Merhaba
Ergün’cüğüm.
Sağlık
sorununu duymuş olsaydım önce de arardım. Tüm
içtenliğimle “geçmiş olsun” dileklerimi iletiyorum. .
Ancak
yeniden bu ilk yazınızın beni çok şaşırttığnı söylemek
durumundayım. Doğrusu “Çerkes”in tanımı ve sorunun çözüm
önerileri konusunda bu denli farklı düşünebileceğimiz
hiç aklıma gelmemişti.
Belki
siz de benim bu karşı yazıma şaşacaksınız. Ama sizin
için de temel olanın halkımızın yararı olduğunu bilmem,
benim de aynı düşüncede olmam, yazınızın kimi
bölümlerini eleştirmemi gerekli kıldı.
İtalik
olanlar sizin...
“Sözü
hiç dolaştırmadan soruyu soralım.
Çerkes kimdir?
El
cevap: Kafkasya için soruyorsanız Adığeler, diaspora
için soruyorsanız Kuzey Kafkasya halklarıdır.”
Biz ise
diasporada da Çerkes Adığe demektir ve Kuzey Kafkasya
Halkları karşılığı değildir diyor ve daha önce birçok
kez yazılanları, yazınızınızla bağıntılı olarak bir kez
daha özetliyorum:
Evet,
Çerkes, Kafkasya’da olduğu gibi Amerika, Suriye, Ürdün,
İsrail diasporalarının tamamı, Türkiye ve Avrupa
diasporasının büyük bölümü için de Adığe demektir.
Öyle ki İngilizce adında Circassian sözcüğü bulunan
Amerika’daki Çerkes derneğine, sadece Adığeler üye kabul
edilmektedir.
“Aslında
bu cevapta bir çelişki var meseleye yüzeysel olarak
baktığımız zaman.
Ve
eğer istismar etmek isterseniz gani gani malzeme çıkar
bu çelişkiden.
Zaten
bunca zamandır sorunun “eskimeyen gündem” olarak orta
yerde durması da bu nedenledir”.
Evet
bana göre de konu gereksiz yere gündemde tutuluyor,
gündemde kalınsın isteniyor, istismar ediliyor. Yine
bana göre de konuyu istismar edenler meseleye yüzeysel
bakanlar, gelecek krugularında anavatanımıza yer
vermeyenler, belki de hiç gelecek kurguları olmayanlar,
diasporada ulusal dil ve kültürün
korunup-geliştirilebileceğine inanırmış gibi yapanlar,
yani olmayacak duaya amin diyenlerdir...
“Çerkes kimdir ? sorusuna yukarıdaki “çelişkili” cevabı
verdik.
Çünkü
: “Çerkes” Kafkasya için bir
ulusal kimliğin adıdır ve Adığe isminin karşılığıdır.
Yani
Kafkasya’da kendisine “Adığe” diyen halklara,
çevrelerindeki başka halkların verdiği isimdir Çerkes ve
buna bölgedeki hiç bir halk itiraz etmez zaten”.
Buraya
kadarı çok doğru. Ama bundan sonrasına katılamayacağım
“Fakat öte yandan diasporada süreç farklı geliştiği
için, Kafkasya’da ulusal bir kimliğin adı olan
“Çerkes”, diaspora’da bölgesel/coğrafi
bir kimliğin adı haline gelmiştir.
Yani
Kafkasya’nın kuzeyinden , (hatta zaman zaman güneyinden
de) Osmanlı topraklarına gelmiş halkların bütünü
Çerkestir diasporadaki diğer halkların gözünde.
Onlar
bizleri böyle isimlendirirler ve bu tanımlama biçimi
nedeniyle, “Çerkes” ismi diasporada bir kaç halkı
altında toplayan bir şemsiye haline gelmiştir.”
