“Kuzu Kuzu Mee!”, Sayın Semih Akgün, namı diğer Semih
Seyyid Dağıstanlı’nın bir
yazısı. Hep yaptığı gibi birçok facebook sayfasında
paylaştı. Ben de bu sayfalardan birindekine kısa bir
yorum yapmıştım, yazının yazıldığı çakallı, köpekli
üslup ile. Sayın Nurhan Fidan Kube, Semih Bey’in
çakallı, köpekli bu yazısını çok beğenmiş, çok da edepli
bulmuş olmalı ki bu yorumum için beni gayet sert bir
şekilde eleştirdi. Aynı sertlikte yanıtını da aldı. Beni
yanlış bulan başka biri daha karıştı olaya. Ben de
yazıyı daha ciddi eleştireceğimi belirttim.
Öncelikle denebilir ki Semih Bey’in derdi gerçeği
aramak, gerçeği paylaşmak değil. Sayın yazar,
asıl söylemek istediği bilim dışı cümleyi,
yazının doğal akışı içinde okura daha kolay
yutturabileceğini düşünmüş olmalı. Semih Bey bu ana
fikrin doğru sanılması için kimin görüşü olduğu nerede
ne zaman söylendiği hiç açıklanmayan, her isteyenin
üzerine alınabileceği tespitlerde(!) bulunuyor. Bu
görüşlere sahip çıkacak olanları da peşinen “şom
ağızlık”, “köpeklik”, “çakallıkla” ödüllendirmeyi ihmal
etmiyor. Ancak neyleyim ki sayın yazarın mahkum etmek
istediği görüşlerin kimileri, benim de yıllardan beri
savunduğum görüşler. Bu da bana yazıyı yanıtlama
sorumluluğunu yüklüyor.
İşte yazı ve yazıya ilişkin kendi görüşlerimiz:
“Çerkesya'nın ve halkının düşmanları, daima suskun,
pısırık, hakkını savunamayan, kendi kabuğu içine çökkün
bir toplum bekledi.”
Görüldüğü gibi anlaşılmazlık ilk cümleden başlıyor.
Arayın okuduğunuz cümlede şu sorulardan birinden
birinin açık yanıtını bulamayacaksınız. Yani söylem ne
kadar ağdalı da olsa içerik bomboş.
-Çerkesya neresi? Tarihi Çerkesya mı sözünü ettiğimiz,
günümüz Çerkesya’sı mı? Tarihi olanı ise eğer, hangi
yılların Çerkesya’sı?
Günümüzde bir Çerkesya’dan söz ediliyorsa
sınırları çizilmiş mi?
-“Çerkesya Halkı”ndan tarihi Çerkesya halkı mıdır
anlamamız gereken yoksa henüz sınırlarını çizilmemiş
günümüz Çerkesya’sı halkları mı?
-Peki, Çerkes halkının düşmanları kimler?
“suskunluk”, “pısırıklık”, “hak savunamazlık”
kendi kabuğuna çökkünlük konularında halkımızın diaspora
kesimi ile anavatan kesimi aynı kefeye mi konuyor yoksa?
Diaspora kesimi olarak, düşmanları yanılttığınız, suskun
değil konuşan, pısırık değil saldırgan, hakkını
savunamayan değil hakkını aslanın ağzından alan, kabuğu
içine çökkün değil dünyayı kendi sorunlarının çözümü
için yanına alabilen bir toplum olduğunuza inanmamız ,
isteniyor olabilir mi? Kendimiz buna inansak da
dışarıdan bakanlar buna inanır mı?
“Çerkes Aşkı” romanının yazarı, kendi deyimleri
ile “manav damat” Sayın Kakınç’ın, Marje TV’de
söyledikleri, tam da düşmanların dilediği bir halk
olduğumuzun kanıtı değil mi sizce de?
“Bu yüzden, halkın içinden çıkan bazılarına şunları
söyleme cesareti verdiler;
İşte bu “bazılarından” biri de benim. Dolayısı ile
yanıtlayayım:
-Ülkenin yeniden Çerkesyalaşması bir hayalden
ibarettir.”
Önce şu sık karşılaştığımız egosantrik yaklaşım.
Sayınların söyledikleri yazdıkları kendi görüşleri.
