Yazılarımı izleyenlerin beklentisinin,
ADDER alfabesinin eksik ve yanlışlarını saymayı
sürdürmek olduğunu bilmiyor değilim ancak teknik konuya
ara verip önemine binaen Sayın Ahmet Cevat Benk’ten söz
edelim bu kez.
Ahmet Bey, ADDER Kurultay’ının
Sekreteri, Dolayısı ile “kurultay” öncesi ve sonrası
yazdıkları söylediklerini önemsiyoruz. Çünkü Latin
alfabe’de ısrar konusunda gizlenen gerçek nedeni Sayın
Benk’in yazısının satır aralarında buluyoruz.
Önceki yazıda da belirtmiştim Ahmet Cevat
Bey, Divan Başkanı Sayın Mustafa Saadet, sadece dernek
üyelerinin oylayacağını belirtmiş ve oylama sonucunun
sadece ADDER’i bağlayacağını “kurultay” salonunda
duyurmuş olmasına karşın, sosyal paylaşım ağına,
katılımcıların “kahir ekseriyetinin” öneriyi
desteklediği mesajını geçmişti.
Ben de paylaşım sitesinde mesajın nesnel
olmadığı yanıtını verdim, “kurultay”ın ikinci günü de bu
itirazımı toplantı salonunda sürdürdüm. Ahmet Bey
gerçekleri yansıttığını ve haklı olduğunu savundu önce
ancak Sayın Saadet ve birkaç sağduyulu katılımcının
uyarıları sonucu yanlışlığı kabullenebildi. Mesajın
düzeltilmesi gereği konuşuldu. Ancak daha sonra
“kurultay” delegesi olmadığım halde ve çok konuşmama
izin verilmişken toplantının demokratik olmadığını ileri
sürmüş olmama da çok şaştığı mesajını paylaştı Ahmet
Bey. Özetle değerlendirmelerimiz çok farklı Sayın
Sekreter ile. Nedeni de paradigmalarımızın birbirinden
çok farklı olması. Ancak paradigma farklılığı olayı
faklı yorumlamayı haklı gösterse de olmayanı olmuş gibi
göstermeye haklı gerekçe olamazdı.
Ben “kurultay”da dağıtılan ADDER komisyon
raporları yanında bireysel raporları da içeren çalışmaya
Sayın Benk’in yazdığı “önsöz” ile “kurultay” gerçekleri
karşılaştırıldığında, “kurultay”ın Latin Alfabe Birliği
Sağlama Kurultay”ı değil, ADDER alfabesinin kabul
ettirileceği bir oldu-bitti oyunu olarak
değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Evet, yanlış
okumadınız OYUN.
Gerekçelerimiz mi işte:
Önsözde “Kitapçıkta toplanan birey
ve komisyon raporları kesin hüküm olmayıp kurultayda
tartışılacak konulara ışık tutacaktır.”
denmesine karşın, bırakın başka önerilerin sunulmasına
izin vermeyi kendi önerileri bile tartışmaya
açılmamıştır. Tartışmaya açılmadan oylanmış ve kabul
edilmiştir. Alfabeyi kabul edenlerin yüzde yetmişe
yakını alfabenin üzerinde konuşulacağı söylenen ikinci
güne kalmamışlardır.
Yine de bu “kurultay”ın demokratik olduğu
ve bir oyun olamadığı konusunda ısrar ediliyorsa eğer,
toplantının tüm görüntüleri yayımlansın ve konuşulanlar,
davranışlar önsözün yukarıya aldığım tümcesi ile
karşılaştırılsın. Böylece hangimizin olayları farklı
yansıttığı da ortaya çıkmış olur. Haksızlık yaptığım
görüşünde olanlar da bu görüntülerin yayımlanmasında
ısrar ederek bizlere yardımcı olsunlar lütfen.
Tüm bunların nedeni, Sayın Sekreterin
aynı kitapçıktaki konuya ilişkin bireysel görüşleri göz
önünde tutulduğunda ancak anlaşılacaktır. Ahmet Bey’in
paradigması Türkiyelilik paradigmasıdır. Kafasında
Türkiyeli Çerkes Çemberi vardır. Ayrıca Ahmet Beyin
kafasındaki bu çemberin başka birçokların kafalarındaki
çemberlere göre daha çok sıkı olduğunu söylemek de
yanlış olmayacaktır. Bu arada Paradigmanın ne olduğunu
anımsamak da, umuyorum ki konunun daha iyi anlaşılmasını
sağlayacaktır.
Sayın Doğan Cüceloğlu’ndan alıntı:
“Paradigma, bireyin iç ve dış dünyasını
algılayıp yorumlamasında etkili olan tüm faktörleri
kapsar. Algılama, yorumlama, ve bilme süreçleriyle
ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik
düşünsel sisteme, algı düzeneği yada paradigma adı
verilir. Paradigma farkına varmadan taktığımız bir
psikolojik gözlüktür; iç dünyamızı olduğu kadar dış
dünyamızı da bu gözlük aracılığıyla görürüz.”
