|
|
|
|
|
ESKİ
YENİYETMELER -3 |
28.08.2010 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Anavatana dönebilenlerin
sayısının çok az olmasını, dönüşün
başarısızlığı gibi gösterenlere tepe tepe
kullanacakları malzeme
vereyim.
26 Ağustos 2010 Perşembe günü Federal Yabancılar Bürosu
Sivil Danışma Kurulu toplantısında bu yılki başvuru
sayısı
açıklandı: 39
Yani içler acısı.
Anımsayanlarınız olacaktır; 2008 yılında Dönüş Bayramı
nedeni ile
Başbakanımız QUIMP'IL Murat ile yaptığımız toplantıda
kotanın yetersiz kaldığı ısrarla belirtildiği için
2009’da sadece Adigelere bin 500 kişilik kota
sağlanmıştı. Durumu bilenlerimiz bunun çok fazla
olduğunu kotayı dolduramayacağımız endişesini
iliklerimize kadar yaşarken, sanal kahramanlarımızdan
biri, kotayı nasıl olurda doldurabileceğimiz
önerilerinden çok “efendim neden kota olsun” gibi
bir çıkış yapmıştı.
Kahramandı ya...
Sanal kahramanlarımız, daha kolay ve kotasız vatandaşlık
hakkını,
çifte vatandaşlık hakkını daha başka birçok hakkımızı,
hem de bu
haklarımızı alacağımız devletin nezdinde değil de
sanalda savunmayı,
sorumluluklarını yerine getirmekle eş tutuyor olmalılar.
Dahası
kendilerini, bu haklarımızı savunulması gerekli yerlerde
savunan ve
çok yavaş da olsa sonuç alabilenlerden daha yararlı
oldukları daha
ulussever, daha yurtsever olduklarına kendileri
inandırmış, bizlerin inanmasını bekliyorlar.
Kotayı doldurma çabası mı?
Olmadı işte! Böyle perakende işlere ayıracak
zamanları yok ki kahramanlarımızın. Eskiyeniyetmeleri de
koyabilirsiniz aynı gruba.
Örneğin “Dönüş için proje gerekli, projesiz dönüş
olmaz” dediklerinde arkasından projenin
geleceğini sanırsanız aldanırsınız. Sayınımız en güç
işi başarmış akıl vermiştir. Gerisi
emir kullarının işidir. “Kitlesel dönüş ancak
devletler arası
anlaşmalarla mümkün olabilir” der bir başka
eskiyeniyetme, hemen ağırlayanları da olur. Dönülecek
ülke ile diaspora ülkelerinin
desteğini almanın dönüşün temel ilkelerinden biri
olduğunu bilmezler.
İlk adımdan beri buna çalışıldığını ve bir hayli yol
alındığını da
görmezler. Bu sözü ettiğine göre devletlerarası
anlaşmanın nasıl
sağlanabileceğini anlatacağı yanılgısına kapılmayın
sakın. Kendileri
büyük keşifte görevlerini layığı ile yerine
getirmişlerdir nasıl
gerçekleştirileceği sıradan dönüşçülerin görevidir.
Oturma izni başvurusu kampanyaları da Dönüş Bayramı
coşkusu da anavatandakilerle anavatanda paylaşmak ta
unutulmuştur. Tatilini anavatanda geçirmekse hiç akla
gelmemiştir.
Böylesi sıradan işlerle uğraşılmadığı, verilen sözler
tutulmadığı için
de başvuru sayısı 2009’da kotanın onda birini bile
doldurmamıştı.
Kotanın gerçekçi olmadığı ayan beyan anlaşıldığı için de
2010 için
kota 500 olarak belirlenmişti. Biliyorduk ki o da
çoktu ve işte
toplantıda başvuru yapanların sayısının sadece 39 olduğu
ve yıl sonuna kadar da sayının 70 olabileceği ve
doğal ki kotanın da azaltılacağı rapor edildi.
Dedim ya kahramanlarımıza göre değil böylesi herkesin
başarabileceği küçük işler... Daha büyüktür projeleri...