Çünkü kendilerinin düşünme yetileri fikir üretme
yetenekleri mükemmel. Kendilerinden farklı düşünenler
ise mutlaka birinin borazanı. Sizin yapmanız gereken,
anavatanda yaşamak için iyi iş, dolgun maaş, konforlu ev
bekleyenlerin, anavatana ziyareti özveri kabul edenlerin
ülkeyi nasıl yeniden Çerkesyalaştırabileceklerini
anlatmak, bunun maddi temellerini göstermektir.
“-Çerkes Diasporasının anayurda geri dönüşü sizin bu
gizli/ açık istekleriniz tarafından törpülenmektedir.”
Evet, ben aynen böyle düşünüyorum. Sizin “gizli/açık
isteklerinizin” her
şeye yeten bu aklınızla anlamayışınıza da çok şaşıyorum.
Anladığınız halde anlamıyormuş gibi yapıyorsanız eğer
anavatana dönülsün istemeyenlere hizmet ettiğinizin
bilincinde olmanızı diliyorum.
Sizin yaklaşımınıza göre
“bizim amacımız ‘barışçıl yollarla’ federatif
Kürt Cumhuriyetini kurmaktır.”
ya da “Türkiye’nin bir bölümü dünya güçlerince
amaçlandığı artık giz olmayan Büyük Kürdistan”a
katılmalıdır” görüşünde olan ve
vatandaşı da
olmayan Kürtlerin Türkiye’ye yerleşmelerini
törpülemeyecektir. Güle oynaya kendisini yıkmak
isteyenler vatandaşlık verecektir. Ne de olsa Kürtler bu
coğrafyanın otokton halklarıdır. Buna bırakın birilerini
inandırmayı kendinizin bile inanabileceğinizi
sanmıyorum.
Ancak konu Rusya Federasyonu olunca,
“barışçıl(!)
yollarla Çerkesya’yı yeniden kurmayı” amaçlamış
Çerkeslerin dönüşünü neden törpülemeyeceğine inanırmış
gibi yapmanız ilginç. Gerçekte bu yolda yazıp
söylediklerinizin dönüşe karşı olanlara gerekçe
sağlamaktan öte bir anlamı olmadığının da
bilincindesiniz. Kim bilir belki de bile bile bunu
yapıyorsunuz.
“-Anayurt toprakları tamamen parçalanmıştır. Bir araya
getirilmesi mümkün değildir. Adacıklar şeklinde ayrılmış
yurt parçaları arasında yüzlerce km. toprak
Çerkessizdir.”
Peki, anayurt toprakları sizce parçalanmamış mıdır?
Anavatana turistik ziyarette bile bulunmayanlar,
parçaları nasıl birleştirebilecektir? Anavatanda yaşayan
Çerkes sayısı savaşı kaybettiğimiz dönemden daha mı çok?
Şimdiki gücümüz mü daha büyük? Geçmişte bizi kırdıran
dünya güçleri mi kuracak Çerkesyayı. Bizi kırdıranlar
bizim adımıza mı savaşacaklar? Ya da özendirerek bizi
anavatanımızdan eden dünya güçleri arkadan kovalayarak
mı sizlerin Çerkesya’yı doldurmanızı sağlayacak.
Adacıklar şeklinde ayrılmış yurt parçaları arasında
yüzlerce km. toprak Çerkessiz”
değil mi yoksa? Her birkaç kilometrede bir Çerkes köyüne
kentine mi rastlıyorsunuz?
“-Sizin orada yazdıklarınız, çizdikleriniz,
söyledikleriniz, haykırdıklarınız, bize baskı, tehdit,
sindirme olarak geri dönüyor.”
Bakın bunun hiç dillendirildiğini duymadım.
Böyle söyleyenler gerçekten var ise ve siz de
bunları biliyorsanız eğer, bu korkularının yersiz
olduğunu anlatalım.
“-Çerkesler bir araya gelemezler. Beraberce iş
üretemezler.”
Bu da dönüşçülerin, anavatan kesimini önemseyenlerin
görüşü olamaz. Çünkü biz sayıları on binlerle ifade
edilen savaş artığı Çerkeslerin bir araya gelerek,
birlikte çalışarak kazandıkları günümüz statülerini
görüyor yaşıyoruz.
