|
|
|
|
|
GUIR
ZIKKUEDIREM ŞIR ÇEJIREP...
UMUDU YOK OLANIN, ATI KOŞMAZ |
02.10.2009 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Sizler de gözlemişsinizdir
konferans, seminer gibi derneklerin ciddiye yakın
etkinliklerinde gençlerin sayısı 40 yaş ve üzeri
olanların sayısından daha azdır genellikle... Belirli
bir yaşın üzerinde olanların etkinliğe katılmalarının
nedeni de alışkanlıktanmış gibi gelir bize. Yüzlerde,
duruşlarda bir ışıltı, umut çağrıştırır bir çizgi
yakalamakta zorlanırsınız.
Eskilerin böylesi etkinliklere katılmalarının nedeni
belki de mutluluğu yeniden yakalayabilecekleri umudu,
dürtüsüdür diye düşünürüm kimileyin. Kim bilir, belki de
etken, daha dün halkı için büyük umutlarla yola çıkmış,
en etkin görevleri üstlenmişken bugünlerde yeni
koşulların gerektirdiği çalışmaların içinde yer
almamanın verdiği ruhsal sıkıntıyı, bir nebze olsun
hafifleteceği umududur.
Yada kimileri böylesi etkinliklere, ulusal mücadelede
elinden gelebilecek olanın azamisini yapmış olmanın
huzurunu yaşamak için katılıyordur.
Peki belirli bir yaşın üstündekilerde bu coşku yitimi,:
dernek etkinliklerinin ciddi olanlarına katılan, görev
üstlenen gençlerin sayısında belirgin bir artış
olmayışının nedenlerini düşündünüz ve bulabildiniz mi
bilmiyorum. Ama bizce neden, perestroikadan bu yana
derneklerimizin rotayı şaşırmış olmaları. Anavatanı
etkinliklerin merkezine almayışları. Dönüşü sözde olmasa
da özde gündemden düşürmüş olmalarıdır.
Halbuki Dönüş umuttur. Dönüş, enerji kaynağıdır. Dönüş,
etkinliklerin itici gücüdür. Dönüş, coşkudur. Dönüş,
halkına yararlı olmanın mutluluğudur. Dolayısı ile
dönüşten uzaklaştığı ölçüde insanımız, umudunu yitirir:
coşku duyamaz, mutluluğu da yakalayamaz olur.
Neden mi?
Siz de tanıksınızdır, diasporada yaşayan her bireyimiz
itiraf etmese de, ulusal kültürel değerlerin diasporada
kalarak yaşatılıp geliştirilemeyeceğinin artık
bilincindedir. Bu bilinç aynı zamanda, bugünkü kurguları
ile dernek etkinliklerinin olabilecek en büyük
getirisinin, yok oluşu biraz daha geciktirmekten öte bir
yararı olmadığını hücrelerine kadar duyumsamaktır. Çünkü
yok oluş artık çok somuttur, gözle görülür elle tutulur
olmuştur. Bilinen etkinlikler bu gidişi
durduramamaktadır, durduramayacaktır.
Peki doğası gereği insanı mutlu edecek şey yararlı
olduğu inancı değil midir? Kıyıya ulaşabileceği umudu
olmayan biri coşku ile kürek çekebilir mi? İşe
yaramadığını bile, bile, etkinliklere katılanların
gözlerinde mutluluk ışıltısı aramak boşuna değil midir?
“Guır zıkkuedırem şır çejırep” atasözümüz de İçinde
bulunulan durumun en anlamlı açıklaması değil midir?
Umudu yok olanın, atı bile koşamazken, insanımız umudunu
çoktan yitirmiş dernek sorumlusunun düzenlediği,
anavatanı hedeflemeyen etkinliklerine coşku ile katılır
mı? Herhangi bir nedenle katılmış olanların yüzlerinde,
bakışlarında mutluluğun izi seçilebilir mi?
