ÇALINTI BİR YAZI

07.11.2010

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Yedi Kasım Pazar. Evdeyim.  İnternette dolaşıyorum. Dün  Kuban bey ile konuşurken Nihat Genç’e gelmişti söz. Meğer  ikimizin, sayın Genç’in, dikine konuşmasını, heyecanlı anlatımını, gerçekleri dile getirişini beğenmek gibi ortak bir yanımız da varmış. Nihat Genç’i televizyonda izlemediğim çok olmuştu. Bir yazısını olsun okuyayım diye “Nihat Genç” yazıp tıklıyor sonra da  http://www.nihat-genc.com/ kendi sayfasını açıyorum.
 

Bir yazı başlığı, “vatan lafla değil eylemle sevilir” yazı başlığı hemen ilgimi çekiyor. Tıklıyorum.  Sayın Nihat Genç’in kaleminden döküldüğü sanısı ile yazıyı sonuna kadar okuyorum. http://www.internetajans.com/default.asp?NID=101208

Meğer yazar, bir başka değerli insan bir başka güzel insanmış.
İnsanoğlu insan biri imiş: Arama Kurtarma Derneği kurucu üyesi ve başkanı sayın Ali Nasuh Mahruki.
 

Yazı, yıllardır tutsağı olduğum, yıllardır anlatmaya çalıştığım duygu ve düşüncelerle bezenmişti ama benim yazılarımdan daha güzel, daha duygu yüklü, daha sarsıcı, daha ürpertici, daha bir uyarıcı idi yazı. Yeniden yeniden okudukça kendi olayımızı, kendimizi, vatan, anavatan sevgimizi anlatılanlara dolanık yeniden yaşadım.

Sonra da sayın Mahruki’nin yazısını konumuza uyarlamadan geçemedim  Gerçek eylem adamının sevgi algısı ile kendisini diasporada yaşamaya mahkum etmiş, çemberini kıramamış Türkiyeli Çerkes’in, diasporik yurtseverlerimizin  sevgi algılarını karşılaştırmazlık edemedim.
 

İşte sonuç:
 

Sayın Mahruki, Çerkesya (vatan) lafla, sloganlarla sevilmez”, diyor.
 

Bizimkiler Çerkesya’dan çok sloganları seviyor.
 

Sayın Mahruki Çerkesya eylemle sevilir.”diyor.
 

Bizimkiler Türkiye’de kimliğini kabul ettirme yürüyüşlerini, oturma eylemlerini, bildirileri, hak taleplerini değil de 21 Mayıslarda -karşıya geçmeyi engelleyen varmış gibi- deniz kıyısında buğulu gözlerle Çerkesya yönüne bakmayı eylem sayıyor.
 

Sayın Mahruki,  Atatürk’ün "Vatanı en çok seven görevini en iyi yapandır."sözünü doğru buluyor altını çiziyor.
 

Bizimkiler kendi görevlerini, kendi yapmadıklarını değil, başkalarının yapmadıklarını, başkalarının yapması gerektiğini çiğneyip duruyor. Görevini yapmaya çalışanlara sataşmayı görev sayıyor.
 

Sayın Mahruki, “Bugün sokakta hangi Çerkes'i çevirirseniz anavatanı-Çerkesya’yı çok sevdiğini, uğruna her türlü özveride bulunabileceğini canını bile verebileceğini söyler ama bu kadarının yetmediği apaçık ortada.”diyor.
 

Bizimkiler hala, söyleme yazma ile yapmanın eş anlamlı olduğunu sanıyor.
 

Sayın Mahruki, “Demek ki, anavatan-Çerkesya sevgisi başka bir şey, Çerkesya’yı bir başka türlü sevmek gerekiyor. Çerkesya sevgisi; ona özel bir değer vermek, onu özel bir yerde konumlandırmaktır, onun için kararlı ve cesur bir duruştur; geçmişe saygı, geleceğe ise inançlı bir güvendir. Geçmiş ve geleceğin arasındaki günümüzde ise anlamak, sahip çıkmak, sorumlu hissetmek, korumak ve yüceltmektir.”diyor.
 

