|
|
|
|
|
DÇB...
YIKILAMAYAN KALE... -5 |
24.10.2009 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Kuruluş amacı bilinmeyen
öğrenilmeye de çalışılmayan DÇB'yi anlatabilmek çok
kolay olmasa gerek. Okul yıllarına dönüşün belki de
yararı olur. Farklı bilim adamlarınca farklı anlaşılan
ve anlatılan kimi kavramları daha iyi anlayabilmemiz
için kimi hocalarımız kavramın ne olmadığını anlatmakla
başlardı söze...
Biz de bu yöntemi uygulayalım öncelikle DÇB’nin ne
olmadığının altını çizelim:
DÇB, Batı’nın ya da Rusya Federasyonu karşıtı dünya
güçlerinin Kafkasya’daki ileri karakolu değildir. Var
olan sınırları değiştirmek gibi bir amacı yoktur.
Halkımızın çıkarını Rusya Federasyonu’nun dağılmasında
değil bütünlüğünde görür.
Kuruluş aşamasında olsun daha sonra olsun DÇB’yi ileri
karakol gibi yapılandırma heveslileri olmuş, ancak
başarılı olamamışlardır. DÇB örgütü Batı’nın ileri
karakolu gibi görme eğiliminde olan Rus
nasyonalistlerine de bunun böyle olmadığını
kanıtlamıştır. Özetle DÇB hiçbir döneminde böyle bir
misyon yüklenmemiştir ve yüklenmeyecektir.
Bu misyonu yüklensin isteyenlerin, hiç göz önüne
almadıkları ise DÇB’nin sadece Rusya Federasyonu’nda
yaşayan Çerkeslerin sorunlarını çözmek amacı ile
kurulmadığıdır.
Evet DÇB anavatan Çerkesleri yanında sürülen ve bugün
dünyanın çok sayıda ülkesinde yaşayan Çerkeslerin
sorunlarını çözmeyi de amaç edinmiştir. Buna karşın
belirlediği strateji doğrultusunda küçümsenemeyecek
başarılara imza atan DÇB -dizi onları da konu edinecek-
kurulduğu günden bu yana, diaspora ülkelerimizi, haksız
uygulamaları nedeni ile hiç eleştirmemiştir.
Örneğin;
Çerkes halkının dilinin dönem dönem yasaklanmasını...
Cumhuriyet döneminde hiç eğitim dili olmamasını...
Türkiye’de Çerkes sözcüğünün “hain” sözcüğü ile birlikte
anılmasını konu etmemiştir. Abhazya’nın bağımsızlık
davasına Türkiye’nin Gürcistan’ın toprak bütünlüğü
çerçevesinde yaklaşımını eleştirmemiştir.
Türkiye’deki demokratik açılıma ilişkin “neler
yapılabileceği, “neler istenebileceği” gibi konular da
konferans düzenlememiş, bildiri yayınlamamıştır.
Mitingler planlamamaktadır.
Adı değiştirilen Çerkes köylerinin eski adlarının
verilmesi kampanyası açmamıştır...
Osmanlı döneminde kurulan Çerkes Teavün Cemiyeti'ni,
anadilde eğitim veren ve çağdaşlığın gerçekten örneği
olan “Çerkes Örnek Okulu”nu kapatılmış olmasını.
Çerkes oldukları gerekçesi ile Harp Okullarına
alınmayışları
Türkiye’de herkesin anadili Türkçe'dir diyen yasa
tasarısını anımsatmamıştır.
Ürdün için Suriye için, dahası dilimizin okullarda
okutulduğu İsrail için de söylenebilecek şeyler ya da
haksız uygulamalar yok değil. Buna karşın DÇB, daha çok
uzatılabilecek listeyi hiç gündeme getirmemiştir.
Gündeme getirmeyi de düşünmemektedir.
On sekiz yıldan bu yana, DÇB’nin bu konulardaki
sessizliğini hiç ama hiç eleştirmeyenlerin, dünyanın en
gerçekçi kişileri edasıyla yaptıkları kara çalmalar hadi
iki yüzlülüğün demeyelim çifte standardın kanıtı değil
mi? Kimileriniz şimdi uyanıp, DÇB’yi, bu konuları
gündeme getirmediği için sorgulayabilirsiniz. Samimi de
olsalar bu arkadaşlara da “acele etmeyin DÇB
yapılanmasını anlamaya çalışın önce” derim. DÇB’nin
diaspora ülkeleri nezdinde böylesi girişimlerde
bulunmayışını da yetersizliğine bağlamazsınız umarım.
DÇB’nin en temel amacı tek halk olduğumuz, dilimizin tek
olduğu bilincini vermektir. İlk adım yüz elli yıldır
birbirinden kopuk yaşamaya zorlanan Çerkesler arasında
ilişki kurmaktır. İlişkileri kopartmamak,
geliştirmektir. Daha iyiye gidişin ancak böylesi bir
zeminde geliştirilebileceğinin, diaspora ülkelerindeki
sorunların öncelenmesinin birliği dağıtacağının
bilincindedir. Dolayısı ile tüm eksikliklere karşın,
yapılamayan şeylere karşın, yanlış yapılan, yanlış
anlaşılan şeylere karşın en önemli görevi birlikteliği
sürdürmektir, sürdürecektir.
