|
|
|
|
|
ADIĞAPSER
KHIŞÜACE...
ADIĞE RUHU SESLENIYOR... |
03.04.2011 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Sevgili Kardeşlerim;
Lütfen bu 21 Mayıs’ta bizler için ağlamayın... Lütfen
bizleri, bir de siz kardeşlerimiz, bir kez daha canımızı
almayın... Evet, toprağımıza göz dikmiş düşmanın, aç
gözlü gemicinin, acımasız yol koşullarının, bulaşıcı
hastalıkların, yokluğun, yoksunluğun öldürdüğü bizleri
bir de siz kardeşlerimiz, her 21 Mayıs’ta yeniden
yeniden, öldürmeyin...
Çünkü bizler için gerçekten üzüldüğünüze inanmıyoruz...
İnanmıyoruz bizleri anmak için bir araya geldiğinize...
Gülünç buluyoruz 21 Mayıs’ı anma amacınızı...
İnanmıyoruz uğruna can vediğimiz değerlerimizi, ulusal
değerlerimizi önemsediğinize...
Kendi ruhunuzu rahatlatmak için bir araya geliyorsunuz
sanki... Sanki halkımızı çok sevdiğinize, ata
topraklarınızı çok sevdiğinize birbirinizi inandırmak,
özellkle de kendinizi inandırmak için bir araya
geliyorsunuz... Ve sanki katılımcıların sayısı ölçeğinde
inanacaksınız halkımız için, anvatan için bedel ödemeye
hazır olduğunuza... Ama...
Ama değerli kardeşlerim, çok açık söylüyorum... Bilin
ki; birbirinizi, kendinizi inandırsbilseniz de bizler
için üzüldüğünüze, bizleri inandıramayacaksınız....
Çünkü önemsediğinizi söylemeniz önemsediğiniz anlamına
gelmez biliyorsunuz... Sevdiğinizi, gece gündüz
haykırmak da gerçekten zevdiğiniz anlamına...
Bu soyut bilinen kavramlar da sanılanın aksine artık
ölçülebilir değerlerdir... Büyüklüğü de önemsediğiniz,
sevdiğiniz şeyler için vazgeçebildiğiniz şeylerin
toplamıdır...
21 Mayıs’ta sürgün yolunda yitirdiklrinizi anmak için
bir araya gelecekmişsiniz... Bizleri unutmamak için bir
araya gelecekmişsiniz... Daha dün ölen ana-babalarını
unutanlar, 140, 150 yıl önce ölen bizlerin üzüntüsü ile
dolacaksınız... Bizlerin de bunan inanmamızı
umacaksınız... Pes doğrusu... Kendinizin inanmadığı şeye
bizlerin inanmasını bekleyeceksiniz...
Hadi bizler ölüyüz, sesimiz sizlere -gerçekte ulaşır da-
ulaşmaz diyelim... Ama yaşayanları olsun aptal yerine
koymasanız a... İnsanlar, halkına anavatana gerçekten
sevgi duyanların neler yaptıklarını, neleri göze
aldıklarını bilmiyorlar mı sanıyorsunuz? Dünyadan bu
kadar mı bi habersiniz?
Bayram tatillerinde çok sevdiği(!) anasına babasına
değil de tatil kentlerine gitmeyi tercih edenler
gibisiniz... Her çocuğuna en yeni sitem Tv alıcıları
alabiliyorken anne babasının eski sistemi daha çok
sevdiğine kendisini inandıranlar gibisiniz... Ya da
çocularını, etkilenir korkusu ile anne babsının
cenazesine götürmeyenler gibi...
Evet lütfen bizler için yasımsı etkinlikler
düzenlemeyin... Kalplerimizi bir de Çerkes kaması ile
dağlamayın... Bizleri sevdiğiniz gerçek ise eğer
savunduğumuz değerleri savunun. Ama sözde değil özde
savunun...
Bizler. ülkemizi topraklarımızı çok sevdik... Onu
korumak bizlerden sonrakilere, sizlere bir Çerkes yurdu
olarak bırakmak için çok canlar verdik, canlar aldık...
Nehirlerimiz kan aktı... Ama kavrayışımız, gücümüz
yetmedi yenildik... Dönemin güçlü devletleri emperyal
ülkeleri topraklarımızda ölmemize de izin vermedi...
Topraklarımızı çok seveni, “Bana Çerkesler değil
torakları gerek” demişti... Diğeri de “Ben kendi
vatanlarında özgür yaşayan Çerkesleri değil benim
yurdumu kahramanca savunacak Çerkesleri çok seviyorum”
demişti. “Geniş topraklarım var... Kahramanlıklarına
ihtiyacım olduğu her köşede ben onlara yurt veririm...
Yeni yurtlarını savunurlar bir güzel... Bataklıkları
kurutur, konar göçer kabileleri de toprağa bağlarlar...
Çerkeslere Çerkesya ne gerek” demişti..
Böylece birinin itmesi, diğerinin çekmesi bizleri
vatanımızdan etti...
Ama bizler, güya yeni yurdun, Çerkeslere yurt
olmayacağını çok çabuk anladık... Dönmek istedik ilk
günlerden beri anavatanımıza... Sürenler kabul etmedi,
yeni patronlarımız da engelledi geri dönüşümüzü...
İnancımızı bile değiştirmeyi göze aldık ama yine ters
yüz edildik... Kimilerimiz denklerini açmadı uzun
süre... Kimilerimiz sağlam yapılar kurmadı yıllarca...
