|
|
|
|
|
MAHİR KAYNAK
MI YANILIYOR, YOKSA...? |
07.05.2012 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Yazılarımı okuyanlar,
Sayın Mahir Kaynak'ın görüşlerini ne kadar
önemsediğimi bilirler.
Evet ben sayın Kaynak'ın
görüşlerini çok değerli bulur, zaman zaman da
-halkımız politikacılarına yol gösterir umuduyla-
yazıların kimi
bölümlerini yazılarıma eklemlerim. Üzücüdür ki bizim
sanal
kahramanlar, sayın Kaynak gibi
olayları evrensel ilkeler temelinde
açıklayanlardan pek ders almaz, temeli akıl değil duygu
olan
görüşlerini sürgit dile getirirler. Hem de büyük
gerçekleri dile
getiren bilge edaları ile.
Örneğin daha Çerkes'in Kuzey Kafkasya halklarının
hangilerini
kapsadığı konusunda anlaşamayanların ortak siyaset
oluşturabileceği
var sayılır. Günün birinde de olsa, kimselerin
kendilerine "neden
ortak siyaset oluşturmadınız" sorusunu sormayacağının
güvencesi ile büyük büyük
laflar da edilir.
Yıllarca çeşitli legal, illegal siyasi örgütlerde
bulunmuş ve
siyaseti, ancak siyasi örgütlerin belirleyebileceği ve
yapabileceğini,
çok iyi bilen kişiler, herkeslerin üye olabildiği, üye
olmak için
hemen hiçbir koşulun aranmadığı, üyeliği sürdürmek için
bir bedel
ödemenin gerekmediği, öncelikleri çok sıkça değişebilen
derneklerimizin, siyaset oluşturup, siyaset
yapabileceklerini söyler
dururlar. Akıl arama toplantılarında dile getirir
bildirilerde de yer verirler.
Bu akıl dışı yaklaşımla halkımızı oyalarlar. Altını
çiziyorum "eveleme, geveleme, oyalama" oyunu oynarlar.
Bunların daha evrensel(!) düşünenleri, daha dünya
çapında (!) siyasetçi
olanları, Çerkes
siyasetini Türkiyeli Çerkes Çemberini kıramamış
Çerkeslerin belirleyeceği, öngörüsünde
bulunurlar. Ortak akıl
arayanların ortak oldukları tek alan siyaset anlayışları
gibi gelir
bana. Bu siyasilerin (!) siyasetten anladıkları Anavatan
insanımız,
cumhuriyetlerimiz ve cumhuriyetlerimizin üyesi olduğu
Rusya
Federasyonu'na ne yapmaları gerektiği aklını vermektir.
Tüm aramalara karşın
bulamadıkları aklı böylesine bol keseden dağıtmak da
işin ilginç ve şaşılası
yönlerinden biridir.
Örneğin, Yugoslavya Adığelerinin anavatana
getirilmesi konusunda siz hiç
kendilerinin neler yapabildikleri konusunda tartışmalara
tanık oldunuz mu?
Ya da Çeçen savaşında TV.ler dahil çeşitli
platformlarda hamasi
nutuklar atanların kaçı, kamplardaki kardeşlerimizle
ilgileniyordur dersiniz?
Peki sadece Türkiye'deki sanal ortamda yazılıp
çizilenler veri olarak
alındığında Suriyeli Çerkeslerin sorunlarının çözüldüğü
sonucuna
varılamaz mı? Ya da Anavatandaki çalışmalardan bile hiç
söz
edilmemesi, kendilerinin de bir
şeyler yapmaları gereğini anımsatacağı
korkusu olamaz mı?
Sorarsınız bu akıl dağıtan akıldanelere;
Kimileriniz muhtarlık gibi görse de ulusal
cumhuriyetlerimizi,
halkımızın, sayıları ancak birkaç onbini bulan
"yurtsever de,
ulussever de olmayan" savaş artığı "korkak" anavatan
Çerkesleri mi yoksa sayıları
kimilerine göre en az altı milyonu bulan yurtsever
(!), ulussever
(!) yiğit (!) anavatanı
"aşkların en güzeli" ile seven
diaspora Çerkesleri mi kurmuştur?
Sayıları milyonları bulan diaspora'da mı yoksa
Anavatanda mı ulusal
bayrak resmi devlet bayrağı olarak kabul görmektedir?
Anavatan mı diaspora mı daha çok, şiir, öykü, roman
yazmış ve yayınlamıştır?
Peki kimler daha çok beste yapmıştır?
Diaspora Çerkesleri midir tüm dünyaya kültür
ürünlerimizi,
müziklerimizi danslarımızı tanıtanlar?
Anavatandakiler bir yana diasporadaki söylenceleri,
efsaneleri
derleyip yayımlayanlar da Anavatan Çerkesleri değil
midir?
Yugoslavya Adığelerinin anavatana dönüşlerinin
politik zeminini diaspora
Çerkesleri mi hazırlamıştır? Milyonların mı yoksa
yüzbinlerin mi ekonomik
katkısı daha büyük olmuştur?