Ergün
kardşim, Osmanlı’ da böyle bir yaklaşım olmadığının
kanıtı Osmanlı belgeleri, yazışmaları birçok kez
yayımlandı. Dahası sürgün yıllarında Osmanlı toprağı
olan günümüz bağımsız ülkeleri Suriye, Ürdün, İsrail ve
bu ülkelerden Amerika ve Avrupaya göçen Çerkesler,
Çerkesi Adığe olalarak tanımlamaktadırlar. Bizce sadece
bu örnek bile Osmanlı’da olduğu varsayılan Çerkes
tanımının, aslında olmadığının kanıtıdır. Buna karşın
Türkiye diasporasının bir bölümünün düşüncesinin bütün
diasporaların düşüncesi imiş gibi kabul ettirme
eğiliminiz de şaşırtıcı.
Ancak
daha da önemlisi gelecek kurgusu olan kişilerin
halklarını, başkalarının tanımladığı gibi değil de
bilimi yadsımayan, kendi siyasetleri ile de uyumlu
şekilde tanımlamaları değil midir?
“Kavga nereden çıkıyor?
Burada kavga; ulusal/kimliksel manada bu ismin sahibi
olan Adığelerden azınlık bir kesimin, diasporada ortaya
çıkan reel durumu göz ardı ederek, bu tanımı anayurttaki
şekli ile diasporaya empoze etmek istemelerinden
doğmaktadır.
Bu
ısrar, aslında mevcut çelişkinin bilerek istismar
edilmesinden başka bir şey olmadığı gibi, şu an görünen
biçimi ile iyi niyetli de değildir.”
“Kendinizden farklı düşünenleri “kötü niyetli” saymak,
çok sağlıklı bir değerlendirme olmasa gerek. Daha
sağlıklı olanı, düşüncelerine katılmadığınız kişilerin
yanılıyor olabileceğimizi, öngörüde bulunamadığımızı,
ileriyi göremediğimizi, çağımız gelişmelerine koşut bir
gelecek kurgumuzun olmadığını söylemek, kendi
yaklaşımınızı savunmak ve hangi yaklaşımın daha gerçekçi
olduğunu zamana bırakmak değil midir?
Hem
Çerkes, Adığedir diyenlerin azınlıkta olduğunu hangi
bilimsel verilere dayandıryorsunuz. Ayrıca bu azınlık
sizce, genel sayının azınlığı mı, yoksa sorunu sorun
edinip üzerinde sadece düşünenlerin ya da sadece
düşünmekle de kalmayıp sorunun çözümü konusunda çaba
gösterenlerin azınlığı mı?
“Nerede hata yapıyoruz?
Bizler her konuyu tartışırken zamanı, zemini ve
koşullarımız arasındaki farklılığı gözardı ediyoruz.
Çerkeslerin şu an Türkiye’de yürütmeleri gereken
mücadele ile anayurtta yürütmeleri gereken mücadele,
yöntemleri ve hedefleri açısından aynı değildir.
Bize
göre de anavatandaki Çerkes ile muhacerettekinin
mücadele yöntemleri, bu iki kesimin koşulları farklı
olduğu için farklı olmalı, ancak uğruna mücadele
edilecek hedefleri mutlaka ve mutlaka aynı olmalıdır.
İşte tüm
anlaşmazlıkların temelinde de bu hedef farklılığı ya da
sorun ile ilgileniyor görüntüsü veren kimilerinin
hedefsizliği yatmaktadır.
“Yukarıda söylediğimiz gibi her ikisinin de koşulları,
amaçları, araçları ve yöntemleri farklıdır. Dolayısıyla
mücadelede oluşturacakları cepheler, kuracakları
ittifaklar, olaylara getirecekleri çözümler ve
yaklaşımlar birbirinden farklı olacaktır.”
Değerli
kardeşim mücadelede oluşturulacak cephelerin, kurulacak
ittifakların, sorunlara getirilecek çözümler ve
yaklaşımların belirleyicisi içinde yaşanılan koşullar
değil amaçtır. Aynı ülkede, aynı koşullarda yaşasalar da
insanların birbiri ile mücadele eden cepheler
oluşturmalarının, ittifaklar kurmalarının nedeni de amaç
farklılığıdır. İçinde bulunulan koşullar ise, ancak,
nasıl mücadele edileceğinin, mücadele yönteminin
belirleyicisi olabilir, uğruna mücadele edilecek amacın
değil.