Ama umutlarımız hep tüketildi...
Müslüman olduğumuz için ülkemizi terk ettiğimiz ya da
sürüldüğümüz yalanı da uyduruldu ama, okul
açabilenlerimiz Çerkes andını Çerkes çocuklarına,
yüzleri Kuzey’e, anavatana dönük olarak okuttu...
Kimilerimiz de yüzü anavatana dönük defnedilmeyi vasiyet
etti...
Anasütümüz gibi sevdik anadilimizi... Çoğumuz yeni
toprakların dilini öğrenemeden göçtü gitti... Çerkes
dedirttik her halktan tüm yeni komşularımıza...
Saydırdık kendimizi... Sevdirdik... Evin barkın nasıl
temiz tutabileceklerini, çayı nasıl demleyip nasıl tad
alabileceklerini öğrettik...
Sonra öyle bir parçası olduk ki yeni yurdumuzun, ünlü
romancı Kemal Tahir’e “Çerkes Anzavur’u ezen Çerkes Etem,
kurtuluşa baş kaldırmış Türkleri ezmeye gidiyor”
dedirtebildik.
En önemlisi de “Çerkes’in özü sözü bir olduğuna”
herkesleri inandırdık...
Ama ne kadar üzücüdür ki sizler bu en önemli
değerlendirmeye gölge düşürdünüz...
Anavatanınızı çok sevdiğinizi söylüyor bir başka tatil
kentini anvatanı görmeye tercih ediyorsunuz... Gece
gündüz Çerkeslerin birliğinden söz ediyor, yaşadığınız
ülke sınırlarını, bakışlarınızla olsun aşamayarak,
parçalanmışlığı onaylıyorsunuz... Hiçbir konuda,
önderliği bir başkasına layık görmezken sıra, halkımız
için bedel ödemeyi gerektirebilecek etkinliklere
geldiğinde xabzemizi anımsıyor “önce siz buyrun” demeyi
yeğliyorsunuz... Bağımsızlık aşığısınız ancak
bağımsızlık savaşı verilirken uzaktan ne yapılması
gerektiğini söylemekle yetiniyorsunuz... Bedeller
ödeyerek savaşı kazananlara iki saat savaşı
anlatıyorsunuz...
Anavatanın kültür işçilerine acıyor ancak ürünlerini
sömürmekten geri kalmıyorsunuz... Yazlık kışlık
edinebiliyor, çocuklarınızı da evsiz bırakmıyorsunuz
ama, atalar toprağında bir avuç kadar yerim olsun
demiyorsunuz... Korumaların iyi ücret aldıklarını
görüyor, yaşıyorsunuz. Buna karşın yüz elli yıldır
binbir meşakkatle anavatanı koruyan kardeşlerinize dudak
bükme yarışına giriyorsunuz. Bu bekçiliklerinin
karşılığını nasıl öderimi düşünmüyor, turistik ziyaret
için bile koşullar öne sürüyorsunuz... Kaçırdığınız
vatandaşlık şansı için üzülmüyor yeniden elde etmek için
yeterli çaba göstermiyor, vize uygulamasının kalkmış
olmasına da sevinmek bir yana sanki üzülüyorsunuz...
Size sunulan internet yayınlarının daha geniş kitleye
ulaştırma çabası göstermiyor emek verenlere izlendikleri
mutluluğunu yaşatacak bir mesajı çok görüyorsunuz...
Özetle değerli kardeşlerimiz... Bizle siz
sürgünümsülerin bizler için yalandan üzülmenizi yasımsı
etkinlikler düzenlemenizi istemiyoruz artık... Bizim
sizlerden beklentimiz değerlerimizi yaşatmanız...
Bulunduğunuz her yerde var olmak için direnmeniz...
Çünkü direndiğiniz ölçüde samimisiniz... Gücünüzün
yettiğini yapabildiğiniz ölçüde samimisiniz...
Yapabileceklerinizi yapıp yapmadığınız konusunda
kendinizi, yapabileceklerini yapıp yapmadıkları
konusunda dostlarınızı sorgulayabildiğiniz ölçüde
samimisiniz...
Unutmayın ki, geçmişin muhasebesi geleceğin kurgusunu
yapabildiğiniz ölçüde ancak, 21 mayıslarda bir araya
gelenlerin sayısının onbinleri bulması anlamlı
olacaktır.
Bilin ki, ulusal-kültürel değerleri yaşatmak için
direndiğiniz ölçüde bizleri anıyor bizleri gerçekten
seviyorsunuz....
Direncin altın formülünü de hiç ama hiç unutmamalısınız:
DİRENÇ= MAZİ (HAL + İSTİKBAL) Yani DİRENÇ = GEÇMİŞ
(GÜNÜMÜZ+GELECEK)
Yani geleceği düşünmüyorsanız, günümüzü gelecek
kurgumuza göre yaşama çabası içinde değilseniz eğer,
değerlerimizi değer bilmiyor, değerlerimizi yaşatmak
için direnmiyorsunuz demektir.
Bir kez daha anımsatalım ki ruhlarımızı rahatlatacak,
bizleri mutlu edecek olan, ne kadar görkemli, ne kadar
kalabalık olursa olsun güya bizler için düzenlenecek
yasımsı etkinlikler, yakılacak ağıtlar değil,
direniştir, diriliştir... Küllerinizden yeniden doğma
çabalarıdır...
Dolayısı ile “21 Mayıslarda bizler için lütfen
ağlamayın” diyoruz... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|