Sayıları milyonları bulan Çerkeslerin, yüze yakın
derneğinde aktif olan üye sayısının bini geçmemesi, üye
dernek sayısı altmışı bulan Kaf-Fed’in iki ayda bir
yayımlanan dergisi “Nart”ın üye derneklerin yöneticileri
sayısınca bile abonesinin olmayışının nedeni,
insanımızdaki bu umutsuzluk değil midir sizce de? Hangi
insan boşa kürek çekmek ister? Yada zorlananların
hangisi bunu coşkuyla yapar, yaptığı işten mutluluk
duyar.
Çözüm mü?
En kısa sürede en çok sayıda insanımızın sağlıklı bir
şekilde anavatana dönüşünü sağlayacak çok geniş
çerçeveli bir program hazırlamak. “Ama iş, ama geçim,
ama... Ama...” diyecekler için hep söylediğimizin altını
bir kez daha çizelim. Bu programı oluşturacakların her
birinin mutlaka dönüş yapma zorunluluğu, en azından
kendisi hazır olmadan dönüş yapma zorunluluğu olmayacak,
ancak olanakları ölçüsünde programın oluşturulmasına,
gerçekleştirilmesine katkıda bulunmayı yükümlenecektir.
Ulusal kültürel değerlerimiz konusunda söz söyleme hakkı
da yükümlülüğünü yerine getirmesi ölçüsünde olacaktır.
İlk önce değiştirilmesi gereken de değerlendirme yöntemi
olmalıdır. Örneğin, halk oyunları grubunun en iyisini
yetiştiren derneğin değil, en çok kişiye Dönüş olanağı,
yada daha çok sayıda anavatan öğrencisine burs sağlayan
derneğin en iyi çalışan dernek olduğu bilinçlere
kazınmalıdır. Yurt dışı geziler yapabilmelerinin neden
gezmek için olsun anavatanı ziyaret etmediği
sorgulanmalıdır. Diasporada birkaç ev edinme gücü
olanların, kendi üzerine tapu hakkı varken anavatanda
neden bir konut sahibi olmadığının hesabı sorulmalıdır.
Dernekler her yıl en az bir kişinin dönüşünü neden
finanse etmediğini açıklamaya zorlanmalıdır. Anavatan
kültür emekçilerinin ürünlerini çoğaltıp satarak gelir
elde etmenin sadece etik olmamaktan öte bir suç
olduğunun bilincinde olunmalıdır. Bunu yapan yada
önlemeyen dernek yöneticileri kamuoyuna açıklanmalı,
kendileri de bu suçu işlemekten vazgeçmezlerse bir gün
mahkemeye davet edileceklerini bilmelidirler..
Özetle diasporayı anavatana yaklaştıran her çalışmanın
“insanlarımıza işe yaradığı, halkımızın var olma
mücadelesine katkıda bulunduğu duygusunu yaşatacak,
mutlu edecektir. Yineliyorum mutlaka dönüş değil, ama
mutlaka dönüşe, dönmeyi düşünenlere, anavatandaki ulusal
kültürel çalışmalara... katkı kişinin kendisinden memnun
olmayı da birlikte getirecektir. Kendini seven,
yapabileceğini yapmış olmanın mutluluğunu yaşayan
insanlarımız da etkinliklere daha bir coşku ile
katılacaklardır. Yüzlerdeki zorla salonlara sokuldukları
ifadeleri silinecek onun yerini geleceğe daha bir umutla
bakan bir ifade yerleşecektir.
İnsanlarımız, ‘’Düşünüyorum o halde varım” diyen
düşünürü örnek alacak, “Dönüşe, halkımın var olma
mücadelesine katkıda bulunuyorum, o halde varım, ben
gerçek bir Adige’yim...” diyecektir...
Diasporada daha uzun süre ayakta kalabilmenin yolu da,
güçlü bir anavatanın “yaşam öz suyu ile” beslenmekten
geçer.
Dönüş, açıkladığımız ve daha da genişletilebilecek
anlamı ile daha güçlü bir anavatanı yakınlaştıracak,
diasporadaki ulusal yaşamın ömrünü de uzatacaktır..
Unutulmamalı ki dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım,
bize göre tarihin bizlere vereceği değer, dönüşe
katkımız oranında olacaktır.
Peki size göre? |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|