Birden HAPAE
Erhan’ın dizelerini anımsadım. “Hapae’yi gündemine
aldığına göre yine demediğini bırakmayacaktır” diye
düşünenler yanılıyorlar. Ama beni çok yakından
tanıyanlar hatalı bulduğumu iki gözümün teki olsa
eleştirdiğimi, hiç bir konuda anlaşamadığım biri olsa da
güzel bir şey yaptığında takdir edebildiğimi bilirler.
Dolayısı ile Sayın Hapae’nin son yazılarını, tutumunu
acımasız bir şekilde eleştirişim “Bir gün gelir…”
başlığı ile “Yamçı”da yayınladığımız şiirlerinden
aldığım tadı azaltmıyor. Yayınlandığı dönemde yaşattığı
gençlik duygularını olgun duygular olarak yeniden
yaşıyorum.
Özellikle de bu başlığın anımsattığı, belki de bu
başlığı akla getiren şu dizeleri:
“bazen
öyle durumlarla karşılaşır ki insan
susarsa;
Yalan söylemiş olur şüphesiz.
koca bir asrı yalan söylemekle geçirdik
demek biz”
İşte bence Abhazya Vatandaşlık
Yasası'nın
karşısında susanlar “susarak” yalan söylüyorlar. Bu
yasanın ne gibi bir depreme neden olabileceğini
görmeleri gerekirken görmeyenlerin, tüm uyarılarımızı
anlamazdan gelenlerin, en azından anladıklarını doğrular
çaba göstermeyenlerin kimilerinin bana kızdıklarını
bilmiyor değilim. Eh ne yapalım bana kızanların ne ilki
olabilecekler ne de sonuncusu.
Hele konuyu tam da böyle 30 Eylül Zafer Bayramı öncesi
gündeme getirmiş olmamı belki affedilmez bir hata olarak
göreceklerdir. Ama neylersiniz ki yalan söyleyemiyorum
ben.
Hem öyle şeyler duyuyor yaşıyorum ki susarsam kendimden
utanır olurum inanın.
Dileğim bana kızanların her biriniz empati yapması...
kendinizi benim yarime koyabilmeniz ve duyduklarımı
duyarak, yaşadıklarımı yaşayarak olayı değerlendirmeniz.
Biliyorsunuzdur Uzuntarla derneği de “Adığe” adını aldı…
Birlik adına yıllardır her halkın kendi adı ile örgüt
kurmasına karşı çıkanlar hiç düşünüyorlar mıdır acaba…
Marazi birlikte ısrar etmenin ayrılığı getirdiğini
görüyorlar mıdır?.. Kendi kendilerine kaldıklarında
olsun “Her halkın kendi adı ile kuracağı örgütlerin
birliğini hedeflemek çok daha sağlıklı olacaktı”
diyebiliyorlar mı acaba . “Keşke bu kadar ayrışmazdan
önce bu gerçeği içselleştirebilseydik” diye özeleştiri
yapma yiğitliğini gösterebiliriler mi dersiniz?
Yakınlarda bir başka platformda konuyu tartıştığımız
sevdiğim bir arkadaşımız benden koktuğunu söyleyip
meydanı terk etti. Ayrıca da bildiklerimi sakladığım ya
da bildiklerimin tersini söylediğim gibi bir ithamda
bulunarak.
Hem şaşırdım hem de acı acı gülümsedim. İki gündür de
düşünüyorum benden neden korkabileceğini. Sonunda da
buldum sanırım: Birçok gerçeği biliyor olmam
bildiklerimi de söylüyor olmam kokutuyor sanırım onları.
Özetle gerçeklerden korktukları için olsa gerek…
Yasaya ilişkin en sarsıcı olayı yaşadım bugün. Ancak
ondan önce giriş babından bir iki anımsatma.
Biliyorsunuz örgütlerimizin, mutlaka aynı çatı altında
kalması karışık olarak kalmasını savunuyor biliyorsunuz
kimi arkadaşlarımız. Ama durun karışık kalsın
istedikleri Adığe örgütleridir. Abaza örgütlerinin
yıllardır dokunulmazlıkları vardır. Örgüt Adığe örgütü
olunca delegeler arasında Abazaların da bulunması,
kimileyin balkan yardımcısı olarak yönetimde yer
almaları birlikteliğin olmazsa olmazıdır. Ama söz konusu
Abaza Örgütü ise eğer adığelerin yönetimde yer almaları
nerede kalmış, delege olarak bulunmamalarıdır bu kez
olayın olmazsa olmazı.
