AŞAĞILIK KOMPLEKSİ OLABİLİR Mİ?

23.02.2013

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Bugünlerde moda Sayın Halit Kakınç ve kitabı “Çerkes Aşkı” 

Kimi aydınımsılarımıza göre akademisyenleri benim gibi akademik kariyeri olmayanlar eleştirmemeli, sadece akademisyenler eleştirmeli. Özellikle ünlü biri yazmış bizden de söz etmişse eğer ne yazdığı önemli değil yazarını övgüye boğmalı kitabını da göklere çıkartmalıyız.

Ama bu konularda benim değişmez bir ilkem var, Ankara Tıp Fakültesinde edindiğim. Çocuk Hastalıkları stajındayız. Mezun olmak üzereyiz. Çok saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Güner Abal’ın çocuk hasta başında söylediklerini hiç unutmadığım gibi her konuya yaklaşımımda temel ilkem olarak benimsemişimdir.

“Çocuklar bakın yakında mezun olacak ülkenin dört bir tarafına dağılacaksınız. Küçücük hastaları getirecekler size ve çoğunlukla hastayı ilk gören olmayacaksınız. Anne babanın elinde daha önce gören hekimlerden aldıkları bir reçete tomarı olabilecektir. Sakın önce reçetelere bakmayın. Bakın size ders veriyorum, hocanızım yine de diyorum ki tanıyı koyan, reçeteyi veren ben olsam bile sakın etki altında kalmayın. Hasta ilk size geliyormuş gibi muayenenizi yapın kendi tanınızı düşünün ve son sözden önce de önceki tanıları sizin elde ettiğiniz bulgula eşliğinde yeniden gözden geçirin.”

O gün bugündür böyle yapmaya çalışırım. Sözü söyleyen büyük yazarmış, akademisyenmiş etkilemez beni pek. Bilgi dağarcığıma göre bana ters gelen sözlerini de eleştiririm. Kimileri bunu kendimi çok beğendiğim gibi algılamak isteyebilir, kimileri eleştirdiklerimi kıskandığım şeklinde yorumlayabilir. Daha başka akla geldik gelmedik istenen sıfatlar da yakıştırılabilir. Ama şükür ki kendimi biliyor ve kendime güveniyorum.

Dolayısı ile eleştirdiklerimi koruma, savunma güdüsü ile yanıt verecekler daha önceleri yaptıkları gibi“sen de kim oluyorsun” mealinde değil somut eleştiriler üzerinden yanıt vermeye çalışsınlar lütfen. Hatayı yapanı benim gibi sıradan biri olarak düşünsünler. Yanılmayacakları düşüncesini kendilerinden uzaklaştırsınlar. Yani aşağılık kompleksine tutsak olmasınlar.

Öncelikle söyleyeyim ki “Çerkes Aşkı”nı henüz okumadım. Güzel bir olabileceği olasılığını da yüksek buluyorum. Ayrıca roman eleştirisi yapabilecek kadar konunun uzamanı da değilim. Ancak roman bir sanat ürünü olduğuna göre her okuyanın beğenme beğenmeme özgürlüğü de olacaktır sanırım.  Herkes güzelden anlamayabilir değil mi?

Benim karşı çıktığım Sayın Kakınç’ın romana yüklediği işlev, romanını tanıtımı sırasındaki yanlışları. Sayın yazar şöyle güzel bir de alıntı yapmış :

“Ünlü Sloven yazar ve yönetmen Zarko Petan’ın güzel bir sözü vardır:  ‘  Tarihçiler geçmişi, ideologlar da geleceği çarpıtırlar.’

Ben de daha önce mutlaka defalarca söylenmiş bir sözü yineleyeyim:

Romanı tarihi gerçek ve gelecek gibi sunanlar hem geçmişi hem de geleceği çarpıtırlar.

Bakın ne diyor Sayın Kakınç; “Bu topraklarda üç milyon Çerkes yaşıyor. Ayrıca iki milyon kadar kişinin de annesi, babası ya da karısı Çerkes. Bu, Çerkesya’da yaşayanların sayısından çok daha fazla. Aslında yeni Çerkesya artık burası.”