Anavatan Çerkesi bir araya gelemeseydi, iş
üretemeseydi bugünkü kazanımları olabilir miydi? Peki,
sayıları yüz binlerle ifade edilen anavatan kesiminin
ürettikleri ile sayıları milyonlarla ifade edilen
diaspora Çerkeslerinin ürettiklerini karşılaştırmaya ne
dersiniz. Üretimleri sıfıra yakın dahası kimliklerini
bile kabul ettirememiş, adı önündeki “hain” sıfatını
henüz sildirememiş milyonların anavatan bekçilerinden
daha akıllı, kendilerini anavatan bekçilerinden daha
özverili, daha yiğit saymaları gülünç olmaz mı?
“-Tek bir ulus olmayı başaramazlar.”
Ben kendi payıma ayrı coğrafyalarda olunsa da teknolojik
gelişmelerden yeterince yararlanabildiğimizde
uluslaşabileceğimizi yıllardan beri yazan biriyim. Yok
aynı coğrafyada olunmazsa ulus olunmaz diyorsanız eğer
ulusun bir bireyi olabilme şansını yakalayacak olan yine
benim siz değil. Çünkü anavatanda yaşayan benim.
“-Çerkesçe; Türkiye'de önümüzdeki bilmem kaç yıl sonra
yitik diller kapsamına girecektir.”
Bakın bu öngörü, içimizden birilerinden çok önce UNESCO
tarafından dillendirilmiş olmasına karşın biz, anavatan
öz suyu ile beslenmeyen diasporadaki Çerkesin, sadece
dili değil kendisinin de yok olacağının bilincindeyiz ve
yıllardır haykırıp duruyoruz. Dolayısı ile dili ile
kültürü ile Çerkesler yaşasın isteyenler samimi iseler
eğer ilk yapmaları gereken şey anavatana dönmek, kendisi
dönemiyor ise dönüşleri desteklemektir. Bu da artık
herkesçe bal gibi bilinen bir gerçektir.
“-Çerkesler, tarihin tozlu sayfalarında yok olmak üzere
olan bir halktır.”
Bu söz de bizden çok uzaktır. Bizim tarafta dillendiren
de yoktur. Biz gelecek umudumuz, inancımız olduğu için
buradayız. ***
“Bunları söyleyenler o umutsuz, şom ağızlarını açtıkları
gibi, aslında bazı gizli gerçekleri de farkında olmadan
söylediler.
Örneğin ‘Eski düşmandan, dost edinilemediğini!’ ”
Ve baklayı nihayet ağzınızdan çıkarttınız . Size göre
biz farkında olmadan “Eski düşmandan, dost
edinilemediğini!” söylemiş olduk. Yani size göre
“eski düşmandan dost edinilemez” A kardeşim A Seyyid Bey
bunu söylemek için bu kadar uzun girişe ne vardı. Bizim
bilinçli olarak söylediklerimiz ortada dururken neden
farkında olmadıklarımızla uğraşırsınız. Bilinçli olarak
söylediklerimizi çürütseniz a…
Örneğin biz “Politika ezeli ve ebedi düşmanlık ya da
ezeli ve ebedi dostluklar üzerine kurulamaz.”
diyenlerdeniz. Politikada ilk adımını atanların bile
bildiği bu gerçeği sizin bilmiyor olabileceğinize de
inanmıyoruz. Ayrıca biz sizin,
bu cümle öncesi
yazdıklarınızın bu cümleye hazırlık olduğunun da
bilincindeyiz.
Bizce tek amacınız da “Rus’tan dost olmaz, onlar
ebedi düşmanımızdır” yaklaşımını Çerkeslerin
bilinçaltına yerleştirmek. Eh, Ruslarla asla ve asla
dost olamayacağı bilinçaltına yerleşmiş bir Çerkes nasıl
olur da Çerkesya’ya döner. Yani yine asıl amaç dönüşü
engelleme çabası.
