|
|
|
|
|
YURTSEVERİMSİ |
01.06.2010 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Hani “sürgünümsü”
diyorum ya diasporadakilerin kimileri için...
Birileri de zorlama bir yorumla bu deyişin, “Büyük
Çerkes Sürgünü”nü yadsımak anlamına geldiği sonucunu
çıkartıyor ve böyle algılanması için de çaba
gösteriyorlar.
Bir kez daha açıklayalım: “Sürgünümsü” gerçek sürgün
olmadığının bilincinde olmasına karşın, gerçek sürgün
rolü yapan kişidir.
Geçmişte dedeleri sürülmüş kişilerdir bunlar. Ancak
bugün kendileri, kendi istekleri ile “sürgün”de
kalmaktadırlar. Şairin, “Aşk derdi ile hoşem, el çek
ilacımdan tabip” dizelerinden aldıkları ilhamla olsa
gerek, “Sürgünde mağdur ama mutluyum, Dönüşten söz etme
doktor...” diyorlar sanki...
Ne demek istediğimizi yine de anlamak istemeyenler
olacağı için “sürgün”ün bir de sözlük anlamına bakalım.
TDK Büyük Türkçe Sözlük'te, cezalı olarak belirli bir
yerin dışında ya da belirli bir yerde oturtulan kimse,
diye açıklamış “sürgün”ü.
Yani birinin gerçek sürgün olabilmesi için; ya belirli
bir yerin dışında,
-olayımızda anavatanımız Çerkesya’nın dışında- yaşamak
zorunda bırakılmalı ya da yaşadıkları ülkelerde -günümüz
diaspora ülkelerinden birinde- oturmaya zorlanmalı, bu
ülke dışına çıkmaları engellenmelidir.
Bizim “sürgünümsü”lerin durumunun bu tanıma hiç
uymadığı, koşullardan birinden birini taşımadıkları çok
açık değil mi?
Ancak “sürgün” rolünü kötü oynadıkları söylenebilir
mi? Örneğin, 21 Mayıs anma etkinliklerinin hüzünlü
deniz kıyısı fotoğraflarına bakan olaylara yabancı
birini, özlemle ufka bakanların dilerlerse denizin karşı
kıyısına sorunsuz olarak geçebileceklerine, Türkiye’nin
ülkeden çıkışı ya da Rusya Federasyonu’nun ülkeye girişi
engellemediğine inandırabilmek güç olmaz mı sizce de?
Buna karşın, istendiğinde gidilebilen, bulunulan ülkeden
oturma başvurusu hakkı tanıyan, konut edinilmesi için ön
koşul aramayan, iş kurulabilen, yerleşilebilen, süre
dolduğunda vatandaşı olunabilen bir ülkenin sürgünü
olduklarına başkalarını inandırabilseler de
“sürgünümsüler”in, kendilerini inandırabilmeleri mümkün
olur mu dersiniz?
Bugün Rusya Federasyonu’ndan çifte vatandaşlık hakkı
tanınmasını isteyen -ki biz de yıllardır bu hakkın
tanınmasını savunuyoruz- “sürgünümsüler” kendilerine
çifte vatandaşlık hakkı tanıyan ve dokuz yıl yürürlükte
kalan yasadan, yararlanmadıklarının pişmanlığını
yaşıyorlar mıdır acaba? Türkiye’den bir kişinin
bile yasadan yararlanma isteğinde bulunmadığının
utanılası bir durum olduğunun bilincine varmış
olabilirler mi sürgünümsüler?
Sürgündeki birinin yaşama umudu dönüş değil midir
sizce de?
Sürgünün ilk, tek, en büyük amacı en küçük bir fırsatta
anavatanına dönmek değil midir? Örneğin İsrail sınırları
açsa sürgündeki Filistinliler birkaç saatte
anavatanlarının her köşesini doldurmazlar mı? Giriş
serbestisi olsa vize kuyrukları oluşmaz mı? İsrail
vizeyi kaldırma kararı alsa Filistinliler kaç gün kaç
gece bayram yapar, sevinçten kaç takla atarlardı
dersiniz?
Peki, “İsrail önce soykırımı kabul etsin ondan sonra
dönüşü düşünürüz” diyen sürgün Filistinli
bulunabilir mi sizce? Bulunsa bile böylelerinin
“aklından zoru olduğuna” hükmedilmez mi?
