Nerden başlasam, nasıl
başlasam?..
Birlikte, aynı amaç doğrultusunda uzun yol kat
ettiğiniz, birlikte, büyük başarılar elde ettiğiniz
arkadaşlara ilişkin yazmanın, konuşmanın çok kolay
olmadığını kim bilmez. Ama söz konusu olan ulusal bir
sorun olunca yüreğinize taş basar yine söylemek, yazmak
zorunda kalırsınız. Söyle, yazarsınız çünkü kat
ettiğiniz yol sizi, halkınıza, tarihe karşı daha sorumlu
bir konuma getirmiştir. Yapabileceğiniz şey hataları
görmezden, duymazdan gelmek değil yaklaşımınızda
alabildiğine nesnel olmaktır.
Konu ile
biraz ilgilenip de Fahrinin Adığabzeyi hem de iki
diyalektini de çok ama çok iyi konuştuğunu, okuyup
yazdığını, alfabe çalışmaları olduğunu kim bilmez. Ben
de 22.03.2009’da CC’de “Dil
Karizmadır” başlıklı yazımda, bir başka nedenle de olsa
Sayın Xhuajh’ın dilini konu emiş, şöyle yazmıştım.
http://www.circassiancentr.com/cc-turkiye/yorum/nh/141_dilkarizmadir.htm
“Yıllar
yılı ‘’Dönüş Grubu’’ olarak katıldığımız toplantılarda
sözcümüz hep Fahri Xhuajh idi. Özellikle topluma
anadilimizle seslenmemiz gerektiği durumlarda, ondan
başkası aklımıza gelmezdi hiç. Çünkü aramızda dili en
iyi kullananımız, anlatmak istediğimizi en iyi
anlatanımız oydu. Şimdilerde bile yeniden aynı yönde
kulaç atmaya başlasak, tereddüt etmek bir yana severek
kürsüyü ona bırakırım.
1978. Yirmi günlük rüya, anavatan gezimizde, 1991 DÇB
kuruluş toplantılarında grubumuzun, anavatan delegeleri
üzerinde olsun dışarıdan gelen delegeler üzerinde olsun
çok etkili olmasında, sözcümüzün Fahri olmasının çok
büyük payı vardır. Öyle ki, DÇB kuruluş toplantılarına
katılmış olup Fahri Xhuajh’ı anımsamayan tek bir kişi
bile bulamayacağınızı kesinlikle söyleyebilirim.
Aslında Türkiye katılımcıları olarak, DÇB kuruluşuna
katılan en hazırlıklı gruptuk. Dolayısı ile DÇB
ilkelerinin saptanmasında da çok etkili olabilmiştik. O
günlerde ben Kaf-Kur başkanı idim. Türkiye’den genel
kurula katılan, dördü gözlemci sekiz kişilik heyetin de
başkanı. Ancak genel kurulda savunduğumuz hiçbir görüş,
sadece birimizin değildi. Yıllardan beri süre gelen
dönüş tartışmalarından süzülmüş ilkelerimizdi. Ayrıca
yola çıkmazdan önce Türkiye’de genç arkadaşlarla çok
sayıda gündemli toplantılar da yapmıştık, görüşlerimizi
damıtmıştık. Toplantılara Nalçik’ten katılan Ali Çurēy
ağabeyimizin mutluluktan uçtuğu ta uzaklardan belli
oluyordu. Aramızdaki metrelerce uzaklık, coşku, mutluluk
taşan gözleri ile bizleri okşadığını görmemize yürek
atışlarını duymamıza engel olamıyordu. Toplantılar
boyunca da Almanya delegeleri ile sürekli görüş
alışverişi yaptık. Ancak yukarıda saydığım gerekçelerle
her platformdaki sözcümüz Fahri Xhuajh idi. Grubumuzu
unutulmaz kılan da savunduğumuz politik çizgi kadar
belki ondan daha da çok Fahri’nin bu çizgimizi en etkili
şekilde dile getirebilmesi idi. Nalçik’te diasporadan
gelen birinin Keberdēy diyalektini, en azından doğma
büyüme Nalçikliler kadar rahat, güzel kullanabilmesi…”
Sadece
bu değil dil konusunda epeyce birlikte çalışmışlığımız
da var Sayın Xhuajh ile. Yetmişli yıllarda hep Kiril’i
savunduk birlikte. Sefer Ersin Berzeg gibi Latin ile
yazılabileceğini söyleyenlere hep karşı çıktık. Yamçı
Birleşik sayısında açıklamalı Adığabze alfabeleri
hazırladık. Teknik konularda Chıgun Avni Elyas’de
(Pşınawe Awni) çok yardımcı olmuştu bize. Dilbilgisi
kurallarını ağırlıklı olarak ben yazmıştım. Yakınlarda
Çorum Derneğindeki söyleşide bir genç kızımızın okuma
yazmayı onunla öğrendiğini söylemesi çok mutlu etmişti
beni.
