|
|
|
|
|
“ŞUIJE
PSI DEĞEXHUAĞA?”
“AĞZINIZ SUYLA MI DOLU?” |
06.09.2009 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
“Şuıje Psı Değexhuağa?..”
“Ağzınz suyla mı dolu?..”
Son günlerde Türkiye’de kopan gürültülere karşın
Türkiyeli Çerkes aydınımsılarının sessizliği yukarıya
aldığım Çerkes deyişini anımsattı bana. Tanık olduğu
olaylar karşısında mutlaka konuşması, görüş belirtmesi
beklenen, ancak ağzını açmayan ya da olayın özüne uzak
şeyler geveleyenleri hedefliyor bu Çerkes deyimi. Öyle
ya ağzı suyla dolu kişi nasıl konuşabilsin ki...
Konuşmak için olsa bile ağzını açtığında kendi üstü
başını, salya su karışımı ile kirletmez, çevreyi de
berbat etmez mi?
Bir de “Türkiye’dekine benzer, bizleri yakından
ilgilendiren konular Karadeniz’in bu yakasında
tartışılıyor olsaydı, sanal ortam nasıl hareketlenir
anavatanı, uğruna canını verecek kadar seven ancak
diasporada daha mutlu aydınlarımız (!) ne inciler
dizerlerdi kim bilir” diye düşünmezlik de edemiyorum.
Demek ki bu arkadaşlarımıza göre Türkiye’de tartışılan
çok kültürlülük “diğer diller” yani anadilimizde de
radyo-tv dahil yayın özgürlüğü vb konular üzerinde
düşünülmeyecek, konuşulmayacak, taleplerde
bulunulmayacak kadar önemsiz, çok uzağımızda konular
olmalı...
Geçen hafta içinde sahur saatlerinde TRT-2'de tamamını
izleyemediğim için üzüldüğüm bir tartışma programının
sonuna yetişebilmiştim. Tartışılan konu Kürt ya da
demokrasi açılımı idi. Konuşmacıların her biri de
tartışılan konuda araştırma yapmış bilim adamları idi.
Tezlerini bu araştırı verileri üzerine kuruyorlardı
Konuşmacıların adlarını bile öğrenemedim, internette de
bulamadım programı. Ancak şivesinden konuşmacılardan
birinin Kürt olduğu kesindi... Daha dün yazılsaydı
yazanı konuşanı idam değilse bile ömür boyu hapis istemi
ile yargılatacak konular, suya sabuna dokunmayan bir
sanat yapıtı gibi tartışılmıştı... Örneğin Kürtlerin
yüzde kaçı bağımsızlık yanlısı idi? Anadili eğitiminden
ne anlaşılmalıydı? Tanınan haklar, sağlanan olanaklar
bağımsızlığı düşündürmez miydi? Dilin tanınması, serbest
bırakılması dağdakilerin evine dönmesi için yeterli
olabilir miydi? Bu hakların tanınması Türkiye’nin
bölünmesi tehlikesini büyütmez miydi? Sayısı az olmayan
karşılıklı evlilikler iki halkın birlikte yaşama
isteğini olumlu yönde etkilemez miydi?
Ancak en çok ilgimi çeken Kürt bilim adamının kimi
söyledikleri idi. Anlam olarak şöyle: “Konuyu tartışan
kimileri Kürtler ve farklı dilleri konuşan diğer
gruplardan söz ediyorlar. Bu yanlış. Kürtleri Çerkesler,
Boşnaklar, Lazlarla karıştırılmaması, konumlarının
farklı olduğunun kabul edilmesi gerekir öncelikle...
Kürtler diğer gruplardan tarihsel olarak farklı, nüfus
olarak farklı. En önemlisi Kürtlerin talepleri var ve bu
talepleri için bedel ödediler, bedel ödüyorlar.
Çerkeslerin Boşnakların böyle bir talepleri yok...
Talepleri varsa haklarının tanınmasına karşı değilim
elbette.”
Şimdi bu görüşe hak vermemek mümkün mü ya da Çerkeslerin
talepleri var ve bunları sıralayabilecek birileri var
mı?
