Bir önceki
yazımızda sayın Nartan’ın az bildiği konularda derin
konuştuğunu ileri sürmüştüm. Derin olduğu kadar da
keskin konuşuyor sayın Nartan. Bu yazıda da bu derinlik
ve keskin söylemin ne kadar gerçeklerden uzak olduğunu,
üzerinde yazdığı konuyu bilinçli bir şekilde
çarpıttığını, en azından bilgisinin çok sığ olduğunu
görelim...
“DÇB'yi
Rodina kurmadı” diyor sayın
Nartan CC’deki köşesinde
(DÇB ve Demokrasi) Halbuki Rodina-Anavatan derneği
Kabardey-Balkar şubesi DÇB kuruluşunda Kabardey Adige
Xase ile birlikte ev sahipliği yapmıştır. Genel kurulu
dönemin Adige Xase başkanı sayın Nalo Zavur ile birlikte
yine dönemin Rodina derneği Kabardey-Balkar şubesi
başkanı Yefendi Cılağısten birlikte yönetmişlerdir.
Peki Rodina-Anavatan
Derneği nedir? Sivil görünümlü bir devlet kuruluşudur.
Türkiye Dış İşleri Bakanlığı’na bağlı TİKA’ya
benzetilebilir. Sovyetler Birliği döneminde diasporadaki
soydaşlar ile ilişkiler bu dernek kanalı ile
yürütülmüştür, halen de yürütülmektedir.
Rodina’nın bizim için önemi, Sovyetler Birliği döneminde
anavatan muhaceret ilişkisini kuran, yürüten tek örgüt
olmasıdır. Rodina diasporadan yüzlerce öğrencinin
Sovyetler Birliği daha sonra Rusya Federasyonu
üniversitelerinde öğrenim görmesini sağlamıştır.
Günümüzde de Kabardey-Balkar üniversitelerinde öğrenim
gören öğrencilerimizin giderini Rodina karşılamaktadır.
Daha önemlisi anavatan ile diaspora arasında köprü olma
görevini başarı ile yerine getirmiş, salt öğrencilerin
öğrenim görmesini sağlamakla kalmamış, tüm ülkelerden
sivil toplum örgüt yöneticilerinin de anavatanı
görmesini, yetkililerle görüşmelerini sağlamıştır.
Özetle diasporanın Rodina’ya borcu büyüktür.
Bu
özellikleri ve kuruluşta ev sahibi olmasından dolayı
Adige Xase ile eş değerde görülmemekle birlikte,
(kuruluş sırasında Adige Xase delege sayısı 4,
Rodina’nın 2 idi), DÇB üyeliğinden çıkartılmamıştır.
Ancak günümüzde Rusya Federasyonu ve cumhuriyetimiz
yetkilileri, geçmişte Rodina’nın gerçekleştirdiği köprü
olma görevini kendileri üstlendikleri için önemi büyük
ölçüde azalmıştır. Bu önem azalması daha çok da
yapısının DÇB’nin yapılanmasına pek uymaması, her
ülkeden ancak bir örgütün üye olabileceği DÇB ilkesi
nedenleri ile Rodina’nın DÇB üyeliği hemen her genel
kuruluş öncesi gündeme gelmiş, diasporanın yukarıda
sözünü ettiğimiz borcu nedeni ile ilişiği kesilmemiştir.
Bu genel
kurulda ise ara bir formül bulunmuş, Rodinanın örgüt
olarak DÇB de yer almaması ancak temsil edilmesi oy
birliği ile kabul edilmiş, yeni yönetimde bir üyelik
verilmiştir.
''DÇB'yi Rusya’nın KGB emeklileri de kurmadı''
diyor sayın Nartan. DÇB’yi elbette istihbarat örgütleri
kurmadı. Ancak bilinmeli ki, kuruluşundan beri yer
almışlardır. Hem sadece emekliler değil, halen görevde
olanlar da büyük olasılıkla aramızdadırlar. Ayrıca
bilinmeli ki, sadece FSB çalışanları değil, Çerkeslerin
yoğun olarak yaşadığı tüm ülkelerin istihbarat
elemanları da büyük olasılıkla DÇB’nin çok
yakınlarındadırlar.
Daha önce de tüm açıklığı ile yazdığım gibi Dünya Çerkes
Birliği adı ile kurulan, herkeslerin üye olma hakkı
bulunan bir sivil toplum örgütünün, kendisini istihbarat
örgütlerinden koruyamayacağı açık değil mi? Böyle
herkeslere açık bir örgütün ilgili ülkelerin istihbarat
elemanlarını dışarıda tutabileceğini düşlemek saflık
değil mi? Ayrıca sadece Çerkeslerin yoğun olduğu
ülkelerin değil, Kafkasya üzerine planları olan dünya
güçlerinin de ilgi odağı olduğumuzu gözlemliyor,
yaşamıyor muyuz?