1976’da
hem da diasporada yapılmış bir çalışmanın hatası olmaz
mı? Ancak diasporada kimi sesleri kaybettiğimizin, ya da
en azından diyalektler, ağızlar arasında ki belirgin
farklardan birini göstergesi bir hatayı anımsadıkça hala
gülerim. (Ы)’ harfinin seslerini tanımlarken sözcük
başında (yı) okunur demişiz. Adığēy yazın dilinde bunun
üfürümlü bir ses (jı zıḉet) verdiğini bilmediğimiz
için, “götürdü” anlamına gelen “ыхьыгъ” sözcüğündeki
(Ы)’ harfinin [yı] okunduğunu yazmıştık.
Daha
sonra birlikte bir Latin temelli bir alfabe düzenleme
çalışmamız da oldu. Ancak benim anavatana dönüşüm
çalışmalarımızı ayrı, ayrı sürdürmemizi gerektirdi.
Daha
sonra yine birlikte ama bu kez Ankara’da değil
Mıyekhuape’de birlikte yaptığımız ve ve Ünlü
dilbilimcimiz Ḉeraşe Zeynab adına iki yılda bir
düzenlenen konferansların ilkine –ki 27-29 Mayıs 1998’de
gerçekleştirilmiştir- birlikte sunduğumuz çalışma. Ayrı
olduğumuz dönemlerde hiç katılmadıklarım yanında çok
benimsediğim yaklaşımlar da geliştirmişti. Örneğin (h)
harfinin Kiril’deki (Ъ) yardımcı karakter yerine
kullanılabileceği, “gitti-quağe” sözcüğündeki [k] sesini
(q) ile yazabileceğimiz, pekiştirilmiş ünsüzleri
“Meşfeşşü” yazımında olduğu gibi iki yan yana iki harf
ile yazabileceğimiz gibi…
Tezimizi
programdaki bir aksama nedeni ile salonda konferansta
savunamadığımız tezimiz, daha sonra konferans sunumları
ile birlikte yayımlanmıştı.
Diaspora
için Latin Alfabe’yi da Anavatan’da uluslar arası bir
dil konferansında şu gerekçeler ile savunmuştuk:
http:/www.circassiancenter.com/cc-turkiye/edebiyat/genel_konular/018_anavatandaki_dil_calismalari.htm
Diasporadaki Adığelerin anadilini kaybetmemesi için
Latin temelli Adığe alfabesi gereklidir.
F.M.
XHUAJ Adığey Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü
H.X.MEŞFEŞ’U Çocuk Hastalıkları Hastanesi Doktor
1) Bilindiği gibi günümüzde Adığelerin büyük
çoğunluğu ( 2/3 ten daha çok) Türkiye’de yaşamaktadır.
Ancak üzücüdür ki Adığe dilini bilenlerin sayısı
gittikçe azalmaktadır.