Anayurtta kendi topraklarımızın üzerindesiniz.
Kendi
kimliğiniz ile gelişmek, kendi ulusal yapılarınızı
oluşturmak/güçlendirmek ve nihai aşamada uluslaşmayı
amaçlamak durumundasınız.
Peki
diasporadakiler anavatanda uluslaşmayı amaçlamasın mı?
Amaçlayanların anavatan yaklaşımını benimsemeleri yanlış
mı? Gerçekte sürgünden bu yana diasporadaki asıl
anlaşmazlık, anavatanda uluslaşmayı amaçlayanlarla,
anavatansız çözüm arayanlar ya da arar gibi yapanlar
arasında sürüp gelmiyor mu?
Hal
böyle olunca, kimliğinizin tarifi noktasında ne kadar
net olursanız o kadar sağlıklı bir yapı vücuda
getirirsiniz. Çünkü ulusal kimlik kendisini bu
topraklarda yeniden yaratacak ve biçimlendirecektir.
Oldu mu
şimdi Ergüncüğüm? Anavatanda ulusal kimliğin net
olduğunu, Çerkes’in Adığe karşılığı olduğu gerçeğini
yukarıda vurgulayan da siz değil misiniz? Peki
anavatanda ulusal kimlik net iken bu topraklarda yeniden
ne gibi bir kimlik “yaratıp biçimlendirmeyi”
öneriyorsunuz? Ya da sağlıklı yapı oluşturmanın önkoşulu
, neden diasporada da kimliğimizin tanımı konusunda
netlik olmasın?
Bugünkü
karmaşanın, yapılarımızın yeterince sağlıklı olmayışının
bir nedeni de tanımların net olmaması, kendilerini
diasporaya mahkum edenlerin, bilimsel tanımları değil de
kendi özel konumlarına uyan tanımı doğru kabul etmeleri
değil midir?
Bu
koşullarda, anayurttaki bir hareketin Çerkes ismi
konusundaki hassasiyeti makul görülebilir. Fakat bunu
ısrarla diasporaya dayatmak, hatta bir bölünme
tehlikesine rağmen bunda ısrar etmek iyiniyetli ve
akıllıca bir tercih değildir”
Ergüncüğüm bir kez yukarıda belirttiklerimizden dolayı
daisporanın da Çerkes tanımı konusundaki hassasiyeti
sadece makul değil aynı zamanda gerekli de
sayılmalıdır. Ayrıca “dayatma” sözcüğünü burada hiç
yerinde kullanmadığınızı belirtmeliyim. Bizce
dayatanlar, “Ben Çerkes değilim” diyenlere, “Hayır
cancağızım, farkında değilsin ama sen Çerkessin”
diyenlerdir. Bu da ayrımcılıktan da öte Adığe olmayan
kardeş halkları yok saymak gibidir.
Hiç te
akıllıca olmayan, bilinçli yapılıyor ise eğer iyi
niyetle de bağdaşmayacak olan, anavatan ve diasporanın,
bu arada koşulları benzeşmeyen her diaspora ülkesi
Çerkeslerinin temel hedeflerinin farklı oduğunu,
olabileceğini, olması gerektiğini savunmaktır. Ulusal
mücadelemizle hiç bağdaşmayacak olan da diasporada
uluslaşmayı amaçlayanları, diasporalarda anavatan
oluşturulabileceğini düşleyenleri hoş görmektir.
“Çünkü diaspora için şu aşamada koşullar farklıdır.”
Peki
koşulların farklılığını halkımızın kendisini
adlandırmasına temel almak, diaspora’da ve her diaspora
ülkesinde koşullar bugün olduğu gibi gelecekte de hep
farklı olacağına göre her diaspra ülkesinin göbek bağını
kendisinin kesmesi gerektiği anlamına gelmez mi? Yoksa
bu mudur önerilen?