Anavatanın yaz tatili için ağırlayabildiği diaspora
öğrencileri sayısı ile
diasporanın ağırlayabildiği anavatan öğrencilerinin
sayısını karşılaştırılabilir
mi?
Anadilini bilmez anababaların, Çerkesce bilir
anavatan çocuklarının mı, anadilini bilir anababaların
Çerkesce bilmez diaspora çocuklarının mı sayısı daha
büyüktür?
Sizlerin de bildiğiniz gibi bunlara daha bir çok soru
eklenebilir?
Ancak daha eklenebilecek olanlarla birlikte tüm
soruların yanıtı tektir:
-Tıssss...
Dolayısı ile böylesi soruları kendi kendilerine hiç
sormazlar. Dahası
soruları gündeme getirenlere de kızarlar. Ancak
kendilerini anavatan
Çerkeslerinden daha yurtsever, daha akıllı, daha yiğit,
daha demokrasi
aşığı, daha... daha... sanmak da ve bunu uluorta dile
getirmekten de
ilginçtir hiç utanmazlar...
Sayın Kaynak'ın yazılarına ve alabileceğimiz derslere
dönersek:
"Ayrıca halkın benimsediğini sandığımız bir düşünce bir
gecede
değiştirilebilir. Rusya'da halk komünist ideolojiye göre
yetiştirilmiş
ve farklı bir düşüncenin sınırı aşmasına bile izin
verilmemişti.
Kamuoyunda tartışılmadan, siyasi taraflarca kalması ya
da gitmesi
konusunda bir tercih yapılmadan, bir güç tarafından
ideoloji yok
edildi ve güçlü bir iz bırakmadı.
Bu durumda dünya üzerindeki konumumuz değişince düşünce
sistemimizin değişmesi kaçınılmazdır."
Geçmişte Çarlık Rusyası-Kafkas savaşları yıllarında,
Çarlık
Rusyası'nın büyümesini istemeyen dünya güçleri, Çarlık
Rusyası'nın
Kafkasya'da durdurabileceklerini umdukları sürece,
dedelerimizin
düşünce sistemi vatan için ölmeyi herşeyin üstünde
tutmuştur. Ancak
Çarlık Rusyası'nın Kafkasya'da durdurulamayacağı
anlaşılıp cephe
Anadolu'ya çekilince dedelerimizin düşünce sistemi de
değişmiş, yani
değiştirilmiştir. Artık dedelerimizin düşünce
sisteminde, kendi
ülkerinde esir olarak yaşamaktansa Halifenin ülkesinde
özgür (!) yaşamak ön plana çıkmış yani çıkarılmıştır.
İlginçtir "Halifenin ülkesine gitmek", döneminde ve
bugün de daha fanatik Müslüman olan orta ve doğu Kuzey
Kafkasya Halkları için değil, Çarlık Rusyası'nın işgal
etmeyi daha çok istediği Kuzey Batı Kafksaya Halkları
için daha önemli kılınabilmiş, Osmanlı ile Çarlık
Rusyası arasında bu konuda anlaşmalar yapılmıştır.
Dikkat Çarlık Rusyası ve Çerkesler arasında değil daha
öncekilerde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu ve Çarlık
Rusyası arasında imzalanmıştır bu anlaşmalasr. Dolayısı
ile diasporada daha mutlu olabilen yurtsever (!)
Çerkeslerle, diasporadaki kardeşlerinin dönüşünü
bekleyen Anvatan Çerkeslerinin konumları temelden
farklıdır konumları bu denli farklı olan iki kesimin
düşünce sistemlerinin aynı olması mümkün değildir.
Günümüze gelirsek:
Bilinmeli ki Rusya Federasyonu'nu parçalamak,
Kafkasya'yı Rusya
Federasyonu'ndan koparmak isteyen dünya güçlerinin
çıkarı diaspora
Çerkeslerinin anavatanlarında çoğalmaları değil
diasporada asimİle
olmaları yönündedir. Dolayısı ile de diaspora Çerkesinin
düşünce
sistemi bu yönde değiştirilmeye çalışılmaktadır. Sayın
Kaynak'ın
06.05.2012 günlü Star Gazetesindeki köşe yazısının bu
sava kanıt
olabileceğini düşünüyorum:
"Ülkenin siyasi konumu değişince buna uygun bir düşünce
sistemi
geliştirilir. Bu durumda bir kişinin sağcı, solcu,
milliyetçi, dindar
olmasının önemi yoktur. Ülkedeki siyasi düşünce
dünyadaki yerimize
göre belirlenir."
İşte bizim özelimizde eski sağcı, eski solcu, dinci,
güya
bağımsızlıkçı hatta eski dönüşçü "eski-yeniyetmeler"in
tüm söylem ve
etkinliklerin aynı amaca, diaspora insanının
integrasyonuna
kilitlenmiş olmasının, ortak eylemlerde
bulunabilmelerinin nedeni işte
bu çok açık olan giz (!) değil midir?
