Amipler, siz de anımsayacaksınız, en ilkel canlılar diye
öğretilmişti bize…
İnternet sayfalarından kolay elde edilebilecek bilgiler
de şöyle:
“Amipler tatlı su birikintilerinde çamurlarda denizlerde
bağımsız, insan ve hayvanlarda parazit olarak yaşarlar.
Vücut yüzeyini saran ince bir hücre zarı, iç kısmını
dolduran stoplazma (sıvı madde) ve ortada bir çekirdeği
vardır. Çok çekirdekli olan amiplere de rastlanır.
Psodopod denilen yalancı ayak uzantıları ile akar gibi
hareket ederler. Hareket edeceği zaman vücudunun bir
kısmı uzamaya başlar. Biraz sonra stoplazması bu kök
gibi uzayan kısmın içine akar. Böylece amip ileriye
doğru yol almış olur.
Amip, hayati faaliyeti için gerekli enerjiyi, yalancı
ayaklarla sararak vücuduna aktardığı besinlerden sağlar.
Amipler, besin olan nebati ve hayvani zerrelerle,
yiyecek olmayanları ayırır.
Genellikle iki akışkan kol, yiyecek maddesini sararak
birleşir ve böylece yiyecek, vücudun içine aktarılmış
olur. Besin, vücutta “besin kofulu” (havuzcuğu) içinde
sindirildikten sonra “boşaltım kofulu” ile artık madde
ve fazla sular vücut dışına pompalanarak atılır.”
Ne
kadar ilginç değil mi? Tek hücreli canlılar en ilkel
bilinen canlılar bile amaçsız hareket etmiyormuş.
Hareket nedenleri de hayati faaliyet için gerekli
enerjiyi sağlayacakları besin olabilecek parçacıkları,
yalancı ayakları ile sarıp sarmalayarak vücutlarının
içine almak imiş. Dahası bu tek hücreli mikroskopik
canlılar, zerreciklerin besin değeri olan ile olmayanı
da ayırabiliyormuş.
Gerçekte böylesine bir canlı kalma güdüsünün tüm
canlılar ve tüm bireylerde de olduğu biliniyor. Peki
bireylerin hayatta kalma amaçlı böyle bir güdüleri
varken, bireylerden oluşmuş halkların da hayatta kalmak,
halk olarak varlıklarını sürdürmek gibi bir güdülerinin
olmaması, bunun için çeşitli eylemlerde bulunmamaları,
etkinlikler düzenlememeleri, bu amaca yönelik
çalışmalarda bulunmamaları, birlikler karşıtlıklar
oluşturmamaları mümkün mü?
Elbetteki değil. Ayrıca bir halkın hayatta kalması
demek varlığını, dili ile kültürü ile sürdürebilmesi
onları geliştirebilmesi demek değil midir?
Dolayısı ile diyebilirz ki halkının sorunlarını sorun
edinmiş olanların en büyük sorumlulukları, halkın dilini
kültürünü yaşatıp geliştirebileceği ortamı oluşturmak,
bulmaktır. Bunun için yapılması gerekli şeyler de her
halkın yapısına, dünya görüşüne, dünyanın ve kendi
halkının tarihsel gelişimine, halkın durumana, örneğin
bütün ya da parçalı olup olmadığına, bulunduğu
coğrafyaya, bu coğrafyada varlığını sürdüren devletlerin
devlet anlayışına ve daha birçok faktöre göre
değişiklikler gösterecektir.
Amiplerin çok ilginç, ilginç olduğu kadar da halkımız
için örnek alınabileceğini düşündüğüm bir özellikleri
daha var:
“Kötü iklim ve yaşama şartlarında amip, hayati
faaliyetini minimum seviyede yavaşlatır, vücudunu
salgıladığı bir örtü ile sarıp yuvarlak küre haline
dönüşür. Buna “kist” denir. Amibin yaşadığı su
birikintisi kuruyunca “kist” şekline dönüşmüş olan amip
ölmez. Rüzgar bu kistleri sürükleyerek çevreye dağıtır.
Kist, aylarca yağmur mevsimini bekler. Uygun, sulu bir
muhite düşünce çevresindeki zar erir, amip yeniden
faaliyete geçer.”