Peki, siz ve sizin gibi “eski düşmandan, dost
edinilemeyeceğine” inanır görünenler şu konularda ne
düşünüyorlar acaba? Türklerle Araplar ezeli dost mu
yoksa ezeli düşman mı? Türkiye’de konuşulan barış süreci
desteklenmeli mi yoksa Türklerle Kürtlerin asla dost
olamayacakları mı konuşulup yazılmalı. Türkler
Kürtlerden sonra olduğuna göre Kürt yurdu kabul edilen
coğrafyadaki Türklerle Çerkeslerin geleceği ne olmalı?
Libya ile dost muyduk düşman mı? Çarlık
Rusya’sı-Kafkasya savaşları sırasında dönemin dünya
güçleri arasında kaç kez farklı ittifaklar kurulmuş kaç
kez önce el sıkışıp sonra karşı kamplarda yer
almışlardır?
***
“Fakat topluma umutsuzluk aşılarken, Çerkes halkı için
derli toplu, nasıl makul bir öneride bulunduklarını hiç
bir zaman söylemediler.
Hiç bir çözüm yolu önermediler.”
Bunu da dönüşçüler için söylemek iftiraların en büyüğü
olur. Çünkü biz hep söyleyip yazdığımız gibi Dönüş
konusunda “Altın Kuşak” gibi düşünüyoruz.
Wızışışım ḱui xehaj́/Dön kendinden olana karış
Wilhepkhıme afelaj́/Halkların için çalış
Wımılaj́eme sıd bğhuetın/Çalışmazsan ne bulursun
Çıle pçhe’uım wı’uıtın/El kapısında durursun.
Bu yaklaşımda bizce, Çerkes halkı için en derli toplu,
en makul öneridir. Bırakın hiçbir zaman
söylememeyi karşı olanları çileden çıkartacak derecede
yineleyip duruyoruz. Evet, anavatana dönüp halkının
kaderini paylaşmayı yarım ağız dile getirilen
“Türkiye’de demokratik haklarımızı alır varlığımızı
koruruz”, “Birleşik Bağımsız Kafkasya’yı kurarız”,
“Rusları Kafkasya’dan kovarız”, “Dönüp yerleşmeden
Çerkessiz bir Çerkesya kurarız” söylemlerinden çok daha
akılcıdır.
“Aksine, yolun çözümsüzlük, bitkinlik, kayıp ve ölüm
olduğunu anlattılar.
Hangi insan, hangi halk, sonunun ölüm ve yok oluş
olduğunu bilmez.
Öleceğim diye bütün yaşamını yeisle ve hüzünle geçiren
adama ne derler?
Doğrusu kimlerin böyle dediğini bilmek isterdim.
***
"Ya yavaş yavaş öl! Ya hızlıca intihar et!"
Her şekilde benden bekleme kendin öl diyor,
Çerkesya'nın, Çerkes halkının düşmanları.
Güdük ol, sessiz kal, yavaşla, yavaş yavaş kendini
donmaya hazırla! diyorlar.
Çok ayıp ediyorlar. Gerçekten hem bunları tanımak hem de
sizin ne söylediğinizi de bilmek isteriz. Neyi nasıl
gerçekleştireceksiniz. Hep yazdım ispatlasanız bile
birilerinin yanlış olduğunu kanıtlamanız sizin doğru
yaptığınızı doğrulamaz.
***
“Bilin ki içimizdeki güdüklerin bakışları, kendi köy
çitlerinin bittiği yer ile sınırlıdır.
Çünkü onlar, tarihi biraz bilseler dahi, belli bir
tarih anlayışı geliştirmeyi becerememişlerdir.
Her toplumun tarihinde, inişler kadar çıkışlar, acılar
kadar mutluluklar olur.
Trendler, modalar, çağlar, toplumlar değişir. Fakat
bazılarının bu değişimden haberi olmaz.
Çünkü onlar, resmin bir köşesine odaklanıp, tablonun
bütününü görmeyi başaramazlar.
Zamanın ve mekanın tutsaklarıdırlar.
Sanırım siz bu söylediklerinizle “Eski düşmandan dost
edilemeyeceğine” inanları tanımlamış oluyorsunuz.
“Onlar, kendilerini rehin almış, tehdit sahiplerinin
köleleri olduklarının dahi farkında değillerdir.”
