Konu ile ilgilenenler bilir. Konumuzun amatör
politikacıları, özellikle dönüş karşıtları çok severler
Yahudi örneğini dile getirmeyi.
İsrail’in İsrail’e dönen Yahudilerin nasıl
karşılandıklarını anlatır, “Anavatan
cumhuriyetleri-RF böyle bir yapı oluşturmadığı için
Dönüş olmuyor ve olmayacak” demeye getirirler.
Çoğunluk Yahudi nüfusun İsrail dışında yaşadıkları ve
Yahudi kalabildikleri derin araştırı sonucu elde
edebildikleri az bilinen(!), bilgileri halkımıza sunarak
“anavatana dönüş olmadan da Çerkes kalınabileceğini”
kanıtlarlar güya.
İsrail’e dönüş yapanlara sağlanan bu olanakların kimler
tarafından sağlandığı, diaspora Yahudilerinin mi yoksa
İsrail’de yaşayanların mı katkılarının daha büyük olduğu
sorularımızı da hep duymazdan gelirler.
Kimi diplomalı bilgiçler de hiçbir bilimsel gerekçe ile
temellendirme gereği duymadan Türkiye’nin Çerkes
hareketinin merkezi olabileceğini savunurlar. Hele
Yahudi dönüşünün ilk yılları ile bizlerin dönüşünün ilk
yıllarını hiç karşılaştırmazlar.
Yahudilerin topraklarına nasıl yeniden yerleştiklerini
anlatan sayısız yazı, sayısız kitap, sayısız program
olduğunu kim bilmez. İşte tıkladığınızda okuma olanağı
bulacağınız böylesi yazılardan birinin linki.
http://www.yorumla.net/konu/filistin-topraklari-nasil-israil-oldu.697694/
Bu yazının tarihsel olayı ayrıntıları ve bütün boyutları
ile içselleştirmek için yeterli olmadığını bilmiyor
değilim. Yine de bizim dönüşümüzle karşılaştırma olanağı
verebileceğini düşünüyorum.
Örneğin;
MS 70 yılında Yahudi isyanı Romalı General Titus
tarafından bastırılır ve Yahudilerin üçüncü büyük
sürgünü başlar. Yahudiler dünyanın her tarafına
dağılırlar.
Çarlık Rusya’sı-Kafkas savaşları 1864 Kbada’da son
bulur. Adığeler Osmanlı topraklarına dağıtılır. Yahudi
trajedisinde sadece sürgün vardır. Bizim trajedimizde
ise iten kuvvet yanında çeken, özendiren kuvvet de
vardır. Ve bizce olayın özü şudur:
“En güçlü olmak, koşullar elvermiyorsa, bir diğerinin en
güçlü olmasını engellemek” dünya dünya olalı beri, büyük
devletlerin evrensel, temel ilkesidir.
Günümüz
dünya güçleri nasıl ki dünyanın çeşitli bölgelerinde,
kendi çıkarları için bölge halklarını hiç önemsemeden
savaşıyor, halkları da savaştırıyorlarsa; döneminde
Kafkasya’da asıl savaşanlar da, yok olmamız pahasına
bizleri savaştıranlar da dönemin dünya güçleri idi.
Birçok tarihçinin belirttiği gibi bu devletler. Kafkas
halklarını hiçbir zaman özne olarak kabul etmemiş hep
nesne olarak görmüşlerdir.
Halklarımızın
kaderini çizen büyük güçler arasındaki antlaşmaların
hiçbirinde Kafkas halklarından birinden birinin
imzasının olmayışı savımızın en kesin kanıtıdır.
Savaşın asıl nedeni, Çarlık Rusya’sının genişleme,
en büyük olma temel kuralı gereğince sıcak denizlere
inme, Boğazları ve Hindistan ticaret yollarını ele
geçirme ve sayılabilecek daha birçok nedenle
Kafkasya’yı, özellikle de Kuzey-Batı Kafkasya’yı ele
geçirmek istemesidir.
Osmanlı, İran, İngiltere,
Almanya ve Fransa’nın asıl amacı Çarlık Rusya’sının
genişlemesini, büyümesini önlemektir. Başlarda Kafkas
halklarının Rusya’yı durdurabileceği sanılmış, yardım
edilir gibi yapılmış ancak Rusya’yı Kafkasya’da
durdurmanın mümkün olmadığı görüldüğünde de Boğazları
korumak kaygısı ile savunma hattı olarak Osmanlı
topraklarını seçmişlerdir. Böylece Osmanlı’nın
güçlendirilmesi gündeme gelmiştir.