Ama bugün yaşanlarından dinlediklerimin yıllar önce
yaşanmış şu olayla benzerliği… İnanın bu kadarını hiç
kimse beklemez. En mikro milliyetçi Abazalara “bu kadarı
da olamaz” dedirtir. Biraz da açık olanlar “yuh be” der…
Karşılaştıracağınız olay Mehmet Fetgeri Şoenu’nun,
Manyas Gönen sürgünlerinin durdurulması dileği ile
TBMM’ne yazdığı sunusundan:
“Manyas’a bağlı Hacıosman köyünden Çov İsmail Efendi
adında bir asteğmen Genel Savaşta(Birinci Dünya Savaşı)Sçna
cephesinde görevlendirildiği köprücü bölüğünde, görevi
başında şehit düşmüş. Eşi Rumelili bir Türk kadını,
öksüz yavrusu ile uzunca bir süre önce kocasının
ailesine sığınmış, (s.41) birlikte yaşamı
şenlendiriyorlardı. Ne zaman ki göçürme başlamış bu
şehit ailesi de sel önüne düşmüş bir kum tanesi gibi
sürükleniyor. .. Kadıncağız başvuruyor, haykırıyor,
çığlık atıyor! “Yahu ben Türküm” diyor ve bunu nüfus
cüzdanı ile kanıtlıyor.
- Çok güzel, öyleyse sen kal… Fakat (13-14 yaşındaki
kızı için) çünkü Çerkes'tir!
yanıtını veriyorlar. Mutsuz kadın kendini yokluğa
bırakıp, başka bir yolla, şehit kocasına kavuşmayı,
yavrusundan ayrı kalmaya yeğliyor. Ve köylüsü ile
birlikte ölüm yoluna koyuluyor.”
Ve olayımız. Baba Maykop'ta
yaşar Adığe. Eşi Abhaz kızı.
Hem de en ileri gelen ailelerinden. Daha önce Abhazya’da
yaşamışlardır. Ancak savaş öncesi Maykop’a
yerleşmişlerdir.
Abhazya savunması sırasında fikirsel olarak fiziki
olarak en çok katkıda bulunanlardan biridir Abhaz damadı
Adığe gencimiz. Zaten savaştan sonra Abhazya’nın en
değerli nişanı da verilir yararlıklarından dolayı.
Rahmetli Ardzınba’nın da yakın dostudur.
Kızlarının Abhazya’da yaşadığı 3 yılı evet 3 yılı
buluştur. Ve de babası Adığe olduğu için 3 yılda
vatandaşlık alamamıştır. Annesinin Abhaz olması da
yeterli olmamıştır vatandaşlık almasına.
Evet haydi dayanabilin böyle olaylara. Arkadaşlarımız
üzülecek deyin. Çok sayıda evlilikler oluştu deyin. Biz
bir aile gibiyiz deyin. Bu benim olayın Adığe kızımızın
Abhaz annesinden kendi kulaklarımla duyduğum olay. Bunu
kendi kulaklarımla duymazdan önce Abhaz delegasyonuna
atfedilen bir duyuma inanmak istememiştim. Suriyeli evli
çiftten Abhaz olanın vatandaşlığa kabul edileceğini
ancak Adığe olaın kabul etmeyeceklerini söylemişler karı
kocaya…
Evet duyduğumda inanmamıştım ama şimdi inanıyorum.
Üstelik araştırırsak daha utanılası durumlara tanık
olurum diye de korkuyorum.
Evet susarak yalan söyleyen değerli arkadaşlar.
Bilmelisiniz ki mızrak artık çuvala sığmıyor. Titreyip
kendinize gelmezseniz eğer, birliği gerçek kardeşlik
temelleri üzerine yeniden inşa etmek girişimlerinde
bulunmaz isek eğer son pişmanlık fayda vermeyecektir.
Hep susmuş olmanızın vebali de pek küçük olmayacaktır.
Gelecekte tarih yazanlarımız bu vebalinize özel önem
vereceklerdir.
Dikkat… Lütfen dikkat….
|