|
|
|
|
|
ARAMALI AMA
NEYİ? |
17.10.2010 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Son günlerde Kaf-Fed çevresinde sık dile getirilen
olaylardan biri de konularımızın tartışılacağı bir
“arama” toplantısının yapılması... Ancak konunun epeyce
cahili olmalıyım ki bana çok ters geliyor bu adlandırma.
Arama sözcüğünü duyar duymaz “ne aranacağı” sorusu
kaplıyor bütün benliğimi.
Ayrıca biliyorsunuz yeni değil bu öneri ve benim de
konuya ilişkin görüşlerimi dile getirişim. Sayın Yalçın
Karadaş bir dönem çok sık gündeme getirmişti bu “arama
toplantısını” Birkaç kez de karşılıklı yazışmıştık.
Sonunda “Dönüşçüler olarak biz aradığımızı bulduk,
aradığını bulamayanlar toplansın tartışsın dişe dokunur
bir şey bulurlarsa sonra birlikte toplanabiliriz”
benzeri bir yanıtla kendi açımdan tartışmaya noktayı
koymuştum.
Elbetteki bu yanıt daha kolay, daha sağlıklı, daha hızlı
dönüşün nasıl sağlanabileceğinin de aranmayacağı,
aranmaması gerektiği anlamına gelmiyor. Benim anlamakta
zorlandığım şey neyi aradığımızı bilmeden aranmak.
Yine birkaç yıl önce rastlantı sonucu katıldığım bir
yönetim kurulu toplantısında Kaf-Fed’in arama toplantısı
yapması gerektiği önerisini, duymuştum sayın Şamil
Jane’den. “Neyi arayacaksınız?” soruma, sayın Jane,
“Türkiye Çerkeslerinin sorunları ve çözüm yolları...”
yanıtını vermişti. Sonra da sonuçların sağlıklı olması
için kendi deyimleri ile “bizler gibi görüşleri
netleşmiş kişilerin tartışmalara katılmaması
gerektiği”ni de eklemişti. “Peki toplanan arkadaşlar
‘dönüş gereksizdir, yanlıştır’ gibi bir karar alırsa
dönüşten vaz mı gececeğiz?” sorum karşısında sayın Jane
küplere binmiş “sen bize dönüşçü değil diyemezsin, böyle
sorular soramazsın...” diye kükremiş birçok şey de
eklemişti.
Bense nedense o gün sakin bir günümde idim. Tane tane
yanıtlamıştım Sayın Jane’yi. “Bak Şamil herkes, herkese
her soruyu sorabilir. Ve bu sorular sizlere sorulacak,
tarih soracak bu soruları” diye de bitirmiştim
tartışmayı. Öyle ya konuktum ne de olsa...
İşte birkaç yıl geçmesine karşın gerçekleştirilemeyen bu
toplantı yeniden gündeme geldi. Ben de toplantıdan sözü
edilen her platformda aynı soruyu soruyorum. Aranacak
olan ne? Neyi arayacak ya da ne için aranacağız?
Konuştuğum arkadaşlar hep toplantının benim düşündüğüm
gibi olmadığını dile getirdiler ancak hiçbiri de neyi
arayacağımız sorusunu netleştirmediler. Bence bu
netleşememe ve diğer sorunlar yığınının temel nedeni
Türkiye Çerkes diasporasının -bilinç altı da olsa-
kendisini dünya Çerkeslerinin önemi büyük bir parçası
olmaktan çok, bağımsız bir bütün olduğunu sanmasıdır. Bu
sanı sonucudur ki Çerkeslerin yaşadığı diğer ülkeler
özellikle de anavatandaki gelişmeleri genellikle ya hiç
bilmiyor ya da çok az biliyorlar.
Daha ilginci de azımsanmayacak sayıda Çerkes
aydını(!)koşullarını hiç bilmedikleri ya da çok az
bildikleri anavatana karışmaya, anavatan insanına yol
yöntem göstermeye soyunabiliyor.
Gün oluyor anavatandaki gelişmeler göz önüne alınmadan,
anavatandaki kurumlarla sağlıklı ilişki kurulmadan dönüş
komisyonları kurulup programlar oluşturulabiliyor,
çalışmalarda anavatanın görüşünü almak, ortak program
hazırlamak da pek akla gelmiyor.
İşte ne aranacağını henüz öğrenemediğim bu arama
toplantı
sı hazırlık aşamasında anavatan ve diğer ülke
Çerkeslerinin ne düşündüklerinin hiç akla gelmemesi de
kendilerini bütünün parçası değil bütünün kendisi
olduklarını sanmalarının sonucudur. Özetle Türkiyeli
Çerkes çemberi kırılamamıştır henüz...
Ben bu duygularla çalkalanırken sayın Akif Beki’nin 19
Ekim 2010 tarihli Radikal’deki “Pardon, soru neydi?”
başlığını taşıyan yazısını okuyorum. Yanıttan önce
soruyu merak edenin yalnız ben olmadığımı görüyor,
haklılığıma inanıyor ve seviniyorum. İşte yazının son
bölümü:
“(...) Benim en büyük korkum, cevap bulamamaktan
ziyade soruyu öğrenemeden gitmek. Aynı sebeple gözü
arkada kalanlardan biri de şair Gertrude Stein. Sekerat
döşeğindeyken, sevgilisi Alice B. Toklas kulağına şöyle
fısıldamış: Yanıt ne, Gertrude? Stein, cevap vermiş:
Soru ne?
Doğru sorunun peşinden gitmeyen, gerçek cevaba hiçbir
zaman
ulaşamaz.
Doğru sandığımız cevaplar, bir de bakmışız ki başka
birinin sorusuna ait.
Soru yanlışsa bir kere, cevabın doğruluğu neye yarar.”
Evet bizce Türkiye Çerkeslerinin yapmaları gereken ilk
şey dünya Çerkesliğinin önemli bir parçası mı yoksa
bütünün kendisi mi oldukları sorusunu yanıtlamaktır.
Çünkü gelecek bu sorunun yanıtı üzerine kurgulanacaktır.
Dünya Çerkesliğinin diğer parçaları, elbetteki anavatan
da kendisini bütün ve bağımsız olarak düşünen Türkiyeli
Çerkes çemberini kıramamışlarla değil, bütünün önemli
bir parçası olduğunun bilincinde olanlarla geleceğini
kurgulayacaktır... Bu da yadırganmamalıdır... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|