Sevgili Erhan,
Ben bu girişim konusunun noktalandığını
sanıyordum. Keşke yanıtlamak zorunda kalacağım yazıyı
yazmasaydınız. Neden yazdığınızı da hala anlamış
değilim. Bir kez girişime neden ve niçin karşı olduğumu
en açık şekli ile defalarca yazmış olmama karşın
“Hatam’ın ne demek istediğini anlama çabasına”
girişiyorsunuz.
Türkiye’de demokrasinin gelişmesini isteyip istemediğimi
ya da bu olasılıktan korkup korkmadığımı
anlayamadığınızı dile getiriyorsunuz. Dönüşün sevgi
temelli olduğunu, karşılıklı iyi ilişkilerin dönüşü
hızlandıracağını, dünya konjonktürü ve diaspora ülkeleri
ile Rusya Federasyonu’ndaki değişim ve gelişimlerin
dönüşü beslediğini, dönüşün Çerkeslerin yaşadığı ülkeler
bir yana bölge barışına da olumlu katkısı olacağını
sürekli olarak yazıp durduğu için eleştirilen Hatam’dan
hareketle şu soruları sorabiliyorsunuz:
“Hatam dönüş hareketi adına
kaygılanıyorsa eğer, ‘Dönüş’ Türkiye’de süren baskı
düzenine güvenerek kurgulanmış bir hareket midir? Ülkeye
demokrasi gelirse ‘Dönüş Hareketi’ çökecek mi yani? Bir
baskı düzeninden başka bir baskı düzenine gitmek daha
bir kolaydır, demokrasilerden baskı düzenlerine dönmek
imkansızlaşır korkusu mu var yoksa?”
Daha sonra da meselenin ne olabileceğini
yazıyorsunuz:
“Mesele şu olabilir. Biz bunları 34 yıl önce
söylemiştik, siz ne geveliyorsunuz şimdi?”
Erhan kardeşim madem meselenin ne
olabileceğini biliyordunuz, kuşku çağrıştıran çok sayıda
soruya ne gerek vardı? Mesele sizin sandığınız -yoksa
umduğunuz mu demeliydim- gibi ise eğer, gerçekten bana
yakışmaz. Ancak değil. Yine de biz meseleye gelmeden
önce size hiç yakıştıramadığım meseleye de temel
olamayacak gerekçelerinize bir bakalım:
Sevgili Erhan, Yamçı’nın çıktığı
günlerden bu günlere köprülerin altından çok sular
aktığını, sayın Huvaj ile Yamçı yıllarında olduğu gibi
birlikte olmadığımızı, sağır sultanın bile duyduğu bu
gerçeği siz bilmiyor musunuz?
Ayrıca siz o günlerde birlikte olduğunuz
kişilerle hala birlikte misiniz ya da o günlerde
birlikte olduğunuz arkadaşların imzalayacağı her metne
bugün de imza koyabiliyor musunuz ki Fahri Huvaj’ın da
imzalamış olmasını, girişimi benim de desteklemem
gerektiğine gerekçe gösterebiliyorsunuz?
“Kaynak, dönüşçülerin resmi yayın organı
Yamçı. Birleşik sayı 7-16 1976. “Nasıl Yapmalı?”
Dönüşçülerin ortak görüşünü kaleme alan derginin Genel
Yayın Yönetmeni sayın Fahri Huvaj… İşte özünde
güncelliğini koruyan yazının sonuç bölümü” denmişken,
“Nasıl Yapmalı” adlı yazının on yedi maddelik sonuç
bölümünü nasıl bir bildiri imiş gibi
algılayabiliyorsunuz? Adı geçen yazıda demokrasinin “de”
sini yazmaktan kaçınmak bir yana, çok ciddi bir şekilde
demokratik mücadeleden söz edildiğini nasıl unutursunuz?