Bizimkiler Çerkesya’nın düzeltilmeye çalışılan eksikliliklerini
-Çerkesya’ya dönme cesareti gösteremeyişlerini haklı çıkartmak için olsa gerek- sayıp dökmeyi, Çerkesya sevgisi sayıyor.

Sayın Mahruki, “Çerkesya’yı sevmek aşık olmak gibi ciddi bir şeydir; başka sevgilere benzemez. Çerkesya uzaktan sevilmez, Çerkesya yemek sever gibi, renk sever, kıyafet sever gibi, takım tutar gibi sevilmez. Çerkesya öylesi de olur böylesi de olur, kazansak da olur kaybetsek de olur diyerek sevilmez, Çerkesya kerhen sevilmez. Çerkesya ruhla, bedenle, akılla, yürekle, bilekle, tepeden tırnağa insanı insan yapan her şey ile, her hücre ile sevilir” diyor.
 

Bizimkiler Çerkesya’yı “uzaktan sevmenin aşkların en güzeli” olduğu saçmalığını dünyaya kanıtlamaya çalışıyor.  

Sayın Mahruki, “Çerkesya tektir, birdir, vazgeçilmezdir, taviz verilmezdir, hiçbir şeyle kıyaslanamaz, yerine hiçbir şey konulamaz. Maldan mülkten, paradan puldan, candan canandan her şeyden geçilir, Çerkesya’dan geçilmez. Çünkü Çerkesya'nın içinde hayatınız, sevdikleriniz, milletiniz, atalarınız, tarihiniz, geçmişiniz, geleceğiniz, namusunuz, onurunuz, refahınız, mutluluğunuz, huzurunuz, hayalleriniz kısacası yaşama, insana ve ulusa dair ne varsa hepsi vardır. Bütün bunların bir anlamı olabilmesi için, önce bunları özgürce var edecek bir Çerkesya gerekir” diyor.
 

Hayret bizimkiler de -sözden öteye geçmeyeceklerinin bilinci ile olsa gerek- aynı şeyleri söylüyor.
 

Sayın Mahruki, “Çerkesya sevgisi sevgi kelimesinin sınırlarını öylesine zorlar ki, o sevginin içini ruhla, kararlılıkla, inançla, özveriyle, eylemle beslemezseniz, sevginizin Çerkesya’ya bir faydası olmaz, o sevgi ancak egonuzu tatmin etmeye yeter, çoğumuzun yaptığı gibi...”diyor.
 

Gerçekten de bizim diasporik yurtseverlerimizin yaptıklarının hiçbiri de kendi egolarını tatminden öteye geçmiyor.
 

Sayın Mahruki, “Çerkesya sevgisi belirli günlerde, anma etkinliklerinde, törenlerde ya da sadece duygularda yaşanacak bir heyecan değildir. Çerkesya’yı sevmenin eylemsel bir karşılığı ve sonucu etkilemeyi hedefleyen tutarlı ve inançlı bir bütünlüğü olmalıdır” diyor.
 

Bizimkiler, sonucu etkilemeyi hedefleyen eylemlerde bulunmak bir yana, belirli günlerde anma etkinliklerinde bile ortalıkta görünmüyor.

Sayın Mahruki, “Büyük önder Atatürk’ün "Vatan sevgisi ona hizmetle ölçülür" sözünü anımsatıyor, “Bence bugünün şartları gereği hepimizin bu ölçüye göre kendi samimiyetini değerlendirmesi ve vicdanı ile bir hesaba girmesi gerekir. Çoğumuzun iyi niyetinden şüphem yok, ama bugünkü şartlarda sonucu etkileyemediğimiz, değiştiremediğimiz sürece sadece iyi niyet yetmiyor” diyor.
 

Bizimkiler, Atatürk’e ters düşme cesaretini gösteriyor ve vatan sevgisini hamasi söylem ile ölçüyor. Başkalarının samimiyetini sorgulamayı gerekli ancak kendi samimiyetini değerlendirmeyi, vicdanı ile bir hesaba girmeyi gereksiz görüyor. Sonucu etkilemediği bin kez kanıtlanan iyi niyeti de yeterli buluyor.

