Çeşitli platformlarda
kurumlarımızı, yapılan çalışmaları, örgütlerimizde görev
üstlenenleri sert, vakur süsü verilmiş, tepeden bakan
bir eda ile eleştirenlere sıkça tanık oluyoruz.
Böyleleri genelde eleştirileri çürütülse de eleştirecek
bir başka konu da buluyorlar. Sanal ortam da tam
böyleleri içinmiş. Adları saklıdır. Tezleri
çürütüldüğünde yeni bir kimliğe bürünme şansları vardır.
“Önemli olanın düşünce olduğu, kimin düşüncesi olduğunun
önemi olmadığı” yanlışı da yaygınlık kazanmış bir kez...
Yaz gitsin.
Sanki kişinin söyledikleri ile yaptıklarının uyumlu
olmasının artık önemi kalmamış gibi ya da “ya olduğun
gibi görün ya göründüğün gibi ol” sözü de hiç
söylenmemiş gibi…
Dahası, az bildikleri konularda bile derinlemesine
çözümlemelerde bulunan, çok konuşup az yapan daha
doğrusu hiç kımıldamayan bu eleştirmenlerimiz, kimileyin
de geçmişi, günümüz gözlükleri ile değerlendirirler.
Sanırsınız ki, dünya kurulalı beri günümüz koşulları hep
var olagelmiştir. Sıklıkla da çok önemli bir görevi
yerine getirdiklerini, şimdiye kadar yapılmamış bir
eleştiri yaptıklarını sanırlar. Halkına karşı
sorumluluğunu yerine getirmiş olmanın huzurunu, başarmış
olmanın mutluluğunu da duyuyorlardır. Söyleneni,
gerçekleşmiş sanmanın, ilkel düşünce yapısının en
belirgin özelliklerinden biri olduğunun ayırdında
değillermiş gibi davranırlar.
Üzülerek belirtmeliyim ki; böyleleri hep olagelmiştir,
gelecekte de olacaktır. Çünkü kendisine insan adını
veren bu canlının temel yapısı pek değişmemiştir.
Bilirsiniz arada bir ben de eleştiririm böylelerini.
Daha önceleri de mutlaka eleştirilmişlerdir. Ancak sanki
bir doğa yasası, eleştirilere dirençli oldukları gibi,
eleştirilere karşın çoğalır, kimlik değiştirir
varlıklarını yine sürdürürler. Çoğalmasına çoğalırlar da
kafa yapıları değişmez, gelişmez pek, hep ilkel kalır…
Bugün eski yayınlarımızı karıştırırken, tam otuz beş yıl
önce yazmış olduğum, bu yüzeysel bilip derin
değerlendiren, çok eleştirip hiç iş yapmayanlara
değindiğim, ekteki yazım ilişti gözüme. Ankara Kuzey
Kafkasya Kültür Derneği Gençlik Kolu yayını “Nartların
Sesi” bülteni, Ekim 1974 beşinci sayısında yayımlanan bu
yazıda, günümüz “kahramanları”nın muhtemelen,
babalarını, dedelerini uyarmıştım. İşte yazı:
İstemek
Kişiler kültürel durumlarına, eğitim derecelerine göre
çeşitli şeyler isteyebilir, çeşitli şeyler
amaçlayabilirler. Kişiler ile amaçları arasında her
zaman engeller bulunur. Bu engellerin büyüklüğünü
seçilen amaç ile içinde bulunulan ortamın koşulları
belirler. Kişinin amaca varma isteğinin derecesi, amaca
varmayı etkileyen en önemli öğedir. Bu istek çok büyük
de olsa amaca varmada yeterli olmayabilir. Ancak bu
isteğin kesinlikle birlikte getireceği şey, amaca varma
yolunda gösterilen çabalardır.
Şimdi eskiden beri var olan, son günlerde de iyice
arttığını gözlediğimiz şikayetleri, söylediklerimizin
ışığında değerlendirelim.
Edindiğimiz izlenime göre bu günlerde üyelerimizden
olsun, derneklerimiz kurulurken üye olmaları beklenen
kesimden olsun konuştuğumuz kişilerin çoğu
derneklerimizin iyi çalışmadığı görüşünde
birleşeceklerdir. Derneklerimizin kendilerine düşen
görevi gereğince yerine getirmediklerinden yakınacak
belki de ekleyeceklerdir; “İşte bu nedenden dolayı
derneğe artık uğramıyorum, uğramayı da düşünmüyorum”
diye. Aslında kendileri derneklerin güçlü olmasını
içtenlikle istemektedirler.
Biz bu görüşte olanlara deriz ki; bütün tüzel kişiler
gibi derneklerimiz de onu oluşturan, oluşturması
gerekenlerden soyutlanarak düşünülemez. Görev, her iki
kesimin de sorumluluklarının yükümlülüklerini yerine
getirmesi oranında başarılacak, amaca yaklaşılacaktır.