Gelelim yazınızdaki temel yanlışlığa (çarpıtmaya demeye
dilim varmıyor). Siz “Demokrasi İçin Çerkes Girişimi”ne
‘Demokrasi Girişimi’ diyerek girişime karşı oluşumuzun
asıl gerekçesinin görülmesini engelliyorsunuz. Gerçekten
eğer benim karşı çıktığım ‘Demokrasi Girişimi’ ise beni
eleştirilerinize kendim de katılırım. Kapsamları çok
farklı iki adlandırmayı birbirine karıştırabiliyorsunuz…
Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana olduğumu
kanıtlama durumunda kalmak kendim için biraz tuhaf, daha
önce yazdıklarımı yinelemek sizler için sıkıcı olacaksa
da konuyu anlamayan kimselerin kalmaması, “neden ne
olabilir diye” soracak kimselerin kalmaması için kendi
açımdan süreci özetleme mecburiyeti görüyorum.
Anavatana karşı güya duyarlı olanların Türkiye’deki
büyük değişime karşın sessiz kalmalarını, demokrasi için
hiç girişimde bulunmamalarını 06 Eylül 2009 tarihinde
CC'deki köşemde “Şuıje Psı Değexhuağa?”, “Ağzınız suyla
mı dolu?” başlıklı yazıyla eleştirmiş, şunları yazmışım:
“Ancak en çok ilgimi çeken Kürt bilim adamının kimi
söyledikleri idi. Anlam olarak şöyle: ‘Konuyu tartışan
kimileri Kürtler ve farklı dilleri konuşan diğer
gruplardan söz ediyorlar. Bu yanlış. Kürtlerin
Çerkesler, Boşnaklar, Lazlarla karıştırılmaması,
konumlarının farklı olduğunun kabul edilmesi gerekir
öncelikle. Kürtler diğer gruplardan, tarihsel olarak
farklı, nüfus olarak farklı. En önemlisi Kürtlerin
talepleri var ve bu talepleri için bedel ödediler, bedel
ödüyorlar. Çerkeslerin Boşnakların böyle bir talepleri
yok... Talepleri varsa haklarının tanınmasına karşı
değilim elbette.’
Şimdi bu görüşe hak vermemek mümkün mü ya da Çerkeslerin
talepleri var ve bunları sıralayabilecek birileri var
mı?
Özetle Türkiye’deki bu değişim Türkiyeli Çerkes
çemberini kıramamışlarca ya hiç gündeme alınmıyor ya da
genel yaklaşıma koşut birkaç söz söyleniyor. Özelimizde
neler talep edebileceğimize ise bir türlü sıra
gelmiyor...
Radyo – Tv. hak ve olanakları, anadilin seçmeli ders
olarak okutulması, Rusya Federasyonu ile çifte
vatandaşlık anlaşması gibi, Çerkeslerin olabilecek
talepleri en ileri talep olarak olsa, olsa dönüşü
düşünenlerin sayısını arttıracaktır, dönüşe katkı
gerekliliğini gündeme getirecektir. Bu da Türkiye
Cumhuriyeti’nin dış politika çizgisine ters olmak bir
yana bu politikaya paraleldir. Dolayısı ile dönüşe
destek aynı zamanda Rusya Federasyonu ile ilişkilerini
geliştiren, daha da geliştirmeyi planlayan Türkiye’nin,
bu politikasını güçlendirecektir. Dönüş bölgesel barışa
katkı ile eş anlamlıdır.. En önemlisi Çerkeslerin olası
talepleri bir bedel ödemeyi de gerektirmeyecektir.
Dolayısı ile değerli arkadaşlar kırın artık şu Türkiyeli
Çerkes Çemberini. Çıkartın şu Türkiyeli Çerkes
Miğferini. Bırakın artık deplasmanda oynarmış gibi
yapmayı... Bedel ödemek bir yana ödüllendirilmeyi
getirebilecek taleplerde bulunmak, eylemleri
gerçekleştirmekten artık korkmayın lütfen...
Lütfen anımsayın anavatan kesiminden daha yürekli, daha
yiğit, daha özverili olduğunuzu ve de “ruhunu satmış”
olmadığınızı...