Paradigma dinamiktir ve çoğu kez kişi
kullandığı paradigmanın farkında değildir.”
Bursa
şehrinin haritasıyla İzmir’de adres bulmaya çalışan biri
gibi, insanların büyük çoğunluğu kendi algılama ve
yorumlamalarından her zaman emindirler”.
”Bütün
bu gözlemlerden çıkaracağımız bir sonuç var; o da
dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi gördüğümüzdür.
Gördüğümüzü anlatırken, esasında kendimizi, kendi
paradigmamızı anlatırız.”
İşte, Çerkes Ulusal Sorununu, Türkiyeli
Çerkes paradigması yani psikolojik gözlüğü ile
değerlendirenler için öncelikli olan Tüm Çerkeslerin
sorunları ve çözüm yolları değildir. Türkiye’deki
Çerkeslerin diğer diaspora ülkeleri ve özellikle de
anavatandan bağımsız olması gerektiğini savunmak Türkiye
diasporasını diğer Adığe diasporaları ve özellikle de
Anavatandan kopartmaktır. Kesin çözüm olmayacağını
bildikleri çözüm önerileri de Türkiye ile sınırlıdır.
Anlaşıldığında halkın gözünde hepten kaybedeceklerini
iliklerine kadar duyumsadıkları için de bu
yaklaşımlarını hiçbir zaman açık kalplikle söylemeyecek,
yazmayacaklardır. Ancak
bu paradigmanın doğal sonucu öznel
görüşlerin, bilimsel gerçeklermiş ve hiç değişmez,
değiştirilemezlermiş gibi satırlarına yansımasını da
engelleyemeyeceklerdir. Gizli amaç yazılarının satır
aralarında tüm çıplaklığı ile görülebilecektir.
Örneğin;
“Dünyada yaşayan Adig’elerin
(neden Adığe değil nh.) büyük bir
bölümünün Türkiye’de yaşadığı, olağanüstü koşullar
oluşmadığı (savaş vb) sürece de yaşamaya devam
edecekleri aşikardır. Dünyanın hiçbir yerinde savaş
koşulları ya da ekonomik zorluklar oluşmaksızın kitlesel
göçlerin olmadığı da bilindik bir durumdur”
demiş Sayın Benk.
Yani, Sayın Benk’e göre;
Savaş ve ekonomik zorluklar olmaksınız
kitlesel nüfus hareketi olmayacağı bilinen bir
gerçektir.
Türkiye’de hiçbir zaman savaş ve kıtlık
olmayacaktır.
Dolayısı ile de Türkiyeli Çerkesler hep
Türkiye’de yaşayacaklardır.
Anavatana dönüşü zorlayacak olsa bile
Türkiye’de kıtlık ve savaş olmasını dilemek aklımın
köşesinden bile geçmez. Çünkü bizler sağlıklı dönüşün
-Sayın Benk gibileri katılmasa da- Rusya Federasyonu ve
diaspora ülkelerimizin refahı ve mutluluğu ve iyi
ilişkileri temelinde gelişeceğine inanıyoruz. Ancak bu
yaklaşımımız şu soruları sormamıza engel değildir
sanırım:
Sayın Benk;
Türkiye’de kıtlık olmadığı halde
milyonlarca insan Avrupa’da yaşamayı seçmemiş midir?
Türkiye Cumhuriyeti bu vatandaşlarının
bulunduğu Avrupa ülkelerinin vatandaşı olmalarını teşvik
etmiyor mu? Bir başka ülke vatandaşlığı kazanmak için TC
vatandaşlığından çıkmak zorunda kalanlar hak kaybına
uğramasınlar diye özel yasa çıkartmadı mı? Bu
vatandaşlarına pembe kimlik kartı vermiyor mu?
Şimdilerde RF’ndaki ortalama yaşam düzeyi
Türkiyeli Çerkeslerin en az yarısından daha iyi değil
mi?
Günümüzde RF’nda çalışmayı, yaşamayı
seçen ve Çerkes olmayan TC vatandaşı sayısı Anavatana
dönüş yapan Çerkes sayısından kat be kat fazla değil mi?
Tüm bunlar savaş ve kıtlık olmadan da
insanların ülke değiştirebileceğinin kanıtları değil mi?
Dahası imparatorluklar çağının çoktan
bittiğini, ulusal devletler döneminin bitmekte olduğunu
ve çağımızın halkların önemsendiği, bireylerin,
aidiyetlerini önemsediği, daha düne kadar yok sayılan
halkların dil ve kültürel haklarının konuşulduğu,
tanındığı bir çağ olduğunu bilmiyor olabilir misiniz?
Türkiye’de yaşayan çoğunluk Adığe dili
ile kültürü ile ne kadar Çerkestir ve ne kadar süre
Çerkes kalabilecektir?
Bunları bilmiyorsanız, bilmeden ahkam
kesmeniz, biliyorsanız gerçekleri çarpıtmanız ayıp değil
mi?