Buradan hareketle, Çerkeslerin kendi yararımızı bilme,
zor koşullarda kendimizi korumaya alma, uygun ortamı
bulduğumuzda yeniden doğal hayata dönme konularında bir
amibin başardıklarını bile başaramadığımız ileri
sürülemez mi?
Örneğin dönüşçüler olarak yıllardır diasporada
halkımızın dili ve kültürünü yaşatamayacağını söyler,
yazar dururuz. Buna karşın dilin, kültürün diasporada
nasıl yaşatılabileceği konusunda bir tek somut öneri
ortaya konmamıştır bugüne kadar. Peki bu durum, “bir
amip yaşamını sürdüremeyeceği kötü iklim ve yaşam
koşullarının farkında olabilirken, kimilerimizin
diaspora ülkelerinin dilimiz ve kültürümüzü yaşatıp
geliştirme olanağı tanımadığının bilincinde olmadıkları”
anlamına gelmez mi?
Örneğin, 21 Mayıslarda Karadeniz kıyılarında toplanıp
buğulu gözlerle ufka bakan onbinler, denizin karşı
kıyısına geçmeyi düşünmediklerine göre bu eylemlere
katılanların ulusal bir amaçları olmadığını düşündürmez
mi?
Örneğin, soykırım ve sürgünün kendi halkımızın her
bireyi, ilgili ülkeler yöneticileri ve halkları, dahası
tüm dünyaya anlatılabilmiş olması halkımızın yaşamını
sürdürebilmesi için gerekli ortamın sağlanmış olduğu
anlamına gelebilir mi? Sorunumuzu tüm dünyaya
anlatabilmiş olmak sağlıklı ortam anlamına
gelemeyeceğine göre, 21 Mayıs etkinliklerinin,
geleceğimizi kurma yönünde sadece birer adım olduğunun
bilincinde olunması gerekmez mi?
Örneğin, anadilin öğretilmesi, dahası eğitim dili olması
bile diasporada dilimizi kültürümüzü yaşatıp geliştirme
ortamı oluşturamayacağına göre bu eylemlerin de
geleceğimzi kurma yönünde yararlı ve gerekli birer adım
olmaktan öte bir anlamları olmadığının farkında olunması
gerekmez mi?
Amiplerin besin zerreciklerini besin havuzcuğuna
almalarının nedeni, sindirip yaşam enerjisi elde etmek
değil midir? Amip, besini sindirmez ve yaşam enerjisine
çevirmez ise eğer, amacına ulaşmış olur mu? Her
canlının amacı ilk elde hayatta kalmak ve her halkın da
amacı dili ile kültürü ile varlığını sürdürmek değil
midir?
Peki
amiplerin, ortamın yaşam için uygun olmadığının farkına
varıp kist oluşturmalarına ne demeli? İstemleri dışında
olsa da uygun koşulların olduğu bir ortama
sürüklendiklerinde amip kistleri olumlu ortamın farkına
varabildiklerine ve zarlarını eritip yeniden doğal
yaşama dönebildiklerine göre, düşünen insanlarımızın
halkımızın hangi koşullarda, hangi coğrafyada , hangi
ülkede yaşamını sürdürebileceğini, gelişip serpileceğini
öngörmesi ve bu ortamı sağlamayı bilinçli olarak bu
ülkeye yönelmeyi amaç edinmeleri gerekmez mi?
Ve
bizce yapılması gerekenler:
İlk
elde Türkiyeli Çerkes Çemberi kırılmalıdır.
Türkiyeli Çerkesler bir bütün değil, bütünün iri ve
önemli bir parçası olduklarını içselleştirebilmelidir.
Etkinliklerin dilimizle kültürümüzle var olma amacının
birer aracı oldukları unutulmamalıdır.
Bilinmeli ki, kendisini halkımızın düşüneni sayanların,
halkımızın sorunlarını sorun edindiklerine, samimi
olduklarına bilinçli olduklarına inanılması için, kendi
somut önerilerini açıklamaları zorunludur.
Ancak, halkımızın anavatan dışında da dili ile kültürü
ile gelişerek yaşayabileceği şartlar oluşturulabilecek
olsa bile, halkının sorumluluğunu duyan her Çerkesin
Dönüşü amaçlaması gerektiği hep göz önünde
bulundurulmalıdır. |