Ancak son günlerde “mağduriyet mutluluğu”nun, kimi
sürgünümsülerin ruh yüceliği için yetmez olduğunu sizler
de fark etmişsinizdir.
Böyleleri şimdilerde hem sürgünümsü hem de “yurtseverimsi”
oldular.
Neden mi yurtseverimsi?
TDK Büyük Türkçe Sözlük, ''Yurdunu, milletini büyük
bir tutku ile seven, bu uğurda her türlü özveriye
katlanan (kimse) vatansever, vatanperver'' diye
tanımlamış yurtseveri.
Demek ki, yurtsever olmanın koşulu, yurdunu ve milletini
büyük bir tutku ile sevmekmiş. ”Yurtseverimsi”lerin
yurdumuzu, çok ama çok sevdiklerini söylediklerini,
yazdıklarını bilmiyor değilim ama sevginin, gerçekte
soyut olmadığını, somut olgular gibi ölçülebildiğini
yazmış, adını anımsayamadığım bir düşünürün “sevginin
ölçüsü, sevilen şey için vazgeçilebilen şeylerdir”
yaklaşımını aktarmıştım. Bakın sözlük de vurgulamış
sevme ile özveri arasındaki ilişkiyi. Yurtseverin ülkesi
için her türlü özveriye katlanması gerektiğinin altını
çizmiş.
Yurtsever;
- Eğer yurdu dış görev vermediyse, yurdunda yaşamalıdır.
- Bilgisi, görgüsü, birikimi, geliri ölçüsünde yurdunun
güzelleşmesi, güçlenmesi, yücelmesi için katkıda
bulunmalıdır.
- Şu ya da bu nedenle yurdundan uzağa düşmüş ise mümkün
olan en kısa sürede yurduna dönmeli ve yurdunun
güzelleşmesi, güçlenmesi, yücelmesi için çaba
gösterenlerin safında yer almalıdır.
- Yurdunda yetenekleri ile uyumlu en iyi yapabildiği işi
yapmalıdır. Dahası sadece mesleğinde en iyi olmanın
yeterli olmadığı bilinci ile sosyal etkinliklerden de
uzak kalmamalıdır.
Bu durumda bizimkilere “yurtseverimsi” tanımı bile
bol gelmez mi?
Çünkü;
“Yurtseverimsi”, çok ama çok sevdiği yurdu
dışındaki her ülkede daha mutludur.
“Yurtseverimsi” için yurdunda yaşamak bir şans,
bir mutluluk değil, katlanılası zor bir özveridir.
“Yurtseverimsi” için dönüş yurtseverliğin doğal
sonucu değil, takdir edilesi yüce bir davranıştır.
“Yurtseverimsi”, anavatanın kültür emekçilerine
katkıda bulunan değil, kültür emekçilerin emeklerini
sömürendir.
“Yurtseverimsi”, CD sini çoğaltıp sattığı
sanatçıdan bir teşekkürü bile esirgeyen, gözü önünde
gerçekleşen bu hırsızlığı görmezden gelendir.
“Yurtseverimsi”, güvenlik sağlandığında, yani
otel önlerinden bavullar çalınmaz olduğunda ancak
anavatana dönecek olandır.
“Yurtseverimsi”, hariçten gazel okuyarak ülke
politikasını etkileyebileceğini sanandır.
“Yurtseverimsi”, beş yüzden biri sayılırım
korkusu ile “beşyüz cesur yürek projesini” sanalda bile
destekleyemeyendir.
“Yurtseverimsi”, tatil için bile dünyanın
herhangi bir kentini “sevgili yurduna” tercih edendir.
“Yurtseverimsi”, olanakları elverdiği halde
“sevgili yurdunda” bir konut edinmeyendir.
“Yurtseverimsi”, uzatılan oturma izni hakkını
kullanmayandır.
“Yurtseverimsi”, Türkiye’ye temel olmayı doğal
karşılayandır.
“Yurtseverimsi”, anavatanını, aşkların en güzeli
ile yani uzaktan sevendir.
Özetle, yurtsever çok aransa da az bulunan,
“yurtseverimsi” ise aranmasa da her yerde mebzul
(bol, çok) miktarda bulunandır. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|