Bandırma’daki
Ozan Kitapevi'den Rahmi dostum
gönderdi, okudum. Sanal
kahramanlara ilişkin görüşlerimiz o denli çakışıyor ki…
Özellikle de yazıyı çok sık kullandığım “ya olduğun gibi
görün ya da göründüğün gibi ol” sözü ile bitirmiş
olması…
Sayın Ekşioğlu bizim Çerkesleri tanıyor olsaydı, hani şu
sanalda çok Çerkes ve reelde hiç Çerkes olmayanları
onlardan da söz ederdi mutlaka.
Örneğin Çerkesya’yı uzaktan kuran, kurulduktan sonra da
dönüp yerleşecekleri kuşkulu kahramanlar örneğin…
Evet Sayın Ekşioğlu’nun izniyle biz de paylaşalım
yazıyı…
Bektaşi arkadaşlarının zoru ile camiye gitmiş. Gelmişken
bari namaz kılayım demiş. Başlamış namaz kılmaya. Namaz
bittikten sonra dua etme faslına geldiğinde, Bektaşi'nin
yanındaki adam dua ederken,"Allah'ım bana din ver, iman
ver, beni dinden imandan eksik etme ..." diye başlamış
duaya. Namazı bitiren Bektaşi de "Allah'ım bana bol bol
şarap ver, Allah'ım bana şarap alacak para ver, Allah'ım
beni şarapsız koyma..." diye başlamış duaya.
Camiden çıkarken adam Bektaşi'ye "Hiç Allah'tan şarap
parası, içki istenir mi?" demiş. Bunun üzerine
Bektaşi'de "Herkes kendinde olmayanı ve ihtiyacı olanı
ister. Ben de, ben de olmayanı, ihtiyacım olanı istedim"
der.
İnternet'te alternatif medya, iletişim araçları ve
sosyal medya, hayatımızda önemli bir yer işgal etmeye
başladı. Böyle giderse, görünen o ki iletişim ve
haberleşmede de önemli bir yeri olacak internetin,
alternatif medya olarak. Ancak faydalı yanı kadar,
bilginin kirlenmesi, dezanformasyon, vs gibi durumlar
açısından da dikkat edilmesi gereken bir ortam mevcut.
İnternet'te ne ararsanız var artık. Artık onsuz olmuyor.
İnternette bilginin yer aldığı kadar kişiler ve
kişilikler de yer alıyor. Eğer sanal ortamda bazı
kişileri, kişilikleri, yazanları gerçek hayattan
tanımasanız sanal ortamı "Kahramanlar" diyarı
zannedersiniz.
Gerçek hayattan tanıdığım bazı insanların, sanal ortamda
yazdıklarını, anlattıklarını, paylaşımlarını,
sergiledikleri kişilikleri, hayretler içinde izliyorum.
Bir tanıdığım sürekli olarak Anne'lerin kutsallığı,
annelerin değeri, annelerin ne kadar değerli olduğuna
dair iletiler paylaştığında, aklıma hemen bu şahsın
annesi ile ilişkisini hatırlıyorum. Kendine bakamayacak
kadar yaşlı ve hasta olan, tek başına yaşıyan annesinin
acınacak zavallı durumu geliyor, aklıma. Neden gerçek
hayatta annesine bakmayacak kadar gaddar olan bir insan,
sanal ortamda annelerin değeri ve bakılması gereken
kutsal varlıklar olduğuna dair vaiz verir, nutuk atar,
dersiniz.? Tam bir araştırma konusu olacak durum diye
düşünüyorum.
Madem başladık internet'te sanal maskelerle dolaşanların
dedikodusuna, devam edelim.
Reel hayatta Devrimle, Devrimcilikle pratik anlamda hiç
bir alakası olmayan bazı insanların sanal ortamda
yazdıklarını görünce ağzım açık izliyorum. Sanal
ortamdaki görünümüne bakarsanız, zannedersiniz ki
Türkiye'de "devrim" yaklaşıyor ve bu arkadaşlar da
yaklaşan "devrimin"
önderlerinden birisi ve bütün yaşamlarını profesyonel
devrimci olarak sürdürüyorlar.