Bizim durumumuzu kölelik olarak tanımlıyorsanız eğer bu
söylediğiniz yeni bir şey değil. Siz bilirsiniz ne
demişti şair: “Aşk derdi ile hoşem/ El çek ilacımdan
tabip” yani biz köleliğimizden hoşnutuz siz de
özgürlüğünüzle mutlu olun.
“Tabii özgürlük böylesine yakışmaz.
Zira özgür olabilmek için önce beyninde ki, yüreğinde ki
zincirleri kırman gerekir.”
Sizlerin özgür olabilmeniz için ilk yapmanız gereken
şeyin kafalarınızdaki “Türkiyeli
Çerkes Çemberini” kırmanız,
olduğunu
yıllardır yazıp duruyorum.
“Bazı zorlukları, engelleri, acıları, izolasyonları,
mahrumiyetleri göze alman gerekir.
Bir şeyleri başarabilmenin yegane koşulu, ilk önce ona
derin bir inanç duyman, onu gerçekten istemen ve ne
gerekiyorsa yapmandır.
Bir şeyleri başarabilmenin yolu, hayal etmen,
başaracağına ve kendine güvenmendir.
Bir şeyleri başarabilmek için, birlik olmak, çok
çalışmak, çok düşünmek ve hedeflerini makul ölçülerle
yakından uzağa planlamandır.
Her şeyden önemlisi başarı için bazı başarısızlıkları
göze almandır. Risksiz başarı yoktur.”
Bu genel doğrulara kim ne diyebilir?
***
“Çerkes Ulusu, kendi üzerine yapışmış umutsuzluk
heyülasını, hareketsizlik halini, bu ölü toprağını
reddetmektedir.
Tam da bazı düşmanlarının düşündüğü gibi, canlı,
enerjik, sinerjik bir halktır.
150 yıllık bir travmaya, ardı ardına gelen darbe ve
depresyonlara rağmen hala diri ve ayaktadır.
Çerkes Ulusu, kendini savunabilecek barışçıl ve akılcıl
silahlara sahiptir.
Çerkesler kuzulaşmayacak, çakallaşmayacak,
köpekleşmeyecek, çobanlaşmayacaktır.
Atalar sözünde denildiği gibi "Adığelik İnsanlıktır!"
Öyleyse Çerkesler önünde tek yol Adığe/
Çerkesleşmektir!”
Bu “Çerkesleşme” de sanırım Çerkes
olmadıklarının bilincinde olanların ya da Çerkes
olduklarını yakınlarda fark edenlerin takıntısı olmalı.
Çerkes olarak doğanların, Çerkes olduğunun bilincinde
olanların sözlüklerinde böyle bir kavram olabileceğini
düşünemiyorum.
Yazıyı bitirmeye yakın Sayın Semih Seyyid Dağıstanlı’nın
bir şiirini okudum internette.
http://www.sairsiir.com/semih%20seyyid/.
Gerçeküstülerle
Gerçeği severim, /Gerçeği severim, /Siz de gerçeksiniz
zatı, /Oysa ben gerçeklerle, /Gönül eğler, /Eğleşirim,
/Gerçeküstülerleyse evlenir, /Evlerim, /Evlenirim! ...
semih seyyid
Şiiri okuduktan sonra da “gerçeklerle gönül eğleyip
eğleşen ve de gerçeküstülerle evlenen bir şairin
yazdıklarını bu denli ciddiye almakla yanlış mı yaptım
acaba?” diye düşünmezlik edemedim.
'Kuzu kuzu mee! '
Kuzu kuzu mee! Derler adama
Güdülecek koyun buldular mı? Çoban olurlar
Kuzu kuzu mee! Derler adama
Ona anladığı dilde yaklaşırlar
Yetiyorsa çoban Yetmiyorsa köpekleşirler!
Kuzu kuzu mee! Derler adama
Anlayana yumuşak ses tonuyla
Burnunun dikine gidene Bastonla dürterek
Anlamamak mı? Anlamamak ne demek? Her şey sırayla gider
Kuzuysan kuzuluğunu bilicen! Ve ne rol verildiyse O rolü
üstlenecen!
Kuzu kuzu mee! Derler adama
Korkunun yetmediğine zor Çobanın yetmediğine köpek
Köpeğin yetmediğine de kurt gerekir!
|