“Diasporada mücadeleniz, kimliğin muhafazasına kültürel
haklarınızın korunması ve kullandırılmasına, yani
varlığınızı devam ettirebilme amacına yöneliktir.”
İşte tam
da çözülmesi gereken düğüm bu değil midir? Asıl
yanıtlanması gereken de “diasporada varlığımızın devam
ettirip ettiremeyeceğimiz” sorusu değil midir?
Siyasetimizin belirleyeni, bu soruya verdiğimiz yanıt
değil midir? Ulusal kültürel değerlerimizin ancak
anavatanda korunup geliştirilebileceğine inanlar, en
kısa sürede anavatana sağlıklı dönüşü, anavatanda
uluslaşmayı önceleyenler ile, varlığın diasporada da
korunabileceğini, geliştirilebileceğini düşleyenlerin
diasporada aynı koşullarda yaşıyor da olsalar aynı
siyaseti benimseyebilecekleri beklentisi yanlış değil
midir? Amaçları, gelecek kurguları aynı olanların mı
yoksa kan akrabalığı olanların mı politik
birliktelikleri daha sağlıklıdır?
“Buradaki temel hedefiniz; demokratik mücadele ile talep
edilebilecek hakların kazanılmasıdır. Öyleyse bu iki
farklı zemin için farklı siyasetler geliştirmek
zorundasınız.
Dolayısıyla en geniş katılımla bir demokratik güç
birliği sağlamak, taleplerinizi demokrasi ve insan
hakları temelinde gündeme getirmek, pratikte ulusal ve
milliyetçi söylemlerden ziyade özgürlük eşitlik barış ve
adalet kavramlarına dayanmak diaspora için doğru yol ve
yöntemdir.
Şimdi, en geniş güç birliğinin sağlanmasını gerektiren
bu koşullarda, birlikte hareket edebileceğiniz doğal
müttefiklerinizi ötekileştirmek, kültür tarih ve
coğrafya nedeni ile aynı kaderi paylaştığınız
kardeşlerinizi küstürmek, onları dışlamak akıllıca bir
seçim midir?
Bizler tek başına Adığeler veya Abazalar veya Asetinler
olarak bir hiçiz diasporada. Ne sayısal, ne örgütsel, ne
ekonomik, ne de lobi gücümüz var. Ancak bir arada
olduğumuz ve birbirimize dayandığımız zaman bir şey
ifade ediyoruz karşımızdaki güçler için.”
Amaç,
“en geniş katılımla bir demokratik güç birliği
sağlamak” ise eğer sadece Kuzey Kafkasya
Halklarının birliği ile yetinilmesi yanlış değil midir?
Tüm Kuzey Kafkasya Halkları karşılığı da olsa
karşımızda olan güçleri yenmek için Çerkes birliği
yeterli midir? Demokratik güç birliği çağrısı yapan
diğer halklar neden ötelenmektedir. Aynı amacı paylaşan
diğer halkları ötelemek akıllıca mıdır? Bu kendini
yalnızlaştırma, başarıyı getirir mi? Geleceği diasporada
gören Türkiyeli Çerkeslerin “demokratik özerklik”
tartışmaları karşısındaki konumu, tutumu ne olmalıdır?
“Acaba tam da bu nedenle mi aramız açılmaya
çalışılıyor?”
Evet
tam da bu nedenle her birinin kendi kimliği yok
edilmeye, biçimsiz bir yapı oluşturulmaya çalışılıyor.
Açık
konuşmak gerekirse bugün ne Abhazlar ne de Asetinler
“Çerkes” olmak için yanıp tutuşmuyorlar. Fakat bu
halklar “Çerkes” şemsiyesi altında oluşan birliğin
muhafaza edilmesini akıllıca ve kendileri açısından
faydalı buluyorlar. Bu koşullarda birlik, tıpkı onlar
gibi bizim de yararımızadır, o halde ısrarla bunu
parçalamaya çalışmanın bir anlamı yok.
Peki,
Abhazlar ve Asetinler “Çerkes” olmak için yanıp
tutuşmazken Çeçenler, İnguşlar ve Dağıstan’daki otuza
yakın halklar mı “Çerkes” olmak için yanıp tutuşuyorlar?