Dünya istihbarat örgütlerinin onca olanaklarına karşın
kendilerini diğerlerinden koruyamadıkları bir dünyada
içimizde kimi istihbarat elemanlarının bulunuşunu da
doğrusu ben çok yadırgamıyorum. Rusya Federasyonu ve
diaspora ülkelerimiz devlet yapılarına karşı olmayan
olmayan DÇB’nin, ilgili ülkelerce yakından izleniyor
olmamsının örgütümüze zarar vermediği gibi yarar da
getirebileceğini düşünüyorum. DÇB’nin kendilerine zarar
verecek bir politikası olmadığı değerlendirmesini kendi
güvenlikçilerinden dolaylı olarak değil, doğrudan
almaları, DÇB’nin daha rahat çalışmasına katkı
sağlamaktadır.
''DÇB'yi
yurtsever Türkiye Çerkes diasporası kurdu''
diyor sayın Nartan. “Dünya Çerkeslerinin birliğini kurma
düşüncesi diasporada doğdu” anlamına ise doğru kabul
edilebilecek bu yaklaşım. Ancak örgütün kuruluşu
dediğimizde gerçekleri yansıtmıyor. Evet hepimiz
biliyoruz ki sürgünden sonra Çerkeslerin yoğun olarak
yaşadığı tüm ülkelerin temsilcilerinin katıldığı
“Sürgünün 125. yıl Kültür Etkinlikleri” 1989 yılında,
Ankara’daki Kuzey Kafkasya Kültür Derneği öncülüğü ve ev
sahipliğinde yapılmıştır. Bu etkinlik ulusal
mücadelemize dünya çapında büyük bir ivme
kazandırmıştır. Bir dönüm noktasıdır. Ancak düşlerin
gerçekleşmesinin büyük ölçüde maddi olanaklara bağlı
olduğunu hangimiz yadsıyabiliriz.
İşte DÇB’nin
kuruluşu için bu olanakları, derneği, Rodina'sı,
istihbaratçısı, sıradan insanı ile anavatan
cumhuriyetleri sağlamış, yönetimlerimiz en üst düzeyde
temsil edilmiş özetle DÇB anavatanın ev sahipliğinde
kurulmuştur. Dünya Çerkes Birliği’nin yuvası
Çerkesya’dır. Yakışanı da budur.
''DÇB’nin
son genel kurulundaki manzara gösteriyor ki bütün
istihbarat örgütleri DÇB'de yerlerini almış
durumdalar'' diyor sayın
Nartan. Belli ki bu durumu olağan karşılamıyor,
yadırgıyor. Ben de bu durumu yadırgayışını yadırgıyorum.
Herkeslerin her yerde her olayı protesto ettiği,
olayların istenmedik yönlere çekilebildiği,
provokasyonların olağan hale geldiği günümüzde bunun çok
olağan olduğunu nasıl anlatacağımı düşünürken de
internette konunun anlaşılmasına yardımcı olabileceğini
düşündüğüm ilişikteki haberi okuyorum:
“Cumhuriyet 11.10.2009
TÜRKİYE-ERMENİSTAN MAÇI
Bürokrasi alarmda
BURSA (Cumhuriyet) -
Bursa’da 14 Ekim’de oynanacak Ermenistan milli maçı
öncesi kentte bürokrasi alarma geçti. Vali Şahabettin
Harput, maçta olay çıkmaması için her türlü önlemin
alınacağını, Türk bayrağı dışında herhangi bir bayrağın
stada sokulmayacağını açıkladı. Harput, biletlerin
Futbol Federasyonu tarafından “kontrollü” olmak
koşuluyla ücretsiz “davetiye” şeklinde
dağıtılacağını belirtti.
Ermenistan maçı
öncesinde alınan güvenlik önlemleriyle ilgili bilgi
veren Vali Harput, Atatürk Stadı’nda maç günü 2 bin
500-3 bin polisin görev alacağını bildirdi. Azerbaycan
vatandaşlarının konsolosluk ve büyükelçilik aracılığıyla
maçı Azerbaycan bayraklarıyla izleme taleplerini
ilettiklerini anlatan Harput, şöyle konuştu:
“Bu
maç Türkiye ile Azerbaycan’ın işbirliği halinde
yürüttüğü bir mücadele değil. Dolayısıyla Azerbaycan
bayrağıyla gelinmesi fevkalade yanlış olur. Bir kısım
provokatörlerin yanlış istikametlere çekerek, bu iki
ülke arasında oluşan olumlu havanın bozulmasına ve
bundan her iki ülkenin de zarar görmesine yol açabilir.