“Kültürümüzü, yaşatmak, geliştirmek, tanıtmak” amacını
paylaşanlarımızın azımsanmayacak bir sayıda olmalarına
karşın, derneklerimiz güçlü olmak yolunda etkili adımlar
atamıyorlarsa bizce iki nokta üzerinde durulmalıdır:
Ya derneklerin, amacı paylaşanların yükümlülüklerini
yerine getirdiğince güçlü olduğunu bilmiyoruz ya da -ki
bunu hiç istemeyiz- içten değiliz.
Derneklerimizin en yakın bir gelecekte daha güçlü
daha etkili olacakları umuduyla…
Nartların Sesi
Peki, “böyle gelmiş, böyle mi gidecek” mümkün mü? Zaten
bu değişmez tüplere karşın değişim sürüp gitmiyor mu?
Olumluya gidiş de çok belirgin değil mi?
Hem bu yeni dönemde ben inanıyorum ki sadece eleştiren,
kendi doğrularını açıklamayan, doğru bildiği doğrultuda
yapabileceklerini yapmayanlar açısından da bir değişim
başlayacak. Belki kendileri değişmeyecek ama toplumun
kendilerine verdiği değerin değiştiğini, daha doğrusu
hiç değer vermez olduğunu yaşayacaklar.
- Anavatanın bağımsızlığını savunup bağımsızlık
savaşları verilirken saklananlar.
- Anavatanı uğruna güya canını verecek kadar sevip,
şehit çocuklarının eğitimine katkıda bulunmayanlar.
- Hep birlikten dem vurup ufukları bulundukları diaspora
ülke sınırlarının ötesini görmeyenler.
- Yıllardır dönüşçü geçinip olanakları olduğu halde
anavatanı ziyaret etmeyenler.
- Olanakları el vermesine karşın kendisini anavatana
bağlayacak oturum izni daha sonra vatandaşlık
almayanlar, bunların kolaylaştırılması çabasını
göstermeyenler.
- Yüzünü sözde değil, özde anavatana dönmeyenler.
- Olanakları el vermesine karşın anavatanda okuyan
öğrencilerin koşullarının düzeltilmesine katkıda
bulunmayanlar.
- Her yıl en az bir kişinin dönüşünü finanse etmeyen
örgüt yöneticileri.
- Maddi olanakları yeterli olduğu halde kendi adına tapu
da alabilecekken anavatanda bir konut edinmeyenler.
- Diaspora anavatan ve diğer diaspora ülkeleri ile
ilişkileri gerçek anlamda geliştirme çabası içinde
olmayanlar.
- Anavatanı önemser görünüp, ilişkileri zedeleyecek
politika izleyenler.
- DÇB’nin ne olup ne olmadığını seçimden seçime
anımsayanlar.
- Sürgün anma günlerinde gelecek kurguları, gelecek
umutlarından çok geçmişi salt bir yönü ile anlatan
“gerçekçiler”.
- Uzatılan vatandaşlığı tepen, oturma iznine uzanmayan
“sürgünümsüler”.
- Anavatan sanatçılarının, CD’lerini telif ücreti
ödemeden çoğaltıp satmaktan utanmayanlar.
- Dönüşü savunur gibi kişileri olmazlığına inandırmaya
çalışanlar.
- Çerkes aydını geçinip, sorumluluk almadan dışarıdan
biriymiş gibi olayımızı irdeleyenler.
- Kendileri kimi fraksiyonlarda partilerde at
oynatırken, toplumu için çaba gösterenleri acımasızca
eleştirenler.
- Anavatanı, halkı için ne yapabileceğinden çok
anavatanın kendisi için yapması gerekenleri daha iyi
bilen, dile getirenler…
Özetle, kendi sorumluluğundan çok, bir başkasının
sorumluluğunu daha iyi bilenler, yapılması gerekeni
birilerinden bekleyip, yapılamamış ya da yapılmamışın
yanlışını başkalarına yamama telaşı içinde olanlar
dikkat!
Toplumumuz neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu artık
daha iyi biliyor. Sezgileri bilince çıkıyor. Üçüncü
dalga geliyor. Siz gibilerin rahat at oynatamayacağı bir
ortam oluşuyor. Bizim toplumumuzda da lafla peynir
gemisinin yürütülemeyeceği, yürütmeye kalkanlara
halkımızın en hafif deyimle “hadi canım sen de” diyeceği
yeni bir dönem başlıyor.
Sorumluluklarının yükümlülüklerini yerine getirmeyenleri
silkeleyip savuracak üçüncü dalga geliyor…
Dikkat…
Aman dikkat… |