Çoktandır kayıplara karışmış DİÇEG'in, yani Demokrasi
İçin Çerkes
Girşimi'nin iki sözcüsünün dünya görüşlerinin
biribirinden çok farklı
oluğunu. ÇHİ yani Çerkes Hakları İnsiyatifi, bizim
deyimimizle ise
Çerkes Halkları İntegrasyon İnsiyatifi öncülerinin de
dünya
görüşlerinin biribirine pak yakın olmadığını anımsayın
lütfen. Dahası
bunları "yürü dendiğinde yürüyen, dur dendiğinde zınk
diye duranlar"
diye tanımladığımı ve sloganlarla yürürlerken trafik
lambası kırmızı
yandığında durarak, bu tanımımda ne kadar haklı olduğumu
doğruladıklarını da...
Yine de kendilerine göre bunlar birer kahramandırlar.
Şimdilere kadar
kimselerin göze alamadığını göze almakta, kimselerin
söyleyemediklerini söylemektedirler. Ancak söylem ve
eylemlerinin
iktidar partisinin çizdiği sınırlara bile dayanmadığını
da ustalıkla
gözlerden uzak tutmaktadırlar. Oysa ki DİÇEG piyasaya
sürüldüğünde yaptığımız eleştiriler bir yana, 13.01.2010
'da yazdığımız ve Türkiyeli Çerkes Çemberi adlı
kitabımızda yer alan "Demokratik Açılım ve Çerkesler"
adlı yazımızda dile getirdiğimiz gibi "Türkiye'deki
çalkantı sadece Türkiye ile sınırlı bir demokratikleşme
mücadelesi ile
açıklanamaz. Yeniden yapılandırılan sadece Türkiye değil
dünyadır.
Buna koşut Türkiye'de büyük bir iktidar savaşı
verilmektedir."
Destek yine Sayın Kaynak'ın anılan yazısı:
"Bu durumda dünya üzerindeki konumumuz değişince düşünce
sistemimizin değişmesi kaçınılmazdır. Yani resmi
ideoloji muhafaza edilerek bölgesel bir güç olunamaz.
Birlikte hareket ortak değerlere sahip olmakla
mümkündür. Ancak bölgemizde çok farklı kültürel
yapıların bulunması yeni düşünce sistemimizin kapsayıcı
nitelikte olmasını gerektiriyor. Dindarlarla laik
düşünenler, farklı dillerde konuşanlar ve tüm kültür
değerleri birbirinden farklı olan halkları birbirine
yaklaştırmak gerekiyor."
Bizi Osmanlıyı diriltmekle suçlayanlar yanlış düşünüyor.
Eğer tarihte
böyle bir devlet olmasaydı bile o yapıya benzer hareket
etmek zorunda kalırdık. İnsanların kültürel
değerlerinden çoğu doğumla belirlenir.
Yani dinimiz, dilimiz ve diğer değerlerimizin çoğu
kaşımız gözümüz
gibidir ve kolayca değiştirilemez.
Bugünlerde geçmişte aklımızın ucundan bile
geçiremeyeceğimiz olaylar yaşıyoruz. Askerin siyasi gücü
tasfiye ediliyor ama itibarı mutlaka korunacaktır. Hatta
önemli konularda görüşleri de alınır. Eskiden Kürt
kelimesini ağza almak bile suç iken şimdi onların
kültürel haklarının verilmesine çalışılıyor.
Azınlıkların sınırlandırılan hakları iade ediliyor. Her
türlü inancın önündeki engeller kaldırılıyor, hatta
dinsiz olmanız bile baskı altına alınma sebebi olmaz
deniyor."
Özetle; Türkiye'nin dünya üzerindeki konumu değişmekte
bölgesel güç olması planlanmaktadır. Türkiye'de
yaşayanların bu görüşü birlikte
desteklemeleri için ortak değerlere sahip olmaları
gerekmektedir.
Ancak bölgede birbirinden çok farklı kültürel yapılar
bulunmaktadır.
Farklı dilleri, kültürel yapıları, dini anlayışları
bunları yadsıyan
resmi ideoloji ile yaklaştırmak mümkün olmadığı için de
Türkiye'nin
düşünce sisteminin değişmesi daha önce yadsınan
değerlerin, tolere
edilebildiği bir düşünce sistemine geçilmesi
gerekmektedir. Türkiye'de
yaşanan da tam işte budur ve halkımız özelindeki bu
özgürlük
istemleri, yürüyüşler, haykırışlar, özgür olunduğu
duygusunun
yaygınlaştırılması etkinlikleri, yani integrasyon, yani
yumuşak
asimilasyon kahramanlarımızın değil, dünyayı yeniden
yapılandırma
projesinin ürünüdür.
Tüm bunlara karşın daha Ankara'daki ilk yürüyüşten
beri ÇHİ
etkinliklerini destekliyorum.
Çünkü...
Çünküsü gelecek yazı olsun. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|