Çok komik olan durumlardan bir tanesine geçenlerde
rastladım. Arkadaşın biri her cuma günü, cuma namazının
faziletlerini ve özelliklerini anlata anlata
bitiremiyor. Yine bir cuma günü arkadaşımız böyle bol
keseden atıp tutarken, bir arkadaşımız ona yazmaz
mı,"Madem öyle seni neden bir 'cuma'da göremiyoruz?"
diye.
Geçenlerde çok iyi tanıdığım bir arkadaşım, bir yazı
paylaştı. Paylaştığı yazıda beğenmediği partinin
yöneticilerinin etnik kökenlerine vurgu vardı. Güya bu
etnik kökenlerine vurgu yaparak kendince kötülüyor.
Partinin Başkanına Gürcü, Başka bir yöneticisine Kürt,
Başka bir yöneticisine Çerkez vs diye vurgu vardı
paylaştığı yazıda. İşin ilginci, çok yakından tanıdığım
bu arkadaşımızın anneannesi Ermeni, Babası da Kürt'tü.
Yazdıklarına bakınca, bu arkadaşımızın saf kan Türk
olduğunu zannetmeniz mümkün.
İnternet'te Kürt'lere bol keseden atıp tutan, "Bundan
sonra PKK, Kürt ayrımı yok. Yakaladığım Kürt'ten hesap
soracağım" diye yazılar paylaşan vatandaşın eniştesi
Kürt'tü. Hiç de gerçek hayatta saldırgan olamayan bu
kişi, nedense internette böylesine ucuz savaş
kışkırtıcılığı yapıyordu. Kan üzerinden kendince siyaset
yapıyordu.
Yine, reel hayattan tanıdığım birisi reel hayatta vergi
kaçıran üçkağıtçının birisi iken, sosyal medyada
paylaştıklarına bakarsanız, O'nu dünyanın en dürüst
insanı, vergisini kuruşuna kadar ödeyen birisi
zannedersiniz.
Gerçek hayatta tek sayfa okumayan, evinde kitaplığında
kitap bulunmayan, günde bir tane gazete bile okumayan
bir insanın, sosyal medyada ordan burdan duydukları ile
her konuda tartışmaya balıklama giren (Aslında
saçmalayan, komik durumlara düşen), önüne gelene çamur
atıp, polemik yaparak laf sokuşturmaya çalışan birisi
olduğunu görmek insanı şaşırtıyor.
Sanalda ki savaş kışkırtıcıları ise tam bir araştırma
konusu olabilir, bilim adamlarına. Öyle inanıyorum ki,
bu iç savaş kışkırtıcılığı yapanların bir çoğuna tamam
gel seni savaşa götürelim deseniz en önde onlar
kaçarlar. Ünlü düşünürün dediği gibi, "Kalkın ey ehli
vatan dediler, biz kalktık, onlar oturdu, biz ayakta
kaldık" durumuna en iyi örnek onlardır.
Velhasılı kelam, internet doğru ile yanlışın, güzel ile
çirkinin, temiz bilgi ile kirli bilginin yan yana olduğu
bir ortam. Bunu bilmek lazım.
Bektaşi'nin dediği gibi, "Herkes kendinde olmayanı
ister". Bazılarının durumu tam da Bektaşi'nin dediğine
örnek aslında. Bu durumdaki arkadaşlar gerçek hayatta
olmadıkları kişilik te görünerek, ne kendilerine ne de
insanlığa hiç bir katkı sunmadıkları gibi, üstelik zarar
da veriyorlar, hem kendilerine hem de topluma.
Aslında bu insanlar, ünlü düşünürün dediği gibi, "Ya
olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" düsturuna
uysalar, sosyal maskeler takarak oynamasalar, insanlığa
daha fazla hizmet ederler, yararlı olurlar, diye
düşünüyorum.
Sevgiyle kalın,
Ergün EŞSİZOĞLU
30.07.2012 |