Örneğin Kaf-Fed’in, Türkiye’deki sorunları gündemine
alan bunları uluslararası platforma taşıyan bir DÇB’deki
üyeliği kaç yıl sürebilir sizce? Ya Suriye’deki,
Ürdün’deki derneklerimizin? Peki bu örgütlerin üye
olmadığı üye olamayacağı, ayrılmak zorunda
bırakılacakları bir DÇB’nin gücünü yada hiçbir şey
olmadığını göz önüne getirebiliyor musunuz?
İzninizle burada bir anı: 1991 Türkiye ortamının konuya
nasıl yaklaşacağı, üyeliğimize izin verip vermeyeceği
kuşkulu olduğu için, Kaf-Kur olarak kurucu genel kurul
başlarken kendimizi delege olarak değil konuk olarak
sunmuştuk. Delegeliğimiz Genel Kurul kararı ile kabul
edilmişti. Biliyorum o günlerin Türkiye ortamını
anımsamayan birçok kahramanımız bunun korkaklık olarak
değerlendirebilecektir... Ne gam... Bizler için önemi
olan, bizler için neler söylendiğinden çok gerekeni
yapma iradesini gösterebilmektir. Çünkü bir kez daha
altını çizersek düşlediğimiz güzel şeyler ancak birlik
zemininde, bir arada olma zemininde, kopmamış ilişkiler
zemininde gelişebilecektir, gelişmektedir de...
Birlikteliği sürdürebilmenin en önemli ilkelerinden biri
de takdir edesiniz ki, daha kolay anlayanlarımızın daha
zor anlayabilenleri bekleme sabrını gösterebilmeleridir.
Dolayısı ile gönüllülük temeli üzerine, sevgi temeli
üzerine kurulu DÇB’nin çalışma yönteminin en önemli
özelliği sabırdır. Hoşgörüdür. Zorlamanın dağılmayı
getirebileceğini en küçük hücresine kadar hisseder ve
bundan hep ama hep kaçınır.
Henüz uluslaşmadan toprağından edilmiş ve dünyaya
dağıtılmış, yönetim-demokrasi anlayışları farklı,
kültürleri farklı, aralarındaki ilişkiler farklı
ülkelerde yaşayan Çerkesleri on sekiz yıldır bir arada
tutabilen iksir de bu anlayıştır. “DÇB... Yıkılamayan
Kale...” tanımı da bu zeminde anlaşılmalıdır.
DÇB’nin bu güne kadar yapması gereken her şeyi yapma
çabası gösterdiği, gerçekleştirilebilecek her çalışmayı
gerçekleştirdiği anlamına değil...
Özetle bulunduğu ülke yönetiminin örgütü, DÇB’den
ayrılmak zorunda bırakabileceğinden korktuğumuz,
söylemlerden, eylemlerden hep çekindik ve doğru yaptık.
Yinelersek yanlışlık, diaspora insanı tarafından en
azından sessiz kalınarak onaylanan bu doğru yöntemin,
anavatan tarafındaki uygulamasının, en iyi niyetlileri
dahil eleştirmenlerce neredeyse ihanet olarak
görülmesidir..
Bir diğer yanlışlık yapılanması bilinmeyen DÇB’nin amaç
ve yöntemleri ile etkinliklerde bulunmadığı için
eleştirilmesi.
Örneklendirmeye çalışalım:
Akıllı kişi “ben kaynak yapamam” diyen bir ağaç
işçisini demir çubukları kaynatmadığı için eleştirir mi?
Eğer akıllı ise eleştirerek ağaç işçisine demir işlemeyi
öğretemeyeceğini bilmesi gerekmez mi? Mobilya üretimi
için kurulmuş bir fabrikanın, otomobil üretebileceğini
düşlemek ve üretim bandında otomobil görmeyince
şaşırmak, akıllı insan davranışı mı?
Açıktır ki, otomobil üretmeyi amaçlamışsanız otomobil
fabrikası kuracaksınız. Otomobil üretmek için
kurulduğunu sandığınız bir ağaç işleme fabrikası varsa
onu dönüştürmenin mi yenisini kurmanın mı daha kolay
olduğunu düşüneceksiniz. Yeni otomobil fabrikası
kurmanın daha doğru olduğuna karar verirseniz kaynak
arayıp bulacaksınız... Ana parayı bulabileceğini
söyleyenlerin üretilen otomobillerin kaçta kaçını
isteyebileceğini, finans kaynağının otomobilleri sadece
kendi isteği doğrultusunda kullanılabileceği şartını
getirip getirmeyeceğini düşüneceksiniz... Eğer böyle bir
şartı olacaksa böylesi bir fabrikanın ne faydası
olabileceğini de... Haydi spekülasyon olarak
değerlendirilecek konuyu burada keselim ve sadede
gelelim
DÇB neden devletle iç içe.
Çünkü DÇB’nin amacı cumhuriyetlerimizin de amacı,
Çerkeslerin ulusal kültürel varlığını korumak, dilini
kültürünü geliştirmek. Amaçları aynı olan iki en azından
olması gereken iki örgütten güçsüz olanın güçlü olanına
karşı çıkarak amaçlarını gerçekleştirebileceğini ummak
düşten de öte değil midir?
Ayrıntıları gelecek yazılara bırakalım: Bu arada Türk
dili ve kültürünü geliştirmeyi amaç edinmiş bir STK'nın,
başarılı olabilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti ile
ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda bir fikir
jimnastiği yapmaya çalışın...
DÇB... Yıkılamayan Kale... sürecek |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|