Özetle Türkiye’deki bu değişim Türkiyeli Çerkes
çemberini kıramamışlarca ya hiç gündeme alınmıyor ya da
genel yaklaşıma koşut birkaç söz söyleniyor. Özelimizde
neler talep edebileceğimize ise bir türlü sıra
gelmiyor...
Bu durumda CC forum sayfalarında”'Sinoplu Çerkes Dojen'e
değinen sayın Tınay haklı olsa gerek” demekten kendimi
alamıyorum. Evet sanırım “Hep yanlış yerlerde, yanlış
şeyler arıyor”um.
Etnik konulara yaklaşım konusunda günümüz Türkiye'si
dünün Türkiye'si değil bu kesin. Yine kesin olan yarının
Türkiye'sinin de bugünün Türkiye'si olamayacağı. Dünya
konjonktürü, dilleri, kültürleri farklı vatandaşlarına
bu hakları tanımayan ülkeleri gelişmiş ülkeler arasına
kabul etmeyecek. Açılıma karşı çıkan siyasetçilerce de
kurumlarca da bu gerçek artık görülüyor. Korku, çekince,
tanınacak haklar ve sağlanacak olanakların bu tehlikeyi
yapısında taşıdığı gerçeği. Öyle sanıyorum ki Kürtler
sadece Türkiye’de yaşıyor olsalardı, komşu ülkelerde de
yaşamıyor olsalardı ve Kuzey Irak’ta Özerk Kürt Devleti
kurulmamış olsaydı sorun çözümü, dil ve kültüre ilişkin
hakların tanınması olanakların sağlanması çok daha kolay
olacaktı...
Kürt konuşmacı, Kürtler ve diğer halklar, örneğin
Çerkeslerin benzemezliği konusunda gerçekten haklı.
Çerkesler daha dün gibi Osmanlı topraklarına
yerleştirildi ve kendilerini bekleyen bir anavatanları
var. Tanınacak en ileri boyutlardaki hakların,
sağlanacak en geniş olanakların Çerkeslerde bir
federasyon ya da bağımsızlık düşüncesi yeşerteceğini
gülünç duruma düşmeyi göze almadan hiç kimse söyleyemez.
Özetle Çerkeslerin talepleri Türkiye’nin bütünlüğüne
ilişkin en küçük potansiyel bir tehlikeyi
taşımamaktadır. Bu gerçek bütünlük konusunda çok duyarlı
kurumlarca da Çerkeslerin her bireyince de
bilinmektedir.
Radyo-tv hak ve olanakları, anadilin seçmeli ders olarak
okutulması, Rusya Federasyonu ile çifte vatandaşlık
anlaşması gibi, Çerkeslerin olabilecek talepleri en
ileri talep olarak olsa olsa dönüşü düşünenlerin
sayısını arttıracaktır, dönüşe katkı gerekliliğini
gündeme getirecektir. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin dış
politika çizgisine ters olmak bir yana bu politikaya
paraleldir. Dolayısı ile dönüşe destek aynı zamanda
Rusya Federasyonu ile ilişkilerini geliştiren, daha da
geliştirmeyi planlayan Türkiye’nin, bu politikasını
güçlendirecektir. Dönüş bölgesel barışa katkı ile eş
anlamlıdır.. En önemlisi Çerkeslerin olası talepleri bir
bedel ödemeyi de gerektirmeyecektir.
Dolayısı ile değerli arkadaşlar kırın artık şu Türkiyeli
Çerkes çemberini. Çıkartın şu Türkiyeli Çerkes
Miğferini. Bırakın artık deplasmanda oynarmış gibi
yapmayı... Bedel ödemek bir yana ödüllendirilmeyi
getirebilecek taleplerde bulunmak, eylemleri
gerçekleştirmekten artık korkmayın lütfen...
Lütfen anımsayın anavatan kesiminden daha yürekli, daha
yiğit, daha özverili olduğunuzu ve de “ruhunu satmış”
olmadığınızı...
Anımsamakla kalmayıp tüm dünyaya gösterin bedel
gerektirmeyen taleplerde bulunmaktan, eylemleri
gerçekleştirmekten hiç ama hiç çekinmediğinizi. Sessiz
kalmayın öyle ağzınız suyla doluymuşçasına...
Özetle, zamanıdır, gösterin ne kadar Çerkes
olduğunuzu... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|