Anımsamakla kalmayıp tüm dünyaya gösterin bedel
gerektirmeyen taleplerde bulunmaktan, eylemleri
gerçekleştirmekten hiç ama hiç çekinmediğinizi. Sessiz
kalmayın öyle ağzınız suyla doluymuşçasına...
Özetle, zamanıdır, gösterin ne kadar Çerkes
olduğunuzu...”
Bir tahrik olarak da algılanabilecek bu yazımızdan iki
ay sonra 12 Kasım 2009 tarihinde CC Forum’da,
“Demokrasi Girişimi” değil, “Demokrasi için Çerkes
Girişimi” imzası ile “ ‘Demokratik Yeniden
yapılanma’ sürecine aktif katılım çağrısı” yapılmış.
İçeriğini yeterli bulmadığım Çağrı menini 15 Kasım 2009
tarihinde CC'deki köşemde “Demokratik Yeniden Yapılanma”
başlığı ve şu sözlerle eleştirmişim:
“Ancak ya metne imza koymama gerekçesi benim gerekçemle
aynı ise? Çünkü imza için özelimde de çağrı almış ve
imzalamamıştım. Nedeni mi? Onu da bugün görüşüp biraz
dil üzerinde çalıştığımız, hazırlamakta olduğu sözlük
üzerine konuştuğumuz AÇÜMIZ Hilmi kardeşimizin sözleri
ile dile getireyim: “Arkadaşlarımız, hiçbir şey
söylemeyen bu metni yazabilmek için kim bilir ne kadar
zorlanmışlar.”
Evet desteğin bu denli az olmasının gerekçesi metinde
somut hiçbir şeyin olmaması ise eğer, “halkımız, 'mış'
gibi yapılanları artık fark ediyor ve önemsemiyor” diye
düşünülmez ve sevinilmez mi?
Bomboş bir çağrıyı köşeme taşımamın nedeni de çağrıya
ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak. İmza
kampanyasını desteklemediğim ve neden desteklemediğim
sizlerce de bilinsin, tarihe de not düşülsün isteğim.
Bunları okuyunca da sayın Hapae’nin
yıllar, yıllar önce yazdığı ve “Yamçı”da yayımlanan
dörtlüğünü, çok şey söyleyen dörtlüğünü anımsamazlık
edemedim:
“Bazen öyle durumlarla karşılaşır ki insan / susarsa…/
yalan söylemiş olur şüphesiz./ koca bir asrı yalan
söylemekle geçirdik / demek biz.”
Daha önce de sorduğum soruyu da bir kez
daha sormaktan da kendimi alamıyorum:
“Şuije psi değexhuağa? Ağzınız
suyla mı dolu?”
Foruma düşen yazılardan kimi arkadaşlara
derimi anlatamadığım kaygısı ile 18 Kasım 2009 tarihinde
CC foruma şu yanıtı yazmışım:
“Merhabalar,
Bilgilendirme için teşekkür ediyorum. Henüz
değerlendirmeye gerektirecek somut bir söylem yok. İlgi
ve umutla gelişmeleri izleyeceğim... "Yanılmışım, özür
dilerim" dememi gerektirecek bir sonuç mutluluk verir.
Dilerim çalışmalar başarılı olur.
Saygılar....”
21 Kasım 2009 tarihinde yine CC forumda sevgili KIP
Fuat’ın yanıtındaki “münafık” sözcüğüne şaşırarak biraz
da içerleyerek şu yanıtı vermişim:
“Sen de mi sevgili Fuat!
İmza kampanyasını ilk tartışmaya açan benim. Dahası imza
kampanyasından önce de "ağzınız suyla mı dolu" diye
eleştiren de...
Açılıma destek girişimi değil eleştirilen. Destek
veriyormuş gibi yapılması... Somut bir şey söylenmemiş
olması... Neler söylenebilecek, neler istenebileceği bu
kadar açıkken yine sıfıra sıfır elde var sıfır
toplantılarla açılıma katkı yapıldığının sanılması...
Olayın özü sayın Hapae’nin yazısındaki soru.