Ayrıca Çerkes olmadıklarının bilincinde oldukları ve
Çerkes olmak için de yanıp tutuşmadıkları halde bu
halkların, “Çerkes” şemsiyesi altında oluştuğu var
sayılan birliğin muhafaza edilmesini akıllıca
bulanlarını, kendileri açısından faydalı görenlerini
haklı bulup, amacı aynı olan halkların ad ve
kimliklerini koruyarak oluşturacakları birliğin daha
sağlıklı olacağını savunanları “kötü niyetli,
istismarcı” olarak nitelemek yanlış değil mi?
Hem aynı
halktan olmak, siyasal birlik oluşturabilmenin,
ittifaklar kurmanın yeterli önkoşulu olabilir mi? Dünya
siyasi mücadeleler tarihi, amaçları farklı olan, gelecek
kurguları farklı olan aynı halktan insanların ittifak
oluşturabilmek bir yana birbirleri ile mücadele
ettiklerinin örnekleri ile dolu değil mi?
Abhazın, Asetinin faşist Gürcü oyunlarına karşı,
bölgesel güçlerin bu yeni cumhuriyetler ve halkları
aleyhine geliştirebilecekleri politikalara karşı güç
birliğine ihtiyacı var.
Bizim
de benzer nedenlerle, yeni anayasa sürecinde
Türkiye’den, Soçi olimpiyatları sürecinde Rusya’dan
taleplerimizi gündeme getirebilmek, çifte vatandaşlık ve
dönüş konuları da dahil olmak üzere sistemin efendileri
nazarında ciddiye alınıp baskı kurabilmek için bir güç
birliğine ihtiyacımız var.
Ergünciğim, başından beri anlatmaya çalıştığımız ve
ısrarla anlamazdan gelinen tam da bu işte. Bakın ne
güzel söylediniz. Abhaz ve Asetinlerin önceliği faşist
Gürcü oyunlarına karşı güç birliği ise eğer, bu güç
birliği arayışında diasporik Adığeleri değil de Rusya
Federasyonu’nu tercih etmeleri daha akıllıca değil mi?
Bugün bağımsız devlet olarak varlıklarını
sürdürebilmeleri bu tercihlerinin sonucu değil mi? Yoksa
siz de Abhazya bağımsızlığının, diasporadan gelen çok
ama çok miktardaki paralar ve çok ama çok sayıdaki
gönüllüler sayesinde kazanıldığına inananlardan mısınız?
Yine çok
yerinde dile getirdiğiniz gibi bizim Rusya
Federasyonundan öncelikli isteklerimiz dönüş ve çifte
vatandaşlık... Bunları da Soçi Kış Olimpiyatları
sürecinde dile getirmek.
Peki,
bağımsız ülkelerince, bulunduğu ülkeye bakılmaksızın
zaten vatandaş sayılan Abhazlar ile “dönüş, çifte
vatandaşlık” derdi hiç olmayan Asetinlere, (nedense
Çerkes şemsiyesi altına aldığınız diğer halklardan hiç
söz etmiyorsunuz) kendilerini hiç ilgilendirmeyen
önceliklerimiz için Rusya Federasyonu’na baskı kurma
konusunda Adığelerle birlikte olmak ne kazandıracaktır?
Bu halkların bizlerin öncelikleri için Rusya
Federasyonu ile ilişkilerini riske edebileceklerini
düşlemek saflık olmaz mı?
Çok
mu zor bunu anlamak ve buna uygun davranmak?
Evet ben
de bütün içtenliğimle soruyorum: Çok mu zor bunları
anlamak ve bunlara uygun davranmak?
“Bölünme kimin işine yarıyor?”
Eğer her
halkın kendi adı ve kimliği ile kendi örgütünü kurmasını
–ki Abhazlar kendi örgütlerini daha 1967 de kurmuş ve
kuruluş aşamasında dönüşçüler olarak bizler de
desteklemiştik- “bölünme” sayıyorsanız, böylesi bir
bölünme bizce ayrı ayrı tüm halklarımızın işine yarar.