Uzaktan kumanda ile Çerkes'in olmadığı bir Çerkesya
kuracaklardır. “Çerkesya için önce Çerkesya’da
olmalısınız” diyenler mi? Mutlaka Çerkesya’yı
istemeyenlerdir. Hem bilmez misiniz, dönüşün güçlükleri
vardır. İş olanakları yeterli değildir, geçim zordur,
dil bilmezlik, hele dönüşü eşe kabul ettirebilme...
Rusya Federasyonu’nun Çarlık Rusya'sı ile aynı zihniyeti
taşıması...
Ekseninin beliriin bir şekilde üniter yapıya kayıyor
olması, sayılabilecek ve aşılamayacak daha birçok
engel...
Engelleri aşma mücadelesini göze alan “kıdemli
dönüşçüler”i caydıran, caydıramadıklarının arkasından “anavatanda
yaşayabilmek uğruna rahat yaşamını bırakmaya değer miydi”
diye ne denli ulussever olduğunu kanıtlayan sayın
Hapi’nin dönüşü engelleme çabaları ve böylesi
saçmalıkları hoş görebilen -sükut edildiğine göre-
yurtseverler de işin cabası...
Ancak “bağımsızlık” dönüş kadar zor değil ki...
Duymamış olamazsınız.
Rusya Federasyonu cumhuriyetlerimize bağımsızlık
vermediyse nedeni, bugüne kadar barışçıl yollarla
istemesini bilmedikleri içindir.
Cumhuriyet yöneticileri ve halkları yersiz bir korkuya
kapıldıkları
içindir. Halbuki böyle bir korkuya gerek yoktur.
Dolayısı ile federasyon, bağımsızlığı ilke edinen
diasporik kahramanlara
minnettardır. Hem minnettarlığı lafta da
bırakmamaktadır. Dolgun maaşla iş garantisi, çocuklarına
istediği üniversiteden eğitim alma garantisi, eşini ikna
edemeyenlere eş garantisi... Konut ve araba için uzun
süreli ve ''sıfır'' faizle kredi. Aylık gelir durumuna
göre taksitlendirme...
En önemlisi bağımsızlık verdiği Çerkesleri olası dış
saldırılardan
koruma ve sorun olduklarında Karaçay, Balkar ve
Ermenileri hatta
Kazakları süreceği garantisi...
Ancak bunlar 39 kişiyi unutturmuyor.
Epeyce can sıkıcı bir durum. Bu sıkıntı ile
internette gezinirken kahramanlarımızın bildiğim ortak
özelliklerinden birinin güzel bir anlatımına
rastlıyorum. Hani hep yeni şeyler, kimselerin
söylemediği, söyleyemediği şeyler söylüyorlar ya
eskiyeniyetmelerimiz...
Bakın böylelerine ne güzel yanıt sayın Mustafa
Armağan’ın, 14 Haziran 2005 günlü Zaman gazetesinde
yayımlanan “Ölümünün 18. yılında Cemil Meriç” başlıklı
yazısındaki şu bölüm:
“Klasiklerimizi yeniden okuma zahmetine katlanmadan
herhangi bir
konuda mesafe alabileceğimizi, hakikaten “yeni” bir
şeyler
söyleyebileceğimizi zannediyorsak aldanıyoruz. Aslında
birçok şey
söylenmiştir bizden önce ve muhtemelen bizden de daha
iyi, daha güçlü bir şekilde ve ne yalan söyleyelim,
bizim söyleyebileceğimizden daha şık söylenmiştir. Bir
yeniden okuma çabasının sonunda ulaşacağımız sonuç,
büyük bir ihtimalle bu acılı cümle olacaktır.
Hem sonra “yeni” dediğimiz şey de nedir ki? Yeni bir şey
söylemek
sanki “eski” bilinmeden mümkünmüş gibi, eskiyi bilmeden
yenilik
yapılabilirmiş gibi, dahası yenilik zannedilen şeylerin
gerçekten yeni
olduğu eski göz önünde bulundurulmadan anlaşılabilirmiş
gibi, bir yenin havucun peşinde sürüklenip gidiyor bu
toplum…”
Ben de benzer yaklaşımı, 2000 yılında hazırladığım ve
2003
Genel Kurulu'nda kabul edilen DÇB ilkelerine temel olan
taslağın
başlangıcında şöyle dile getirmiştim:
Лъэпкъхэр дунаим къызытехьэгъэ апэрэ мафэхэм
щегъэжьагъэу илъэпкъы фэшъыпкъэ, ащ рыгушхорэ, лъэпкъыр
ыгъэлъэгэным, ыгъэдэхэным фэлажьэрэ лъэпкъыпсэ
хэкупсэхэр щыIэу къырэкIо.