Dolayısı ile
savaşın son bulmasından çok önce, özellikle Kuzey-Batı
Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına göçürmek
planları ve antlaşmaları yapılmıştır.
Özetle
Çerkes'siz bir Kuzey-Batı Kafkasya amaçlayan Çarlık
Rusya’sı itmiş, bu coğrafyadaki insanların gücüne
ihtiyacı olan Osmanlı Devleti çekmiş, gücü takviye
edilmeyen Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın daha da
büyümesini engelleyemeyeceği, boğazları da ele
geçirebileceği tehlikesini gören Avrupa ülkeleri de
sürgünü desteklemişlerdir.
Osmanlı dağıldıktan sonra dilleri kültürleri yönetimleri
farklı ülkelere parçalanmışlardır. Daha sonraki yıllar
işçi olarak Avrupa ülkelerine yerleşenler olmuş 1967
savaşından sonra Golan tepelerinden sürülenler ise
Tolstoy Vakfı marifeti ile Amerika’ya göçürülmüşlerdir.
Hz Ömer 638 de Kudüs'ü fetheder. Haçlı seferleri
sırasında bir süre haçlı egemenliğine geçen Filistin
Selahiddin Eyyubi tarafından yeniden ele geçirilir.
Selahaddin Eyyubi Yahudileri Filistin'e davet ederse de
Yahudilerin büyük çoğunluğu Filistin'e geri dönmez.
Davet edilmelerine karşın dönmeyenlerin daha sonra büyük
bedeller ödeyerek dönmüş olmaları bugün dönüşler çok
hızlı olmuyor diye dönüşten umut kesmenin ne kadar
yanlış olduğunu kanıtlar sanırım.
1837
Yılında yapılan bir sayıma göre Filistin'de 9000
Yahudi yaşamaktadır hepsi de topraksızdır.
Sürgün sonrasında anavatanda kalabilenler üzerinde
anlaşılan sayı ile ancak 100 bin kadardır. Parçalıdır
her bir parça kendi tarihsel topraklarında olmakla
birbirlerine uzak düşmüşlerdir. Nitekim Sovyetler
Birliği döneminde de ayrı yönetim birimleri
oluşturulmuştur.
1840 yılında Britanya İmparatorluğu Kudüs'te bir elçilik
kurduğunda İngiliz Lord Palmerston "Britanya
İmparatorluğunun yüksek çıkarlarını korumak üzere"
burada bir Avrupalı Yahudi yerleşim kolonisi kurma
fikrini ortaya attı. Filistin’de kurulacak Müslüman
olmayan bir devlet İngiliz emperyalizminin orta doğuda
ileri karakolu olacak hem de Avrupa'daki Yahudi nüfus
azaltılmış olacaktı..
Küresel güçlerin Çerkesleri kullanma hevesleri hep oldu.
Ancak hiçbir zaman Kafkasya’da bir Çerkes devleti
kurdurmak gibi bir planları olmadı. Tam tersi daha çok
Çerkesleri tarihsel topraklarını boşaltmaya özendirdi.
Yeni yerleşim yerlerinin korumakla görevlendirdi. İlk
büyük grubun Balkanlara yerleştirilmesi da daha sonra
Balkanlar’dan çekilenlerin Arap ülkelerine
yerleştirilmesi de hep bu amaçla olmuştur.
Günümüzde de durum değişmemiştir. Küresel güçler kendi
amaçları doğrultusunda kullanabilecekleri potansiyeli
olmayan halkları gerçek anlamda destekledikleri
görülmemiştir. Dolayısı ile küresel güçlerin, ne
bulundukları diaspora ülkelerini ne de anavatanda RF’nu
karıştırabilecek potansiyel gücü olmayan Çerkesleri
ciddi anlamda desteklemeyecekleri kesindir. Bu temel
üzerine geliştirilecek politikaları hüsranla
sonuçlanması mukadderdir.
Filistin'de
Yahudilerin oturduğu ilk yerleşim yeri 1860 ta kuruldu.
Sürgünün ilk günlerinden beri dönüş isteği, dönüş ateşi
hiç sönmemiştir. Ancak ilk yıllarda Çar dönüş
isteklerini kabul etmemiş yola çıkan grupları da Osmanlı
engellemiştir. Yine de çeşitli yollardan kişisel
dönüşler olabilmiştir. Hemen her yerleşkede, böyle
bireysel dönüş yapmışların çocukları ile karşılaşmak
mümkündür.