Eğersiz bizi seviyorsanız, bu konudaki talebinizden
katiyen vazgeçin. Eğer siz gelmek istiyorsanız gelin;
bizim vatandaşlarımızın arkasında, elinizde Türk
bayrağıyla ve Türkiye’nin sembolleriyle katılın.”
Gençlik ve Spor Bursa
İl Müdürü Tamer Taşpınar da maç günü Atatürk
Stadı’nda Atatürk’ün, “Yurtta sulh cihanda
sulh” sözlerinin büyük boy pankart olarak
asılacağını ve çok büyük boy Türk bayrağının da
açılacağını belirtti”.
Neymiş sayın
Nartan, olay çıkması muhtemel etkinliklerde sivili,
resmisi ile etkinliğin gerçekleştirildiği ülke güvenlik
güçleri etkinliğe yoğun ilgi gösteriyormuş...
''DÇB gizli servislerin
etkisi altında nereye kadar gidebilir''
diye soruyor sayın Nartan. ''Örtüşen
çıkarlar örtüşmez oluncaya ya da ters düşmeyen çıkarlar
ters düşmeye başlayıncaya kadar'' diye
yanıtlanabileceğini sanıyorum bu sorunun.
Ancak sayın Nartan, bu kadar önemli bir konuyu imalı
bir soru ile geçiştiremez. DÇB’nin -eğer biliyorsa-
hangi istihbarat örgütünün etkisi ile ne gibi kararlar
almış olduğunu, hangi istihbarat örgütlerinin de DÇB’yi
ne hangi yöne çekme çabası içinde olduklarını örnekleri
ile açıklamalıdır.
''Bütün
halk hareketlerinde olduğu gibi Çerkes halkının kontrol
altında tutulması için bildiğiniz tüm servislerin
çabaları olacaktır. Bu çabalar “katılan ülkelerin bir
kısmını kapsar, diğerini kapsamaz” diye bir koşul
yoktur. Anavatanı da diasporayı da kapsar''
diyor sayın Nartan.
Kimselerin yadsıyamayacağı genel doğrular. Her ülkede
bildik servislerin çalışma alanlarından biri halk
hareketlerini kontrol altında tutmak, yönlendirme çabası
içinde olmak dahası provoke etmek değil midir?
''DÇB uluslararası bir
boyut kazanmaya başladığı andan itibaren kontrol altında
tutulmaya çalışılmıştır. Kurulduğu yıllardaki heyecandan
sonra, gittikçe gerilemiş, temsil ettiği değerlerden ve
mücadeleden uzaklaştırılmıştır''
diyor sayın Nartan.
Tam bir bilgi sığlığı temelli çarpıtma çabası.
DÇB önce tek bir devlette kurulup daha sonra diğer
devletleri de kapsar hale gelmemiş ki... Kurulduğu
günden beri devletler arası ulusal, bir örgüttür. Ayrıca
sayın Nartan iddialarını somutlamalı, DÇB’nin temsil
ettiği hangi değerlerden ve mücadeleden uzaklaştığını
örneklendirmelidir.
Şunlar da
yine Sayın Nartan’ın örneklendirmediği için, ayakları
havada kalan, sorular da çağrıştıran ifadeleri...
''Tuhaf
bir şekilde ülkeler arasında bir konsensüs sağlanmış,
hangi ülkeden kimin gideceği otomatiğe bağlanmıştır.'' (MN)
Sayın Nartan Türkiye’den gelecekleri değiştirmek çabası
içinde olmuş mudur? Eğer bu çabayı göstermediyse neden
göstermemiştir. Bu çaba içinde olmuş ise ne gibi
engellerle karşılaşılmıştır?
''Hatta yıllar içerisinde
DÇB’nin hangi etki alanı içerisinde kalacağı ve
sınırları da belirginleşmiştir. Bu sınır folklorcu ve
müzeci mantıktan öteye geçememiştir.'' (MN)
Sayın Nartan belirginleştirilen bu sınırları neden
açıklamaz anlamak güç. Yıllar içerisinde bu sınırlar
nereden nereye çekilmiştir? “Folklorcü ve müzeci mantık”
deyimi ile neyi tanımlamak istemiştir. DÇB’nin bu tanıma
uygun girişimleri nelerdir?
''Son DÇB
seçimlerinde ise bu yapının el birliği ile
kısırlaştırılması yaklaşımı artık ayyuka çıkmıştır.'' (MN)
Sayın Nartan’ın burada, DÇB doğurgan iken neler doğurmuş
olduğunu, yönetime seçilen hangi isimlerin kısırlaştırma
yaklaşımına kanıt teşkil edebileceğini açıklaması
gerekmez miydi? Olgularla temellendirilmeyen bu
iddiaların gerçekte olayları çarpıtmaktan öte bir anlamı
olabilir mi?