Halkalrın ulusların ortaya çıktığı ilk günlerden
itibaren halkı ile övünen, onu yüceltmek, güzelleştirmek
çabası içinde olan ulusseverler, yurtseverler hep
olagelmiştir.
Ащ дакIоуи, ялъэпкъ фыряIэ лъэгъуныгъэм къыпкъырыкIэу,
къызыхэкIыгъэ лъэпкъым ыпсэ фэзгъэтIылъыгъэхэр
зэрэмымакIэри зымышIэрэ щыIэп.
Buna koşut halklarına olan sevginin itici gücü ile halkı
için
canını verenlerin sayısının az olmadığını da bilmeyen
yoktur.
Арышъ, «лъэпкъ Iофыгъохэм я зэшIохын къезгъэжьагъэр
сэры, тэры» пIохэнэу щытэп.
Dolayısı ile ulusal sorunların çözüm çalışmalarını ben
başlattım, biz başlattık dememek gerekir hiçbir zaman.
Ау мэхъу лъэхъэнэ зэблэкIыгъо, лъэпкъ насып къэгъэзэгъу.
Ancak değişim dönemleri ulusun şanslı olduğu dönemler de
oluyor.
Джащ фэдэ лъэхъанхэм псэугъэ лъэпкъ унэшъошIхэр,
лъэпкъым игъэсагъэхэр, лъэпкъ гулъытэ зиIэхэр, лъэпкъым
щыщ хэтрэ зы цIыфи насыпышIоу плъытэн плъэкIыщт.
İşte böylesi dönemlerde yaşan halk yöneticileri,
aydınları, halkın bilinçli insanları, halkın her bireyi
şanslı sayılmalıdır.
Насып къэгъэзэгъухэм лъэпкъым фэблэжьырэм къыкIэкIорэр
нэхь нэрылъэгъу.
Şanslı dönemlerde ulus için yapılan çalışmaların
getirisi de daha açıkça görülebiliyor.
ЕтIани, яIэнатIэ, якъарыу, яшIэныгъэ елъытыгъэу,
гулъытэу яIэм елъытыгъэу лъэпкъым фалэжьын фаер
фэзымылэжьхэри щыIэх,
ыкIи ахэр гъэмысапхъэх.
Bununla birlikte yetkilerine, güçlerine,bilgilerine
bilinçlerine göre halkı için yapması gerekenleri
yapmayanların varlığı da eleştiriyi hak ettikleri de bir
gerçek
Тхыдэми ыгъэкъончэщтых ахэр.
Doğrusu Tarih de mahkum edecektir böylelerini.
Тэ зыкIи щэч къытетхьэрэп; тилъэпкъ зыратэкъухьэгъэ
апэрэ мафэм къыщегъэжьагъэу лъэпкъыпсэ хэкупсэхэр
зьфэлэжьэгъэ, зыкIэхъопсыгъэ, зылъыхъугъэ закъор, зы:
ипхъахьитэкъу ашIыгъэ илъэпкъ ээфищэсыжыныр, ащ
ичIыналъэ егъэгъотыжьыныр ары.
Biz hiç kuşku duymuyoruz ki halkımızın darmadağın
edildiği ilk gönlerden beri yurtseverler, ulusseverler
bir tek şeyi aradılar, bir tek şeyin özlemini duydular
ve bir tek şey için çalıştılar: Darmadağın edilen
halkını bir araya getirmek ata toprağı ile buluşturmak.
Evet ne denli üzücü de olsa ben daha ötesini
göremiyorum.
Kahramanlarımız için ise bu yeterli değildir, daha ötesi
olmalıdır.