Türkiye'de büyük bir mücadele var. Yarın bu mücadele
gereği sayın Erdoğan, Yeltsin gibi tank üzerine çıkmak
zorunda kalırsa kaç Çerkes'in ya da kaç imzacının
yanında olacağı?
Şu ana kadar girişimcilerin söyledikleri devletin zaten
uzattığının yüzde biri bile değil. Bu da girişimi
ciddiye almamamız için yeterli. Sanat için sanat gibi
birlik için birlik. Yüz kez yazdık ne için birlik
açıklanmadan bu somutlaştırılmadan birlik hayal...
Kendi adıma itirazımın nerde olduğunu yazınızdaki bir
cümleyi temel alarak açıklamaya çalışayım. Kendi
yazdığından başkasını anlamayanlara ne demek istediğinin
anlatmanın en sağlıklı yoludur:
Sevgili Fuat,
"Geleneğine, diline, geleceğine kendi sahip çıkmaya
baslar ve birlik olursa Çerkes Halkı işte o zaman
Anavatana ulaşmak ta, uzak, hayal olmayacak."
demişsiniz. Ne kadar da doğru. Ama bu cümlenin tersten
okunduğundaki anlamı daha da doğru biliyor musunuz?
Anavatanı uzak, ulaşmayı hayal olarak görenler
Geleneğine diline geleceğine sahip çıkmak bir yana
onlardan kilometrelerce uzağa düşerler. Dolayısı ile biz
anavatanı uzak, ulaşılmasını hayal görenlerin, kendileri
ne kadar Çerkes olduklarını söyleseler de, kendilerini
ne denli demokrat göstermeye çalışsalar da gelenek, dil,
geleceğine sahip çıkma konusunda samimi olmadıklarını,
münafık tanımının da daha çok bunlara yakıştığını
biliriz.”
Yetmemiş 22 Kasım 2009 tarihinde bir kez daha yazmak
zorunda kalmışım:
“(...) Tıpkı hayalden gerçeğe
gelemeyen soyut girişim ve birlik gibi. Yineliyorum
dünya kurulalı beri neyi amaçladıklarını bilmeyen
insanların sağlıklı kalıcı bir birlik oluşturdukları
görülmemiştir. Girişimciler eğer samimi ise en kısa
sürede hayali gerçeğe dönüştürmeli, somut isteklerini
sıralamalıdır. Asıl tartışma da ondan sonra
başlayacaktır.
Bu isteklerin olabilirliği, tamamı gerçekleşse bile
halkımızın yarasına merhem olabilip olamayacağı...
Özetle, ''Girişim'' adına daha üzerinde konuşulabilecek,
tartışılabilecek ortada somut bir şey yok.
Tavsiye... Eğer gizlediğiniz amaç dönüşü gündemden
düşürmek ise boşuna uğraşmayın. Sonu hüsrandır. Çünkü
yukarıda dile getirdiğim gibi daha büyükleriniz de
denemiş ancak başarılı olamamışlardır.
Kuşkularımız yersiz olabilir. Ancak bunun kaynağının,
öze ilişkin söylenmemişler ve soyut söylemlerinizdir.
Toplumumuzu kuşkulardan arındırmanın tek yolu da en kısa
sürede bildirinin içinin doldurulmasıdır.
Halkımız tarihinin her aşamasında birileri tarafından
yinelenmiş olan "Birlik Çağrısı" yeni bir gündem
değildir...”
Yetmemiş, 23 11 2009’da CC forumda bir kez daha dert
anlatmaya çalışmışım:
“Bu kadarına da "pes" doğrusu...
Anımsayacaksınız daha önce de demokratik açılımı
destekleyen yani kendilerini demokrat sananların imza
kampanyasını desteklemeyenlere layık gördükleri
sıfatlar. Sanki demokrat olmanın, halkımız yararına
çalışmanın tek ölçüsü altını çizerek söylüyorum içi boş
metni imzalamak. Metni imzalayan destekleyen "demokrat
Çerkes" imzalamayan da tu kaka...