Gördüğünüz gibi Çerkesya’nın yenisi Eskisi de varmış. Sanırım Amerika’yı işgal eden, Kızılderilileri yok eden İngilizlere benzetti Çerkesleri. Hani Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeydoğu köşesine  “Yeni İngiltere” anlamına “New England” deniyor ya…  

“Yeni Çerkesya”… Sanki Çerkesler Anadolu’yu işgal etmişler, Anadolu halkını hepten yok etmişler, Anadolu’yu Çerkesçe konuşur, çerkesçe yazar, çerkesçe üretir yapmışlar.  Bu bey romanın önemini bilmeden mi roman yazmış acaba ki; tüm Çerkeslerin benimsediği tarihi Çerkes bayrağını dalgalanıran, anadildeki hemen her şeyimizi üreten anavatanımız eski ve kendine özgü renklerini kaybetmek üzere olan Çerkeslerin yaşadığı Türkiye de Yeni Çerkesya….

Şimdi, bu yaklaşım geçmişin ve geleceğin çarpıtılması değil de nedir?

Geçmişi ve geleceği bu denli çarpıtan birinin -eğer ironi yapmıyorsa- romanını tarihçilerin yazdığından daha gerçek bir tarih ve ideologların öngördüğünden daha sağlıklı bir gelecek iddiası çok cahilce değil midir?

Peki bu cahilce sözlere karşın tek bizden söz etti diye yazarın göklere çıkarılması…

Ayrıca “Çerkes Aşkı” sadece bir roman da değilmiş; “…bu halkın acılar ve sıkıntılarla dolu 150 yıllık yakın geçmişlerini, tamamen tarafsız bir şekilde mercek altına yatıran bir çalışma.” İmiş.    Ve bakın daha başka ne diyor Sayın kakınç. “Bu romanda yer verdiğim Kafkas tarihiyle ilgili konulara, kronolojik bir şekilde yer veren başka eser yok.” Yani şimdi kitabı hiç okumadan da bu büyük lafın dayanaksız olduğunu söyleyebilmek mümkün değil midir? Mesnetsiz atıyor demek için kitabın okunmuş olması zorunluluğu var mı Sayın Kakınç Çerkes Ethem’e ilişkin ne diyor şunu söyleyebiliyorsa:

“Örneğin şöyle bir soru ilk defa soruluyor kitapta: ‘Eğer Çerkes Ethem İnönü’yü alt etseydi, şu anki Türkiye’nin çizgisi farklı olur muydu?’ “

Anlaşılıyor ki Sayın Kakınç ta okumayan yazarlardan, hem de araştırmacı yazarlardan, hem de gerçek(!) belgelere dayalı roman yazarlardan. Hadi iyimser olalım Sayın Kakınç’ın yaklaşımlar birbirinden epeyce farklı olan Cemal Kutay Zeki Saruhan, Tarık Buğra, Muhittin Ünal’ın daha başka yazarların kitaplarını,  yazlarların görüşlerini paylaşmadığı için görmezden geldiğini var sayalım.

Ama erken kayıp Cemal Şener’in  daha 1982’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde hazırladığı, “Acaba Çerkes Ethem bu kavgayı başarsaydı ne olurdu? sorusunu da içeren, kitap olarak da birkaç baskısı yapılan,  yüksek ihtisas tezi “Çerkes Ethem Olayı”nı nereye saklayalım. Dahası, Sayın kakınç kitabı okumuş ise eğer, kuşkucu olanlarımız soruyu bu tezden aldığını ileri süremez mi?  Ya da tez azından sorunun Sayın Kakınç’tan önce de sorulduğunun kanıtı değil mi?

Evet kendi romanında önce Çerkeslere ilişkin Türkçede kronolojik  tarih kitabı yayımlanmadığı görüşü üzerine ayrıntısı ile durulmayacak kadar gülünç.