Filistin’e Yahudi göçü Rus çarı II.Aleksendr'ın
öldürülmesi ile hızlandı. Ruslar çarlarının
öldürülmesinden Yahudileri sorumlu tuttular. Rusya'da
zaten güçlü olan Yahudi düşmanlığı suikasttan sonra
iyice arttı. Rusya'da Yahudiler kendilerine ait
mahallelerde oturuyorlardı. Ruslarla karışmıyorlardı.
Yahudi mahallelerine karşı 'pogrom' denilen baskın ve
öldürmelerin artması Yahudilerin Amerika, Avrupa ve az
bir kısmının Filistin'e göçünü başlattı. Rusya'da o
tarihlerde 3 milyon Yahudi vardı. Çara suikast sonrası
başlayan göçün ilk duraklarından biri İstanbul oldu.
Burada yeri gelmişken diaspora ülkelerinden sürgün ile
gerçekleşebilecek bir dönüş beklentim olmadığının altını
çizmek isterim. Ben dönüşün, diaspora ülkeleri ile Rusya
Federasyonu iyi ilişkiler temelinde ancak sağlıklı
gelişeceğine inananlardanım.
Abdülhamit Anadolu ve Filistin'e yerleşme isteklerini
kabul etmedi. Yardım ederek göçü Amerika’ya
yönlendirdi.1881 ve 1891 yılları arasında 134.000 Yahudi
Amerika'ya 5000 Yahudi de Filistin'e göç etti.1890
da Rusya ve diğer bölgelerden gelenlerle beraber Yahudi
nüfus 42.000’e
Zor şartlar altında hayatlarını devam ettirmeye alışmış
Rus Yahudileri Filistin'deki şartlara kolay uyum
sağladılar. Yahudi yerleşimlerinin sürekliliğini
sağlayan militan ana gövdeyi oluşturdular.1882de ikinci
yerleşim bölgelerini kuran Yahudiler 30.000 dönüm toprak
satın aldılar.
Peki, Abdülhamit engel olmasaydı Filistin’e yerleşen
Yahudi sayısı kaç olurdu acaba?
Osmanlı
devletinde Yahudilerin toprak satın alması yasaktı.
Ticaret, tefecilik, bankerlik, kuyumculuk ve gümrüklerle
ilgili işler yapabiliyorlardı.
Bizlerin toprak alması da konut alması da yasak olmadığı
gibi oturma izni alan herkese 1500 metre kara arsa
verilmektedir. Evet köyde su elektrik olmakla birlikte
dağıtılabilen bölgelerde su da elektrik
de yok ama olanaklar toprak satın almanın yasak
oluşu ile karşılaştırılamaz sanırım. Ayrıca oturma izni
aldıktan sonra ki bunu geçici olanı başvurudan en geç 6
ay içinde sürekli olanı da geçiciden bir yıl sonra
verilmektedir. Oturma izni olanlar RF vatandaşlarının
tüm haklardan yararlanmaktadır. Hiç çalışmışları olmasa
da erkekler 60 kadınlar 55 yaşında emekli aylığı almaya
hak kazanmaktadır. Emeklilik başvurusu yapmış olmasına
karşın ret edilen de olmamıştır
1882 yılında, Osmanlı Devleti hacılar hariç tüm
Yahudilerin Filistin'e girişini yasakladı. Fakat bu
önlem Yahudi göçünü durdurmak için yeterli değildi.
Kendilerini hacı gibi gösterip giriş yaptıktan sonra
kolonileştirme faaliyetlerine devam ettiler ve geri
dönüş yapmadılar.
Evet, ne kadar da benziyoruz değil mi?
Anavatan dönebilmek için kendini hacı gibi gösteren
Yahudiler ve anavatanını terk etmek için kendisini hacı
gibi gösteren Çerkesler…
Bu bölümden sonra iki halkı anavatana bakış açıları
yönünden karşılaştırmak çok anlamsız olur sanırım. En
iyisi yukarıdaki linki tıklayıp yazının tamamını okumak
olmalı.
Ben okudum döndüm bir kez bir kaz daha okudum ve şu
sonucu çıkardım:
Her türlü engellemeye karşın anavatanına dönüp devlet
kuran Yahudiler ve Rusya Federasyonu üyesi
cumhuriyetlerine dönüşü soykırım ve sürgünün kabul
edilmesi önkoşuluna bağlayan “sürgünümsü Çerkesler”.
|