Değerli arkadaşlar demokratik açılıma çağrı bu sayfaya
12 Kasım 2009 tarihinde düştü. Ben ise ilişikteki yazıyı
06 Eylül 2009 tarihinde yazdım. Bir girişimde
bulunulmamasının verdiği üzüntü, kızgınlıkla...
Şimdi bu yazıyı yeniden okuyun anlayın lütfen ve
demokratik açılımın dönüşe karşı olduğu, demokratik
açılımı desteklemediğimiz anlamına gelen cümlelerin
altını çizerek yeniden yayımlayın...
Söylenenler yazılanlar nasıl bu kadar yanlış anlaşılır,
anlamak çok güç.
Birlik için birlik denmiyorsa eğer, ne için birliğin
açıklanması somutlaştırılması gerekiyor. Metinde böyle
somut bir söylem yok. İçi doldurulacak dendi.
Doldurulursa özür dileriz dendi.
Dönüş dışında da başka çözüm önerileri de savunulabilir.
Ama bizim de dönüşü amaçlamayan hiçbir çözüm önerisi
"birlik" adına savunulamaz. Çünkü Türkiye, Suriye ya da
bir başka coğrafya ile sınırlı çözüm önerileri daha ilk
adımda diğer coğrafyalardaki insanlarımızı dışladığı
için "birlik" değil "ayrılık" savunucularıdır. Anavatanı
içermeyen çözüm önerisini birlik adı altında savunanlar
Çerkes ulusal sorunun çözümü konusunda samimi değildir."
deme hakkımız neden olmasın?
Ben de sizlere uyarıda bulunayım. Farklı görüşte
olanlara yanıt yetiştirmeyi bırakın da metnin içini bir
doldurun. Metni katkıya ve eleştiriye açın. Katkıda
bulunabilecek herkes aynı mekanda toplanacak olsa bile
*ki değil- elektronik ortamı değerlendirin. Aktiviteler
planlayın ve demokratik
açılım konusunda aktif olunmadığından yakınan, aktif
olmaya zorlayan birini açılıma karşıymış
gösteremeyeceğinizin de bilincinde olun lütfen...”
25 Kasım 2009
tarihinde
“Ucuz Kahramanlık” başlıklı yazıyla,
-belki de açılımın “devlet açılımı” olmadığı kaygısı
ile- girişimin bir “Çerkes Girişimi” olmadığını tarihe
not düşmüş, İlk günü sadece 70- kişinin imzaladığı,
içeriğini çağrıdan daha kötü bulduğum duyuruyu,
girişimcileri ve duyurudan sonra sessizliğe gömülen
destekçilerini eleştirmiş ve şunları yazmışım:
“Oysa demokrat, demokrasiyi
içselleştiren kişidir. Demokrat, onayını almadığı bir
halkın, bir topluluğun adına girişimde bulunmayandır.
Demokrat, adına konuşmayı düşündüğü halkın oyunu,
onayını gerekli görendir, bunun halkına saygının olmazsa
olmazı olduğunun bilincinde olandır.
Dolayısı ile bu girişim, kendilerini desteklemeyenleri
neredeyse demokrat olmamakla suçlayanların, demokrat
olmadıklarını ortaya koymuştur.
Desteğe çağrı girişimini destekleyenlerin sayısı iki
bini bile bulmamışken, halk destek vermemişken
“duyuru”nun Çerkesler adına yapılması, girişimcilerin
halkın oyuna, onayına saygı göstermediğinin kanıtı
olmuştur.
Çerkeslerin bilinen konumu nedeni ile bugün hiçbir örgüt
yetkilisi, dahası cumhuriyetlerimizin başkanlarının
bile, Çerkesler adına konuşma hakkı, yetkisi yokken,
örgütleri de hiçe sayan bir grubun bir halk adına
açıklama yapması temelden yanlış olmuştur.
“Demokrasi İçin Çerkes Girişimi”nin basın duyurusu,
örneği bu güne kadar görülmemiş bundan sonra da
görüleceği kuşkulu saklanması gerekeli nadide bir belge
olmuştur.