“Yukarıda sıraladığımız nedenlerle kardeş halklar
arasında en fazla güç birliğine ihtiyaç olduğu bir
zamanda, içimizden birileri aynı kaderi paylaştığımız
diğer halkları dışlayan mikromilliyetçi ve saldırgan bir
üslup kullanmaya başladılar.
Onları küstürüp uzaklaştırmak, Adığeleri tek başına
bırakmak için ne gerekiyorsa yaptılar.”
Bu çok
ilginç yaklaşımınıza şaşmamak elde değil. Konu Abhazya
vatandaşlığı olduğunda “siz bizden değilsiniz”
yaklaşımını Adığeleri öteleme, küstürme saymazken “
‘Sizinki ikimizin, bizimki sadece bizim’ anlayışı
sürmesin, herkes kendisi olsun, ortak çıkarlarımzı
birlikte savunalım” yaklaşımını diğerlerini küstürme
gerekçesi olarak algılayışınızı gerçekten anlayamıyorum.
“Acaba neden?
Gürcistan karşısında, Abhazya ve Osetya’nın geniş
anlamda Çerkes diasporası desteğinden mahrum kalması, RF
dışında hiç bir yerden destek alamaz ve Moskova’ya
mahkum duruma düşmesi, bilin bakalım en çok kimlerin
işine yarıyor?”
Abhazya
ve Osetya’nın Adığe diasporasınca yalnız bırakıldığı ya
da bırakılabileceğini ima etmek dahi bizlere çok
haksızlık olmaz mı?
“Yeni
anayasa ve demokratikleşme aşamasında TC karşısında,
olimpiyatlar ve Kafkasya’nın yeniden şekillendirilmesi
aşamasında RF karşısında, Adığelerin diasporadaki kardeş
halklarla kavgalı ve tek başına kalması bilin bakalım en
çok kimlerin işine yarıyor, kimler bir taşla bir kaç kuş
vuruyor?”
Yalnız
kalmak hiçbir halkın işine yaramaz. Yalnızlıktan kim
medet umabilir? Ancak birlikteliğin kalıcı olması için
sağlam temellere oturtulması gerekmez mi? Çıkarların
ortak olması gerekmez mi? Abhazya vatandaşlık yasası
anlayışı birlikteliğe sağlam temel olabilir mi?
“Sonuç olarak:
Farklı coğrafyalarda farklı parçalara bölünmüş, farklı
koşulları olan bir halkın sorunları üzerine kafa
yorarken sağdan soldan aşırdığınız teorik formüller
geçerli olmaz.
Her
bölgede ve her sorun karşısında özgün bakış açıları,
çözümler ve yaklaşımlar gerekebilir. Bunu kavrayıp
koşullar gerektirdiğinde ezberini bozabilecek olgunluğa
erişmeyen hiç bir hareket hedefine varamaz.
Bir
davaya inanmak ve güzel şeyler hayal etmek, hakikati
görmezden gelecek ve insani erdemleri yok sayacak kadar
gözlerinizi kör etmemelidir.
Çünkü her düş eninde sonunda gerçeğe çarparak
parçalanır.”
Ergüncüğüm, “gözlerinizi kör etmemelidir” i, “gözlerimizi
kör etmemelidir” olarak değiştirip bu bölümde
sıraladığınız genel doğrulara bütünü ile katıldığımızın
altını çizip bu konuyu kapatalım derim.
Çünkü
gerçekten “...
her düş eninde sonunda gerçeğe çarparak
parçalanır.”
Dahası, eğer anavatana dönüşü önceliyorsak ve anavatana
dönen her birimizin kendi kimliğine kavuşacağını
biliyorsak, anavatandaki “Çerkes” algılamasını
değiştirmeye gücümüzün yetmeyeceğinin, gerek te
olmadığının bilincinde isek “Çerkes diasporada bütün
Kuzey Kafkasya Halklarıdır” dayatması inanın
parçalanması gerekli bir düş bile değildir. |