduğunuz dönüşün, daha önce de tüm enerjinin
üzerine harcanması gerekli çözüm önerisi olduğu
gerçeğini kavramanıza yetmedi.
Bu durumunuz bana o çok ünlü, boğazı geçmeye çalışan
fizik profesörü ile kayıkçının diyalogunu anımsattı.
Hani, profesörümüz Arşimet yasasını bilmeyen kayıkçıya
“ömrünüzün yarısı gitti demişti ya. Hemen sonrasında
deniz bozmuş ve kayıkçı profesörümüze yüzme bilip
bilmediğini sormuştu ya. “Hayır bilmiyorum” diyen bilim
adamına kayıkçımız “sizin ömrünüzün tamamı gitti''
demişti ya…
İşte sevgili talebegiller ben Arşimet yasasını bilen
profesör değil yüzme bilen kayıkçıyım ve yüzüyorum son
nefesime kadar da yüzeceğim. Yüzeceğim çünkü halkıma
sözüm var:
(…)
Sözün kısası güzelim,
Seni sarsmamalı
En sağlam bildiklerinin yıkılışı.
Yıldırmamalı seni,
En yılmaz bildiklerinin yılgınlığı
Ve yürümeli yürümelisin
İnancın doğrultusunda
Sağlam adımlarla,
Taaa ki, ereğine varıncaya dek,
ya da ölünceye… |