Bizce Anavatana Dönüşün en temel iki
argümanından ilki Çerkeslerin diaspora ülkelerinde
ulusal kültürel değerlerini yaşatamayacakları ikincisi
de azınlık olan anavatan kesiminin daha ulusal bir yaşam
için diaspora Adığe nüfusuna ihtiyacı olduğudur.
Ancak asıl Türkiyeliliği pekiştirmek olan
Sayın Benk, yukarıya aldığımız görüşlerle yetinmiyor,
bakın daha ne cevherler yumurtluyor:
“Bu tespitten yola çıkarak
değerlendirildiğinde diasporik bir halkın anavatanla
bütünlük içinde davranması önemli bir tutum olmakla
birlikte anavatanın bağımsız olmaması da bilgiye ulaşma,
tutum belirleyebilme performansı açısından bir eşit
davranış ve kendi kaderini tayin hakkı doğurmaktadır.
Neymiş diasporik bir halkın Anavatanla
bir bütünlük içinde davranması önemli bir tutummuş ama…
“ama”dan sonra ağızdaki bakla da
çıkıveriyor. Ahmet Bey’e göre;
Anavatan bağımsız olmadığı için
Anavatanda yaşayan Çerkesler bilgiye ulaşamıyor. Yani
bilgiye ulaşmak için bağımsız bir ülkede yaşamak zorunlu
demek istiyor.
Yine ülke bağımsız olmadığı için Anavatan
kesiminin “tutum belirleyebilme performansları
-her ne demekse- da düşükmüş.
Bunlar da Türkiyeli çerkeslere “bir
eşit davranış ve kendi kaderini tayin hakkı”
veriyormuş.
Peki, anavatanın Türkiyeli çerkesler
üzerinde bir yaptırımı olmadığına ve olamayacağına Ahmet
Bey ve onun gibi düşünenler, bilgiye ulaşmak için
Türkiye’nin bir yöresinde bağımsız bir Çerkes devleti
kurmayı amaçlamış olabilirler mi dersiniz?
Ahmet Bey ne demek istediğini daha iyi
anlayalım diye yazısının özetlemiş de….
“Özetle bu konuda anavatanla birlikte
davranabilme beklentisi ütopik bir beklenti olmasının
yanı sıra Türkiye’de yaşayan Adıg’elerin sürekli olarak
Latin harflerine maruz kaldıkları durumu da göz ardı
edilmemesi gereken bir gerçekliktir.”
Neymiş bu konuda anavatanla birlikte
Kiril alfabesi ile dili öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak
“Türkiyeli Çerkeslerin kendi kaderini tayin hakkını
kullanarak, Türkiye’nin bir yöresinde bağımsız devlet
kurmaktan” daha ütopik imiş.
Ve de Rusya Federasyonu üyesi
Cumhuriyetlerimizi kuran, dilimizi koruyup geliştiren,
diasporadakiler dahil folklorumuzu derleyen, anadilde
sayısız roman şiir öykü, masal üreten, giysimiz,
müziğimiz, dansımız ve dünya-olimpiyat şampiyonlukları
almış sporcularımızla bizi dünya halkları nezdinde
temsil eden anavatan çerkeslerinin Kiril harflerine
sürekli olarak maruz kalmaları göz ardı edilebilecek bir
gerçeklik amma velakin, saydıklarımızın hiçbirini
yapamamış Türkiyeli çerkeslerin “sürekli olarak Latin
harflerine maruz kaldıkları durumu” göz ardı
edilemeyecek her adımın belirleyicisi çok önemli bir
gerçeklikmiş.
Sonuç:
Sayın Ahmet Cevat Benk’in yazdıkları
bilimsel olarak Türkiye’den kopmak ve bağımsız bir ülke
kurmak anlamına geliyorsa da biz ADDER yöneticilerinin
böyle bir şeyi asla düşünmeyeceklerini en az onlar kadar
biliyoruz.
Ahmet Bey gibilerin bağımsızlıktan
anladıkları, zaten kopuntusu oldukları anavatandan daha
da uzaklaşmak, başarabilirlerse halkımızı da
uzaklaştırıp yok olmasına katkıda bulunmaktır.
Ancak halkımızın sağduyusu anavatanla
birlikteliğin ütopik olmadığının bilincindedir. Attığı
her adımı anavatanla birlikte atmaktadır. Bu birliktelik
süreç içerisinde daha da yoğunlaşacaktır. Çünkü
halkımızın dilini kültürünü yaşamak isteyen kesimi,
anavatana dönemezse de anavatandan koparak bunu
sağlayamayacağının bilincindedir. Sayın sekreterin
çabası boşuna bir çabadır boşa kürek çekmektir.
Bilinmeli ki bir başka ülkenin resmi
dilinin eğitimini bir başka alfabe ile vermek
devletlerarası düşmanlık ok ise teamüllere aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti de Rusya Federasyonu üyesi
cumhuriyetlerimizde resmi dil olan Adığe dilinin farklı
bir alfabe ile öğretilmesi skandalına izin
vermeyecektir. |