2) Türkiye’deki Adığelerin kiril temelli alfabeyi
öğrenebilmeleri çok güçtür. Altmışlı yıllardan beri bu
alfabenin öğrenilmesi çalışmaları yapılmış olmasına
karşın başarılı olunamamıştır. Bundan sonra da
öğrenilebileceğine inanılmamaktadır. Bunun çeşitli
nedenleri yanında, kendilerinin Latin harflerini
kullanıyor oluşunu, günümüz Adığe alfabelerinin Kiril
temelli olması ve bu alfabelerin düzeninin güç anlaşılır
olmasını da sayabiliriz.
3) Türkiye ve diğer muhaceret ülkelerindeki Adığeler
Latin harflerini iyi tanımaktadır. Ayrıca Türkiye dışı
diğer muhaceret ülke Adığeleri de Latin harfli Türkçe
alfabeye aşinadırlar.
4) Muhaceretteki Adığelerin, özellikle
Türkiye’dekilerin anadillerini unutmamaları için kolay
öğrenilebilecek, hemen uygulanabilecek Latin temelli
Adığe alfabesi gereklidir.
5) Zaten bugünkü uygulamada, Türkiye’de yayımlanan
kitaplarda geçen Adığece sözcükler Latin harfleri ile
yazılmaktadır. Ancak benimsenmiş ortak bir alfabe
olmadığı için, çoğunlukla farklı alfabelerle
yazılmaktadır. (bu konuda çok sayıda örnek sunabiliriz)
Öyle olunca da sözcükler rahat okunamamakta,
anlaşılamamakta, bu da Adığece okuyup yazma isteğini
azaltmaktadır.
6) Bugün sizlere sunduğumuz Latin temelli alfabe
benimsenir ve Türkiye’deki Adığelere ulaştırılırsa dili
bilen herkes, öğreticiye gerek kalmadan bir günde okur
yazar olabilecektir. (bunu da örneklendirmek mümkün)
7) Muhaceret Adığeleri bu kadar kısa sürede
okur-yazar olduğunda benimsenen alfabe ile basılacak
kitapların tirajının da bugüne göre çok daha fazla
olacağı açıktır. (Adığece kitap yayımının yasak olduğu
ülkelerde bu alfabe, yasağı aşmada da yardımcı
olabilecektir.)
8) Sunduğumuz Latin temelli alfabe ile her iki
diyalektimiz de rahatça okunup yazılabilecektir.
9) Sürgünün 132. yılı nedeni ile Türkiye-Ankara’da
düzenlenen dil konferansında katılanlarca,
anavatandakilerin Latin temelli ortak alfabe
benimsenmesi konusunda muhacerettekilere yardımcı
olunması dileğinde bulunulmuştur. Sözü edilen konferansa
Eğitim-Bilim bakanımız Bırsır Batırbi ile
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nden Eğitim-Bilim Bakanı
adına “Ueşhamaxue” dergisi genel yayın yönetmeni ünlü
yazar Uıt’ıj Boris de katılmışlardı.
10) Latin harfleri dünyanın her ülkesinde kolayca
bulunabilmektedir. Dolayısı ile Latin temelli Adığe
alfabesiyle yazmak da kitap yayımlamak da daha
sorunsuzdur. Her yerde bulunacak daktilo ve
bilgisayarlarla, değişikliğe gerek duyulmadan yazmak,
yazılanları sorunsuz olarak çoğaltmak mümkündür.
Dolayısı ile sunduğumuz Latin temelli bu alfabe için hiç
olmazsa ‘denenmesi uygundur’ kararı alınabilirse hem
Adığe diline hem de Adığe halkına yararlı olunacağı
inancındayız.”
Ancak
daha sonra Sayın Xhuajh ile yine bir süre farklı
coğrafyalarda yaşadık. Coğrafya farklılığının etkisi
olsa gerek hem genel yaklaşımlarımız hem de alfabe
düzenine ilişkin görüşlerimiz farklılaştı.
Ancak
konuyu yakından izleyenler, bugün Latin temelli alfabeyi
savunan ADDER’in gerekçelerinin çoğunu bizim daha 1998
de dile getirdiğimiz hemen fark etmiş, “bu ne perhiz bu
ne lahana turşusu” demişlerdir.
Ayrıntılar gelecek yazılara… |