Buna karşın kitabın önsözünü yazan ve eleştirilerinde kılı kırk yarmada olsun, tarihimizi bilme konusunda olsun eline su dökemeyeceğim Sayın Cevdet Hapi’nin,  Çerkes Sürgününde   Osmanlı etkisini görmezden gelen Yıl 1860’lı yıllar, Rusya İmparatorluğu’nun, Çar’ın acımasız orduları, özgür yaşama dileği dışında bir suçu olmayan küçücük Çerkesya’yı çepeçevre kuşatmış durumda. Çar, Çerkeslere, ‘Çerkesya’yı terk edeceksiniz, bu bir emirdir, topraklarınıza Rusları yerleştireceğiz. Hepiniz Osmanlı topraklarına göç edeceksiniz, isteyenleriniz olursa, onlara yerleşmeleri için Rusya’da yer göstereceğiz’, diyor.” değerlendirmesi ise görmezden gelinemeyecek kadar vahim.

Peki asimilasyon gerçeğinin isim değişikliği ile dile getiriliş biçemine ne demeli?  Bakın üstat Hapi ne diyor bu konuda:

Elbruz ile Blena’yı 21. yüzyılda, daha başka bir mekânda, İstanbul’da yeniden karşı karşıya gelmiş olarak görüyoruz. Ancak, Çerkesçe Blena adı, Türkçeleşiyor, Ceylan oluyor. Sanırım işin burasında totaliter yönetimlere, asimilasyona ince bir dokundurma da var.”  Sıtmanın yok ettiği köyler, Balkan ve Gönen Sürgünleri, dil yasaklamaları, soyadı kanunları, köy isimlerinin değiştirilmesi, askeri okula alınmama sadece bu ince dokundurma ile geçiştirilmiş olamaz. En kısa sürede kitabı okumak gerek. Eğer bu tarihsel gerçekler ve daha başkaları anlatılmamışsa kitapta, ince dokundurmaları tarihsel gerçeklerin nesnel dile getirilmesi sayacağız bundan böyle.

Ama hak yemeyelim Sayın Kakınç, “Blane” adını kız ismi olarak  kullanan ilk kişi olmalı. Sayın Kakınç damattır bilmemesi doğal. Ama sayın Hapi’nin onu uyarmaması pek doğal olmasa gerek. Çünkü Çerkesler güzel kızlarını değil de yiğitlerini benzetirler “blane”ye .Takılınca da erkek ismi olarak takılır. Ankara’da okumuş Ürdünlü dostumuz Kemal Celokhue ile  Türkiyeli kardeşimiz Kherden Seven’inmerkek çocuklarından büyüğünün adı “Blane1dir örneğin. Yiğitlerini blaneye benzettiklerinin ise Çerkeslerin dünya görüşü, dünyayı kavrayışı kimi kavramları algılayışı ile ilgili derince bir konu. Dolayısı ile izninizle ayrı bir  yazı konusu olsun. 

Ama biline ki Çerkesler “Pşeşe blan” dediğinde çok güzel bir kız değil yiğit bir kızı anlarlar. Türkçenin ceylan gibisini değil. Yine Çerkeslerin bu güne kadar çok güzel buldukları bir kız için “blanem fed” terimini kullanmamışlardır hiç. Yiğitlerine  “L’ıblan” der Çerkesçe.

Bu uyarıyı dili bilmeyen ya da Çerkesçeyi Türkçe düşünerek konuşanların kızlarına  “Blane” adını koymaya başlamalarından korktuğu için yaptım. Korkmamın nedeni de anlamı şeytan suyu olan “Jineps” in kız isimleri arasında sayılmasına tanık olmam.

Sonuç; Kimse yanlış anlamaya kalkmasın. Eleştirdiğim roman değil. Okuduğumda salt roman olarak belki de çok seveceğim. Karşı olduğum roman dolayısı ile gündeme gelen çarpıklıklar… ve de yazarı düşünmemiş olsa da Yeni Çerkesya’dan Eski Çerkesya’ya dönülmeyeceğine göre “anavatana dönülmese de olur mesajı”

Ayrıca yanlış da olsa bizden söz eden her yapıtı, gerçeklerimizi çarpıtsa da her bize ilişkin yazan her akademisyeni yüceltme kompleksi neden? Oysa bakın ne demişti yıllar yıllar önce “altın kuşak”ın bir üyesi Tıme Seyın:

Tx̄amıḉağhuer zeppesıme            Zavallılığı benimsersen eğer

Khıpfaş́eştım wıpesıme               Senin için yapılacağı beklersen

Adığağher meḱuedı                     Adığağhe kaybolur

Khıdaferer psekIuedı                   Getirisi de günah olur.