''DÇB
statik ve suya sabuna dokunmayan yapısıyla, ağalar
beyler toplantılarıyla, gencin, halkın, fakirin
fukaranın temsil edilmediği, zenginler ve uysallar
kulübüne dönüşerek devam etmesine izin verilmemelidir''
iddiasında bulunuyor sayın
Nartan. Örneklendirilmeyen bu iddialar da pek inandırıcı
olamıyor. Ayrıca belirtmem gerekir ki, dönüş
dendiğinde, zenginlerimizin katkıda bulunması
gerektiğini, iş yerleri açmaları istihdam yaratmaları
gerektiğini dile getirenlerin, iş adamlarımızın DÇB’de
sorumluluk üstlenmelerine sevinmeyişlerini anlamakta
güçlük çekiyorum.
İlginçtir, sayın Nartan -bilincinde olmadan- bir gerçeği
de açıklıyor: “(...) izin vermeyeceğiz” değil de
“(...) izin verilmemelidir” diyor. Kendilerini
olayın dışına alıyor. Ben de, şube yönetim kuruluna
seçilirken önce güven verip sonra da görevden kaçtığını
anımsamış olabilir mi, diye düşünmekten kendimi
alamıyorum.
''Kapalı
oturumlarda sipariş üzerine seçilen, koltuğuna yapışık
yaşayan sevgili ağalar beyler; o yapı sahipsiz değildir''
diyor sayın Nartan. Demek ki, sahipler arasında
yerinin olmadığını biliyor.
''Diasporanın büyük emekleri ve onların umutları
üzerine, kurulmuştur. Yine aynı umudu taşıyan
yurtseverler, bu vebal üzerinde pervasızca oturmanıza
izin vermez, kendi elleri ile kurdukları birliği yıkar,
yeniden yaparlar''
diyor
sayın Nartan. Sözü edilen yiğitler; “anavatana ziyarete
gelmeyen, uzatılan vatandaşlığı almayan, oturma izni
başvurusu yapmaktan çekinen, “televizyonumu isterim”
kampanyasında yirmi bin imza toplayamayan, şehit
çocuklarına ayda yıllık 120 Dolar'ı sağlayamayan
kahramanlar” olmalı demekten kendimi alamıyorum.
''Bundan emin olunuz.
Kuzey Kafkasya'nın diasporası güçlüdür.
Kuzey Kafkasya'nın Abhazya'dan bu yana birlikte hareket
etme yeteneği gelişmiştir.
Kuzey Kafkasya'nın diasporada ve anavatanda gençleri
yüreklidir.
Kuzey Kafkasya diasporasının örgütlü geçmişi güçlüdür.
Bütün bu
manzara karşısında Türkiye Çerkeslerinin en büyük
örgütlü yapısı Kafkas Dernekleri Federasyonu ise bu
sorumluluğun farkında olarak hareket etmelidir. Sade bir
üyesinden, başkanına kadar herkese önemli görevler
düşmektedir. Türkiye Çerkesleri itirazları olduğu
noktalarda, değiştirmek ve dönüştürmek konusunda
geçmişte başarılı olmuştur. Aralık ayında yapılacak olan
Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel kurulu bu anlamda
önem kazanmaktadır.
Aralık
ayındaki Federasyon Genel Kurulu'nda seçilecek Yönetim
Kurulu, Başkan ve DÇB delegeleri yeni dönemde
federasyonun çizgisini belirleyecektir. Kafkas
Dernekleri Federasyonu'nun ya da DÇB’nin kapıları
“Yurtsever Çerkesler”e kapalı tutulduğu sürece
anavatanda da diasporada da sesleri yükseltmeye devam
edecektir. Çerkesler, Türkiye’deki federasyon
seçimlerinden başlayarak, DÇB'ye uzanan süreçte, kendi
ulusal çizgilerinden uzaklaşmadıklarını
göstermelidirler'' diyor
sayın Nartan. Kendileri söylediklerine inanıyorlar mı
bilmiyorum ama ben inanmak istiyor ve başarılar diliyor,
Kaf-Fed seçimleri ve sonraki gelişmelerde sayın
Nartan’ın nasıl bir görev yükleneceğini merakla
bekliyorum...
VII.
Kongre'de neler yaşandığı, ilkelerine ters olayların
gelişmediği, gençlere de kapalı olmadığı da kısmetse
gelecek yazılara...
Seçim
sistemini antidemokratik sayanlar; bu arada
demokrasilerin doğrudan olanının mı yoksa temsili
demokrasinin mi daha çağdaş olduğunu düşünebilir fikir
jimnastiği yapabilirler... |