Çünkü Çerkes halkı adına yapılan duyuruda Çerkes sözcüğü
bir kez bile geçmemiştir.
İstekler iktidar partisi sözcüsünün (bakın
devletle karıştırmamışım) Kaf-Fed Genel Kurulu’nda
çizdiği demokratikleşme sınırlarına bile ulaşamamıştır.
Halkımız, Türkiye halkının bir parçası olarak
düşünülmüş, halkımızın sadece diğer diaspora ülkelerinde
yaşayanları değil anavatanda yaşayan kesimi de göz ardı
edilmiştir.
Çerkes halkının binlerce yıllık tarihi Anadolu tarihi
ile sınırlanmıştır.
Çerkeslerin demokrat olmadıklarını ileri süreceklere
kanıt oluşturulmuştur.
Sözün özü Çerkes halkının geçmişi de geleceği de Türkiye
ile sınırlanmıştır.
Girişimcilerin Çerkes halkı özelinde gelecek
kurgularının olmadığının kanıtı olmuştur.
Sadece bu sayılanlar bile girişimcilerin, onayını
almadan adına konuşarak saygısız davrandıkları için
halkımız ve Çerkesler adına konuşuyormuş görüntüsü
vererek aldattıkları için de Türkiye halkından özür
dilemeleri, bundan sonraki girişimlerinde halkımızın
adını kullanmamaları için yeterli gerekçe olmalıdır.
Bu yazı ve duyuru, girişimciler ve destekleyenlerle
tartışmak işin değil bu girişimin Çerkes girişimi ve bu
duyurunun bir Çerkes duyurusu olmadığı tarihe not düşme
kaygısı ile yayımlanmıştır.
Olayın bizce tanımı da “ucuz kahramanlıktır”.
Sevgili Erhan; neye, niçin karşı olduğunu bu açıklıkta
ve bıktırırcasına yazmış olan “Hatam’ın ne dediğini
anlamaya'' çabanızı neye yoralım.
Peki, “devlet açılımı” söylemi yazıların sadece birinde
geçmişken açılımın devlet açılımı olmadığını bu denli
vurgulamakla girişimci arkadaşların dönemin
dönüşçülerine göre daha büyük bir risk aldığını mı
söylemek istiyorsunuz ya da siz anadilde yayın için
dilekçelerin verildiği, üniversitelerde anadil kürsüleri
hazırlıklarının yapıldığı günlerde basın duyurusu ile
anadilde yayın eğitim istemeyi ucuz değil de “gerçek
kahramanlık” saymamızı mı bekliyorsunuz?
Tüm bu yazdıklarımdan girişime neden karşı olduğumu
anlamadıysanız eğer sorunuza yanıtımda en açık şekli ile
bulacaksınız. “Asıl olan niyet değil mi” diye
soruyorsunuz.
Asıl olanın niyet olduğu görüşüne tüm benliğimle
katıldığım için, girişimcilerin Çerkes sorununu dert
edinmedikleri izlenimi veren çağrılarından sonra
kuşkularımı dile getirdim. Basın duyurularından sonra
ise girişimcilerin böyle bir dertleri olmadığına iman
ettim ve “Demokrasi İçin Çerkes Girişimine” karşı
çıktım, çıkıyorum…
Sevgili Erhan anlam veremediğim hak etmediğimi de
düşündüğüm eleştirilerinize, beni “Ergenokonculara”
benzetmenize de kızmadım. Ancak gerçek şu ki, yazınızı
okuduğumda mutsuz oldum. Mutsuzluğumun nedenini de
Hürriyet’ten sayın Fatih Çekirge’nin yenilerde okuduğum
yazısında buldum:
“Sizi en çok ne mutsuz eder” sorusuna
değerli ozan Ataol Berhamoğlu’nun yanıtı, “kendimi
anlatamadan yitip gitmek” olmuş.
Evet, kendisini anlatamaması, hele dostlarına
anlatamaması kişiyi mutsuz ediyormuş gerçekten… Sağlık
olsun…
Ade Carı… Si Queş… |