Ama ilginçtir daha öteleri kendileri görmeli ancak
kendileri değil,
birileri gerçekleştirmelidir. Kendileri ulus olmanın bir
bedeli
olduğunu bilmeli, söylemeli, ancak bedeli birileri
ödemelidir.
Neyleyeyim ki ben, oldum olası büyük düşünemem.
Anavatana dönüşüm sırasında sevgili AÇMIZ Hilmi ile
“Marje” dergisi için yaptığımız konuşmanın bir bölümü de
bu dar görüşlülüğümün kanıtı sanki:
“Marje. Sayın Başkan, okuyucularımıza sizin de görev
aldığınızı
söylediğiniz, Dünya Çerkesleri Derneği hakkında bilgi
verir misiniz?
Hatam.
Dünya Çerkesler Derneği’nin başlangıç noktasını,
Ankara’da
düzenlenen 125. Yıl etkinlikleri olarak alabiliriz. 125.
Yıl etkinlikleri ve Dünya Çerkesleri Derneği’nin
kuruluğunu, halkımızın anavatanına dönme çabasında bir
dönüm noktası olarak kabul etmemiz mümkün. Bir yıl sonra
Hollanda’da benzeri bir toplantı yapıldı ardından Mayıs
1991 de anavatanımızda Dünya Çerkesleri Derneği kuruldu.
125. Yıl etkinliklerinde dünyanın her tarafından gelen
Çerkesler, Çerkesliğin ancak anavatanda
yaşatılabileceğini dünyaya duyurdular. Konuya duyarlı
herkesin de, anavatana dönüş konusunda çalışmasının
gerekliliğini ortaya koydular. Dünya Çerkesleri
Derneği’nin de temel felsefesi budur. Bu konuda pratikte
bazı zorluklar ortaya çıkıyor. Diaspora insanını
anavatanlarına götürürken, ekonomik olarak
zorlanacağımız ortadadır. Dünya Çerkesler Derneği büyük
bir amaç edinmiştir. Bu amacın gerçekleşmesi için de
ekonomik olarak desteklenmesi gerekmektedir. Bu konuda
bir espri yapalım
isterseniz: Siz de rastlamışsınızdır, büyüklerimiz, orta
yaşlılarımız,
gençlerimiz olarak tartışmayı gereksiz fedakarlık
yapmayı severiz.
Hepimiz gerekirse bu olay için kanımızı, canımızı
verebileceğimizi
yineler dururuz. Bize şu an gerekmeyen kanını, canını
vermeye hazır
olan soydaşımız, nedense vaktini ve parasını vermeye
hazır değildir.
Tüm bunlara rağmen, derneğin yapısının oturacağı,
güçleneceği umuduyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.''
Kıssadan hisse mi?
Sayın “Eskiyeniyetmeler” altın kuşağın yayınları ile
birlikte Kamçı ve
Yamçı dönüşün klasikleridir, hep okunmalıdır. Yeniden
okumalarınızın
sonunda ulaşacağınız sonuç, büyük bir ihtimalle şu acılı
cümle
olacaktır:
“Klasiklerimizi yeniden okuma zahmetine katlanmadan
herhangi bir
konuda mesafe alabileceğimizi, hakikaten “yeni” bir
şeyler
söyleyebileceğimizi zannediyorsak aldanıyoruz. Aslında
birçok şey
söylenmiştir bizden önce ve muhtemelen bizden de daha
iyi,
daha güçlü bir şekilde ve ne yalan söyleyelim,
bizim söyleyebileceğimizden daha şık söylenmiştir.”
İtirazınız mı var deneyin şu TIME Seyın’in şu
dörtlüklerinden daha güzelini:
Wızışışım ḱui xihaj
Dön kendinden olana karış
Wilhepqımq afelaj
Halkların için çalış
Wımılajew sıd bğuetın
Çalışmazsan ne bulursun
Çıle pçeuım wıuıtın
El kapısında durursun.
Thamıḉağuer zeppesıme Zavallı
olmayı benimsersen
Qıpfaş́eştım wıpesıme
Senin için yapılsın diye beklersen
Adıghağer meḱuedı
Adigelik yok olur
Qıdaferer pseḱuedı
Günahı da boynuna kalır...
Evet... Denemeye ne dersiniz? |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|