Sayın Mahruki, “Çerkesya sevgisi evlat sevgisi gibi olmalıdır. Bir anne, bir baba nasıl çocuğunu her ne yaparsa yapsın, yaramazlık da yapsa, kötü bir şey de yapsa yine de sevgisinde bir azalma olmaz, ilk günkü gibi evlat sevgisiyle koşulsuz sever ve 24 saat, uykusunda bile evladının sağlığını, iyi okullara gitmesini, iyi imkanlara sahip olmasını, geleceğini, mutluluğunu düşünür ve bunu sağlamak için çalışır, araştırır, fedakarlık yapar, kendi yemez yedirir, kendi giymez giydirirse, gerçek Çerkesya sevgisi de böyle olmalıdır. Ülkesini, insanları gerçekten, içten, samimiyetle seven 24 saat, uykusunda bile böyle düşünür, her davranışında böyle hareket eder. Yaptıklarının, seçimlerinin, kararlarının ülkesine zarar vermemesine, ülke hassasiyetlerine dikkat eder, onun da ötesinde ülkesine, insanına faydalı olmasını, olan bitende kendisinin de yapıcı, geliştirici, iyileştirici bir payı olmasını ister.”
 

Bizimkiler, ana gibi sevmekten çok hep evlat gibi sevilmeyi bekliyor. Çerkesya’nın değil kendi hassasiyetlerini ön plana alıyor, yaptıklarının, seçimlerinin, kararlarının Çerkesya bekçisi Çerkes’e değil  kendisine zarar vermemesine özen gösteriyor. Dahası anavatanına, insanına faydalı olmayı, olan bitende kendisinin de yapıcı, geliştirici, iyileştirici bir payı olması yönünde bir adım bile atmıyor.
 

Sayın Mahruki, “(...)  Biz Çerkesya’mızı ve milletimizi çok ama çok sevdiğimiz için, kendimizi onlara karşı sorumlu hissettiğimiz için bu mücadeleyi veriyor tüm zorluklara göğüs geriyoruz” diyor
 

Bizimkiler de Çerkesya'mızı ve milletimizi çok ama çok sevenlerin, kendilerini  sorumlu sayanların nasıl bir mücadele vermesi gerektiğini sanal ortamda anlatıyor, gerçek ortam bir yana sanal ortamın zorluklarına katlanmayı da göze alamıyor, çoğun. Adını ve Çerkes'in çok önemsediği sülale adını bile saklıyor.

 

Sayın Mahruki, “Yukarıda anlatmaya çalıştığım kavramlar aslında hiçbirimize uzak değil. Örneklerini yazılı, görsel ve işitsel medyada sürekli görüyoruz. İş konuşmaya gelince çoğunuz mangalda kül bırakmıyor. Herkes ne kadar Çerkesyacı olduğunu, ne kadar Yurtsever olduğunu, ne kadar fedakâr olduğunu o kadar iyi anlatıyorsunuz ki, dinlerken tüylerimiz ürperiyor, gözlerimiz doluyor. Ancak gerçek iman, inanç hakkında konuşmakta değil; eline bıçağı alıp Hz. İbrahim gibi biricik oğlunun boğazına dayamakta ve Hz. İsmail gibi bıçağın altında sessizce yatmaktadır. Gerçek iman, konuşulacak değil yaşanacak bir şeydir. Gerçek Çerkesya sevgisi de sorumluluk almaktır, üretmektir, çalışmaktır, gerçekleştirmektir, başarmaktır, elini taşını altına korkmadan, (ya da korkarak ama kaçmadan) koymaktır ve de bütün bunları namuslu, dürüst, ahlaklı, sorumlu Çerkesler olarak yapmaktır” diyor.
 

Siz bizimkilerin ne dediğini ise her birimiz bir diğerimizden daha iyi biliyor.
 

Evet değerli arkadaşlar sevgi soyut değil somut, ölçülebilir bir kavramdır. Büyüklüğü de sevilen için bulunulan özverinin büyüklüğüdür.
 

Günümüzde her birimizin öncelikle yapması gereken de kendi samimiyetimizi sorgulamak, kendi vicdanımızla hesaplaşmaktır...